“Benim kim olduğumu biliyor musun sen!”

“Aziz Milletimiz” genellikle devletçidir. Devletçi olmasa bile devletçidir. Başına iş açmamak için. Mevzu, sevmekten ziyade korkudur çünkü.

CAFER SOLGUN

27.08.2021

Biliyorsunuz, geçenlerde (23 Ağustos 2021, Pazartesi) AKP Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın görevini yapan polis memuruna hakaretler yağdırdığı bir görüntü ortaya çıktı. Medya değilse bile sosyal medyada pek çok kişi bu pek sayın milletvekili hanımefendiyi eleştirdi, kınadı, özür dilemeye davet etti. Tabii ki sayın vekil özür dilemedi, polisleri suçlayan bir açıklama yaptı ve olayı “Aziz Milletimizin takdirine” bıraktı. 

Tıpkı devlet gibi ilk harfleri büyük yazılan "Aziz Millet," mevzuyla ilgili takdir yetkisini ne şekilde kullanacağına henüz karar vermemişken bazı AKP sözcüleri sosyal medyadan Yılmaz’a özür çağrısı yaptı. Bunun üzerine Yılmaz, olay sonrası açığa alınan polis memurlarından değilse bile ortaya “O lafları kullanmamalıydım” şeklinde bir “özür” açıklaması yaptı. 

Bu olay, ister istemez akıllara “Benim kim olduğumu biliyor musun sen?” klişesini getirdi tabii. En azından benim aklıma getirdi.

Hafızasını yoklayan herkesin bir veya daha çok “Benim kim olduğumu biliyor musun sen?” anısı vardır eminim. Gündelik hayat ilişkilerinde asgari “medeni” normlardan uzak kişilerin takındığı tutumdur bu ve genellikle özgüven eksikliğiyle birlikte yanlışını, kusurunu örtbas etme çabası olarak kendini gösterir. 

Öte yandan çoğu zaman bu klişenin ardına sığınan kişilerin “oldukları” intibaı verdikleri kılıflarla bir alakaları da yoktur. Maksat amaç hasıl olsun, karşı tarafın tavrı ve tepkisi bertaraf edilsin.

Kanımca biraz da gizem katarak dillendirilen bu “biliyor musun!” dayılanmasında en revaçta rol, bir biçimde “devletin adamı” izlenimi vermek oluyor; polis, asker, istihbaratçı, hakim, savcı filan. Karşındaki “devlet” ise, haliyle “bela” demektir ve haklı da olsan iki adım geri çekilirsin, “devlet” ile kavga edecek değilsin herhalde…

Malum, “Aziz Milletimiz” genellikle devletçidir. Gerçekte devletçi olmasa bile devletçidir hatta. Başına iş açmamak için. Mevzu, sevmekten ziyade korkudur çünkü. Dolayısıyla “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” derken bir şekilde “devlet” olduğun izlenimi vermek istenir. Yoksa, söz gelimi doktor, mühendis, muhasebeci, gazeteci filan olmak karşı karşıya geldiğin tarafta geri çekilme refleksine neden olmaz normalde; öyle ya, doktorsan doktorsun, ne yani…

Tabii bu “Biliyor musun!” efelenmesi işinde iktidar partisine mensup biri olmak, en sonuç alıcı olanı. Hele bir de vekil, vali, kayyım, saray erbabı isen veya bu pozisyonda birilerinin yakını isen. (Muhalefet partileri için aynı şey söylenemez herhalde. HDP için hiç söylenemez, istersen vekil ol.) Bu durumda yolunu çeviren polisi açığa aldırabilir, mesela zamları protesto etmeye yeltenen vatandaşa hakaret edebilir, “hain” olmakla itham edebilir, “alın bunu” diye gözaltına aldırabilir, geçtiğin yerde fırtına gibi esebilirsin…

Hâl böyle olunca Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil iktidar partisi yöneticileriyle, sözcüleriyle, bakanlarıyla (tercihan Süleyman Soylu) fotoğrafı olmak oldukça önem kazandı. Bu fotoğraflar muhtemelen ihtiyaç olduğunda “her kapıyı açar” etkisi gösteren bir rol oynuyor. 

Özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile birlikte çekilmiş fotoğrafları olduğu ortaya çıkan kriminal şahsiyetler oldukça çeşitli ve dikkat çekici bir bileşim oluşturuyor. Ortak noktaları gayet “milliyetçi”, “vatansever”, “devlet-millet sevdalısı” olduklarını iddia etmeleri.

Bunların içerisinde mesela Suriye’nin Lazkiye kentinde (Alevi nüfusun yoğun olduğu bir yerdir) çektirdiği kesik başlı fotoğraflarla gündeme gelen Emrah Çelik var (2015). 2 milyar dolar vurgun yaptıktan sonra sırra kadem basan yerli kripto para borsası Thodex’in sahibi Fatih Faruk Özer var (2020). HDP’nin eski yöneticilerinden Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine saldıran kişilerden biri olan Murat Alp var (2017). İstanbul Pendik’te hamile bir kadın ve eşinin içinde olduğu araca saldıran Hasan ve Hüseyin Sel kardeşlerden Hasan olanı var (2019). Kamuoyunda Aleyna Çakır olarak bilinen Sema Esen’in Ankara’da evinde ölü bulunmasının ardından şüpheli olarak tutuklanan Ümitcan Uygun’un babası Durak Uygun var (2020). İstanbul Okmeydanı’nda kentsel dönüşüm gerekçesiyle yaşadıkları konutları boşaltmaları istenen aileleri, evlerini boşaltmaları için silahla tehdit eden 10-15 kişilik grubun başını çeken Osman N., Cafer P. isimli  kişiler var (2021). Lüks aracında kokain çektiği görüntüler kamuoyuna yansıdıktan sonra önce “pudra şekeriydi” deyip serbest bırakılan, tepkiler üzerine tekrar gözaltına alınıp tutuklanan AKP Genel Merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu da Soylu ile fotoğraf çektirip paylaşanlardan (2021). (Bir de AKP Beşiktaş Kadın Kolları başkan yardımcısı sıfatı taşıyan Aliye Uzun vakası var tabii; Naci Şerifi Zindaşti, Burhan Kuzu, kadınlar, fotoğraflar, kasetler… Birkaç cümleyle özetlemek zor.)

Hemen belirtelim ki Süleyman Soylu’nun yukarıda bazı örneklerini verdiğim “Soylu ile birlikte fotoğrafları ortaya çıktı” haberleri için açıklaması, siyasetçi kimliğini hatırlatarak herkesin kendileriyle fotoğraf çektirmek istemesinin normal olduğu. Soylu devamla, “fotoğraf çektirmek isteyenlerin önce GBT kontrolünü mü yapacağız yani?” diye de soruyor (Kokain zanlısı Ayvatoğlu örneğinde.)

Fotoğraf çektirdiği insanların GBT kontrolünü yaptırmak gerçekten de meşakkatli bir şey. Ama bu kadar kriminal şahsiyetin belli başlı iktidar mensuplarıyla fotoğraflar çektirmeye merakı biraz düşündürücü olsa gerek. Üstelik bu fotoğraflar seçim zamanında rastlanan türden esnaf ziyareti filan esnasında çekilmiş fotoğraflar da değil; parti merkezinde, makam odasında, düğünde, dernekte, ofiste çekilmişler. 

Güç ve iktidar sahipleri sahip oldukları güce sevdalanmış, varlıklarını o güç ile özdeşleştirmiş, güçten başka hiçbir şeyi umursamayan kibirden ibaret bir anlayışın tutkunu haline gelmişler ise, bu, tastamam bir çürümedir. 

Dolayısıyla başka çürüklerin çekim merkezi olmalarında da şaşacak bir şey yoktur. 

Evet; sizin kim olduğunuzu tabii ki biliyoruz…