Bu memlekette gazetecilik okumak
Öğrencilerim, uçakta kendilerine dikte ettirilenleri yazmak, televizyon ekranlarında politikacıları savunmak için gazeteci olmayacaklar
25.01.2015
“Ülkenizde gazetecilik okuyan öğrencilerinizi nasıl motive ediyorsunuz? Türkiye’de gençler neden gazeteci olmak istesinler ki? Peki mezun olunca hangi medya kuruluşunda çalışacaklar?” türündeki sorulara son yıllarda gittikçe daha fazla maruz kalmaya başladım.
Yabancı medya kuruluşlarından gelen gazeteciler, yurtdışındaki akademik konferanslarda karşılaştığım Batılı meslektaşlarım bana hep benzeri soruları yöneltip duruyorlar. Yüzlerindeki içten merakı, gözlerindeki endişeyi kimi zaman gizlemeleri zor oluyor.
İlk bakışta haksız da sayılmazlar. İfade ve basın özgürlüğü karnemiz malum. Toplum pek çok anlamda birbirine tahammül edemeyecek şekilde ortadan yarılmış vaziyette. Uluslararası medya özgürlüğü raporlarında, Avrupa Birliği değerlendirmelerinde durum berbat. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Sıralamasında 180 ülke içerisinde 154. sıradayız mesela. Evet, bu kıyaslamaların da metodolojik olarak tartışmasını yapabiliriz ama yine de küresel bir bağlam içinde yerimizi anlamak için önemli bir veri sunduklarını kabul etmeliyiz.
Yabancılar böyle bir memlekette gençler neden gazeteci olmak ister diye meraklanıp duruyor. Yanıtının doğru dürüst verilmesi gereken meşru bir soru bu. Aslında son birkaç haftaya baktığımızda bile ifade özgürlüğü alanındaki sıkışmanın boyutunu net olarak görebiliriz.
Charlie Hebdo da bizi böldü
Charlie Hebdo saldırısı tüm dünyada ifade özgürlüğü tartışmalarını alevlendirirken ülkemizde bu konu derhal yeni bir ulusal ayrışmaya neden oluverdi. Yarım ağızla katliamı kınayanlar, hatta için için “oh olmuş” diyenlerle olaylara kılıf ve bahane bulmaksızın basın özgürlüğünü savunanlar arasında yeni bir tartışma başladı. Yürekli bir biçimde Charlie Hebdo ile dayanışma örneği sergileyen Cumhuriyet gazetesi olmadık saldırı girişimlerine maruz kaldı, politik yetke tarafından provokasyon yapmakla suçlandı.
Hadi tam bu tartışma soğumaya başladı derken internet yasakları yeniden gündeme geldi. Başbakanlık ve Bakanlık talebiyle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nca (TİB) mahkeme kararı olmaksızın sansür yetkisi veren düzenleme meclise geldi. Hatırlarsanız Anayasa Mahkemesi TİB Başkanı’nın mahkeme kararı olmaksızın “sakıncalı” bulduğu içerikleri dört saat içinde engellemesine yönelik düzenlemeyi daha önce reddetmişti. Ancak hükümetimiz bu konuda yılmıyor ve bu meseleyi ısrarla üçüncü defadır Meclis’e getiriyor.
Bu düzenleme kabul olursa TİB, Başbakanlık ve bakanlıkların talebi üzerine hakim kararı olmadan “içerik çıkarma veya erişimin engellenmesi kararı” verebilecek. Bu karar bildirildiği andan itibaren dört saat içinde yerine getirilecek.
Fuat Avni ve tweetlere erişim engeli
Bu da yetmedi Twitter fenomeni Fuat Avni'nin hesabına ilişkin alınan kapatma kararından sonra 30’a yakın gazetecinin attığı tweetlere erişim engeli kararı çıktı. Hemen ardından gazeteci Sedef Kabaş hakkında, yazdığı tweetlerle İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Salihoğlu'na yönelik "terör örgütlerine hedef gösterme ve tehdit" suçunu işlediği iddiasıyla 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı ve kabul edildi.
Alın size ülkemizin sadece iki haftalık medya ve özgürlükler gündemi. Yazımın başındaki sorulara geri dönersek o halde neden böyle yaralı bir demokraside dürüst, ilkeli, barış dilini kullanan bir gazeteci olmak için mücadele etmeli, neden bunun eğitimini almalı?
Alternatif üretmenin tam zamanı
Bugün Türkiye, 41 milyon internet, 12 milyon Twitter kullanıcısıyla bambaşka bir dijital alemin içine giriyor. Var olan hantal ve çürümeye mahkum medya yapılanmasına alternatif üretmek için mecra ve iş modeli arayışları çoktan başladı bile. Onurlu genç insanlar, öğrencilerim, siyasal propaganda yapmak, uçakta kendisine dikte ettirilen şeyleri yazmak, televizyon ekranlarında politikacıları cansiperane savunmak için gazeteci olmayacaklar. İnsanı insan yapan en temel haklardan birisini, ifade özgürlüğünü savunmak, kimi zaman bedel ödemek, baskı ve sindirmeye boyun eğmeden ve teknolojinin nimetlerini kullanarak bu mesleği yapacaklar. Onlar farklı bir medya sektörünü biçimlendirecekler.
Her seferinde yabancı dostlarıma bu yanıtı verirken asla umutsuz olmadığımı eklemeyi de unutmuyorum.