Bir isimde ne var ki?
Prespes Anlaşması onay alırsa, “Makedonya İsim Krizi” de tarih olacak ama tabii Balkanlarda neyin ne zaman geri döneceği belli olmaz
22.01.2019
“Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo’nun da adı Romeo olmasaydı,
Kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı.
Romeo, bırak, at bu adı! Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık, al bütün varlığımı.”
Shakespeare, Romeo ve Jülyet’te, Jülyet'in ağzından “ismin değil”, ismin sahibinin önemini böyle dile getiriyordu. Âşıklar, birbirlerinin her durum ve koşulda, girdikleri biçim ve kalıpta sevebilir; birbirlerini her hâllerini kabul edebilirler ancak, başkaları için bir ada verilen değer gerçekten de çok büyük-haddinden de büyük olabiliyor.
“Makedonya İsim Krizi” konusu da “ismin” büyük mânâlar taşıdığı bir örnek: tek bir isim, onlarca yıla uzanan bir çatışmayı doğurabiliyor. 20 Ocak 2019 haftasının sonuna doğru Yunanistan'da parlamentonun önüne gelecek “Prespes Anlaşması” onay alırsa, “Makedonya İsim Krizi” de tarih olacak. Gerçi, Balkanlar'daki anlaşmazlıkların ve çatışmaların ne zaman geri döneceği hiç belli olmaz.
Yunanistan Parlamentosu'ndaki akıbeti belli olduktan sonra, Makedonya İsim Krizi'nin tarihçesi ve bugün geldiği nokta ile ilgili daha detaylı yazmayı planlıyorum. Ancak, bu yazıda “Makedonya” adının neden büyük bir çekişme konusu hâline geldiğinden ziyade, Yunanistan politikasının bugünkü hâlini konu etmek istiyorum. Çoğu kez Yunanistan, bir ışık yılı uzaktaymış gibi davranıyoruz; oysa, Yunanistan için, Türkiye çok “yakın.”
Bununla kastım şu: Yunanistan'da ne olup bittiği Türkiye'nin gündeminde fazla yer alan bir konu değil. Oysa, Yunanistan için tam tersi geçerli: Türkiye'de olup biten, Türkiye'nin politikasında ne olduğu “o tarafta” büyük etki yaratıyor.
Yunanistan siyasetinde “Prespes Krizi”
21 Ocak haftasının sonunda, iktidardaki SYRIZA'nın azınlık hükümeti, “Makedonya” ile varılan Prespes Anlaşması'nı Parlamento'nun önüne götürecek. Bu anlaşma uyarınca, bizim “Makedonya” olarak bildiğimiz Balkan ülkesi, adını “Kuzey Makedonya” olarak değiştirecek. Makedonya'nın şimdiki resmî adı “Eski Yugoslavya Makedonya Cumhuriyeti” (FYROM); Yunanistan genelinde gayrıresmî olarak söylenegeldiği hâliyle de, “Üsküp.”
Makedonya İsim Krizi 1991'de, Yugoslavya'nın parçalanmasıyla, “Makedonya”nın bağımsızlığını ilan etmesiyle alevlenmiş bir siyasî çatışma. Yunanistan, asıl ve tek Makedonya'nın kendi topraklarının Kuzey kısmı olduğunu iddia ediyor.
12 Haziran 2018'de varılan Prespes Anlaşması, “Makedonya'nın aslının,” “Öz Makedonya”nın Yunanistan'da olduğunu ima eden biçimde (veya en azından öyle varsaymaya açık kapı bırakacak şekilde) düzenlenmiş. Makedonya İsim Krizi bu anlaşma ile çözüme kavuşursa, Makedonya'nın; pardon, “Kuzey Makedonya”nın NATO'ya ve Avrupa Birliği'ne girişinin önü açılacak.
Makedonya, 2006-2016'da Nikola Gruevski'nin liderliğinde popülist-milliyetçi-muhafazakâr hezeyanlar yaşadıktan sonra, bugün Avrupa ve ötesinde Batı İttifakı kurumları ile entegrasyonu savunan bir siyasî yönelimde. “Antik Makedon/Büyük İskender ruhuna” dönmeyi savunan, popülizmi yolsuzluklarına kalkan yapmaya çalışan Gruevski ise, hakkındaki hapis cezası kesinleşince, 2018 sonbaharında komşu Macaristan'a kaçmış ve sığınma talebinde bulunmuştu.
20 Ocak 2019 Pazar günü, başkent Atina'da gerçekleşen gösterilere, polis tarafından biber gazı ve şiddet ile müdahale edildi. Atina'da Parlamento'nun önündeki, kentin en merkezî meydanı Syntagma'da gerçekleşen gösterilere, protestonun düzenleyicileri yaklaşık 100 bin kişinin katıldığını belirtiliyor; polise göre ise katılım oranı 60 bin civarı idi.
Her halükârda katılım oranı, gösteri gerçekleşmeden önce öne sürüldüğü gibi “600 bin kişiye” yaklaşamadı. Fakat, Atina, yaklaşık 665 bin kişilik bir kent olduğuna göre, şehrin neredeyse tüm nüfusu kadar bir katılım beklenmesi çok da “hayalci” değildi. Geçen yıl tam da bu zamanlar, 21 Ocak 2018'de Atina'da düzenlenen gösterilere 300 bin; Selanik'te eş zamanlı gerçekleşen gösterilere ise, yaklaşık 60 bin kişi katılmıştı. Gösterilere katılımın düşüklüğü, Prespes Anlaşması ile Makedonya İsim Krizi'nin çözülmesinin Yunanistanlılar tarafından desteklenmese ve benimsenmese de, kabullenildiğini gösteriyor. Kamuoyu araştırmaları, Yunanistan halkının yüzde 70'inin Prespes Anlaşması'na karşı olduğunu gösterse de, aleyhtarlık da “eski ateşliliğinde” değil.
SYRIZA lideri Alexis Çipras ise, Makedonya İsim Krizi'ni “fazla uzamış ve bölgeye ayak bağı olmaktan başka işlevi olmayan” bir sorun addediyor; çözüldüğü takdirde, Balkanların Avrupa ile siyasî ve ekonomik bütünleşmesini hızlandıracağını düşünüyor. Ve Çipras için de, ekonomik sorunlar gündeminin başlıca maddesi.
Yunanistan'ın “10 Yıl Meydan Okuması”
Bu ara, sosyal medyadan yayılan 2009-2019 arası yaşanan kişisel değişim/dönüşüm, atlatılan badirelere atfen (kimilerinde de “zamana meydan okuma” övüncü ile) “10 Yıl Meydan Okuması” akımı var malum: Yunanistan için bu 10 yıllık zaman dilimi, hiç bitmeyen bir ekonomik kriz ile geçti, geçiyor. Her ne kadar, krizin en yakıcı dönemleri geride kalsa da, Yunanistan'da bir süre yaşayınca krizin hayata sinen varlığını sürekli hissediyorsunuz: özellikle de, ülkenin kriz öncesi hâlini tanıyorsanız.
Sadece genç işsizliğine yönelik veriler bile, ülkenin neler yaşadığının göstergesi: 2009'da krizin başlangıcında yüzde 25 civarı olan genç işsizliği, 2013'e gelindiğinde yüzde 60'ı aşmıştı. 2018 sonundaysa, bu oran (Uluslararası Çalışma Örgütü-ILO verilerine göre) düşe düşe yüzde 44 civarına inebildi.
Çipras, Komünist kökenli bir siyasi geçmişten gelmesine rağmen, özelleştirmelerden bölgesel ticaret bağlarına, her nerede “ekonomik bir kazanç kapısı” görürse, bunu ideolojik herhangi bir duruş sergilemeden değerlendirmeye çalışan bir yönelimde. Dolayısıyla, Çipras'a “devrimci”den ziyade “tedbirli pragmatik” demek daha doğru.
Ocak 2015'te SYRIZA, ilk seçim zaferini kazandıktan sonra, aşırı milliyetçi siyasetçi Panos Kammenos ile koalisyon için masaya oturmaktan çekinmemişti. Çipras, Kammenos gibi bir “uç” isimle siyasî işbirliğine giderek; hattâ Kammenos'u Savunma Bakanı yaparak hem risk almış hem de aslında hükümetini “milliyetçilik” kalkanıyla koruma altına almıştı. “Uyumsuzların uyumundan” doğan bu işbirliği, tüm öngörüleri boş çıkararak 2019'a kadar sürebildi.
13 Ocak 2019'da Panos Kammenos istifa etti ve partisi Bağımsız Yunanlılar/ANEL de hükümetten çekildi. Kammenos ve ANEL'in gerekçesi, Prespes Anlaşması'nın Parlamento'ya gelmesi idi. Bu istifanın ardından Çipras, kendi politik yaklaşımında bence klasikleşen “riski engellemek için kendi kontrollü biçimde risk alma” hamlesini gerçekleştirdi ve güven oylamasına gitti.
SYRIZA'nın 300 sandalyeli parlamentoda, 145 milletvekili bulunuyor; güven oylaması için ise, 151 oy gerekiyordu. Ve Çipras, 16 Ocak'ta 151 oyu toplayarak, bıçak sırtında güven oylamasını atlattı.
Şimdi sırada, Prespes Anlaşması'nın oylanması var: Çipras, bunu da atlatırsa artık Ekim 2019'daki genel seçimlere kadar önünde bir engel yok gibi… Şimdilik SYRIZA, merkez sağdan rakibi Nea Demokratia'nın (ND-Yeni Demokrasi) yaklaşık 10 puan gerisinde gözüküyor. ND, şu an yüzde 37 civarında oy alırken, SYRIZA'nın oy seviyesi yaklaşık yüzde 27-son haftalarda, yani tam “siyasi kriz” döneminde SYRIZA'nın oylarını yüzde 3-4 oranında arttırdığına da dikkat çekelim.
Çipras'ın, ANEL ve Kammenos ile ilişkisine gelince; bu krizle beraber, 14 bakan bulunan kabineden 6 ANEL üyesi bakanın “gittiğini” anımsatırsak, krizin ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Ancak, bu krizle beraber, Çipras'ın artık kendisine yük olmaya başlayan bir birliktelikten kurtulduğu söylenebilir. Milliyetçiliğin uç boyutlarında gezinen Kammenos'un istifası sonrası ilk işi de, helikoptere atlayıp Kardak Adası'na çelenk atmak oldu.
Hükümet krizi çıkmadan birkaç gün önce Çipras, katıldığı bir televizyon programı ve Twitter hesabı üzerinden, Şubat ayında Türkiye'yi ziyaret edeceğini ve Türkiye ile “pozitif diyalogda olmanın” sorunların çözümü için her zaman daha yararlı olduğunu dile getiriyordu. Kammenos ise, son dönemde Çipras'a karşı “milliyetçi bariyeri” tutmak yerine, milliyetçi dalganın daha da yükselmesini sağlayacak açıklamaları özellikle yapıyordu.
Dahası, 25 Ocak 2015 seçimlerinden sonra, Çipras ve Kammenos koalisyon için el sıkıştığında, Avrupa Birliği'nin Yunanistan'a önerdiği kemer sıkma politikalarına muhalefet eden ANEL'in hükümetteki varlığı, Çipras'ın AB ile pazarlık için elini güçlendiriyordu. Artık, Yunanistan'ın ekonomi politikaları, (büyük ölçüde) kendi iradesine bağlı. Ve ANEL de, Çipras için sadece dış ilişkilerde değil ekonomik konularda da ayakbağı hâline gelmiş vaziyetteydi.
SYRIZA ve ANEL'in koalisyonu, “icap ettiği” için yapılan bir nikâh gibi, işbirliği için hızlı ve adeta hâlledilmesi gereken bir bürokratik işlem gibi gerçekleşmişti. Çipras o dönemde kendisine koalisyon ortaklığı teklif eden merkez çizgideki, yeni kurulan To Potami (Nehir) Partisi'ni reddetmişti: bu siyasî hareketin “fazla ortada ve liberal” olması, çok parçalı bir bütün olan SYRIZA'nın kendi içinde “uçlara” savrulmasına neden olabilecekti. Sonuçta Çipras, Kammenos'un hezeyanlarını, taşkınlıklarını ve hattâ yolsuzluklarını görmezden gelerek koalisyon ortaklığında dört yıl geçirdi; bu süreçte de SYRIZA iyice merkezleşti.
Bugün, Yunanistan'da siyasî konular açıldığında, Çipras'tan nefretle bahsedenlere denk gelmek çok mümkün; “SYRIZA Rejimi” tabirini kullananlar bile var. Evet; SYRIZA, seçim kampanyasında verdiği sözlerin birçoğunu tutmak bir yana, dediklerinin tam tersini yaptı — özellikle de Avrupa Birliği ile işbirliği, Almanya öncülüğünde hazırlanan ekonomik paketlerin kabulü, kemer sıkma politikaları gibi konularda. Öte yandan, hak ve özgürlükler alanında Avrupa genelinde daralma yaşanırken, Yunanistan'da bazı alanlarda tersine daha “özgürlükçü” bir ortam hâkim oldu denebilir. Özellikle, LGBTT hakları ve göçmenlerin vatandaşlığa geçiş hakları gibi konularda SYRIZA, devrim yaptı denebilir.
Çipras, hep “geçmişin yükünü taşımamak, geleceğe bakmaktan” bahsediyor. Bunu bir ölçüde başardı da aslında: 2015'ten beri dönüştü ve değişti Yunanistan. Her ne kadar Yunanistanlılar bardağın daha çok boş tarafına odaklansa da, ülke içinde yaşarken en kötünün geride kaldığı net biçimde hissedilebiliyor: “gelecek” birkaç yıl öncesine kadar ülke için neredeyse tabu hâline gelen kavramdı. Bugün ise, insanlar geleceğe bakıyor, bakmak istiyor; geleceğe dair planlar yapıyorlar.
Gelecek demişken…
Yakın gelecekte, 24-25 Ocak'ta, Prespe Anlaşması'nın parlamento onayı alıp almaması ve Ekim 2019'da genel seçimlerle Yunanistan'ın politik tercihlerinin, Çipras'ın siyasî akıbetini belirleyecek dönüm noktaları olduğunu söyleyebiliriz.
Çipras ve SYRIZA'nın geleceği ne olursa olsun, işin şu boyutu var: Avrupa genelinde merkez siyaset parçalanırken iktidara geldiğinde popülist olarak adlandırılan SYRIZA, giderek merkeze kaydı.
Şu veya bu şekilde, bana kalırsa, Avrupa ve dünya genelinde politika, aşırı sağın ve sağ popülizmin yükselişi ile bu kadar çivisi çıkmış hâldeyken, Yunanistan'ın politikasının her zamanki “karmaşasının”, her kafadan bir sesin çıktığı kakofonik hâllerin adeta rahatlatıcı bir hâli var. Kakofoni de, malum Yunanca kökenli bir kelime: aslında “kako” yani “bet/kötü” ve “ses” sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor.
Yunanistan'da tüm partilerin içinde birçok farklı ses var; sanki herkes bir ağızdan konuşuyor. Belki de, herkes çok fazla da konuşuyor. Ancak, birbirine yapışmış ve aşırı kutuplaşmış bloklar ve tek sesli olmaktansa, belki de böyle “çok sesli”, kakofonik olmak çok daha tercih edilesi bir durum.