Çetin Altan’ı anmak

Çok değil 9 yıl önce 2009’da Çetin Altan, o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü almıştı

MURAT AKSOY

24.10.2018

 
22 Ekim akşamı Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nde özel bir etkinlik gerçekleşti. Bu etkinlikte, ölümünün üçüncü yıldönümünde Çetin Altan anıldı.
 
Bu etkinlik, şimdiye kadar olan anmalardan pek çok yönüyle farklı idi. Çetin Altan’ı farklı yönleriyle uzun uzun anlatan konuşmalar yerine, iki kısa konuşma ve onun henüz 26 yaşındayken yazdığı Çemberler adlı tiyatro oyunundan bir bölüm okunarak anıldı büyük usta.
 
Prof. Dr. Mehmet Altan babasını; gazeteci, siyasetçi Altan Öymen ise meslektaşı yani gazeteci Çetin Altan’ı anlattı.
 
Bu iki kısa konuşmadan sonra Tilbe Saran, Kayhan Açıkgöz, Hünkar Açıkgöz ve Kürşat Demir, Altan'ın “Çemberler” oyundan bazı bölümleri “okuma tiyatrosu” olarak sundular.
 
Tilbe Saran ve arkadaşlarını dinlerken; çocukluğuma, TRT’de yayınlanan “Radyo Tiyatrosu” günlerine gittim.
 
26 yaşında yazılan gerçeklik
 
Çemberler, Çetin Altan’ın henüz 26 yaşında yazdığı (1953) ve henüz 30 yaşındayken (1957-58 Sezonu) Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen bir oyunu. Üç perdelik, dört kişilik bu kısa oyunda aile yapısındaki bozulma ve her bireyin kendini içinde hissettiği çemberi aşma kırma arzusu anlatılır.
 
Bu kısa oyunda, özetle yaşanılabilir bir dünya arzulayan ama ne kendine ne de topluma bir faydası olan bireyin, etrafını saran çemberlerden kurtulamayacağını ve tutsaklık içinde ömrünü geçireceğini savunmuştur.
 
Yoğun gazetecilik mesaisi içinde yazdığı tiyatro eseri için Çetin Altan: “Geçim turnikesini döndürmek bakımından gerekli günlük çalışmaların yanında, içimdeki kandilden bir kuyruklu yıldız değilse bile, bir havai fişeği yapmak özlemini öteden beri duyardım” diyecektir.
 
Altan’ın çok gençken yazdığı bu oyun, onun bir edebiyatçı ve yazar olarak ne denli güçlü bir gözlem ve gerçekçiliğine işaret etmesi açısından önemlidir. Bu oyunda ifade edilen duyguların bugün bile gerçekliğini ve anlamını koruması, onun edebî gücü kadar, sosyolojik gözlem ve analizlerinin ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.
 
Nitekim Çetin Altan’ı Türkiye yazın hayatı için önemli kılan da bu gerçekçiliğidir. Bu gerçekçilik, onun edebî ve siyasî kişiliğini de büyük ölçüde belirlemiştir. Yazdığı oyunlar ve romanların ortak özelliği, çevre-insan ilişkilerinin, toplumsal çatışma ve uyuşmazlıkların bireyin dünyasına yansımaları olmuştur.
 
Çok yönlü bir üretkenlik
 
Çetin Altan sadece gazeteci ve köşe yazarlığı ile değil roman (Büyük Gözaltı, Bir Avuç Gökyüzü, Viski gibi), şiir (Üçüncü Mevki), öykü (Dünyada Bırakılmış Mektuplar, Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat), tiyatro oyunu (Beybaba, Yedinci Köpek, Çemberler, Mor Defter gibi), anı (Ben Milletvekili İken, Bir Yumak İnsan, Kavak Yelleri ve Kasırgalar gibi), gezi (Bir Uçtan Bir Uca, Al İşte İstanbul –Ara Güler ile-), deneme (Atatürk'ün Sosyal Görüşleri, Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar, Şeytanın Gör Dediği, Kadın, Işık ve Ateş gibi), mizah (Taş, Sömürücülerle Savaşı, Onlar Uyanırken, Suçlanan Yazılar, Kahrolsun Komünizm Diye Diye gibi.), çocuk (Alfabe) gibi pek çok alanda eser vermiştir.
 
Altan’ın tüm yazın hayatı Türkiye’nin daha iyi bir memleket olması çabasıyla geçti. Bunun için milletvekili iken Meclis kürsüsünde saldırıya uğraması, 2.5 yıl mahpus yatması da dahil.
 
Oğlun gözünden baba Altan
 
Anmada Çetin Altan’ı bir baba olarak anlatan Mehmet Altan, onun ülke öngörülerinin ne kadar güçlü olduğunu ifade ederek başladı ve “onu yaşarken değil ama kendisinin cezaevine düştükten sonra babasını daha çok andığını” söyledi.
 
Mehmet Altan’ın konuşmasında en önemli nokta kuşkusuz, Türkiye’de siyasetin vefasızlığı idi.
 
Burada bir parantez açarak şunu hatırlatalım. Çok değil bundan 9 yıl önce 2009’da Çetin Altan, o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü almıştı. Bugün ise hiçbir siyasi bu büyük ustayı anmıyor, ölüm yıldönümü hatırlanmıyor.
 
İnsanın aklına şu soru geliyor; acaba Türkiye’deki siyasî iklim bugünden biraz daha farklı olsaydı; Çetin Altan’ın anması daha büyük bir salonda mı olurdu?
 
Mehmet Altan’ın babasının, Türkiye'nin geri vitesinin sınırı yoktur, dikkat et” sözlerini bizimle bu kadar geç paylaşması da bizim için ayrı bir şanssızlıktı elbette.
 
Hayalindeki ülke bu değildi
 
Gecenin sonunda hep beraber sohbet ederken, o gün tutukluluğun 760. gününü geride bırakan Ahmet Altan’ı da anıp, onun için kadeh kaldırdık.
 
Bu anmada geceye düşülen not Hasan Cemal’den geldi. Büyük ustanın “hayal ettiğimiz ülke bu değildi” anekdotunu hatırlattı Hasan Cemal.
 
Çetin Altan 25 Haziran 2015’te Cumhuriyet gazetesi için kaleme aldığı yazıda “Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi. Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan” demişti.
Ne yazık ki öyle oldu ama yine onun deyimiyle ifade edelim: “Enseyi karartmayalım.”
 
Çünkü yaşadıkça ümit de umut da hep vardır.