Birinci Şahıs’ın önemi
Ukrayna’da gösterilen gaddarlık yalnız Ukraynalıların evlerini değil, bizzat Putin’in savaşı açarken ortaya koyduğu temel tezi berhava eder.
04.03.2022
Vladimir Putin çocukken, apartman koridorunda fareyle karşılaşmış. Karşılaşma onun için önemli. Kendisiyle First Person (Birinci Şahıs) adıyla kitaplaştıracakları uzun bir söyleşi yapan Nataliya Gevorkyan, Natalya Timakova ve Andrei Kolesnikov’a da anlatmıştı (First Person. An Astonishingly Frank Self-Portrait by Russia’s President Vladimir Putin, PublicAffairs, 2000. Türkçesi: Kendi Anlatımıyla Putin, çeviren: Faruk Ünlütürk, Astana Yayınları). 2000 yılında, dünya kamuoyunca henüz doğru dürüst tanınmayan Rusya Devlet Başkanı, çocukken fareyle karşılaşmasından hayat dersi çıkarmıştı. Kısaca şöyle: Küçük Vladimir, apartman koridorunda karşısına çıkan farenin üzerine gider, hayvan önce kaçar, fakat köşeye sıkışıp kaçacak yeri kalmayınca dönüp onun üzerine atılır, ısırmaya çalışır. Henüz kafasını bozanı tek kaş göz hareketiyle sokak ortasında vurduracak, pencereden attıracak, zehirletecek konuma gelmemiş bulunan Küçük Vladimir zor kaçıp kendini kurtarır. Yetişkin Putin de bu hadiseden şu dersi çıkarır: Kimseyi köşeye kıstırmayacaksın, çünkü ne yapacağı belli olmaz.
GZERO’da Alex Kliment, “Putin, Ukrayna ve Fare Hikâyesi” başlıklı yazısında Putin’in kıssadan hisseli bu ufak anısını hatırlatıyor ve köşeye sıkışmış farenin halini anlamanın bugün iki farklı açıdan işimize yarayacağını ileri sürüyor: Putin Ukraynalıları köşeye sıkıştırdı, gelişmeler de onu.
Ukraynalılar ne yapacağını bilmez halde kalmadılar pek. Derhal direnişe geçtiler. Beklenmedik güç ve kararlılıkla. Düşmanın üstüne atılıp ısırmaya çalışıyorlar. Bellibaşlı askerî tesislerini, müstahkem mevkilerini, mevzilerini yitirdikten, şehirleri yakılıp yıkıldıktan, yıkıntılar arasından uzanan caddeleri sokakları moloz yığınlarıyla dolduktan sonra, Rusya ordusuna nefes aldırmayacak bir gerilla-sokak savaşını sürdürebilirler mi, bunu kestirmek zor. Ama ellerinden geldiği kadar direneceklerini artık biliyoruz.
Öbür açıdan bakıldığındaysa, Putin de gerçekten köşeye sıkışmış görünüyor. İkili, üçlü, dörtlü, beşli düellolara aynı anda girmiş, gözleri fıldır fıldır, arkasını kollamaya çalışırken göz ucuyla atının çalındığını fark eden kovboyu andırıyor.
İşini ciddîye alan, okura karşı sorumluluk duyan gazeteciler, bir haftadır harıl harıl okuyor, dinliyor, izliyor, bilgi edinmeye çalışıyor. (Her konuda kendini uzman tayin eden, televizyoncuların da bunu akla vicdana sığmaz sorumsuzlukla kabullenip mütemadiyen davet edip konuşturdukları, boş laf ustası ekran maskaraları gibi davranmayanlarımız var, neyse ki. Hepimiz uluslararası sorunlara dair yorumlarımızı tuttuğumuz tarafı ve kendimizi doğrulama aracı kılmıyoruz.) İnternetin yarattığı imkân, kafamıza takılanların başka birilerinin de kafalarına takıldığını fark etmek, cevap arayışlarını birçok kaynaktan, âdetâ hep birlikte sürdürebilmek.
Sorusu olmayanlar
Vladimir Putin’in, işlerin umduğu gibi gitmemesi halinde -ki gitmiyor- başına çok iş açacak böyle bir adımı niye attığı, sadece ülkelerin yöneticilerinin, siyasetçilerin, gazetecilerin değil, Rusya’nın istila harekâtına en azından haber olarak ilgi duyan herkesin merak ettiği şey.
Tabiî bazılarımız için böyle bir soru yok. (Gerçi onlar için zaten hiç soru yok. Hep cevap var.) NATO genişlemiş, Rusya’yı tehdit etmiş, e, Putin de ne yapsın, dalmış Ukrayna’ya – bu yetiyor! NATO’nun, daha doğrusu NATO derken kastedilen ABD’nin, Ukrayna’daki faşistlerin rolleri, Ukrayna yönetiminin insan hakları açısından kabul edilemez, nâhoş uygulamaları, emperyalist bir devletin, ordusu kendisininkinden güçsüz olan komşusunun topraklarını istila etmesini meşrulaştırırmış gibi, garip savunmalar işitiyoruz. Bütün ayrıntıları ayıklayıp öze dokunduğumuzda, ırkçı dünya görüşü, imparatorluk canlandırma hayalleri, dizginsiz-sınırsız hükmetme tutkusu, bariz acımasızlıktan oluşan berbat bir bileşim, Rusya diktatörünün güdülerinin yoğurulduğu madde. “Amerikan emperyalizmi” bütün kötülüklerin anası tahtından indirilir veya kenara kayar da bu meşum tahtta Moskova’nın mafyozo-oligarklar kliğine yer açılırsa ezberler bozulur korkusuyla, kendimizle çelişmeyelim kaygısıyla veya güncel siyasî tavırlar belirlenirken -aslında ibresi zaten hiç oynamayan- köhne pusulamız şaşmasın telaşıyla, saldırganlaşacağı belli bir emperyalist devletin propagandalarına alet olunuyor. Bol çalkantılı ve tekinsiz bu sulara daha sonra layıkıyla dalmak gerek.
Şimdi Putin’e dönelim. Savaşın gidişatı hakkında kısacık bilgi vermeden dönemeyiz. Çünkü orada yalnız askerî düzleme ait olmayan sorular var.
Gerek Rusya rejimini yakından izleyenler gerekse askerî uzmanlar derler ki: Rusya bu savaşın birkaç günde biteceğini umuyordu. Ve, asıl önemlisi, bütün muhtemel siyasî, diplomatik, beşerî durumları buna göre tasarlamıştı. Girdiklerinde Ukrayna halkının bir kısmının kendilerini memnuniyetle (çiçeklerle) karşılayacağını sanıyorlardı. Ukrayna ordusunun öyle aman aman direnemeyeceğini, Rusya birliklerinin iki gün içinde Kyiv’i kuşatacağını ve bilemediniz üçüncü günün sonunda zaptetmiş olacağını varsayıyorlardı. Zelenski ve yöneticileri tutsak alıp yargılamak, harekâtın hedefleri arasındaydı. Teslim olmaları veya kaçmaları da beklenebilirdi ki, bunlar zaten direnişin ya hiç olmaması ya sönmesi anlamına gelirdi.
Hoşnutsuzluk kanalları
Girişilecek harekâtın, bir yanda halk, öbür yanda büyük yatırımları, malları mülkleri, yatları katları Batı’da olan Rusya egemen zümresi oligarklar düzlemlerinde iki kanaldan hoşnutsuzluk dereleri doğurması beklenebilirdi. Dikkat edilmezse sele yolaçabilecek dereler. Ukrayna halkı, Ruslar için, yakın veya uzak ama her hâlükârda akraba sayılırdı. Bizzat Putin “tek milletiz” iddiasında ve bunu harekâta girişirken tekrarladı. Kardeş Slavların topraklarının bombalanacağı, şehirlerinin yakılıp yıkılacağı, insanlarının katledileceği bir harekât, uzun sürmesi halinde bolca itiraza yolaçabilirdi. Esas önemlisi, Rusya halkının yönetime desteğini ve güvenini azaltırdı. “Savaş” olarak adlandırılması yasaklanan, “özel operasyon” denmesi buyurulan askerî harekât, yani, Ukraynalı’ya yakınlık duyan sıradan vatandaştan, çıkarları zarar görecek oligarka kadar herkesi huzursuz edebilirdi.
Nitekim böyle oluyor. Sırf gözaltına alınanların sayısının yedi bini geçtiği, şimdiye kadar ellinin üzerinde irili ufaklı şehirde düzenlenen “savaşa hayır” gösterileri, şüphesiz Putin’in bunları bastırırken göstereceği şiddetin dozuna bağlı olarak, sınırlı kalabilir. Ama polis şiddeti yüzünden sokağa çıkamasalar bile insanların homurtusu duyuldu bir defa. Diktatörler bu homurtuları algılayamadıklarında sona yaklaşırlar. En azından SSCB etki alanını yeniden kurarak Çarlık Rusyası’nı canlandırma projesi için milleti tarihî-millî hedefler peşinde seferber etmek gerekiyor ve homurtular bu yolda pürüzdür.
Ukrayna’da gösterilecek huşûnet ve gaddarlık, yalnız Ukraynalıların evlerini, işyerlerini, parklarını, yollarını değil, bizzat Putin’in bu savaşı açarken ortaya koyduğu temel tezi berhava eder. Neydi: Dışarıdan emir alan kukla yönetimin eline esir düşmüş kardeşlerini kurtaracak, tek millet iki devlet durumuna son verecek, Rusların büyük kavuşmasını gerçekleştirecekti. Bunu aynı zamanda “aslında Rus şehirleri” saydığı yerleri yakıp yıkarak yapmak şüphesiz tereddütler yaratır, seferberlik için elzem duyguları zayıflatır. Eğer savaş, meşhur tanımla, “politikanın devamı” niteliğinde bir araç ise, ikisini ucuca eklemek yerine birbirine çarparsanız kırılırlar. Yakıp yıkma ve sivilleri öldürme içeren acımasız saldırı, siyasî söylemin yalandan ibaret olduğunun ispatı. Ve bunu er veya geç herkes görebilir.
Burada, Rusya’da varkalabilen son bağımsız basın kuruluşlarıyla saygın sivil toplum örgütlerine yönelik susturma-tasfiye operasyonunun Ukrayna’daki “özel operasyon”la aynı anda devreye sokulduğunu hatırlatayım. Böylece, Rusya halkının ne kadarının Ukrayna’daki hakiki durumdan ne kadar haberdar olduğu bilinemiyor. Bazı uzmanlar bu oranın yüzde yirmilerde seyredebileceğini düşünüyor. Rusya’daki akrabalarını, dostlarını arayıp, kafalarına bombaların yağdığını anlatan Ukraynalılar, sosyal medyada, “Bize inanmıyorlar, ‘olur mu öyle şey’ diyorlar!” yollu mesajlar paylaşıyor. Buna karşılık, yaşananlardan bir şekilde haberi olan Rusların, tanıdıkları Ukraynalıları arayıp üzüntülerini bildirdikleri, hattâ özür diledikleri anlatılıyor. Rusya halkı gerçekte olanları yaygın şekilde öğrenirse ne olur? Putin bunu tehlikeli buluyor ki, buna karşı tedbir alıyor.
Öte yanda işleri bozulan oligarklar var. Kremlin’le içiçe geçmiş, bir kısmı zaten oradan gelme, çoğu Putin’in “yol arkadaşları”, kimi hâlâ devletle bağlantılı işlerin de şurasında burasında bulunan, kimi gücünü ve zengin olma imkânlarını doğrudan devlet görevleri sayesinde edinmiş oligarklar. Rusya’nın egemenleri. Bunlar, Rusya’ya yönelik malî yaptırımlardan fazlasıyla etkilenecekleri gibi, Batı’daki değerli mülklerine, özel jetlerine, yatlarına elkonması tehdidiyle yüzyüzeler. İkisi Avrupa’da kaptırdıkları için berikiler lüks yatlarını -ABD ile karşılıklı suçluların iadesi anlaşması yapmamış- Maldivler’e kaçırıyorlar. Londra’daki saray yavruları, bankalardaki paralar ne olacak? Merkez Bankası dahil Rusya bankalarının uluslararası piyasada işlem yapabilme kapasitesini yok eden yaptırımlarla nasıl başa çıkacaklar, İsviçre bile tavır alıyorken? Putin iktidarı bu zümreyi temsil ediyor. Kendi de onlardan biri.
Çoğunun oğulları kızları Batı’da eğlenen bu zümre için hâlihazırdaki dizginsiz lüks yaşam, Ukrayna’yı yerle bir, Baltık ülkelerini işgal, Polonya’yı imha ederek falan kurulacak, 7/24 nükleer savaş tehdidi altında sefası doğru dürüst sürülemeyecek Yeni Rusya İmparatorluğu uğruna bin türlü maceraya girişmekten çok daha cazip olabilir. Nitekim bazıları Putin’in “özel operasyon”undan hoşnut olmadıklarını belli ediyorlar. (Oligarklar üzerine ayrıca yazacağım.)
Tek adamın yalnızlığı
İzlediğim tartışmalardan birinde, The Atlantic’in yazarı, bol (çok bol) ödüllü gazeteci ve tarihçi Anne Applebaum, Putin’in yalnızlığına dikkat çekiyordu. Applebaum, özel olarak Rusya’yı ve Putin’i en yakından izleyen gözlemcilerden. Tartışmada, özellikle salgının başlangıcından bu yana Putin’in kimseyi yanına yaklaştırmayışını, -şu meşhur uzuun masayı da anarak- yalnız virüs kapma korkusuna değil, muhtemelen kendini giderek emniyette hissetmeyişine de bağlayabileceğimizi ileri sürüyordu. Applebaum, halbuki hiç böyle değildi, diye anlattı, Rusya elitiyle sürekli toplantılar yapardı, insanlar onunla görüşmeye giderlerdi, yani hep birileriyle konuşma halindeydi. Nitekim, girişte bahsettiğim söyleşi kitabının yazarları, Putin’le yaklaşık dörder saatlik gece seanslarında altı defa biraraya geldiklerini, devlet başkanının kendileriyle güzel güzel sohbet ettiğini, bazen teybi kapattırarak, “bu fazla özel, yazmayın” uyarısıyla birşeyler anlattığını söylüyorlar.
Oysa şu anda çizilen resim hiç böyle değil. Yaklaşık yirmi yıl boyunca, kararlardaki tekeli güçlenen ve bununla birlikte bir yandan şüpheleri, öbür yandan kendisini ölümsüz kılacak birşeyler yapma hırsı artan Putin’in şu mâhut tek-adamlık tuzaklarına düştüğü yollu yorumlara sık rastlanıyor. Yani sadece yanlışının değil, hoşuna gitmeyeceği düşünülen hiçbir şeyin ona açıkça söylenememesi, yönetim katının tepesinde sağlıklı tartışma yapılamaması, bunların sonucunda karara varmak için kullandığı verilerin gerçeklikten farklılaşması… bildik girdap.
Nükleer hazırlıktan ciddî ciddî sözeden, şimdiye kadar -muhalifleri dahil- on binlerce insan öldürmüş, şehirleri dümdüz etmiş, büyük bir orduya komuta eden eski istihbaratçı muktedirin ihtirasının nerelere uzanabileceği şüphesiz önümüzdeki olayda en önemli etkenlerden biri. Sahiden her şeye hakim mi? Sahiden tek başına mı hakim? Muhteris diktatörü çılgınlık yapmaktan alıkoyabilecek birileri var mı çevresinde? Kremlin gözlemcileri, etrafında yardakçılar dışında kimseyi bırakmadığını ileri sürüyorlar. Verilen tipik örnek, Sergey Şoygu; savunma bakanı. Otuz küsur yıldır Kremlin’de. Kim gelirse gelsin, kim giderse gitsin asla devre dışı kalmamış. Bu yüzden “gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” diyen “her devrin adamı” olarak görülüyor. Oligarklar arasında da kudreti Putin’inkine yaklaşabilen kimse yok, göründüğü kadarıyla. Hiçbir Rusya uzmanı, onunla boy ölçüşebileceği iddiasıyla Kremlin’den başka birilerini işaret edemiyor.
Putin nereye kadar gidebilir? Yakın tarihteki karşılaştırılabilir diktatörlerin marifetlerini gözden geçirince şundan emin olabiliriz: özel olarak Putin’in neye ne kadar cüret edebileceğini anlamaya çalışma beyhûde çaba değil.