Çin’de ulusal vatandaş güven puanı dönemi

Yurttaşlara sosyal ağlardaki davranışları üstünden not veren sistemle açık toplum hayalinden dijital hapishane günlerine…

SARPHAN UZUNOĞLU

18.11.2017

 

1990’lı yıllarda İnternet kullanımı çoğunlukla ya anonim ya da psedonimdi. Yani kullanıcılar ya tamamıyla bilinmez/nereden bağlandığı kolayca belirlenemez biçimde İnternet’te geziniyordu ya da avatarların ve takma adların arkasına saklanıyordu. 2000’li yıllar ise 90’lı yılların gizlilik rejiminin yerine bir alenîlik ve gösterme rejimi koydu. 2010’lu yıllardaysa gösterme eylemi bir hayat tarzı olmanın da ötesinde pazarlama alanı hâline geldi.

Kredi kartı bilgilerimizden, cep telefonu numaramıza, cinsel yönelimimizden ilişki durumumuza dek her şeyi paylaştığımız; dolayısıyla gerçek kimliğimizi ya da olmak istediğimiz kimseyi yansıttığımız sosyal ağlar 2010’lu yıllarla birlikte hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu.

Hikâyenin buraya kadarki kısmı aslında tanıdık. Peki bu değişimin sonucunda ne oldu? Öncelikle Google, Facebook, Amazon gibi büyük ağların hakkımızda her türlü bilgiye sahip olduğu ve bu bilgiyi birçok partneriyle paylaştığı korkunç bir yapı ortaya çıktı. İkincisi Google, Facebook ve Amazon değil, alenîyetimiz nedeniyle birçok kullanıcı da toplumun geri kalanına açtığımız bu yapıda, bizimle ilgili 1990’larda ve daha önceki dönemde neredeyse hiçbir bilgi ya da fikre erişemeyecek insanlar, bu açık iletişimsel alan üstünden fikirlerimiz, bakış açılarımız ve hatta mangalın yanında bir tek rakı içip içmediğimize kadar birçok konuda fikir sahibi oldu. Artık futbolcular rakı sofrası olduğu çok belli sofralardan alkol dolu bardaklarını kaldırıp poz veriyor, lunaparka giden ünlü çocuklarının yerini ibadet eden çocuklar alıyordu. Zira imaj mühimdi ve toplumsal normlar, vatandaşlık numaralarından dahi daha belirgin şekilde kendimizle ilgili verileri sunduğumuz ağlarda bizi sınıyordu.

Ulusal vatandaş güven puanı

Peki paylaştıklarımızın sıkıca denetlenmesine dair bu rastlantısallık ve sözde “hatalarımızın” toplumca ve devletçe görmezden gelinmesine daha ne kadar devam edilebilirdi ki? Elbette edilemezdi.

Hattâ tüm bu bireysel ya da kurumsal gözetim, baskı ve sansür mekanizmalarının sistematik bir şekilde birleşmesi ve dijital varlığın bir puan mantığıyla ele alınması ise Çin Hükümeti’nin 2020 vizyonu olarak karşımıza çıktı. Sesame Credit adı verilen sistem, yurttaşlara sosyal ağlardaki davranışları üstünden bir not veriyor. Haber aslında yeni değil; örneğin 2015 yılında yapılmış bu video Sesame Credit sistemi ile ilgili birçok şey söylüyor. Zira "Sosyal Bir Kredi Sisteminin Yapılması İçin Planlama Özeti" başlıklı belge Çin’in yasa yapıcıları tarafından 2014 yılında bir plan olarak öne sürüldü. Çin’in birçok ilginç politikası olsa da bu denli radikal bir fikir o dönemde de büyük dikkat çekmişti. Fikrin temelinde ise tek bir soru vardı: Ya vatandaşların kategorilerini/türlerini belirten ulusal bir güven puanı olsaydı?

Aslında Black Mirror dizisini izleyenlerin tanıdık olduğu bu senaryo (geniş bir spoiler’a gerek yok); uzun süredir deneme aşamasındaydı. Journo’da Emre Saklıca bu sistemi şu şekilde tanıttı:

“Vatandaşlar mobil yazılımlar üzerinden takip edilerek yasal ve ahlakî normlarına göre puanlandırılacak ve aldığı puanla A, B, C ve D kategorilerinden biri ile tanımlanacak. A sınıfına girecek olanlar toplumda ayrıcalıklı bir konuma sahip olacak. İş bulmada kolaylık yaşayacak, iyi okullara gidebilecek, bankalardan alacağı kredi notu yüksek olacak ve istediği eğlenceli etkinliğe kolayca gidebilecek. D sınıfında olanların yaşayabileceklerini ise tahmin ediyorsunuzdur. Devlet sosyal skor uygulamasını e-ticaret sitelerinden çöpçatan sitelerine kadar hayatın tamamına yayacak. D sınıfındaysanız uçak ve trene bile binemeyeceksiniz.”

Who can you trust? How technology brought us together – and why it could drive us apart? isimli kitabın yazarı Rachel Bostman ise yeni sistemi komünist yönetim olarak kendini adlandıran yönetimle kapitalist mantığın evliliği olan totaliter bir proje olarak tanımlıyor. Bostman hükümetin daha önce sekiz özel şirkete sosyal kredi puanı için sistem ve algoritmalar geliştirmesi için lisans verdiğini ifade ediyor. Bu projeler arasında da yine Bostman’ın araştırmasına göre iki büyük oyuncu ortaya çıkıyor: Sosyal paylaşım ağı Tencent'in ortağı ve 850 milyonun üzerinde aktif kullanıcısıyla WeChat mesajlaşma yazılımının geliştiricisi olan China Rapid Finance ve Alibaba'nın bağlı olduğu şirketlerden biri olan Ant Financial Service Group (AFSG) tarafından yönetilen Sesame Credit.

Puanlar neye göre belirleniyor?

Şu bir gerçek ki aslen Çin’in uygulamaya koymayı planladığı sistemle ilgili bir taslak ortada olsa ve birçok pilot uygulama görülse de sistemin 2020’de tam olarak nasıl işleyeceği hâlen kısmen gizemini koruyor. Yine de Bostman’ın devletin 2020 sonrası uygulayacağı sistemin öncüsü olarak görülebilecek Sesame Credit incelemesi yurttaşların sosyal puanlarının 350 ile 950 arasında değişen puanlar etrafında değerlendirildiği bir sistemden bahsediyor.

İncelenen bu sistemde bazı belirleyici faktörler var: Bunlardan birincisi kredi geçmişi. Örneğin, vatandaş elektrik veya telefon faturalarını zamanında ödeyip ödememesi yurttaşların güvenilirlik puanları konusunda önemli bir belirleyici. Sonraki faktörse, "bir kullanıcının sözleşme yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti" olarak tanımladığı yerine getirme kapasitesi. Üçüncü faktör ise, kişinin cep telefonu numarası ve adresi gibi kişisel bilgileri doğrulayan kişisel özellikleridir, bu o kişinin gerçek kişiliğinin tespiti konusunda transparanlık sağlaması olarak yorumlanabilir. Dördüncü faktör de, Bostman’ın da vurguladığı üzere oldukça ilginç: İnsanlar ne tür ürünleri satın alıyorlar ve buna bağlı olarak nasıl bir yaşam sürüyor olabilirler? Bu aslında mantık olarak Google reklamlarına ve Google’ın gözetim ağıyla bizim e-ticaret sitelerindeki aktivitelerimizin (arama ya da sorgular) sürekli olarak karşımıza çıkması, yahut tamamlayıcı ürünleri bize göstermesi meselesine benzemektedir. Yani bu tek başına Çin hükümetine ya da Çin’in lisans verdiği bu kuruluşlara özgü bir davranış değildir ve bir açıdan da 90’larda çöpleri karıştırarak yurttaş profili hakkında bilgi toplamaya ve illegal faaliyet tespit etmeye çalışan istihbarat elemanlarını andırmaktadır. Üstelik ellerini fiziken değil yalnızca etik olarak kirleterek. Beşinci kategori ise kullanıcıların kişilerarası ilişkileri. Ağ üyelerinin çevrimiçi arkadaş seçimi ve etkileşimleri, değerlendirilen kişi hakkında söyledikleri belirleyici unsurlar olmuştur. Özetle "devletle ilişkilerde dürüstlük" "ticari bütünlük" "toplumsal bütünlük" ve "adlî bütünlük" olarak tanımlanan bu kategoriler etrafında bir değerlendirme sistemi inşa edilmiş durumda.

Sonsuz kalabalık, sonsuz veri ve sonsuz karmaşa

Gözetimin fazlasıyla yoğun olduğu bu kalabalık nüfuslu ülkede sitemin kısa vadede nasıl işleyebileceği ve ne gibi sonuçların ortaya çıkabileceği ise gizemini koruyor. Büyük veri ile nasıl baş edileceği önemli bir soru işareti olarak hepimizin kafasını kemirirken dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkelerinden birinin böyle bir sistemin idaresine girişmesi 21. yüzyılda polis kavramının ne denli farklı bir yola evrilebileceğinin kanıtı gibi.

Alibaba.com gibi popüler bir platformun da katıldığı, Türkiye’deki ve hattâ uluslararası piyasalardaki finansal kredi notu sistemine benzeyen bu sistemin daha nerelere genişletilebileceği, büyük verinin daha hangi kategoriler etrafında yorumlanabileceği ise sistemin diğer bilinmezleri. Sürekli olarak ziyaret edilen siteler, İnternet’e girilen süreçteki kullanıcı davranışı, etkileşime girilen bireyler ve benzeri faktörlerin sosyal bir puanlama sistemine tabi tutulması mantığı elbette ürkütücü.

Googleland: Çin kadar kalabalık, Çin kadar gözetimci

Ancak haberin Türkiye’de ve dünyada tekrar gündem olmasının Trump’ın Çin ziyareti ve Çin’de Xi Jinping’in yeni iktidar dönemiyle örtüşmesi de tesadüfî değil, elbette tüm dünyanın yeni dönem öncesi Çin’e yönelttiği keskin bakışlar bu gündeme gelme meselesinde önemli birer unsur. Ancak burada asıl bakılması gereken meselelerden biri de, Çin’deki düşük puanlı insanların yavaş İnternet bağlantısına, restoranlara kısıtlı erişime sahip olduğu ya da seyahat haklarının kısıtlandığı sistemle Google ya da benzeri büyük oyuncuların İnternet kullanıcılarına uyguladığı yaptırımlarla benzeşmesi. Bu Google’ın, Yahoo’nun yahut Facebook’un Çin kadar totaliter olabilecek kadar çok veriye ve etki alanına sahip olması bağlamında önemli bir sıkıntı teşkil ediyor. Tek başına Google’ı kullanmadan İnternet kullanmayı bir kullanıcı için zorunlu hâle getirdiğinizde bile Google’ın bir yaptırım gücü olduğuna ikna olmak mümkün. İnsanların Google’da bile en çok arattığı sözcüklerden birinin Google olması bu merkezîleşmenin önemli bir kanıtı -tabii ki bu komik durumun ardında tarayıcılar ve görünüm kaynaklı bazı faktörler de var. Facebook’un akışta yalnızca ücret vererek öne çıkarılmış içerikleri öne çıkarması ve kendi oluşturduğu kamusal alanı özelleştirerek aslında ifade özgürlüğüne yine sermayenin sözünü öne çıkaran bir mantıkla darbe vurması gibi. Hattâ bu konuyla ilgili daha yeni Sırp bir gazetecinin Zuckerberg’e yazdığı açık mektup New York Times’da yayınlandı. Yeni kural koyucular olarak Facebook ve Google’ın fake news ve benzeri meselelerde kurtarıcı olarak gösterildiği bu yeni medya döneminde totaliter birer değerlendirme ve yargılama mekanizmasına dönüşmelerini izlerken meseleyi yalnızca kolaylıkla bu oldukça meçhul sistemin uygulayıcılarından Çin üzerinden okumak pek de doğru bir yaklaşım değil.

Peki ya bizim puanımız?

Elbette her garip vakâ gibi bu vakâyı da Türkiye özelinde düşünmek/simüle etmek mümkün. Wikipedia’ya dahi erişimimizin kısıtlı olduğu ve İnternet sansürünün keyî işleyişi birlikte düşünüldüğünde bu tür bir puanlamanın Türkiye için uzak ihtimal olmadığı ortada. İnsanların telefonlarındaki uygulamaları geçtim, kimi ilginç kodlarla server’lara hiç farkında olmadan yolladığı sinyaller ya da baz istasyonu örtüşmesi gibi meseleler nedeniyle ciddi hukukî yaptırımlarla karşılaştığı bir ülkede; bu tür bir sistemin yalnızca fantezi olacağını düşünmek naiflik olur. Açık, birbiriyle konuşan bir toplum hayalinin, iletişimselliğin karakteri olduğu bir kamusal alan olarak tanımlanan Internet’in bu özelleşmiş, ulusal çıkar gölgesinde sınırlandırılmış ve kullanım tipine göre kullanıcısı fişlenen hâli ise hepimiz için bir çeşit utanç duvarına dönüşebileceği aşikâr. Çin aslında hepimize gözetim toplumuyla ilgili bir uyarı yapıyor, üstelik bu uyarıyı da oldukça Türkiyeli bir deyimi hatırlatarak yapıyor: Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.