Britanya’nın ‘7 Haziran’ı

Politikada değişim hiç beklenmedik anda sandıktan çıkıveriyor. Ancak Theresa May’in koltuk ısrarı Kuzey İrlanda barışına mal olabilir

SEZİN ÖNEY

15.06.2017

 
Britanya'da, Muhafazakârların lideri, Başbakan Theresa May'in "liderliğini güçlendirmek" için gittiği genel seçimlerden beklenmeyen bir sonuç çıktı. Muhafazakâr Parti (Conservative Party), tek başına hükümet kurmasına imkân verecek "magical number" (büyülü sayı) olarak adlandırılan 326 sandalye sayısına ulaşamadı. Muhafazakârlar, toplamda 18 sandalye kaybederek 318 vekil çıkarabildiler. İşçi Partisi (Labour Party), 29 vekillik daha kazanarak, Britanya parlamentosu Westminster'da 261 sandalyeye sahip oldu. Liberal Demokratlar (Liberal Democratic Party), İşçi Partisi ile beraber, seçimin diğer bir kazananı oldu;  toplamda 13 vekil çıkartarak sandalye sayılarına beş temsilci arttırdılar.

Farklı kamuoyu araştırma şirketlerinin, seçimden hemen sonra yaptığı araştırmalara göre, seçim sonrası, İşçi Partisi'ne destek daha da arttı. Ve şu an için, İşçi Partisi'nin desteği yüzde 45'te ve Muhafazakârlarınki yüzde 39'da gözüküyor. Genel seçimlerin sonuçlarında ise bu dağılım, Muhafazakârların yüzde 42,4'lik oyuna karşın, İşçi Partisi'nin yüzde 40 oyu şeklindeydi. 

Britanya politikası için bu manzara gerçek bir siyasi deprem; zira, 1979-1990'daki Margaret Thatcher döneminden beri ilk kez, "Muhafazakâr çizginin" tahtı sallanıyor.       
     

Muhafazakâr çizginin tahtı sallanıyor derken kastım şu: Elbette, 1990'dan bu yana  Muhafazakârlar iktidarda değil. Arada, 1997-2010 döneminde, "Yeni İşçi Partisi" (New Labour Party) dönemi yaşandı. Ancak, 1900'de kurulmuş partisini, ideolojik yönden kökten değiştiren "New Labour" fikrini hayata geçiren "karizmatik lider" Tony Blair'in de, Thatcher'a öykündüğü bilinen bir durum. Dolayısıyla, yaklaşık 38 yıldır, Britanya politikasını, şu veya bu şekilde, doğrudan veya dolaylı,  kesintisiz olarak Muhafazakârların ideolojik ve siyasi çizgisi şekillendiriyor.  

İlk kez, Muhafazakâr Parti'nin ideolojisini ve siyasetini sarsan bir sonuç ortaya çıktı dedik; ancak, Muhafazakârlar hâlâ iktidarda. Başbakan Theresa May, kaybettiğini kabullenmeyi reddediyor. Sonuçta, erken seçime gitmek onun fikriydi ve hedefi de, bu seçimden ezici bir zaferle çıkmaktı. Bu hedef gerçekleşmedi ama bu yenilginin yükünü üstlenen de olmadı. Evet;  May'in, baş danışmanları Nick Timothy ve Fiona Hill, seçim yenilgisinden sonra hemen istifa etti. Henüz 1980 doğumlu, Muhafazakâr Parti'nin yeni kuşağındaki “yıldızlardan” Timothy, istifa ederken; "Hayal kırıklığı yaratan bu sonucun sebebi, Theresa May'e olan desteğin eksikliği değil, İşçi Partisi'ne olan desteğin beklenmedik biçimde artmasıdır.  Bu seçim kampanyası ile ilgili sorumluluğu, kendi adıma  alıyorum" dedi.  Fakat, May'in kendisi, hiçbir özeleştiri yapmadan hemen, başbakan kalmasını sağlayacak bir ittifak arayışına girdi.

Muhafazakâr Parti, 2010-15 döneminde, Liberal Demokratlarla resmî bir koalisyonun içindeydi. Ancak, Liberal Demokratların Avrupa ile entegrasyon konusunda fikirleri ve Brexit'e karşı duruşları, Muhafazakârlarla fiilî veya resmî koalisyonlarını imkânsız hâle getirdi. 

Ortaya çıkan "Hung Parliament", yani "asılı kalan Meclis" tablosunda, teorik olarak İşçi Partisi, İskoçya'nın İskoç Ulusal Partisi (Scottish National Party-SNP) ve Liberal Demokratlar başta olmak üzere, Yeşiller Partisi'nin ve Galler'den partilerin de desteği ile bir koalisyon kurabilirdi.  "Progressive Coalition" (İlerici Koalisyon) olarak adlandırılan bu ittifak, illâ resmî bir koalisyon hükümeti kurmayı da gerektirmiyordu. Yasama sürecinde ortaklık ve politik dayanışma üzerinden ortaklaşacak, İşçi Partisi'nin azınlık hükümetine destek verecek bir "fiilî koalisyon" da söz konusu olabilirdi. Ve, seçim öncesi yapılan anketler, kamuoyunun tüm hükümet ihtimalleri arasında, en çok bu gibi bir "hareketli koalisyona" sıcak baktığını ortaya koymuştu.
Ne var ki, Muhafazakârların tahtını sarsan seçim sonuçlarının ilk şoku yaşanırken May hızlı davranarak, Kuzey İrlandalı Demokratik Birlik Partisi (Democratic Unionist Party-DUP) ile fiili bir koalisyon yapacağını açıkladı. Bu koalisyon gerçekleşirse Muhafazakâr Parti, azınlık hükümeti kuracak. DUP da,  hükümete dışarıdan destek verecek.  May de koltuğunu korumuş olacak… Ama ne pahasına?

Bu koalisyon, tüm Kuzey İrlanda Barışı'nı tehlikeye atan, çok riskli bir adım.  Öncelikle, "Unionists" yani "Birlikçiler", Kuzey İrlanda'nın Britanya ile birliğini savunan Protestanlar; bunu anımsatalım. Ve, Kuzey İrlanda Barışı'nın temeli olan "Hayırlı Cuma Anlaşması" da, Protestan ve Katolikler arasında ince ve hassas dengelere dayalı bir siyasi yapı kurmuş durumda. 1998'de yapılan bu anlaşmanın bugün sorunsuz işlediği de söylenemez.

Nisan ayında bu konuda kaleme aldığım, "Kuzey İrlanda'nın sonuna doğru mu?" başlıklı yazıda, barışı tehdit eden siyasi gelişmeler olduğuna dikkat çekmiştim. Protestan Birlikçilerin başlıca hareketi hâline gelen DUP ve Katolik, İrlanda ile birleşme yanlılarının partisi Sinn Féin, yaklaşık bir yıldır Kuzey İrlanda politikasını krize sokan biçimde çekişiyor. En son Mart ayında gerçekleşen Kuzey İrlanda erken seçimlerinden beri, bölgenin en büyük partisi olarak güç paylaşımına giderek beraberce hükümet kurması gereken DUP ve Sinn Féin, bunu hâlâ başaramadı. Son olarak, 29 Haziran'a kadar bir anlaşmaya varılmazsa, yeniden seçime gidileceği kararlaştırılmıştı. Britanya seçiminin belirleyici joker kartının DUP hâline dönüşmesinden sonra, bu ay bir anlaşmaya varılması giderek uzaklaşan bir ihtimale benziyor. Şunu da unutmayalım; "Britanya Başbakanı" sıfatını taşıyan kişi, Kuzey İrlanda Barışı'nın da bir nevî garantörü, krizler halinde arabulucusu konumunda. May, hem DUP ile koalisyon yapıp hem de nasıl "Kuzey İrlanda'da da barışın denge unsuru" rolünü oynayacak?

Bu kaolisyonun ihtimali dahi, barışta emeği olanları harekete geçirdi. Kuzey İrlanda Barışı'na giden süreçte kilit rol oynayan "eski toprak" politikacılardan, Muhafazakâr Parti'den John Major, bu koalisyona karşı sert bir uyarıda bulundu. Eski başbakan Major, koalisyonun, Kuzey İrlanda'da zaten "kırılgan olan barışı yok edebileceğine" dikkat çekti. Barış sürecinde "Baş Müzakereci" görevinde bulunan, İşçi Partisi'nden Jonathan Powell da, DUP ile kurulacak bir fiilî koalisyonun "büyük hata" olacağını söyledi. Powell, "1991 yılından beri Britanya hükümeti, Kuzey İrlanda'da tarafsız olduğunu, birlik yanlıları ya da Cumhuriyetçiler arasında bir tarafı tutmadığını net olarak ortaya koymuş durumda. Bunu değiştirmek, çok yıkıcı bir hata olur. Bu koalisyon, barış anlaşmasının yaslandığı temelin altını oyar" diyor.

Sinn Féin'in ağır topları da, 15 Haziran'da May'i, Başbakanlık konutu Downing Street 10 numarada ziyaret etti. Sinn Féin'in, bugün için en hatırlı ismi sayılabilecek Gerry Adams, buluşma ertesi oldukça sert konuştu. Adams, May'in Hayırlı Cuma Anlaşması'nın şartlarına uygun davranmadığını söyledi. Oysa, görüşme öncesi Adams'ın açıklamaları temkinliydi.

Britanya genelindeki kamuoyu araştırmalarının, seçmenlerin tercihinin, ağırlıklı biçimde "ilerici bir koalisyondan" yana olduğunu ortaya koymuştu dedik. Uzlaşmacı ve özgürlükçü, "sola kayan" bir koalisyon yerine, Muhafazakârlar ve DUP'un koalisyonun iktidara gelmesi, tüm Britanya üzerinde sosyal ve siyasi bakımdan sarsıcı etkiye de sahip olabilir. Neticede DUP, dindar ve Muhafazakârlardan da muhafazakâr bir parti. DUP'un eşcinsel ve kürtaj karşıtı, idam taraftarı ve küresel ısınma konusundaki şüpheci tavrı, Muhafazakarlârın iyice sağa kaymasına neden olabilir. Özellikle de, popülist sağ UKIP'in parlamento dışında kaldığı bu siyasi tabloda Muhafazakârlar, milliyetçi-aşırı sağ oyları toplamak için iyice merkezden uzaklaşan bir portre çizebilirler.   

Bir yandan, toplumsal kutuplaşmanın artması tehdidi; öte yandan, büyük zahmetlerle onlarca yıllık siyasi çaba ile elde edilen Kuzey İrlanda Barışı'nın iyice sarsılması… Bütün bunların da, Britanya'nın Avrupa Birliği'nden ayrılması gibi, yakın tarihinin en kritik dönüşüm döneminde gerçekleşmesi… Theresa May'in koltuk ısrarı, Britanya'nın geneli için çok ama çok ağır bilançoyu ortaya çıkarabilir.

"Barışı kaybetmenin", toplumsal kutuplaşmanın uçurumuna yuvarlanmanın faturasının ağırlığını, 7 Haziran seçimleri sonrası Türkiyesi kadar iyi bilen yok bu aralar herhalde. Ne yazık ki, Britanya da, bu seçimler ertesi, kendi 7 Haziran sonrasını yaşamaya başlamış olabilir.