Burası Türkiye
Gül ve Dündar asla yargılanmamaları gereken bir davada yargılanıyor ve yeniden hapsedilmeleri için çeşitli oyunlar düzenleniyor
27.03.2016
Aynı yollardan yürüyünce, aynı yere varırsınız.
Sonunda geldiler, Kenan Evren durağına park ettiler.
“Anayasa’ya uymuyorum” diyen bir cumhurbaşkanıyla gidebilecekleri bir başka durak da yoktu zaten.
Kenan Evren kendisine bağlı mahkemelerin kararıyla çocukları vahşice astırıp öldürdüğünde, hapishanelerde işkenceler yaptırdığında, medyayı susturduğunda dünya kendisine “ne yapıyorsun, bunları yapmamalısın” deyince nasıl Evren’in adamları “Türkiye bağımsızdır, karışamazsınız” diye bağırdıysa…
Şimdi, “Anayasa’yı çiğneyen”, “fiilen” başkanlık düzenine geçtiğini ilan eden, anayasal düzeni değiştiren Erdoğan mahkemelere “Anayasa’ya uymayın” talimatı vererek Can Dündar’la Erdem Gül’ü hapsettirmeye kalkıp da, dünya “ne yapıyorsun, bunları yapmamalısın” dediğinde, bu sefer sadece adamları değil bizzat Erdoğan’ın kendisi de “burası Türkiye, karışamazsınız” diyor.
Dünyanın “bütünleştiği”, “bağımsız” olduğuna inanan diktatörlerin insanları ezmesine izin vermediği, halkların dayanıştığı bir çağda “burası Türkiye” sözü ne anlama geliyor?
“Burası Türkiye” demek, “biz size benzemiyoruz, bize karışamazsınız” demek.
Benzemediğimiz doğru da, bu “benzemezlik” çok övünülecek, çok istenecek bir benzemezlik mi?
Sadece şu “Dündar-Gül” davasına baksak cevapları bulabiliriz.
Nedir olay?
Bir başbakan, kimseye haber vermeden, devlet içinde kendine bağlı birkaç adamla işbirliği yaparak, “yabancı güçlerle” silah ticaretine girmiş.
Suçun göbeğine oturmuş.
Suçu işlerken de yakalanmış.
Can Dündar’la Erdem Gül de harika bir gazetecilik yaparak bu “suçun” belgelerini, resimlerini yayınlamış.
Gazeteciliği insanoğlu bunun için icat etti.
Devlet yönetimini ele geçirenler suç işlediklerinde, bu suçu bulsun çıkarsınlar, halkı bu suça karşı uyarsınlar, suçlular da yargıda hesap versinler diye var gazetecilik.
Dündar ve Gül, yeryüzünün her yanında gerçek gazetecilerin yapacağını yapmış.
Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bu başarıyı yakalayan gazeteci ödüllere ve alkışlara boğulur, suçu işleyen adam da yargıyı boylar.
Bizde ne olmuş?
“Burası Türkiye” olmuş.
Suçu işleyen başbakan cumhurbaşkanlığına çıkmış, suçu ortaya çıkaran gazeteciler “hapse” atılmış.
Üstelik cumhurbaşkanı olan eski başbakan, gazetecileri “sizin peşinizi bırakmayacağım, kurtulamayacaksınız” diye televizyonda açıkça tehdit etmiş.
Sonra Anayasa Mahkemesi, “bu tutuklama anayasaya uygun değil” demiş, gazeteciler serbest bırakılmış.
Sonra ne olmuş?
Gene “burası Türkiye” olmuş.
Cumhurbaşkanı, mahkemeye “anayasaya uymayın” talimatı vermiş, üstelik bir de davaya “müdahil olmuş, mahkemenin anayasayı çiğneyerek gazetecileri yeniden tutuklama ihtimali belirmiş, gelişmiş ülkelerin diplomatları da diplomatik bir dille “yapmayın böyle” demek için mahkemeye gitmiş.
Erdoğan’la adamları şimdi o diplomatların mahkemeyi izleyemeyeceğini söylüyor.
Niye izleyemesinler?
Hukuki bir engel var mı?
Yok.
Ama “burası Türkiye.”
Buranın “anayasayı çiğneyen,” anayasal düzeni fiilen değiştiren” yöneticileri, bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın “eti senin kemiği benim” diye kendilerine teslim edildiğini, onları istedikleri gibi hapsedebileceklerini, öldürebileceklerini, tecritlerde süründürebileceklerini sanıyorlar.
“Burası Türkiye, bize karışamazsınız” diye bağırıyorlar.
Evren böyle bağırıyordu, şimdi Erdoğan böyle bağırıyor.
Anayasal düzenin dışına çıktın mı sesin de, sözün de birbirine benzer.
Hukuku çiğnemenin hakkın olduğuna inanırsın.
Bugün mahkemeler, 12 Eylül’ün askerî mahkemelerine döndü, facebookları’nda “uzun adama” hayranlıklarını belirten “yandaşlar” sırtlarına birer cübbe verilip, yargıç diye kürsülere oturtuluyor.
Gül ve Dündar asla yargılanmamaları gereken bir davada yargılanıyor, asla girmemeleri gereken hapislere giriyor ve yeniden hapsedilmeleri için çeşitli oyunlar düzenleniyor.
Sadece onlar da değil.
Mehmet Baransu, Hidayet Karaca, Gültekin Avcı ve her gün sayıları artan genç Kürt gazeteciler hapse atılıyor.
Bu da yetmiyor. ‘’Barış olsun’’ diye bildiri imzalayan üç akademisyeni de amfilerinden koparıp tecride koyuyorlar, kitap okumalarını bile yasaklıyorlar.
Casusluktan teröristliğe kadar her türlü saçmalıkla suçlanıyor bu insanlar ve mahkemeler onları tutukluyor.
Niye?
Çünkü “burası Türkiye.”
Dünya “böyle yapmayın” deyince de “bize karışamazsınız” teraneleri.
“Anayasayı çiğneyen”, anayasal düzeni yıkan” adamlara göre, “bağımsızlık” kendi halkına eziyet etme özgürlüğü.
“Medyayı, polisi, yargıyı ele geçirdim, istediğim adama istediğimi yaparım… Ve asla ben yargılanmam.”
Onların hayalini kurdukları Türkiye bu.
Erdoğan, başkan olursa bu “burası Türkiye” felaketini sonsuza kadar sürdürebileceğini, yargılanmaktan kurtulacağını sanıyor.
Erdoğan, başbakanken büyük suçlar işledi.
Cumhurbaşkanıyken “anayasaya uymayacağını”, “fiilen başkan” olduğunu, anayasal düzeni değiştirdiğini açıkladı.
İki cihan bir araya gelse onu yargılanmaktan kurtaramaz.
Ki onu kurtarmak isteyen zaten “tek bir cihan” bile yok.
Bütün dünya ve bu ülkenin yarısından fazlası bu “neo-Evren” sendromunun yarattığı felaketi görüyor ve artık Erdoğan’la adamlarına “durun” diyor.
Yönetimin buna cevabı, şiddet, gayrımeşru baskı, ölüm, hapis oluyor.
Neden böyle yapıyorlar?
Çünkü “burası Türkiye.”
Evren de “buranın Türkiye” olmasına çok güveniyordu.
Yürüyemeyecek kadar yaşlı olduğu için sanık sandalyesine oturmaktan kurtuldu ama yargılanmaktan kurtulamadı.
Şimdi, ben de “burası Türkiye” diye naralanan ve anayasayı çiğneyen bütün adamlara sesleneyim:
“Burası Türkiye.”
Burada hukuk derin uykulara dalar ama hiç beklemediğiniz bir anda uyanıverir.
Burada dürüst insanların hiçbir güvencesi yoktur.
Ama “dürüst olmayanların,” suç işleyenlerin güvencede olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Algı operasyonları yapa yapa gerçekleri algılama yeteneklerinizi kaybettiniz ama önce dönüp bir tarihe bakın, sonra dönüp bir dünyayı dinleyin, ardından da Reza Zarrab iddianamesini bir okuyun.
“Burası Türkiye.”
Sen “Türkiye’yi ele geçirdim, bütün Türkiye’yi kendi mahkemelerimde yargılayabilirim” derken…
Türkiye seni yargılayıverir.
Evren gibi bağıranlar, Evren’in sonunu hazırlarlar kendilerine.