“Batı’nın gönüllü ajanları, Türkiye’yi gönülsüz terk ediyor”
Bu insanlar gel deyince gelmez, git deyince gitmez… Onları getiren de kaçırtan da ülkenin koşulları, yaratılan ortamdır
11.11.2017
Fransız haber Ajansı (AFP) geçen eylül ayında bir dosya yayınladı ve “Türkiye’deki eğitimli gençlerin ülkeyi terk ettiğini ve başka ülkelerde hayat kurmayı tercih ettiğini” yaptığı araştırma ve söyleşilerle anlattı.
Batılı ülkelere yönelen bu nitelikli göç dalgasını çevremize baktığımızda da görmek mümkün. Gidebilen gitti, gidemeyen de ısrarla gitmenin yollarını arıyor.
Genç kuşağın kendi ülkesinden umudunu kesmesi, kendi vatanında bir gelecek görememesi ne kadar hazin bir durum.
Aslında, Cumhurbaşkanı Erdoğan da durumun ciddiyetinin farkında. “Beyin göçü hayat damarlarımızın kurumasına yol açtı” saptaması ona ait.
Gebze Teknik Üniversitesi’nde 16.12.2014 tarihinde taptığı konuşmada aynen şöyle demişti:
“Tersine beyin göçünü hızlandıracağız. Önce kendi bilim insanımızı, ardından dünyanın bilim çevrelerini Türkiye’ye çekmeyi mutlaka başaracağız.”
Kazakistan’da 12 eylül 2017’de gerçekleşen İslam işbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde aynı görüşünü tekrarlamıştı:
“En parlak beyinleri Batı’ya kaptırıyoruz. Beyin göçünü tersine çevirmeliyiz.”
Erdoğan’ın tesbit ve amacı doğru, ama sorunun tahlili ve çözümü kökten yanlış.
Şu akıl almaz sözler de Erdoğan’a ait:
“Batı’ya gönderilen öğrencilerin çoğu, kendi değerlerinden kopmuş, kendi değerlerinden utanç duyan Batı’nın gönüllü ajanları olarak geri dönüyor.”
Hem Batı’da iyi eğitim almış gençleri Türkiye’ye çağıracaksınız hem de bu şekilde ağır biçimde suçlayacaksınız.
Ayrıca, bu insanlar gel deyince gelmez, git deyince gitmez…
Onları getiren de kaçırtan da ülkenin koşulları, yaratılan ortamdır.
Sorunun kaynağı yine Türkiye’nin içinde. Manzara şu:
OHÂL hüküm sürüyor. Kanun hükmünde kararnamelerle 23 bin akademisyenin işine son verilmiş. Bir bildiriye imza attınız mı yandınız. Özgür düşünce, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü kalmamış. İş imkânları azalmış. Artık liyakat ve ehliyete bakan yok. İş bulmada kayırmacılık egemen olmuş.
Bu ortamdan herkes kaçar elbette.
Üstelik, Erdoğan tarafından atanan Amasya Üniversitesi Rektörü Mustafa Talha Gönüllü ne dedi?
“Yabancı bir kadınla tokalaşmak, ateşi tutmaktan daha korkunçtur.”
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği değerleri bu rektör mü temsil ediyor?
Bu anlayışı taşıyan bir rektörün yönettiği üniversiteye Batı’dan kim gelir, kim çalışır?
Bir de çağrılmadan, kendiliklerinden gelen bir kesim vardı.
Prof. Faruk Şen’in başında olduğu TAVAK Vakfı’nın bir araştırmasına göre, Almanya’dan 2006 – 2012 yılları arasında 253 bin iyi eğitim almış Türk, Türkiye’ye dönüp, geleceklerini bu ülkeye yatırmış.
Niçin? Çünkü o dönemde Türkiye demokrasi ve insan hakları alanında dev adımlar atan, AB ile üyelik müzakerelerine başlamış, yabancı sermaye için cazip hale gelmiş, liyakata önem veren, geleceğe dönük umut ve heyecan uyandıran bir ülkeydi.
TAVAK Vakfı’na göre, 2014 – 2017 yılları arasında Almanya’dan Türkiye’ye gelen 253 bin Türk’ten 95 bini geri dönmüş. Ve dönüş trendi yükselerek devam ediyormuş.
Gelenler istemeye istemeye, kerhen dönüyor. Akademisyen Aslı Vatansever bu konuyla ilgili yazısında, “Gönülsüz beyin göçü”nden bahsediyor.
Aynen öyle.
Gönüllü geldiler, gönülsüz gidiyorlar…