Fotoğraf: Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi Zhai Jun. 2023. (China Ministry of Foreign Affairs)

Çin’in İsrail-Filistin diplomasisi

Çin’in Ortadoğu ve İsrail-Filistin meselesinde eli çok daha rahat; çünkü geçmişten gelen bagajları yok.

HAZAR GÖKÇEN ÖNEY

22.10.2023

İsrail’e gerçekleşen Hamas saldırısı sonrası, Ortadoğu’daki rolü üzerine en çok konuşulan uluslararası güç ABD oldu. Öte yandan, Ukrayna Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’daki dengeleri hususunda da, ABD’nin ekonomik alandaki en büyük rakibi Çin’in rolü de ön plana çıkmaya başlıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın, beş gün içinde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’e çifte ziyaret yaptığı Ortadoğu ziyaretinden sonra, Başkan Joe Biden da bölgedeydi. Biden’ın İsrail gerçekleştirdiği ziyaretin ertesinde, Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi Zhai Jun’un diplomatik temasları başladı. Zhai’ın bölgedeki ilk durağı Katar’ın başkenti Doha. Çin’in Ortadoğu diplomatı, Doha’nın ardından da, Mısır’ın başkent Kahire’deki Barış Konferansı’na katıldı. Bu barış konferansında ABD yer almadı.

Çin yönetimi, Zhai’in bölgedeki görevini “sakinleştirme” olarak tanımlıyor. Zhai’in kendisi de, Doha’da Katar Dışişleri Bakanı Abdülaziz el-Khulaifi ile görüşürken, “Filistin ve İsrail arasındaki gerginlik kritik bir noktaya ulaştı” derken, “mümkün olduğunca hızlı biçimde tansiyonu düşürmenin gereğine” dikkat çekti. Zhai’in Doha’da tek görüştüğü taraf ev sahibi Katar değil; Rusya’nın Ortadoğu Arabulucusu Mihail Bogdanov’la da buluştu. Her ne kadar Bogdanov ve Zhai, Katar’a ortak bir ziyaret gerçekleştirmese de; bir gün öncesinde, Rusya ve Çin Devlet Başkanları Vladimir Putin ve Xi Jinping’in de “Kuşak ve Yol Girişimi Zirvesi”nde bir araya gelmesi iki ülkenin ne dereceye kadar beraber hareket ettiklerinin sorgulanmasına yol açtı. Buna karşılık, Çin’in Rusya ile paslaşmayı reddetmese de; tüm farklı taraflara açık, kendi dengelerine ayarlı ve kendine özgü bir politikası olduğu söylenebilir.

Çin’in 7 Ekim Saldırısı sonrası tavrı

Çin’in 7 Ekim Saldırısı’na ilişkin ilk açıklaması Hamas’ın saldırılarından bir gün sonra, Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü’nden geldi. Sözcülük, soru-cevap şeklinde yayınladığı bir bilgi notu paylaştı:

“Soru: Gazze Şeridi’nde İsrail ile Filistinli silahlı gruplar arasında şiddetli çatışmalar çıktı ve her iki tarafta da büyük kayıplar oluştu. Çin’in bu konuda bir yorumu var mı?

Cevap : Çin, Filistin ile İsrail arasındaki gerilimin ve şiddetin mevcut tırmanışından derin kaygı duymaktadır. Sivilleri korumak ve durumun daha da kötüleşmesini önlemek için ilgili tarafları sakin olmaya, itidalli davranmaya ve düşmanlıkları derhal sona erdirmeye çağırıyoruz.

Çatışmanın yeniden ortaya çıkması, barış sürecinin uzun süren duraklamasının devam edemeyeceğini bir kez daha gösteriyor. Çatışmadan çıkmanın temel yolu iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasından geçmektedir. Uluslararası toplumun daha büyük bir aciliyetle hareket etmesi, Filistin sorununa katkılarını artırması, Filistin ile İsrail arasındaki barış görüşmelerinin bir an önce yeniden başlamasını kolaylaştırması ve kalıcı barışı sağlamanın bir yolunu bulması gerekiyor. Çin, bu amaçla uluslararası toplumla birlikte aralıksız çalışmaya devam edecek.”

Bu bilgi notunun internet sitelerinde paylaşımından sonra, Dışişleri Bakanlığı’nın 9 Ekim’deki olağan basın toplantısında Sözcü Mao Ning’e İsrail-Filistin Meselesi ile ilgili tam 16 soru yöneltildi. Mao, farklı medya kurumlarından gelen, farklı

ideolojik çerçevelerdeki sorulara hep şu vurgu ile yanıt verdi: “sivillere zarar veren tüm hareketleri kınıyoruz, ateşkes ve ertesinde kalıcı barış çağrısı yapıyoruz”.

Ayrıca Mao, Çin Devlet Başkanı Xi ve diğer yetkililerin daha sonraki günlerde de açıklamalarında yer verdiği gibi, “iki devletli çözüm ve Filistin devletinin kurulmasının” kalıcı ve nihai barışı mümkün kılacağını da dikkat çekti.

Mao, “İsraillerin de, Filistinlilerin de dostuyuz. İkisinin de bir an önce barışa kavuştuğunu görmek istiyoruz” diyerek Çin’in “tarafsız” rolünü netleştirmeye çalışmıştı.

Ne var ki; bu kadar siyah-beyaz tepkiler veren bir dünyada, bölgeden coğrafi olarak çok uzak ve tarihsel bağları olmayan bir dünya gücü ne yapabilir?

Bir taraftan bakınca, ABD ve Rusya’nın ve hatta bölge ülkelerinin aksine, Çin’in Ortadoğu ve İsrail-Filistin meselesinde eli çok daha rahat; çünkü geçmişten gelen bagajları yok. Öte yandan, değil Çin; herhangi bir ülkenin çatışma çözümü açısından bu kadar zor bir meselede “arabuluculuk” yapıp yapamayacağı soru işareti olarak duruyor.

Çin’in geleceğe yatırımı mı?

Hamas saldırısından yaklaşık bir hafta sonra, İsrail-Filistin Meselesi’ne dair Çin’den daha üst düzeyde açıklamalar gelmeye başladı. 13 Ekim’de, Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Dairesi’ni de yöneten Dışişleri Bakanı Wang Yi, Beijing’i ziyaret eden Avrupa Birliği’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’le beraber gerçekleştirdiği bir basın toplantısında, “Çin, sivillere zarar veren ve uluslararası hukuku ihlâl eden tüm hareketleri kınar” dedi. Wang, “İsrail’in devlet olmaya hakkı var; Filistin’in de…İsrailliler hayatta kalmak için gerekli himâyeye sahipler; ya Filistinlilerin hayatta kalması? Yahudi ulusu, artık dünyanın evsizleri değiller; peki, Filistin ulusu ne zaman evine dönecek?” diye de ekledi.

Wang, 15 Ekim’de de Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan el-Suud, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahyan ile telefonla görüştü; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, Wang’ın o gün temas kurduğu diğer mevkidaşı oldu. Wang, tüm bu konuşmalarda “ateşkesin” en önemli ilk adım olduğunu ifade etti. Hakan Fidan’ın da, “savaşın bölgeye ve hatta ötesine yayılması tehlikesine dikkat çektiği” belirtiliyor.

Çin de Türkiye de, ateşkesin en öncelikli adım olması gerektiğini savunuyor. Bir bölge ülkesi olarak, Türkiye’nin savaşın yayılmasının engellenmesi üzerinde daha fazla durduğunu söyleyebiliriz. İki ülkenin diğer bir birleştiği nokta da, ateşkes ardından “iki devletli çözüm” için barış görüşmeleriyle ilerlenmesi gerektiği. Çin’in kendine rol biçtiği nokta da, ateşkes sonrası dönemde barış görüşmelerinde kilit bir rolü yeğlemesinden kaynaklanıyor olabilir. Neticede, Çin’in bugün İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlayabilecek bir konumu yok.

Hamas’ı “terör örgütü” olarak telaffuz etmekten kaçınması da, daha sonraki zamanlarda İsrail-Filistin arabuluculuğunda üstlenebileceği rolle ilgili önceliğine işaret edebiliyor diyebiliriz. Öte yandan, Çin’in “başka ülkeler ve bölgelerin dış politikalarına ve çatışmalarına taraf olmama” tercihini şu anda da ön planda görüyoruz. Bahsettiğimiz gibi, Çin “konudan” uzakta. ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme politikasının ters tepmesi, bölgedeki rolü açısından Beijing’e düşünme ve stratejik hareket etme alanı tanıyor denebilir.