Bu ortam neyin ortamı?
Ortada çeşitli “büyük güç”lerin arzusu hilafına oluşturulmaya çalışılan bir görece bağımsız bölgesel güç odağı var
09.06.2017
Yaşadıklarımıza sadece “hareketli saatler” falan denemez. Muhtemelen yaşarken hissedebildiğimizden daha büyük ve boyutlu birşeylerin ortasındayız. Buna kafa yormak zorundayız elbette; şimdilik haddimizi bilerek somut gelişmeleri sindirmeye çabalayalım. Topu topu dört günde yaşananların kronolojik olmayan bir dökümü:
İLK HAMLE • Suudi Arabistan öncülüğünde Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn -Libya’nın doğusundaki hükümet, Moritanya, Fas, Mauritius, Maldivler, Seyşeller, Komor Adaları, Ürdün, Cibuti, Senegal ve Çad da onlara çeşitli düzeylerde katıldı- Katar’la diplomatik ilişkilerini ya kestiler ya alt düzeye indirdiler, kara sınırlarını, hava sahalarını, karasularını Katar’a kapattılar, Katar yetkilileri, temsilcileri ve vatandaşlarının ülkelerinden gitmelerini istediler. Suudî Arabistan, Katar’daki vatandaşlarını da geri çağırdı. (Mısır çağıramadı, Katar’da 250 bin işçisi çalışıyor!)
İDEOLOJİK HAMLE • Suudî öncülüğündeki koalisyon, ilk anî şok hamlesinden iki gün sonra Katar’ı tecrit operasyonunu bir başka alana yaydı: 59 kişi ve 12 hayır kuruluşu “terörle ilişkili” diye damgalandı. Bu kişilerin arasında, pek çok İslâmcı hareketin gözdesi, Dünya İslâm Âlimleri Birliği Başkanı Mısırlı Yusuf el-Karadavi, Suriye’deki silahlı cihatçılar üzerinde en etkili isimlerden Suudî vatandaşı Muhammed el-Muheysini de var. Yani yalnız Katarlılar değil, Suudîlerin kafasına yatmayan İslâmcı ve cihatçı şahsiyetler sözkonusu. El-Karadavi’nin “terörist” ilan edildiği bir İslâm coğrafyası, Müslüman Kardeşler benzeri hareketlerin bütünüyle yasadışı sayılacağı bir coğrafya olacak. Fazlasıyla ilginç olacak. Sürdürülebilir olacak mı? Bilemiyoruz. Birçok siyasî yapıyı yeraltına iteceği tahmin edilebilir. İslâm coğrafyası açıktan İslâmcılığa kapatılıyor gibi bir vaziyet. Susturulmak ve ortadan kaldırılmak istenen, yalnız Katar’ın Al Jazeera’sı olmayacak.
ANKARA’NIN MECBURÎ OYUNU • Katar krizinde Ankara, önce ne edeceğini bilemeyip bocalar göründü. Arabulucu koltuğuna talip olundu. Muhtemelen birazdan mecburen açıkça taraf tutulacağı için baştan yumuşatıcı bir adım atılmış olsun diye. Haliyle olmadı. Körfez şeyhleri bu koltuğa Kuveyt’i münasip görmüşlerdi, Türkiye’yi asla oraya oturtmayacakları mâlûmdu. Nitekim yetkili ağızlardan beyanlar, iktidar propaganda aygıtından ortalığa saçılanlar, kamuoyuna yönelik gazlama kampanyaları eşliğinde Katar forması giyildi.
İRAN’LA MÜNASEBET • Bunun devamı olarak, İran’la temaslar başladı. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarifi Ankara’ya geldi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüştü. Zarif görüşmeden önce, “Bölgede bizim için endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ile yakın görüş alışverişine ihtiyaç var,” dedi. İran’la ilişkinin nasıl sürdürüleceği, Katar krizi bağlamında Türkiye için en hassas sorulardan biri. Suriye’de savaş alanında neredeyse açıkça karşı karşıya gelinmişken, Suudîler ve etraflarındaki herkese -bu arada iktidar ve destekçilerinin gözdesi Donald Trump’a karşı- İran’la Katar’ın yanında nasıl saf tutulacak? Tutulan yolun müstakbel deprem tesiriyle şimdiden çatırdamıyor mu?
“SİYONİST KUŞATMA” • Ankara, ilk anlardaki bocalamanın acısını çıkarmaya girişti. Katar’ın yanında saf tutuş öyle bir yerli-millî seferberlik haline dönüştürülüverdi ki, daha ne oluyor diyemeden TBMM Katar’a asker göndermeyi yasalaştırmıştı bile. Bir “Ölürüm Katar’ım” sendromu hayat bulmuş, çeşitli yerlerde Katar’a destek seferberlikleri, kitle eylemleri planlanıyordu. İktidar propaganda aygıtından öndegelen simalar Taksim’deki “Katar Yalnız Değildir” eyleminde boy gösterdiler. Orada burada pek kalabalık olmayan gruplar “Müslümanlar kardeştir!” sloganları attı. Toplumca sahip olduğumuz arazlara ve muktedir sözde-İslâmcılığının edebine, âdabına uygun şekilde, Türkiye ile Katar’ın kardeşliği Müslümanlığa bağlanırken, Katar’ı tehdit eden tarafın da Müslüman, üstelik Sünnî olduğu görmezden gelindi. Her işe riyakârlık katılmazsa olmadığından, yapılan eylem, Katar’ın “siyonist kuşatma”ya karşı savunulması olarak takdim edildi.
RUSYA-KATAR? • Kriz patlak verdiğinde ilk dikkat çekici gelişmelerden biri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Katar Emiri Temim bin Hamad El Sani ile telefonda görüşmesiydi. Ne demiş olabilir Putin? Bir şekilde “yanınızdayız”ı mı hissettirdi? Katar’ın Suriye’de sulayıp besleyip büyüttüğü, Rusya’nın köküne kibrit suyu ekmeye hazırlandığı Müslüman Kardeşler, El-Kaide, eski Nusra yeni Heyet Tahrir el-Şam, Ahrar el-Şam vs. ne olacak, Rusya Katar’ın “yanında” duracaksa?
ABD TEKRAR VURDU • ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun uçakları, Suriye ordusuyla birlikte savaşan Şii milisleri yeniden vurdu. “Yanlışlık oldu”, şu bu yok. Koalisyon yetkilileri, “vurduk, çünkü askerlerimize tehdit oluşturuyorlardı; uyardık, dinlemediler…” açıklaması yaptı.
SURİYE DE DOLAYLI VURDU • Müttefiki Şii milisleri vuran ABD’ye tepkisini Şam bu defa savaşın yayılabileceğini, derinleşebileceğini imâ eden bir uyarıyla gösterdi: Suriye yönetimi, saldırıyı Suriye ordusuna yapılmış saydığını bildirdi, “gerginliğin tırmanabileceğine” dikkat çekti. İş lafla kalmadı, Rakka’ya batıdan yaklaşan Suriye ordusu, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) ağır silahlarla vurdu.
ABD BİR DAHA VURDU • Önceki iki hava saldırısının ve arada verilen karşılığın üzerine, koalisyon uçakları Perşembe günü yine el-Tanf civarında Şii milisleri vurdu. Bu daha ne kadar böyle sürebilir?
RUSYA-ABD? • Rakka’ya ilerleyen Suriye ordusu orada da koalisyon uçaklarının saldırısına uğrarsa Rusya ne yapacak? Moskova, koalisyonun şu ana kadarki saldırılarına beklenebileceği kadar şiddetli tepki göstermedi, ama yatıştırıcı tutum da almadı. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “koalisyonun, Şam’ın onayını almadan, tek taraflı olarak açıkladığı çatışmasızlık bölgelerinin meşru olmadığını” söyledi. Saldırının yapıldığı Tanf civarı için, “Benim bu bölgelerden haberim yok,” dedi. “Sanırım sadece koalisyonun herkese tek taraflı olarak talimatlar verebileceği bölgeler ilan edildi. Biz bu bölgeleri kabul edemeyiz.” Yani aslında, büyüyebilecek, iyileşmeyen yaraya dönüşebilecek, yeni, ölümcül hastalıklara yolaçabilecek bir iltihabı tarif etti.
İRAN’DA EYLEMLER • DAİŞ Tahran’da iki ayrı eylem yaptı, İmam Humeyni türbesi ve parlamentodaki intihar saldırılarında on iki kişi öldü (ölü sayısının on yediye çıktığı yollu haberler kesin doğrulanmadı), kırkı (kimi kaynaklara göre altmışı) aşan insan yaralandı. Kaleşnikoflu, tabancalı saldırganlar umdukları ölçüde büyük katliam yapamadılar, ama bundan böyle İran’ın da -şu işe bakın ki tıpkı “Batı” ülkeleri gibi- bu tür eylemlere sahne olacağı anlaşıldı.
SUÇLAMA, İNTİKAM • Tahran, dakika sektirmeden, saldırıdan Suudî Arabistan’ı sorumlu tuttu. Devrim Muhafızları adına yapılan açıklamada, saldırıyla ABD Başkanı Donald Trump’ın Riyad ziyareti arasında bağlantı kuruldu. Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Hüseyin Selami, “intikam alacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın” dedi. Amerikan insansız hava aracının, onun hemen yakınında uçan bir başka araçtan çekilmiş görüntüsü, “istesek düşürürüz ama acıyoruz” makamından sunuldu. Bir an için, İran’ın gerçekten bu katliamın intikamını almak üzere Suudî Arabistan’a yönelik bir operasyon planladığını düşünelim: nasıl bir şey olabilir bu? Ve sonuçları ne olur? Aynı şeyi, Amerikan İHA’sının düşürülmesi için de düşünmeliyiz.
DAİŞ • Saldırı ertesinde DAİŞ, bu tür eylemleri “İran’a şeriat getirene kadar” sürdüreceğini ileri sürdü. Örgütün iddiasına göre, Tahran’daki eylemlere elbombaları, kaleşnikoflar ve intihar yelekleriyle beş militan katıldı. DAİŞ, toplam altmış kişiyi öldürdüklerini veya yaraladıklarını iddia etti. Saldırıyı yapan DAİŞ’çilerin İran vatandaşı olması, İran’ın Sünnî yörelerinden başka intihar eylemcilerinin çıkabileceğini gösteriyor. DAİŞ İran içerisinde eylemlerini artırırsa, Tahran da ülke içinde ve dışında militan avına girişecek, kaçınılmaz olarak. Tahran saldırıları sırasında öldürülen beş DAİŞ’çi, daha önce Musul ve Rakka’da savaşmışlardı.
KÜRTLER, REFERANDUM • Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bu yılın 25 Eylül’ünde bağımsızlık referandumu, 6 Kasım’da da parlamento için seçim yapacağını ilan etti. Üstelik Erbil ile Bağdat arasındaki tartışmalı bölgeler de (Kerkük, Musul, Şengal…) referandum kapsamına alınacak. Ben bu satırları yazarken Bağdat’tan henüz tepki gelmemişti. Buna karşılık, ABD dışişleri bakanlığı böyle bir referandumu “acil öncelikler” arasında görmediğini bildirdi, açıkça, Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunu ilan etti. ABD dışişleri bakanlığının açıklamasında, referandumun “gerçi bağlayıcı niteliğinin olmadığı”na da vurgu yapıldı. Referandum adımının tam da Şengal nedeniyle Haşdi Şaabi-Peşmerge geriliminin tırmandığı bir sırada atılmasının, Irak içinde ve bölgede kopacak gürültüyü büyütmesi beklenirdi, ABD’nin açıklamasıyla muhtemel tartışma alanı da genişledi. Nitekim, Almanya da dışişleri bakanının ağzından, “Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atmanın doğru olmadığını” açıkladı. IKBY referandumdan vazgeçmeyecek görünüyor. ABD desteği olmaksızın fiilî durum yaratmaya gücü yetecek mi?
İDLİB • Türkiye’ye komşu İdlib vilayetinde Rusya ve Suriye’nin girişmesi beklenen temizlik harekâtına bir adım daha yaklaşıldı. Suriye rejiminin elindeki Lazkiye topraklarına komşu, Türkiye sınırına çok yakın Cisr el-Şuğur’a Suriye uçakları bildiriler attılar. “Silahlarınızı bırakın, teslim olun” bildirileri. Bildirilerin muhatapları, çoğu evini barkını satıp savıp aileleriyle birlikte gelmiş ve Cisr el-Şuğur’da, can korkusuyla kaçan Alevilerin mahallelerine yerleşmiş Uygur cihatçılar. Yani, sanırım:) çağrıya karşılık vermeyeceklerdir. İdlib’de cihatçılar arası savaşlar sürüyor ve hem burada hem de Suriye genelinde silahlı örgütlerin Katar’a yönelik kıskaç harekâtından nasıl etkilenecekleri henüz öngörülemiyor. Rusya ile Suriye, Heyet Tahrir el-Şam (El-Kaide) ile öbür örgütlerin ayrışmasından yararlanıp İdlib’e yönelik toplu imha ve süpürme harekâtına girişirse, şimdiye kadar Türkiye ve Katar’ın desteğiyle ayakta kalmış silahlı cihatçı örgütler ne yapacak? Rusya bombardımanından, İran ve Rusya ile Katar’ın yanında saf tutmuş Türkiye’ye mi kaçacaklar? O ayrışmada Katar El-Kaide tarafını bütünüyle kaderiyle başbaşa mı bırakacak? Katar krizi, Ortadoğu’daki silahlı cihatçılığın kaderini kendine bağladı.
ALMANYA, İNCİRLİK • Almanya, Ankara’nın kendisine karşı sık sık pazarlık aracı olarak kullandığı İncirlik üssünde artık asker barındırmamaya karar verdi, Türk ve Alman savunma bakanları telefonda taşınmanın ayrıntılarını konuştular, Almanya bugüne kadarki evsahipliği için Türkiye’ye teşekkür etti, geriye “intikal planlaması” kaldı. Alman askerleri Ürdün’e aktarılacak. Bu, Türkiye’nin tecridi yolunda bir adım mı? Henüz bilmiyoruz. Almanya bu askerleriyle Ürdün’de ne yapacak?
“MEHMETÇİK KATAR’A” • İntikal demişken: Türkiye’de yeni gazlama kampanyamız, silahlı üniformalı yoksul çocuklarını Katar’a göndermeyi konu alıyor. “Katar’ı biz koruyacağız!” efelenmesiyle de bir süre birşeyler idare edilebilecektir şüphesiz. Lâkin, Suudî ordusu gerçekten Katar’a girmek isterse bunu önlemeye yetecek miktarda askerin, her türlü malzeme ile birlikte Katar’a “intikali” ve yerleştirilmesi, faaliyete hazır hale getirilmesi, öyle birkaç günde halledilecek iş değil, uzmanların söylediğine göre. Katar’ın başına bu tür bir iş gelecekse de henüz bu hazırlıklar tamamlanmamışken gelecek. Katar’da on bir bin Amerikan askeri var. Mehmetçik niye gidecek? Bir defa gitti mi, hep orada mı kalacak?
NEDEN İLLE KATAR? • Türkiye’nin Katar’ın yanında yeralması kaçınılmaz mı? Sebepler neler? İlkin, işin hiç yabana atılamayacak bir ekonomik veçhesi var. Size pek faydalı bir eseri takdim edeyim: Deutsche Welle Türkçe için Aslı Işık’ın derlediği veriler, muktedirlerimiz ve şakşakçılarının Katar aşkının “maddî zemini”ne ışık tutuyor. Çok para sözkonusu, çok! Katar’ın Türkiye’deki yatırımı için 1,5 milyar dolar deniyor, bu görünen; Türk firmalarının 2022 Dünya Kupası tesis inşaatlarından 13 milyar dolarlık iş kaptığı söyleniyor.
SADECE PARA DEĞİL • Ve sadece basitçe para değil, öngörülmüş, umut ve gelecek bağlanmış ilişkiler ve işleyiş var ortada. Ayrıca, birçoklarımızın kulağına garip gelebilir, ama ortada çeşitli büyüklükteki “büyük güç”lerin arzusu hilafına, şüphesiz onların çeşitli çıkarlarını da gözetip herkesi üstüne yürütmeden oluşturulmaya çalışılan bir görece bağımsız bölgesel güç odağı var.
ABD / PENTAGON • Katar’a ilişkin olarak ABD başkanının dediğiyle Pentagon’un söylemi -ve hakikat- birbirini tutmuyor. Trump Katar’ın teröre desteğinden dem vururken, Pentagon, Hava Kuvvetleri Merkez Komutanlığı’ndan bir sözcünün ağzından, “bölgesel güvenliğe sürekli katkısı” için Katar’a “müteşekkir olduklarını” ilan etti. ABD ordusu ayrıca, on bir bin askerinin bulunduğu Katar’daki El-Übeyd hava üssünden uçuşların “planlandığı şekilde” devam edeceğini açıkladı. ABD’nin çelişkili vaziyetini en güzel ortaya koyan sekans, Pentagon sözcülerinden denizci yüzbaşı Jeff Davis’in “Katar terörizmi destekliyor mu?” sorusuna cevap verişiydi. Sözcü, “Bu sorunun doğru muhatabı ben değilim,” dedi. “Bana göre onlar [Katar] bizim El-Üdeyd’deki çok önemli üssümüzün evsahipleridir.”
ABD / TRUMP • Yüzbaşı bu lafları ettiğinde, ABD başkanı, Suudîlerin öncülüğünde kalkışılan Katar’ı dövme operasyonunu hararetle destekleyen, bu işten kendi Ortadoğu gezisine de pay çıkaran tweet’ler atmıştı. Sonra da Katar emirini arayıp görüşme teklif etti! Tecrübeli gazeteci David Hearst, Middle East Eye’daki yazısında, bunu başkanın nihayet Pentagon’un ne demek istediğini anlayabilmiş olmasına yoruyor. (Suudî ve BAE muktedirlerinin ABD yönetimindeki güncel güç ilişkileri konusunda nasıl yanıldığını gösteren Hearst’ün yazısını şiddetle tavsiye ederim.) Fakat şu işe bakın ki, Katar emiri, ülkesi bu yaptırımlar ve kuşatma altındayken Amerika’ya gidemeyeceği gerekçesini öne sürüp Trump’ın görüşme teklifini reddetti!
KATAR-RUSYA • Bununla kalsa neyse. Sözkonusu red bildirimiyle neredeyse aynı sıralarda, Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman bin Casım el-Sani’nin Moskova’ya giderek Rus muadili Lavrov’la görüşeceği açıklandı!
MALLARA BOYKOT, KÜRDİSTAN’A DESTEK • Perşembe günü, Suudî Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kaynaklı Türkiye karşıtı kampanyalar başlatıldı. Oralara ihraç edilen Türk mallarının isimleri, listeleri, bunlara yönelik boykot çağrılarına ilginç bir siyasî kampanya da eşlik ediyor. Suudî vatandaşları, Türkiye’nin bir bölümünü de içeren Kürdistan haritaları paylaşıyor, Kürdistan bayraklarının altında “destekliyoruz, dostuz” mesajları yerleştiriyorlar.
* * *
Başladığımdan bu yana ikinci sabah ezanı da okunduğuna göre, artık olgu derlemeye son verebilirim, değerli okurlar. Köşeyazarınız biraz eski kafalı, bir anda uzman kimliğine bürünemiyor, olan biteni gözden geçirme ihtiyacı ağır basıyor, kusuruna bakmayın artık…