Berlusconi’nin politikaya dönüşü

Eğer AİHM, Severino Yasası’nın Berlusconi’nin haklarını ihlâl ettiğine karar verirse, Berlusconi’nin dönüşü muhteşem olacak!

ZEYNEP KOÇAK

27.11.2017

Londra’da bulunan ünlü avukat Amal Clooney’nin de çalıştığı Doughty Street hukuk bürosunun aynı derecede ünlü avukatları şu sıralarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde İtalya’ya karşı büyük bir hukuk mücadelesi veriyor. Amal Clooney deyip geçmeyin, uluslararası hukuk ve insan hakları hukuku alanlarında uzmanlaşmış Clooney ve birlikte çalıştığı avukatların müvekkil portföyünde WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’dan tutun, Ukrayna eski başbakanı Yulia Tymoshenko’ya kadar birçok ünlü isim bulunuyor. Yani, dünyada olup biten en önemli hukuk davalarının bir kısmına bakıyorlar.
 
Amal Clooney, Doğu Perinçek ile İsviçre Federal Hükümeti adına İsviçre arasındaki Ermeni Soykırımı’nın reddi üzerine yine AİHM’de 2007’de başlayıp 2015’e kadar süren ve sonuçta Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmedilerek İsviçre’nin mahkûm edildiği davada da yer alıyordu. Ermenistan, Perinçek-İsviçre davasına 15 Ekim 2015’te dahil olduğunda Clooney, Ermenistan’ı temsil eden gruptan biriydi 
 
İşin magazin kısmına da değinmeden olmaz: Soyadından da tanıdığınız gibi Amal Clooney, bildiğimiz Amerikalı aktör George Clooney ile evli. Clooney’nin üyesi olduğu Doughty Street Chambers’ın müvekkillerinden biri, çok önemli bir isim: Silvio Berlusconi. AİHM’in önündeki dava da, Berlusconi v. İtalya adıyla görülüyor, yani Berlusconi İtalya’ya karşı. 22 Kasım’da, yani geçen hafta çarşamba günü duruşması yapıldı.
 
Edward Fitzgerald, Steven Powles ve insan hakları hukuku profesörü Andrea Saccucci’nin de bir parçası olduğu avukatlar ekibi, Berlusconi’nin 2019’a kadar sürecek olan kamu hizmetinden yasaklılık kararının dayanağı olan Severino Yasası’nın Berlusconi üzerindeki uygulamasını iptal ettirmeye çalışıyor. Bunu yapabilmek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde İtalya’ya karşı dava açtılar. Eğer AİHM’in kararı Severino Yasası’nın Berlusconi’nin haklarını ihlâl ettiği yönünde olursa, Berlusconi’nin dönüşü muhteşem olacak.
 
Berlusconi’yi en iyi bunga-bunga adını verdiği seks parti skandallarından, Kalp Hırsızı Ruby takma isimli 18 yaşın altındaki bir dansçı ile para karşılığında ve zorla beraber olmasından ve kendi kendine bakabileceğini ileri sürerek nafaka vermeyi reddettiği eski eşi Veronica Lario’dan biliyoruz. Berlusconi’nin Sicilya mafyasıyla güçlü ilişkilerinin olduğu yönünde de birçok söylenti bulunuyor.
 
Berlusconi, 81 yaşında. Siyasi arenaya 1994 yılında kuruculuğunu yaptığı milliyetçi siyasi parti Forza Italia’yla kısa bir süre olsa da yönetime geldiğinde giriyor. İtalya’daki dört ulusal televizyon kanalının sahibi. ForzaIİtalia partisi de sadece bir siyasi parti olmaktan çok, bir şirket partisi olarak çalışıyormuş neredeyse. Forbes’e göre dünyanın en zengin yetmiş dördüncü, İtalya’nın altıncı kişisi. Spor kulübü AC Milano’nun başkanlığını yapan Berlusconi, yakın dostu Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da nikâh şahidi aynı zamanda.
 
2009’da Forza Italia başka bir sağ-milliyetçi partiyle birleşerek Il Popolo della Liberta PdL’ye (Özgür İnsanlar) dönüşüyor. 2013’te ise bu grup ayrılarak tekrar Forza Italia ismini alıyor. Bütün bu birleşme ve ayrılma sürecinde başkan sürekli ve hep Silvio Berlusconi. 2011’deki seks skandalları ekonomik krize eklenince başbakan istifa ediyor. Yine de, 2013’teki seçimlere tekrar giriyor, hem başbakanlığa hem de senato üyeliğine seçiliyor. Berlusconi, 2013’teki skandallar ve dava süreçleri sonuçlanana kadar toplam 9 yıl başbakanlık yapıyor.
 
Berlusconi hakkındaki en bilinen davalar Rubygate ve vergi kaçakçılığı olmasına rağmen, aslında pek popüler olmayan birçok dava var. Görevi kötüye kullanmaktan rüşvete, hakaret ve karalamadan 18 yaş altındaki kişilerle para karşılığında zorla cinsel ilişkiye girmeye kadar süren ya da sonuçlanmış birçok dava bulunuyor.
 
Berlusconi 1987 yılında, kısa zaman içinde kitle iletişim devi hâline gelecek Mediaset’i kuruyor. 2005-2012 yılları arasında görülen Mediaset davası, şirketin 1988-1994 yılları arasında kara para aklamada ve vergi kaçırmada paravan şirket olarak kullanıldığına yönelik suçlamalara bakıyor. Tam yedi yıl süren, bir kısmı derdest edilen toplam 32 davanın sonucunda İtalyan mahkemesi 2012’de Berlusconi’nin toplamda 7.3 milyon euro’yu aşan vergi kaçakçılığı yaptığına hükmediyor. Mahkeme kararı tarihinde Berlusconi’nin aldığı ceza toplam 4 yıl hapis, 10 milyon euro para cezası ve 5 yıllık siyaset yasağı. Cezaevlerindeki aşırı kalabalık gibi bir takım nedenlerle 4 yıllık cezası 1 yıla indiriliyor. Berlusconi 1 10 milyon euroyu ödüyor, 1 yıllık hapis süresinde de bir bakımevinde çalışıyor.
 
Kamu hizmetinden yasaklılığı, savcıların inisiyatifiyle ve Temsilciler Meclisi’nin onayıyla beş yıldan üç yıla düşürülüyor. Bu sırada Temyiz Mahkemesi, Berlusconi’nin avukatlarının karara itiraz taleplerini değerlendiriyor ve 8 Mayıs 2013’te mahkeme kararını onuyor.
 
Buraya kadar her şey hukuka uygun işliyor. Fakat, bu noktada İtalyan hükümeti bir hukukî yanlış yapıyor. 2013 tarihinde, yani Berlusconi’nin nihaî mahkeme kararıyla yukarıda saydığım cezalara çarptırılmasından sonra, İtalya’da yolsuzlukla mücadele amacıyla Severino Yasası çıkartılıyor.
 
Severino Yasası, Monti kabinesinde 2011 ile 2013 yılları arasında Adalet Bakanlığı yapmış Paola Severino’nun adını almış. Bu yasaya göre cezaevinde iki seneden fazla kalan birinin hayatı boyunca bir daha siyasete girmesi yasak. Yasa, Berlusconi’nin hakkında mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra çıkmış olsa bile Berlusconi’ye uygulanıyor. Ve işte kıyamet burada kopuyor.
 
Çünkü hukukta geriye yürümezlik ilkesi diye bir şey var. Kanunlar yoluyla hukukta yeni bir norm (kural) ortaya çıkıyorsa, bu kural ortaya çıktığı andan itibaren uygulanır. Bunun istisnaları mevcut (soykırım ve insanlığa karşı suçlar gibi mesela) fakat Berlusconi’nin suçları, bu istisnalardan biri değil. Yani İtalyan yargısı, aslında hukuken Berlusconi’ye uygulanması mümkün olmayan bir kanunu uygulayarak medya patronunu siyasi hayattan tamamen men etmiş.
 
İtalyan hükümetinin ve yargısının Berlusconi’yi siyasetten uzak tutmak amacıyla bu kadar ileri giderek bir hukuk ilkesini ihlal edip etmediğini bilemeyiz tabii ki, ama kesin olan bir şey var ki o da, eğer İtalyan hükümeti bu amaçla bu hatayı yapmışsa, Berlusconi gibi bir avukatlar ordusuna ve sonsuz finansal kaynağa sahip birini uzak tutmak yerine büyük bir kahramanlıkla geri dönüşünü garantilemiş olacak gibi görünüyor.
 
Avukatları Doughty Street Chambers ekibi geçen çarşamba duruşması yapılan dava sürecinin ve duruşmanın gayet standart olduğunu söylüyor. [http://www.italianinsider.it/?q=node/6124] Davalarını Severino Yasası’nın eski başbakana hukuksuz ve tamamen belli bir siyasi kanada hizmet edecek şekilde uygulandığını, bunun hem yargı bağımsızlığını hiçe saydığını, hem de uygulamanın hukuksuzluğu nedeniyle ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyerek savundular. Fitzgerald, İtalya’nın böyle bir uygulamayla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “âdil yargılanma hakkını” öngören 6. ve “hukuksuz ceza olmaz” ilkesini öngören 7. maddesini ihlâl ettiğini söylüyor.
 
Dava AİHM’in önüne 2013’te getirilmiş. 2016’da Mahkeme İtalyan hükümetinden bilgi istemiş. 2017’nin haziran ayında da divana çıkarılmış. Artık, duruşma da görüldü ve AİHM’in sitesinde de belirtildiği gibi sadece Yüce Divan’ın son kararı vermesi bekleniyor. [http://www.echr.coe.int/Pages/home.aspx?p=hearings/gcpending]  
 
Tabii bir yandan da İtalya’daki hükümetin görev süresi 15 Mart’ta bitiyor, ve en geç Mayıs ayına kadar bir sonraki hükümetin kurulabilmesi için genel seçimlerin yapılması gerek. Berlusconi politikadan vazgeçecekmiş gibi durmuyor zaten. “Kaptan ya da koç olarak—her ne pahasına olursa olsun politikada yerimi alacağım,” demiş Twitter’da. [https://twitter.com/berlusconi/status/933288552506515456]
 
Milano’daki Bocconi Üniversitesi ekonomi profesörü Francesco Giavazzi, Matteo Renzi’nin istifasından sonra Berlusconi’nin tekrar bir fırsat yakaladığını, çünkü Avrupa’yı, istikrarı ve pazarı destekleyen tek politikacı olarak yükseldiğini belirtiyor. Ve, eğer Berlusconi AİHM engelini de geçebilirse, tekrar başbakan olmak için büyük bir şansa sahip olacak.
 
Umberto Eco’nun 27 Kasım 2011’de the Guardian’da Stephen Moss ile yaptığı söyleşideki yorumlarını hatırlayalım: [https://www.theguardian.com/books/2011/nov/27/umberto-eco-people-tired-simple-things]
 
“Berlusconi tam bir anti-entelektüeldi. Yirmi yıldır eline tek bir roman almamasıyla övünürdü. Entelektüellere karşı bir korku hâkimdi ve bu nedenle Berlusconi ve entelektüel dünya arasında bir anlaşmazlık vardı. Fakat İtalya entelektüel bir ülke değil…”
 
Eco, devam ediyor:
 
“Berlusconi iletişimde bir deha. Aksi takdirde bu kadar zengin olamazdı. En başından beri hedef kitlesini belirledi—televizyon seyreden orta yaşlı insanlar… Hayatımın ilk 10 senesi okulda faşistler tarafından eğitildim ve hepsi evrensel bir komplo teorisini kullanıyordu—yani siz İngilizlerin, Yahudilerin ve kapitalistlerin zavallı İtalyan halkına karşı sürekli kumpas çevirdiğini anlatıyorlardı. Ve Berlusconi tüm seçim kampanyası boyunca hâkimlerin ve komünistlerin yaptığı çifte komplolardan bahsedip durdu. Artık etrafta komünistleri mumla arasanız bile bulamayacak olmanıza rağmen, her nasılsa bu komünistler Berlusconi açısından ülke yönetimini ele geçirmeye çalışıyorlardı.”
 
Güç sahibi olarak kalabilmek için Müslüman, göçmen, komünist, akademisyen, gazeteci, Avrupalı gibi sürekli olmayan düşmanlar yaratan, hem de bu düşmanları seçerken entelektüelleri ve kendi yalan-dolanla edinilmiş otoritesini sarsacak herkesi kolayca harcayabilen, bir danışmanlar ve avukatlar duvarıyla kendisini yaptırdığı fildişi saraylarında korumaya alırken bir yandan da hiçbir zevk-ü sefa aleminden geri kalmayan, medyayı tekeline geçirdiği için ifade özgürlüğünü bastıran biri Berlusconi. İtalya’nın Yurttaş Kane’i.
 
Belki de herkesin bir Donald Trump’ı olması politikadan değil de, artık dünya çapında yükselen sağ-kanat modadan kaynaklı. AİHM’deki davanın resmî ismine bir bakın: Berlusconi İtalya’ya karşı. Yani, Berlusconi, ne pahasına olursa olsun o ülkeyi yönetecek, bunun anlamı o ülkenin kendisine savaş açmak bile olsa. O ülkenin entelektüeline, yargısına, düzenine, gazetecisine, hâkimine, savcısına, akademisyenine, bağımsız denetim organlarına ve en kötüsü de vatandaşlarına savaş açmak bile olsa.