Bu da Putin’in “basın bayramı”

Putin’in yıllık medya konferansı gibi “kontrollü bir basın toplantısı” bile, Türkiye standartlarına göre son derece iddialı…

SEZİN ÖNEY

15.12.2017

Bir yılın daha takvim yapraklarını kopara kopara geçtiğinin farkına varıvermenin yollarından biri de, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yıllık basın toplantısının gerçekleşmesi: tam 13 yıllık bir "geleneğin" her sene sonuna doğru tekrarlanması.
Biz yaşlanıyoruz, Putin aynen yerinde duruyor; sanki zaman hiç ilerlemiyor. 14 Aralık 2017 günü gerçekleşen basın toplantısına yönelik tek merak konusu, bu sefer ne kadar süreceği; uzayacak mı, yoksa kısa mı kesilecek… En kısa süren konferans da gerçi yaklaşık üç saatlik bir maraton gibi olduğundan, konuşana da dinleyene de "sabır" gerektiriyor.

Arada, Putin'in aşk hayatına yönelik bir "ters köşe" soru, tuhaf kıyafetli veya absürd bir sorusu olan "gazetecilerin" ortalığı bir anda panayır yerine çeviren hâlleri olmasa, basın toplantısını uyanık vaziyette tamamlamak zor.

Bu sene de, "Ivan Çay" adlı kimsenin adını sanını duymadığı ajanstan olduğunu söyleyen adam, elinde "Putin Babay" yazılı pankart tutan kadın [Putin, bu pankartın kendisine "Elveda" mesajı verdiğini sandığını söyleyip şakalaştı; kadınsa, Tatarca "Putin Dede" demek istediğini söyledi] gibi "uyku açıcı" anlar olmasa, uçsuz bucaksız bir tundra gibi uzayıp gidiyordu basın toplantısı…

Bu yılki basın toplantısında da, 3 saat 42 dakikalık bir sürede, 1600'den fazla gazetecinin karşısına çıkan Putin kendisine yöneltilen tüm sorulara "açıklıkla" cevap verdi. Tabii, Rusya ve ötesinde, bu yıllık basın toplantılarının ne kadar "açık" olduğuna dair birçok eleştiri var: Soru soranların kimler olacağının önceden belirlendiği, Kremlin'in istemediği  gazetecilere söz verilmediği sıklıkla dile getiriliyor. Buna karşılık, OHÂL'in neredeyse "birbuçuk yaşına girdiği", dünya genelinde en fazla sayıda gazetecinin tutuklu olduğu Türkiye'nin penceresinden bakınca, Putin'in yıllık basın konferansı bayağı bir "basın bayramı"  gibi duruyor.

Bunu, Rusya'da, Commitee to Protect Journalists'in (CPJ) verilerine göre 1992'den beri en az 52 gazetecinin öldürülmüş olduğunu (bazı kaynaklara göre bu sayı 200'e yaklaşıyor; gazeteciler çoğu kez faili meçhul kaldığı için liste de meçhullerle dolu) hatırda bulundurarak söylüyorum. Rusya'da son dönemde medya özgürlükleri olan bitenler; evet, hiç de iç açıcı değil. Putin'in yıllık konferansını incelemeye devam etmeden önce, bir bakalım son dönemde Rusya'da basın cephesinde neler olup bitiyor:

— 23 Ekim'de Ekho Moskvy radyosunun Moskova'daki merkezini basan bir saldırgan, kurumun genel yayın yönetmeni yardımcısı Tatyana Felgengauer'i boğazından bıçakladı. Ekho Moskvy, ülkenin teknik olarak özel bir şirket olarak gözükse de aslında devlet sahipliğindeki enerji devi Gazprom'un medya ayağına bağlı bir kurum. Buna karşılık, eleştirel yayınları ile dikkat çekiyor ve çizgisinden ötürü "bağımsız medya kuruluşu" olarak tanımlanıyor. 
Felgengauger, bıçaklı saldırıda ciddi biçimde yaralandı ve saldırganın kimliği tespit edilemedi.

— 1 Kasım'da, Kaliningrad merkezli bağımsız haftalık yayın organı Novye Kolyosa'nın bürosu basıldı; sahibi ve genel yayın yönetmeni olan Igor Rudnikov, gözaltına alındı ve Rusya'nın istihbarat teşkilatı FSB'den olduğu öne sürülen kişilerce dövüldü.

— Rusya Adalet Bakanlığı, 5 Aralık'ta, ABD hükümetinden maddi destek alan dokuz medya kuruluşunu "yabancı ajan" olarak olarak tanımladı. Kasım ayı sonunda, Rusya'da parlamentodan alelacele geçirilen bir kanunla, yabancı medya kurumlarının "ajan" olarak tanımlanmasının yolu açılmıştı. 2012'de çıkarılan bir kanunla, Rusya dışından gelen maddi kaynak kullanan sivil toplum kuruluşları zaten, "ajan" olarak tanımlanmaya başlanmıştı. Bu şekilde "ajan" damgası yiyen kurumların attığı her adım takip altına alınıyor ve deyim yerindeyse, denetimlerle göz açtırılmıyorlar. 

Bu tablo sadece birkaç aylık bir bilançoyu yansıtıyor. Rusya, basın özgürlükleri açısından, Paris merkezli Reporters sans frontières'nin (RSF) 2017 raporuna göre, 180 ülke arasında 148. sırada.  Türkiye ise 155.

Daha birkaç yıl öncesinde, Türkiye'ye nazaran Rusya'daki gazetecilerin durumu tam bir trajedi gibi gözüküyordu.

Bir tür "oryantalizm" ile, Rusya'daki gazete meslektaşlarımıza tepeden bakıyormuşuz meğer… Bugün ise, aradan geçen sayılı gün zarfında, Putin'in yıllık medya konferansı gibi "kontrollü bir basın toplantısı" bile, "Türkiye standartlarına göre" son derece "iddialı" kalıyor.   

Örneğin, Ukraynalı gazeteci Roman Tsymbalyuk'un her sene gerçekleştirdiği çıkışı ele alalım. Binlerce gazetecinin soru sormak için (her ne kadar koreografisi titizlikle belirlenmiş biçimde de olsa) birbirleriyle yarıştığı basın toplantısında, Ukrayna haber ajansı UNIAN'ın temsilcisi Roman Tsymbalyuk, 2014'ten beri aynı soruyu soruyor: "Niye askerlerinizi, insanlarımızı öldürmek için topraklarımıza yolluyorsunuz?" Dikkat çekmek için, Ukrayna milliyetçiliğine atıfta bulunan birşeyler giyen veya o minvalde bir pankart taşıyan Tsymbalyuk'un sorusu, hep Putin tarafından yanıtlanıyor.  Bu cevap da, hep Rusya'nın Ukrayna'ya asker yollamadığı, "gönüllülerin" bölgeye savaşmaya gittiği yönünde "ortaya karışık" bir yanıt oluyor. Gene bir klasik olarak, Rus gazetecilerin bazılarından yuhalama şeklinde milliyetçi tavırlar sergileniyor.

Çok da acıklı gerçekten; ancak, Türkiye'de benzeri bir tavrı sergileyen bir gazetecinin hâli nice olurdu diye düşünmeden edemiyor insan… Bir Kürt gazetecinin, diyelim ki bu tarz bir basın toplantısına girebildiğini farz edelim; "sarı-kırmızı-yeşil" renklerde bir giysi veya pankartı olduğunu, Tsymbalyuk'un gibi bir soru sorduğunu… Veya hiç farz etmeyelim… Edemeyiz çünkü.

Tabii, başka örnekler de var; örneğin, Rusya'nın önde gelen bağımsız internet sitelerinden Republic, Putin'in basın toplantısını "izlemeyeceklerini" duyurdu. Republic, " Eğer, Putin istifa ederse, bu haberi manşet yaparız… Gereksiz, değeri sorgulanabilir bilgi ve verilerin sunulduğu bu toplantıyı izlemek yerine, kaliteli makaleler okumak isterseniz yüzde 50 indirimle bize abone olun" diye bir Twitter mesajı paylaştı.

Bu gibi bir mesaj bile bugünün Türkiyesinde "hoş" karşılanır mıydı; orası meçhul…

Tabii, tekrar vurguluyorum; Rusya'da ifade özgürlüğünün hiç de romantize edilecek bir yanı yok. Sadece, Türkiye'nin kendisine bakıp bir "nereden nereye" demesi gerekiyor galiba. Ancak, Özbekistan, Azerbaycan gibi ülkelerin kamuoylarının genelinin gözünden bakınca, Rusya nasıl bir "özgürlükler beşiği" gibi gözüküyordur şimdi ayırtına varıyor insan… Tabii, hep "ne olduk" değil, "ne olacağız" demeli; bir de Çeçenistan örneği var zira; oradan bakınca da, Azerbaycan çok  daha "özgür" gözüküyor olabilir.
İşin ironisi bir yana; Türkiye'nin basın ve ifade özgürlüğü konusunda kaybettiği irtifa, hapiste veya yargı önündeki gazetecilerin derdi değil ve olmamalı. Hep beraber, aşağılara daha da aşağılara kayıp duruyoruz.