Bir insan hakkı olarak “Barış”
29 yaşındaki gazeteci Lyra McKee, doğup büyüdüğü kent Derry’de öldürüldü; “Hayırlı Cuma Anlaşması” imzalandığında McKee 8 yaşındaydı
21.04.2019
Kuzey İrlanda’nın “Hayırlı Cuma” (Good Friday) Anlaşması, Türkiye’de hep bir “başarı öyküsü” olarak addedildi. Elbette de öyle; 1960’ların sonundan 1990’ların sonuna kadar yaklaşık 30 yıldan fazla süren çatışmalı dönemi sonlandıran anlaşma oldu Hayırlı Cuma. 10 Nisan 1998’de varılan, bu sene 21 yaşını dolduran Anlaşma’nın bugünler çok da “hayırlı” günleri değil.
Bu yıl, 19 Nisan 2019’a denk gelen “Hayırlı Cuma”dan önceki gece henüz 29 yaşındaki gazeteci Lyra McKee, doğup büyüdüğü kent Derry’de öldürüldü. Hayırlı Cuma Anlaşması” imzalandığında McKee 8 yaşındaydı; bu anlamda, o bir “barış” dönemi çocuğu olarak büyümüştü-çatışmaların anılarından kısmen de olsa uzak…
Gelecek vadeden, çok parlak bir gazeteciydi McKee. Hem meslek kardeşliği hem de bu kadar genç bir insanın yok yere ölümü; hem de çatışmaların, kötülüklerin son dönemde dünya genelindeki “yükselişi”nin yası: hepsi bir arada beni yakın tanıdığım biri ölmüşçesine üzdü. Hele ki, McKee’nin ilk gençlik döneminde, cinsel kimliği başta olmak üzere tüm naifliklerinden ötürü yaşadığı kırgınlıkları anlattığı kısa filmi izleyince gözyaşları çağlayan gibi boşaldı. Bu kısa film aslında, McKee’nin “14 yaşındaki halime mektup” (Letter to my 14 year old self) adlı yazısını görselliğe dökülmüş hâli… Herhangi biçimde, “farklı” kalan tüm çocuk-gençlerin yaralı hâllerini anlatan satırları, sadelikleriyle insanın içine işliyor ve öylesine de evrensel ki anlattığı kırılganlıklar.
McKee, tüm çocuklara, gençlere, hayatının kırılgan dönemlerindeki tüm insanlara hitap edecek bu mektubunda anlattığı “incinebilirlik” geldi onu, 29 yaşında gerçekten vuruverdi.
Kurşunlara karşı hepimiz korumasızız.
Vurulmadan dakikalar önce McKee, Twitter hesabından, “Bu gece Derry; salt cinnet” diye bir paylaşımda bulunmuştu. İşte biz gazeteciler böyleyiz; haberleri, olup biteni paylaşmadan duramıyoruz. Yaşananı aktarmak, iletişim kurmak, başkalarını yaşananla ilgili bilgilendirmek; yaşamsal bir ihtiyaç, hayat kaynağı bizler için.
Lyra McKee, bahsettiğim mektubunda ilk gençliğinin ve sonrasının sıkıntılı, buhranlı dönemlerini “gazeteciliğe” tutunarak atlattığını dile getiriyordu. Onu gencecik yaşta, daha en başarılı çalışmalarını yapacak olgunluğa ilerlediği dönemde hayattan koparıp alan faillerin de henüz 18 ve 19 yaşındaki iki genç olduğu öne sürülüyor.
İddialar doğruysa, 18 ve 19 yaşındaki gençler, 29 yaşındaki başka bir genci vurmuş: hayatın baharındakiler, baharındakileri öldürüyor.
Dahası Lyra McKee, “Ateşkes Bebekleri” (Ceasefire Babies) adı verilen, barış sonrası dönemde doğup büyüyen kuşağın, yani kendi cinayetinin zanlılarının sorunlarını ele alan bir gazeteciydi. Bu kuşaklar, çatışmalara bizzat tanık olmasalar da “savaş travmasını” bilinçli bilinçsiz yüklenen nesiller. Fakirlik, yoksunluk ve “çatışma mirasının” ağırlığı bellerini büküyor ve “Hayırlı Cuma” sonrası yetişen jenerasyonlarda bu sebeplerle depresyon ve intihar oranı gelmiş geçmiş diğer kuşaklara oranla çok daha yüksek.
Harfler, kelimeler bile “mayınlı” olunca
Cinayetin gerçekleştiği Derry, zaten özellikle 1970’lerde çatışmalı dönemleri en kanlı biçimde yaşamış yerlerden. Kuzey İrlanda’nın ikinci büyük kentinin nüfusu ağırlıklı olarak Katoliklerden oluşuyor.
1960’lar sonundan itibaren patlak veren, 30 yılı aşan bir döneme damgasını vuran “Sıkıntılar” (Troubles) döneminin başlangıç miladı olan, 12-14 Ağustos 1969 arasında gerçekleşen isyan da Derry’nin Bogside bölgesinde başlamıştı. “Bogside Savaşı” (Battle of Bogside) adıyla anılacak kadar ciddi boyutta çatışmalardan bahsediyoruz. Gene, Kuzey İrlanda tarihinin en kötü izlerinden birini bırakan, en kötü yaralardan birini açan olaylarından 30 Ocak 1972’deki Kanlı Pazar (Bloody Sunday) olayı da Derry’de Bogside bölgesinde gerçekleşmişti.
Bugün, Derry’ye gittiğinizde, Bogside’ın duvar resimlerinin renkli âlemine takılıp, özellikle de Türkiye gibi, meselelerin çok daha “kördüğüm” gözüktüğü yerlere nazaran Kuzey İrlanda’nın “bekasının” son derece yerinde olduğu yanılsamasına kapılınabilir. Ama böyle değil; Lyra McKee’nin öldürülmesi, Derry’nin “normalleşmiş” arka planındaki sıkıntıları, yaraları ortaya koyan olaylardan sadece bir tanesi; gerginliğin dışa vurumuna eklenen son şiddet halkası.
Çatışmalı toplumlarda, neyi nasıl söylediğiniz, telaffuz ettiğiniz, hangi kelimeyi nasıl kullandığınızın bile büyük önemi vardır mâlum. Zira, tek bir harf, sözcük bile tüm duruşunuzu ele veren, “ipucu” addedilir.
Derry de öyle; adı bile tartışmalı: resmî adı Londonderry-ancak Katolikler, Cumhuriyetçilerin dilinde “Derry”. Ben açıkçası, çatışmanın “tarafı” olmadığımdan hangisini kullanacağını bilemedim. Genelde yazılarda, kentin iki ismini bir arada kullanıyorum: “Derry/Londonderry” gibi. Bizim gibi meseleye “dışarıdan” bakanlar, terazinin hassas dengelerini işte böyle gözetmeye çalışıyor veya bazen de bir “taraf” ile kendini daha özdeşleştiriyor. Oysa, çatışmaların sadece bir “gerçek” tarafı, yüzü var: şiddet.
Tahir Elçi’ninkini anımsatan cinayet
Lyra McKee’nin öldürülmesi, bana Tahir Elçi cinayetini çok anımsattı: İkisi de kendilerine biçtikleri sorumlulukları gereği gözlemcisi oldukları bir şiddet ortamının kurbanı oldular. Tam, çatışmalar geride kalmış gözükürken, beklenmedik siyasî gelişmelerin “yan etkisi” olarak, köklerinin bulunduğu topraklara yeniden zehirli gölgesinin düştüğüne şahit olmak zorunda kaldılar. Ve hem meslekî hem de ağırlıklı olarak insanî sorumluluk duygusuyla, yeniden dallanıp budaklanan şiddetin korkunçluğuna, yakıcılığına dikkat çekmek istediler. Ve başkalarının dikkatini çatışmanın yok ediciliğine dikkat çekmenin bedeli de kendi hayatları oldu. Yaşamlarının en verimli dönemlerinde, en hayat dolu ve de çatışmalara karşı durabilecek en sembol, herkesin en saygı duyacağı isimlerden iken birden “gidiverdiler”.
McKee de Elçi de herkesin bağ kurabileceği samimiyette, “ortada durabilen” insanlardı. “Ortada durmanın” bedeli de böyle kurşunların ortasında kalmak olabiliyor.
Tahir Elçi’nin “bedel ödemiş” bir mahallede, Sur’da öldürülmesi gibi; McKee, çatışmaların yarasını taşıyan Creggan mahallesinde öldürüldü. Bu mahalle ağırlıklı olarak Katoliklerin yaşadığı bir yer ve kapısını çaldığınızda, yakınını yitirmemiş bir hanesi yoktur.
Güvenlik güçlerine göre, Creggan örgütlenen Cumhuriyetçi militanlar, yani Yeni İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (New IRA) üyeleri, bir “silahlı başkaldırı” için hazırlık yapıyordu. 1916’da bugün bağımsız İrlanda’nın başkenti olan Dublin’de Britanya yönetimine karşı gerçekleşen “Paskalya Ayaklanması”nın (Easter Rising) yıldönümünde benzer bir “başkaldırı eylemi” örgütleneceği iddia ediliyordu. Ve bu sebeple de mahalledeki evlerde geniş çaplı aramalar gerçekleştiriliyordu; ironik biçimde, gerçekleşen asıl başkaldırı da bu aramalar sebebiyle oldu.
Brexit’in, Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden “sert bir ayrılıkla” sonuçlanması ve Kuzey İrlanda ile İrlanda arasına yeniden pasaport ve gümrük kontrollerinin gerçekleşeceği bir sınır gelmesi ihtimali, bugünkü gerginliğin başlıca kaynağı. Bir yandan Yeni IRA, Brexit süreci ile taşların yerinden oynamasını fırsat olarak değerlendirmek istiyor; ama öte yandan da yaşanan tedirginlikle barışın 21 yılında oluşan düzenin de çivisi çıkıyor. Ocak 2019, “Hayırlı Cuma Anlaşması” yürürlüğe girdiğinden bu yana Kuzey İrlanda’da yaşanan “en sert ay” addediliyordu. Ocak başında, 1000 kadar polis, “Londra’dan” Kuzey İrlanda’ya yollanmıştı; son bir yıldır, Britanya’nın ağırlıklı güvenlik odağında da Kuzey İrlanda var. 20 Ocak’ta Derry’de Adliye önünde bir arabaya yerleştirilen bombayla gerçekleştirilen ve Yeni IRA’in üstlendiği saldırı, şans eseri olarak can kaybı yaşanmadan atlatılmıştı. Şans her zaman yaver gitmiyor işte; “barış” bir insan hakkı, yaşam hakkının temel taşlarından.
13 Nisan 2019’da Tahir Elçi Vakfı, Diyarbakır’da açılışını gerçekleştirdi. Bu vakfın Danışma Kurulu’nda yer almak benim için çok büyük bir onur: tabii, keşke Tahir Elçi’nin kendisinin de zaten kurmayı hedeflediği bu vakıf, onun da bilfiil katıldığı, içinde olduğu biçimde hayata geçebilseydi.
Türkiye’nin bu ortamında, bu durumunda, tam da bir bahar nişânesi Tahir Elçi Vakfı; bazı insanlar kurutur, bazıları yeşertir — ve Tahir Elçi de yeşertmeye devam ediyor.
Lyra McKee’nin de yazılarıyla, kendisine gazetecilik başarıları nedeniyle hep atfedildiği biçimde “ilham kaynağı” olmasıyla, “yeşertmeye” devam edeceğine eminim. Ama bizlere de “barışı yeşertmek” düşüyor: orada, burada ve her yerde.
Barış için hiçbir şey yapmayanlar veya yapamayanlar, işe savaş tuzaklarına düşmeyerek başlayabilir.