Bir ‘’sivil itaatsizlik eylemi’’ olarak aç kalmak

Açlık grevleri hayatî organların ve fonksiyonların kaybını, sakatlığı ve en kötü senaryoda ise ölümü göze alarak icra edilir

NEHİR KOVAR

06.07.2017

İki kutuplu dünya dengesi, 1989’da, Sovyet Blok’unun dağılmasıyla serbest piyasa ekonomisi ve Amerika Birleşik Devletleri yani kapitalizm lehine bozuldu. Dünyanın her yerinde sosyalist ideolojilerin güç kaybetmesi, belirli meseleler etrafında örgütlenen -etnik, cinsel azınlıklar, çevre ve barış hareketleri vd.- ve toplumsal hareketler olarak kavramsallaştırılmış yeni öznel pratiklerin doğmasına vesile oldu. Toplumsal alanda çeşitli değişim ve dönüşümleri hedefleyen topluluklar, kurumlar, yapılar ortaya çıktı ve eski siyaset üretme pratiğinin sendikal, merkezi örgütlenme modellerini benimseyen, toplumsal yapıyı yıkıp başka temel ilkelerle inşa etmek isteyen devrimci özne yerini yeni toplumsal hareketlerde örgütlenen belirli öznelliklere bıraktı. Amerika’da ırkçılık ve köleciliğe karşı Yurttaş Hareketleri ve savaş karşıtlığı meseleleri etrafında oluşan sivil itaatsizlik kavramı, 80’li yıllarda Avrupa’da yoğun tartışmalara vesile oldu. Türkiye’de ise yeni toplumsal hareketler içerisinde şekillenen eylemlilikler için açıklayıcı bir kavram olarak 90’lardan itibaren gündeme geldi. Ben bu yazıda, sivil itaatsizlik kavramının ne olduğuna, eylemliliklerin biçimsel sınırlarının hangi açılardan tartışılıp teorize edildiğine değinerek “açlık grevi” eylemine odaklanacağım. Türkiye’de, Temmuz 2016’dan beri devam eden Olağanüstü Hal koşulları altında öne çıkmış iki “açlık grevi” eylemini sivil itaatsizlik kavramı bağlamında değerlendirmeye çalışacağım. İlki kanun hükmünde kararname ile işlerinden atılan iki eğitimcinin (Nuriye Gülmen, Semih Özakça) “işe iade talebiyle” birlikte yürüttükleri Ankara lokasyonlu eylem, ikincisi ise hava operasyonunda öldürülen oğlunun cenazesine ulaşmak için Kemal Gün’ün Tunceli-Dersim’de başlattığı eylem. Fenomenolojik bir yaklaşım, literatür, arşiv ve haber taraması makalenin yaslandığı metodolojik dayanaklar olacak.

OHAL, KHK, Açlık Grevleri

Türkiye’de, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen, üç aylık olacağı öne sürülen Olağanüstü Hal (OHAL) 21 Temmuz günü Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.[1] En son 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nun ertesi günü bir kez daha süresi uzatılarak devam ettirilen OHAL, neredeyse bir yıla yakındır yürürlükte.[2] OHAL hukukunun yapı taşlarından olan kanun hükmünde kararnameler (KHK) çıkarabilme yetkisi mevcut hükümet olan AKP yönetimine tanındı. Referandum öncesinde çıkarılan yirmi bir KHK’ya, referandum sonrası iki KHK daha eklendi.[3] Yalnızca beş tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülerek çıkarılan KHK’lar neticesinde, yüz bini aşkın kamu personeli, memur, belediye çalışanı, askerî personel ve yedi binin üzerinde akademisyen açığa alındı ya da ihraç edildi.[4] AKP yönetimi ve denetiminde çıkarılan KHK’lar, Fetullah Gülen Terör Örgütü’nün devlet kadrolarından “temizlenmesine” yönelik olduğu iddiasındaydı. Temmuz 2016’dan beri süren OHAL döneminde, Barış için Akademisyenler’in çağrısıyla çıkan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi imzacısı akademisyenler, sosyal demokrat öğretmenler işlerinden ihraç edilmiş, kadın dernekleri kapatılmış, pek çok Kürt ilinde belediyelere kayyumlar atanmış, farklı çevrelere hitap eden ve birbirinden farklı hatta taban tabana zıt ideolojilere sahip yayın organları aynı sayılı KHK listelerinde yer alarak kapatılmıştır.[5]

KHK ile işinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, Ankara Yüksel Caddesi’ndeki oturma eylemlerini, işe iadeleri konusunun gündeme gelmesi talebiyle 3 ayı aşkın bir süre İnsan Hakları Anıtı önünde sürdürmüştür. Bu sırada, binlerce kişinin imzalayarak destek verdiği taleplerini içeren belgeyi yetkili kişilere ulaştırmalarına rağmen sonuç alamadıklarını söylemişlerdir. Oturma eylemleri sırasında ise yirmiyi aşkın defa gözaltına alındıklarını söyleyen Gülmen ve Özakça, işe iade edilme ve haksızlıkların giderilmesi taleplerinin sonuçsuz kalması sebebiyle 11 Mart 2017 itibariyle süresiz olarak açlık grevine başlayacaklarını kamuoyu ile paylaşmışlardır.[6] Açlık grevlerinin 76. gününde tekrar gözaltına alınmış ve akabinde “silahlı terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla tutuklanmışlardır. 23 Mayıs 2017 tarihinden beri tutuklu olan Gülmen ve Özakça açlık grevlerine hapishanede devam ediyorlar ve eylemleri 90 günü aştı, hayati fonksiyonların hasar görmesi açısından riskli sınırlara ulaştı.[7] Kemal Gün ise 7 Kasım 2016’da Tunceli-Dersim üzerine yapılan hava operasyonunda ölen DHKP-C militanı oğlunun cenazesine ulaşma talebiyle yaptığı birkaç oturma eylemi ve gözaltına alınıp bırakılmasından sonra 28 Şubat 2017 tarihi itibariyle aynı talebinin yerine getirilmesi için açlık grevine başlamıştır. Açlık grevi sırasında kendisine Kabahatler Kanunu gerekçesiyle para cezaları kesilmiş, nihayetinde İstanbul Adli Tıp’ta kimlik tespiti gerçekleştirilemediği için geciktiği söylenen kemikler kendisine kargo postası yoluyla gönderilmiş, oğlunun olduğu varsayılan kemikler defnedilmiştir.[8]

Sivil itaatsizlik teorisi

Şiddeti araç ya da yöntem olarak kullanmamayı tercih eden şiddetsiz eylemler, barışçıl protestolar ve vicdani ret ile sivil itaatsizlik eylemleri oldukça yakın bir politik hattı tutuyorlar. Yine de kaba şiddet dışındaki şiddet biçimlerinin soyutluğu ve bazı sivil itaatsizlik eylemliliklerinin yasaya uymamak olduğu gibi bazılarının da bizatihi yasayı ihlal etmek üzerine kurulu olması yahut eylemliliğin kişisel olarak üstlenilmiş sonuçlarının açlık, sakatlık, ölüm gibi riskleri barındırabilmesi bakımından genel bir şiddet tarifi yapmayı güçleştirir. İleride sivil itaatsizlik eylemleri ile ilgili -kesin ve mutlak olmamakla birlikte- şekillendirilen belli başlı tanımlara ve argümanlara değineceğim. Şimdilik sivil itaatsizlik eyleminin şiddet ile, yasa ile, araçları ve amaçları ile ilgili sorular sormayı yeterli buluyorum. Sivil itaatsizlik eylemleri bireysel çıkarlar için oluşturulabilir mi? Sivil itaatsizlik eylemcisinin yasa karşısındaki konumu nedir? Sivil itaatsizlik eylemi ile şiddet arasındaki ilişki nasıldır? Sivil itaatsizlik eyleminin kamu ile ilişkisi hangi zeminde şekillenir, eylemin kamusal boyutları hem eylemci, hem iktidar hem de taraflı/tarafsız tanıkların pozisyonları açısından nasıldır? Sivil itaatsizlik eylemi meşruiyetini nerden alır?

Sivil itaatsizlik kavramı ilk defa Henry David Thoreau tarafından, 1848 yılında kullanılmıştır. Thoreau, “Devlete Karşı Sivil İtaatsizlik Görevi Üzerine” isimli makalesinde[9], “En iyi hükümet, en az yönetendir.” formülünü ilke olarak benimsediğini söyler ve bunu, hiç yönetmeyen bir hükümet için atılacak bir adım olarak değerlendirir.[10] Thoreau, makalesi boyunca Meksika’ya yönelik olan savaşa ve köleciliğe yönelik hükümet politikalarına karşı kendi konumunu belirler ve bireysel vicdanın ne devlete ne de çoğunluğa devredilemeyeceği, adalete ve adil bir yaşama yalnızca hükümetleri eleştirerek ulaşılamayacağı ve insanların tüm kötülüklerin yok edilmesi gibi bir sorumluluğunun olmadığı fakat haksızlıkların parçası olmayı itaat etmeyerek aktif bir biçimde reddetme sorumlulukları olduğu temalarını işler, “. . .yasa, doğası gereği seni zorunlu olarak başkasına yönelik haksızlığın aracı durumuna düşürecek yapıdaysa, yasayı çiğne!”.[11] Hükümetin, kölecilik politikalarına aktif olarak direnebilmek için ödemediği seçim vergileri sebebiyle bir günlük hapse atılır. Kendi sözleriyle aktarmak gerekirse:

“. . . bana sadece hapsedilebilecek et, kan ve kemikten ibaretmişim muamelesi yapan bu kurumun aptallığını düşündüm. Kendi kendime, benim için buldukları en iyi yol bu muydu, hizmetimden anlamlı bir şekilde yararlanamazlar mıydı diye sordum.  . . . [/] Bir saniye için bile kendimi sınırlanmış hissetmedim ve duvarlar bana sadece taşla harcın boşuna harcanması gibi geldi.  . . . Tabii ki bana nasıl muamele edeceklerini bilmiyorlar ve terbiye görmemiş insanlar gibi davranıyorlardı. Tehditlerinin, komplimanlarının arkasında yatan hep, en büyük arzumun duvarın öte yanında bulunmak olduğu yolundaki aptalca inançtı.”[12]
Komşularının vergiyi ödemesiyle cezaevinden çıkar ve bakış açısını sarih kılmak için yol vergisini ödemeyi hiç aksatmadığını, eğitim için ise öğretmenlik yaparak elinden geleni yaptığını aktarır. Niyetinin devlete itaati reddetmek ve devletin etki alanından çıkmak olduğunu söyler. Makul bulduğu şeyler için ödediği dolarların nereye gittiğini pek düşünmediğini, esasen devlete tabii olmanın, uyruklaşma ve sadakatin sonuçlarıyla ilgilendiğini vurgular. Devlete tantanasız ve kendine has bir savaş açtığı yorumunda bulunur. [13] Thoreau adil bir yönetim için, hükümetin, yönetilenlerin onayını alması gerektiğini söyler. Hükümet, kişi ve mülkü üzerinde mutlak bir hak sahibi değil ancak bireyin izin verdiği ölçüde hak sahibi olacak şekilde konumlandırılmalıdır.

John Rawls, “Sivil İtaatsizliğin Tanımı ve Haklılığı” isimli makalesinde, demokratik bir yönetim biçiminin varlığı şartına bağlayarak “adalet ödevi” çerçevesinden hareketle sivil itaatsizlik kavramının tanımını yapmaya girişir. Rawls’un çizdiği çerçevede, temelde, demokratik ve anayasal bir düzen kabulü yer alır. Akabinde yasama gücünün çoğunluk tarafından belirlenmiş yasalara uyma görevi ile kişilerin kendi özgürlüğünü savunma ve haksızlıklara direnme noktaları tartışma eksenini oluşturur. Rawls, bu bağlamda, sivil itaatsizliği, yasaların ya da hükümet politikalarının değiştirilmesini isteyen, kamuoyu önünde, aleni bir biçimde gerçekleştirilen, şiddete başvurmayan, vicdani yani kişisel fakat yasal olmayan politik bir eylemlilik olarak tanımlar.[14] Rawls’a göre, sivil itaatsizliğin yasayla ilişkisi, yasa ihlal edilse de, temelde anayasaya karşı olunmaması, eylemin kamuoyunun net bir şekilde takip edebileceği biçimde açıkça gerçekleştirilmesi ve kamu vicdanına seslenilmesi, eylemi gerçekleştirenlerin eylemin her türlü (yasal olan ve olmayan) sonuçlarını baştan kabul etmeleri nedeniyle yasaya bağlılık biçiminde değerlendirilmelidir. Sivil itaatsizlik eylemleri, ortak adalet arayışı ve anayasaları düzenleyen genel adalet ilkelerinden yola çıkılması vesilesiyle haklı ve politik bir eylem olur.[15] Bu biçimde tanımlanan sivil itaatsizlik eylemleri meşruluğunu, kamu denetimine ve tanıklığına açık şekilde icra edilmesinden, ortak adalet ilkelerine yaslanmasından, çoğunluğun vicdanı ve adalet duygusuna seslenmesinden, şiddeti araç olarak kullanmamasından ve alternatif yolların (yasal gösteri ve protestolar, çağrıların karşılıksız kalması, var olan politik grupların taleplere tepkisiz kalması vs.) tüketilmesine rağmen haksızlıkların giderilmemiş olması durumundan alır. Rawls tam burada bir başka koşulu ekler, yasa ve anayasaya saygıyı yok etmemek -herkesin zararına olacak bir gelişmeye yol açmamak-.[16]

Hannah Arendt sivil itaatsizlik kavramını incelemek için ikisi de hapis yatmış iki düşünürü ele alarak başlar: Sokrates ve Thoreau. Onların yasayı ihlal ediş biçimindeki daha büyük bir yasaya uygun hareket etme iddialarının ve kesilecek ceza ne olursa olsun cezaya hazır oluş tavırlarının eylemlerini yasa açısından ilginç, tartışılır ve değerli kıldığını öne sürer. Sivil itaatsizlik icracıları için “ortak bir çıkardan ziyade ortak bir düşünce için hükümet politikalarına karşı gelen bir azınlık”[17] tanımı yapar. Arendt, temelde “kişinin yaptıkları üzerine düşünebilmesi ve sonuçlar çıkarması” üzerinde şekillenen bireysel vicdan kavramının dini/ahlaki buyrukların etkisiyle şekillendirilmiş daha sonra sekülerleştirilse -dünyevileştirilse- de hukuki anlamda dile getirildiği durumda dahi oldukça karmaşık anlamlarının bulunduğunu söyler. Bu anlamda vicdani ret bireysel iken sivil itaatsizlik ortak hedef ve hareket gibi kavramlarla ilişkilidir. Arendt, sivil itaatsizlik ile kriminal itaatsizlik arasındaki farkı da vurgular:

 “Sivil itaatsizlik yasa egemenliğinin ciddi biçimde kayboluşunun bir göstergesini oluştururken . . . kriminal itaatsizlik polis gücünün zaafa uğramasının kaçınılmaz sonucundan başka bir şey değildir. . . . Sivil itaatsizlik, anlamlı sayıda yurttaşın ya geleneksel değişiklik yollarının tıkandığına yani itirazlarının artık dinlenip incelenmediğine ya da tersine, birtakım değişiklikleri gündemine alan hükümetin yasallığı ya da anayasaya uygunluğu ciddi biçimde kuşkulu olan bir politikada ısrar ettiğine inandıkları bir durumda ortaya çıkar.”[18]

Arendt, sivil itaatsizliği hem komploculuk hem de devrimci eylemlilikten ayırır. Komploculuk için görünür olmamak esastır, militanlık için ise eylemliklerinden ötürü herhangi bir şekilde ceza alabileceğinin ön kabulü söz konusu değildir, amaç için kullanılan her türlü araç meşrudur ve mevcut yasallığın meşruiyeti oldukça kuşkuludur. Şiddet ve zor aygıtlarıyla değişim, dönüşüm zaten devrimci bir durumdur veya var olan yasanın kendisi reddedilir ya da yepyeni, başka ilkeler üzerinde şekillendirilmiş bir yasallık önerisi vardır. Arendt, içinde bulunduğu yüzyılı çok hızlı toplumsal dönüşümler, siyasal değişimler ile çevreli gördüğü için herhangi bir devrim ya da iç savaşa yol açmadan, sivil itaatsizlik, değişim hızı ve yasa ilişkisi özgürlük kuramları için önemlidir yorumunda bulunur.

Thoreau kişisel vicdan, bireysel karar sebebiyle yasaya karşı çıkma sorumluluğunu vurgularken Rawls ve Arendt’de ortak düşünce ve uyuşma ile yasayı ihlal ederek anayasayı işler hale getirebilmek vurgusu ön plana çıkar. Örnek olarak verilen ırkçılık karşıtı Yurttaşlık Hareketleri ve savaş karşıtı (Vietnam vs.) eylemlerdir. Burada sivil itaatsizlik eyleminin haklılığının kaynağı ne olursa olsun, adil yaşam amacıyla bir meselede ortaklaşabilmek sivil itaatsizlik eyleminin etkisini arttırabilir. Arendt ve Rawls, toplumsal eğilimlerin farklı farklı olması durumunda da ortak bir amaç için müşterek bir zeminde buluşulabileceği fikrine yol verir.
Amerika bağlamında, Yurttaş Hareketleri, ırkçılık ve kölecilik karşıtlığı, Vietnam savaşı karşıtlığı hattı üzerinde şekillenen bir dizi eylemlilikler: o sıra yasak olan oturma eylemlerinin yapılması, siyahların gitmesinin yasak olduğu mekanlara (okul, restorant vd.) gidip gündelik rutine dahil olmaları, oy kullanma teşebbüsleri ve bir dolu eylemliliği sivil itaatsizlik örnekleri olarak değerlendirebiliriz. Kıta Avrupasında -özellikle İngiltere- bu eylemlilikler oy hakkı hareketleri -Süfrajetler-, işçi hareketlerinin eylemlilikleri, çevre hareketleri ve nükleer karşıtı eylemler olarak sıralanabilir. Türkiye’de ise Cumartesi Anneleri’nin nöbetlerinden cezaevi açlık oruçlarına, Gezi Parkı Direnişi sırasındaki muhtelif (kırmızı elbiseli kız, duran adam vb.) eylemliliklerden bildiri imzalamaya, liselilerin yaynladığı bildirilerden bugünkü “açlık grevleri”ne kadar uzanan bir tarihi düşünmek mümkün. Sivil itaatsizlik eylemi içinde bulunulan bölgenin toplumsal kodlarının ya da yasalarının ihlaline göre değerlendirileceği için her bölgede farklı farklı olabilir: oturma eylemleri, bina ya da köprü işgalleri, hükümet tarafından suç olarak ilan edilen fiilleri gerçekleştirdiklerine dair kişilerin kendilerini ihbar etmeleri, kamusal alandaki tacize karşı kadınların tacizciye batırmak üzere iğneler dağıtmaları, yasaklı bölgelere geçme/sınırları ihlal etme ve daha onlarca eylemlilik bunlar arasında sıralanabilir.

Sivil İtaatsizlik Kavramı Bağlamında Açlık Grevleri

Genel anlamda “açlık grevi” eylemlilik biçiminin sivil itaatsizlik kavramı çerçevesinde yorumunu yapmak oldukça güç. Gerçekleştirilen her bir eylemin gerçekleşme koşulları, gerçekleştirilme saikleri ve mevcut yasal düzleme göre konumları özgüldür. Yine de açlık grevleri biçimsel açıdan, sivil itaatsizliğe içkin görünen temel kabullere uygunluğu açısından değerlendirilebilir. Sivil itaatsizlik, yasanın işlemediği ya da işletilmediği durumlarda yasaya itaati aktif olarak reddetmek, itaat koşulunu askıya almaktır ya da anayasanın askıya alındığı bir yerde (yaşam hakkı, eşitlik, inanç özgürlüğü vs) başka daha ufak yasallıkları (trafik kuralları gibi gündelik hayatı düzenleyen yasalar vs.) ihlal ederek yasal zemini ikmal etmektir. Bu anlamda bireysel bir yanı olabileceği gibi toplumsal talepleri de olabilir. Farklı açlık grevi eylemlerinin hem bireysel hem toplumsal açıdan farklı talepleri olduğu/olabileceği açıktır. Açlık grevi, kişilerin, bireysel ya da toplumsal meseleler ile ilgili, bir haksızlığın giderilmesi yahut bir hakkın tanınması için başvurdukları bir eylemliliktir. Açlık grevi ve ölüm orucu kavramları arasında, hem eylemleri gerçekleştirenler hem de eylemlilik üzerinde düşünenler net bir ayrım ya da tanım yapmamıştır.[19] Kanaatimce açlık grevleri ile ölüm oruçları arasındaki fark, takviye olarak neyin kullanıldığından (su, şeker, tuz, şekerli çay, vitaminler vs.) ziyade kişinin ya da kişilerin eylemin biçimi ile ilgili sınırları müzakere edebilme paylarının bulunup bulunmamasındadır. Açlık grevlerinin süreli, nöbetli, dönüşümlü olarak gerçekleştirilebilmeleri ölüm oruçlarından temel farkı olabilir. Açlık grevleri, belirli bir süre (bir hafta, ay veya talepler gerçekleşene kadar) ya da gün içerisinde belirli saat aralıklarında (her gün sabah bilmem kaçtan akşamüstü bilmem kaça kadar vs.) yapılabilir, kişi ya da gruplar arasında nöbet usulü ile sıralı yahut dönüşümlü olarak da gerçekleştirilebilir. Ölüm oruçları ise başkasına devredilemez, zamansal dilimleri ya da sınırları yoktur, talep gerçekleşinceye kadar süresiz, kesintisiz ve dönüşümsüz olarak aynı kişiler tarafından sürdürülür.

 Sivil itaatsizlik eylemi, kamuya açık şekilde, kamu açıkça haberdar edilerek ve gözler önünde aleni bir biçimde gerçekleştirilir. Açlık grevleri bu anlamda, basın açıklaması ve duyurular yoluyla kamuoyuna açık bir şekilde taleplerin iletmesi ve taleplerin gerçekleşeceği süreye kadar neyin, nerede, nasıl yapılacağının alenen ilan etmesi bakımından sivil itaatsizlik eylemleriyle uygunluk gösterir. Sivil itaatsizlik eylemlerinin bir diğer önemli yanı eylemcilerin yaptıkları eylemin bilincinde ve ayırdında olmaları, eylemlerinden ötürü karşılaşacakları yasal yahut yasal olmayan tüm sonuçları üstlenmeye hazır bulunmalarıdır. Bu bakımdan açlık grevleri belki de bireysel olarak üstlenilebilecek sonuçların en ağırını, hayati organların ve fonksiyonların kaybını, sakatlığı ve en kötü senaryoda ise ölümü göze alarak icra edilir. Sivil itaatsizlik eylemleri meşruluk ve haklılık zeminini yöntem olarak şiddete başvurmamasından alır, ortak kabulü bir diğer biçimsel tanımdır. Açlık grevleri gibi ölüm riski göze alınarak yapılan bir başka sivil itaatsizlik örneği “canlı kalkan” eylemleri, şiddet ile ilgili tartışmayı çok boyutlu düşünmeye olanak veren eylemliliklerdir. Burada eylemcilerin ya da eylemin kendisinin şiddet içeren bir yanı olmamasına rağmen sonuçları itibariyle oluşabilecek hasar oldukça şiddetlidir. Savaş bölgelerinde, sivil halkı bölgeden çıkarmak üzere farklı ülkelerden “gönüllü canlı kalkan” olarak çatışma alanına giden barış aktivistleri için çatışma ortasında kalmak, saldırıya uğramak ve ölme ihtimali ile yüz yüze gelmek barışçıl bir eylemin ve eylemcinin alınan riskler itibariyle şiddetle ilişkisinin oldukça karmaşıklaşabileceğini gösterir.[20]

Sonuç

21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bıraktık. İnternet sayesinde dönüşen iletişim teknolojileri vesilesiyle dünyanın her tarafından sivil itaatsizlik eylemlerine şahitlik ediyoruz. İspanya’da hükümet binası önündeki protestoya izin verilmemesi üzerine ağır silahlandırılmış  polisler -ki polisin militarizasyonu protestoların dönüşümünü en çok etkileyen faktörlerden biridir- meydanı kuşatmışken eylemciler, farklı bir yerde toplanıp gerçekleştirdikleri eylemin görüntülerini eş zamanlı olarak hükümet binasına yansıtmışlardı. Polisin kalkanlar, kasklar, biber gazlarıyla bekleyen taburunu bu yolla aşmayı başarmışlardı.[21] Sivil itaatsizlik eylemleri teknolojinin olanaklarıyla farklılaşsa, zenginleşse de açlık grevleri gibi tarihi oldukça eski protesto biçimleri de hâlâ yürürlükte.

Türkiye’de, bir yıla yaklaşmakta olan OHAL koşulları altında gerçekleştirilen açlık grevlerinden Kemal Gün’ün eylemi, oğlunun kemiklerine ulaşma talebinin gerçekleşmesiyle 90 günün ardından sona erdi. Kemal Gün, şu anda İstanbul’da tedavi görüyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ise açlık grevlerine cezaevinde devam ediyorlar ve üç ayı aşan açlık grevi sonucunda hayati organlarını etkileyecek kritik eşikteler. Hükümet yetkililerinden anlamlı bir açıklama gelmediği gibi eylemcileri “terörist” olarak değerlendiren demeçler gazetelere yansıdı.  Peki, sivil itaatsizlik kavramına ilişkin sorular soracak olursak: Nuriye Gülmen ve Semih Özakça toplumu ya da yürütmeden sorumlu hükümeti ikna etmeye ya da haksızlıkların giderilmesi için kamuoyu oluşturmaya mı çalışıyorlar? Kanaatimce ortak adalet duygusuna seslenmeye çalıştıkları aylarca süren oturma eylemlerinin sonuçsuz kalması neticesinde başlattıkları açlık grevi bu amaçlardan ikisine de dönük değil. OHAL koşullarının ortak zemin ve kamuoyu oluşturma çabalarının önüne geçtiğini söylemek mümkün. Gülmen ve Özakça’nın eylemi bu anlamıyla hükümete yanlışlarını hatırlatmak, tekrar değerlendirme istemekten ziyade hem toplumu zoraki olarak duruma tanıklığa davet etmeye hem de adil olmadığını düşündükleri politikalara karşı hükümetin sorumluluk faturasını yükseltmeye çalıştıkları söylenebilir.
 
BİBLİYOGRAFYA
Arendt H., Drowkin R., Habermas J., Galtung J., King M. L. , Rawls J., Saner H., Thoreau H. D.. Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Yayına Hazırlayan Ender Ateşman. Çeviri Yakup Coşar. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 4. Basım 2014.
Dalkıran, Müge. İnsan Hakları Aktivizminde Beden Kullanımı: Gönüllü Canlı Kalkan Olmak (Yüksek Lisans tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi). 2015.
1139 Olağanüstü Halin Uzatılmasına Dair Karar (2017, 18 Nisan Tarihli ve 30042 Sayılı Resmî Gazete – Mükerrer). TC Resmi Gazete arşivi. Erişim: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/04/20170418M1-1.pdf,
21/7/2016 Perşembe Günü Saat 01.00’dan İtibaren Doksan Gün Süreyle Olağanüstü Hal İlan Edilmesi Hakkında Karar (21 Temmuz 2016 Tarihli ve 29777 Sayılı Resmî Gazete). TC Resmi Gazete arşivi. Erişim: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160721-4.pdf
21 KHK ile OHAL Uygulamaları ve Düzenlemeleri (2017, Şubat). Bianet. Erişim:  http://bianet.org/bianet/siyaset/183987-21-khk-ile-ohal-uygulamalari-ve-duzenlemeleri
Açlık grevindeki Kemal Gün'ün talebi kabul oldu (2017, 17 Mayıs). BBC. Erişim: http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39951654
Açlık Grevi Açıklamaları (2016). Nuriye Gülmen’in blog adresi. Erişim: https://nuriyegulmendireniyor.wordpress.com/aclik-grevi-aciklamalari/
FETÖ’den atılan ve açığa alınan memurların sayısı (2017, 31 Ocak). Basın İlan Kurumu web sitesi. Erişim: http://www.bik.gov.tr/fetoden-atilan-ve-aciga-alinan-memurlarin-sayisi/
İhraç Edilen 330 Akademisyenden 184'ü Barış İmzacısıydı (2017, 10 Şubat). Bianet. Erişim: http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/183525-ihrac-edilen-330-akademisyenden-184-u-baris-imzacisiydi
İspanya'da hologramlı protesto (2015, 11 Nisan). Radikal. Erişim: http://www.radikal.com.tr/dunya/ispanyada-hologramli-protesto-1333685/
Kemal Gün'ün açlık grevi 90 gün sonra bitti (2017, 25 Mayıs). CNNTürk. Erişim: http://www.cnnturk.com/turkiye/kemal-gunun-aclik-grevi-90-gun-sonra-bitti
Mecliste.org (2017, Nisan). Erişim: http://mecliste.org/guncelleme/689-sayili-khk, http://mecliste.org/guncelleme/690-sayili-khk
OHAL'de 7 bin 619 akademisyen işsiz kaldı (2017, 25 Nisan ).Gazete duvar. Erişim:
 http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/04/25/ohalde-7-bin-619-akademisyen-issiz-kaldi/
OHAL'de Kapatılan Kurumlar (2017, 8 Ocak). Bianet. Erişim: http://bianet.org/bianet/siyaset/182427-ohal-de-kapatilan-kurumlar
Rifat. Seyid. Ölüm Orucundaki Beden Neler Yaşar? (2012, 26 Ekim). Bianet. Erişim:http://bianet.org/bianet/insan-haklari/141659-olum-orucundaki-beden-neler-yasar
Son dakika: Açlık grevi yapan Gülmen ve Özakça tutuklandı (2017, 23 Mayıs). Hürriyet. Erişim:http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-aclik-grevi-yapan-gulmen-ve-ozakca-tutuklandi-40467541

 

[1] TC Resmî Gazete arşivi, 21 Temmuz 2016 Tarihli ve 29777 Sayılı Resmî Gazete, “21/7/2016 Perşembe Günü Saat 01.00’dan İtibaren Doksan Gün Süreyle Olağanüstü Hal İlan Edilmesi Hakkında Karar”, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160721-4.pdf, Son erişim: 05.06.2017.
[2] TC Resmî Gazete arşivi, 18 Nisan 2017 Tarihli ve 30042 Sayılı Resmî Gazete – Mükerrer, “1139 Olağanüstü Halin Uzatılmasına Dair Karar”, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/04/20170418M1-1.pdf, Son erişim: 05.06.2017.
[3] Bağımsız İnternet Haber Ağı (Bianet), Şubat 2017’ye kadar olan OHAL raporu, “21 KHK ile OHAL Uygulamaları ve Düzenlemeleri”, http://bianet.org/bianet/siyaset/183987-21-khk-ile-ohal-uygulamalari-ve-duzenlemeleri, Son Erişim: 06.06.2017. Referandum sonrası çıkarılan 689 ve 690 Sayılı KHK’lar için bknz. http://mecliste.org/guncelleme/689-sayili-khk, http://mecliste.org/guncelleme/690-sayili-khk, Son erişim: 06.06.2017.
[4] Basın İlan Kurumu web sitesi, 31 Ocak 2017 “FETÖ’den atılan ve açığa alınan memurların sayısı”, http://www.bik.gov.tr/fetoden-atilan-ve-aciga-alinan-memurlarin-sayisi/, Son erişim: 06.06.2017. Gazete duvar, 25 Nisan 2017 “OHAL'de 7 bin 619 akademisyen işsiz kaldı”, http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/04/25/ohalde-7-bin-619-akademisyen-issiz-kaldi/, Son erişim: 06.06.2017.
[5] Bianet, 10 Şubat 2017 “İhraç Edilen 330 Akademisyenden 184'ü Barış İmzacısıydı”, http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/183525-ihrac-edilen-330-akademisyenden-184-u-baris-imzacisiydi, Son erişim: 06.06.2017.
Bianet, 8 Ocak 2017 “OHAL'de Kapatılan Kurumlar”, http://bianet.org/bianet/siyaset/182427-ohal-de-kapatilan-kurumlar, Son erişim: 06.06.2017.
[6] Nuriye Gülmen’in blog adresi, “Açlık Grevi Açıklamaları”, https://nuriyegulmendireniyor.wordpress.com/aclik-grevi-aciklamalari/, Son erişim: 05.06.2017.
[7] Hürriyet, 23 Mayıs 2017 “Son dakika: Açlık grevi yapan Gülmen ve Özakça tutuklandı”, http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-aclik-grevi-yapan-gulmen-ve-ozakca-tutuklandi-40467541, Son erişim: 08.06.2017.
[8] CNNTürk, 25 Mayıs 2017 “Kemal Gün'ün açlık grevi 90 gün sonra bitti”, http://www.cnnturk.com/turkiye/kemal-gunun-aclik-grevi-90-gun-sonra-bitti, Son erişim: 06.06.2017.BBC, 17 Mayıs 2017, “Açlık grevindeki Kemal Gün'ün talebi kabul oldu”, http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39951654, Son erişim: 06.06.2017.
[9] Orijinal makale, Henry David Thoreau, “On the Duty of Civil Disobedience”, The Resistance to Civil Government içinde Boston: Aesthetic Papers, 1849.
[10] H. Arendt, R.Drowkin, J. Habermas, J. Galtung, M. L. King, J. Rawls, H. Saner, H. D. Thoreau, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Yay. Haz. Ender Ateşman, Çev. Yakup Coşar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 4. Basım 2014, Syf. 29-30.
[11] Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Yay. Haz. Ender Ateşman, Çev. Yakup Coşar, Syf. 39.
[12] A. g. e. Syf. 44-45.
[13] A. g. e. Syf. 49.
[14] A. g. e. Syf. 56-57.
[15] Genel adalet ilkeleri: 1. Eşit özgürlükler ilkesi: siyasal özgürlükler (seçme seçilme, kamusal görevler üstlenme, ifade ve toplanma özgürlüğü), mülkiyet özgürlüğü, vicdan ve inanç özgürlüğü, bedensel bütünlük hakkı vb. temel özgürlüklerin her birey için başkaları açısından mümkün olan en geniş biçimiyle herkes için aynı olması ilkesi. 2. Farklılık ilkesi: gelir ve servetin dağılımı, fırsat eşitliği (iktidar ve sorumluluk pozisyonlarının, memuriyetlerin herkese açık olması) – A. g. e. Syg. 59.
[16] A. g. e. Syf. 62-68.
[17] A. g. e. Syf. 84.
[18] A.g.e. Syf. 98.
[19] Bianet, Seyid Rifat, 26 Ekim 2012 “Ölüm Orucundaki Beden Neler Yaşar?”, http://bianet.org/bianet/insan-haklari/141659-olum-orucundaki-beden-neler-yasar, Son erişim: 07.06.2017.
[20] Canlı kalkan eylemliliklerini, aktivizm ve hukuk açısından tartıştığı tezinde, şiddetle ilişkisi bakımından gönüllü canlı kalkan eyleminin değerlendirmesi için bknz. Müge Dalkıran, İnsan Hakları Aktivizminde Beden Kullanımı: Gönüllü Canlı Kalkan Olmak (Yüksek Lisans tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi) 2015, Syf. 32-47.
[21] Radikal, 11 Nisan 2015 “İspanya'da hologramlı protesto”, http://www.radikal.com.tr/dunya/ispanyada-hologramli-protesto-1333685/, Son erişim: 08.06.2017.