Darbeler ve başkanlık sistemi
Trump’ın başkanlığı devralmasıyla, ABD “darbelere karşı korunaklı yegâne başkanlık sistemi’’ olma özelliğini koruyabilecek mi bilemiyoruz

15.01.2017
Darbe girişimi örneğinde olduğu gibi güç kullanarak devlet gücünü ele geçirmek isteyenler için en ideal yönetim sistemi hangisidir?
Bu soruya, siyasi gücün ve devlet erkinin paylaşımcı şekilde dağıldığı parlamenter sistem diye yanıt veriyorsanız yanılıyorsunuz…
Bu sorunun, konuya hâkim, duayen siyaset bilimcilere göre yanıtı, “başkanlık sistemi”.
Başkanlık sistemleri üzerine en başarılı siyaset bilimi çalışmalarından bazılarını yapan Fred W. Riggs’e göre, durum aynen böyle.
Riggs, başkanlık sistemleri için, tek istisnanın özel tarihî koşullar, Anayasal güvenceler ve haklar-özgürlükler dengesi nedeniyle ABD olduğunu; bu sistemin bu koşulların ve şartların hiçbirinin olmadığı ülkelerde denendiği zaman ise, sonucun sistemin tamamen çökmesi, darbe veya benzer bir “felaket” olduğunu savunuyor.
Riggs’in başkanlık sisteminin, darbelerin yolunu açtığı argümanı ise şu gözleme dayanıyor: ABD dışındaki başkanlık sistemi örneklerinde (Latin Amerika, Asya, Afrika ve ayrıca eski Sovyet coğrafyası genelinde) hep aynı sonuç ortaya çıkıyor. Bürokrasi, parlamenter sistemin kendisine kazandırdığı “çoklu” ve “çoğulcu” özelliğini yitirerek tek tipleşiyor ve vasıfsızlaşıyor. Liyakat eksikliği ve hatalarını, politikanın rehberliği ve denetlemesi ile düzeltebilme yetisinin sıfırlanması da, bürokrasiyi tembelleştiriyor. Çalışmamaya ve iş görmemeye başlayan bürokrasi yeni bir iş ediniyor: kendi içinde güç oyunlarına girişme, bu güç oyunlarına girişirken de, “kraldan fazla kralcı” gözükme. Uzmanlık ve yetenekler üzerinden değil, kayırmacılık ve “patrona sadakat” algısı üzerinden yükselen başkanlık sistemi bürokratları, zannedildiği gibi sadık değil “kaypak” oluyorlar. Kendilerine, daha çok maaş, imkân veya yükselme fırsatı sağlayacağını düşündükleri kliklere angaje olarak, “saray oyunlarına girişiyorlar. Böylelikle, başkanlık sistemi, devlet içinde devlet yaratmış oluyor.
Bunun sonucu da, çoğu zaman eli silahlı devlet güçlerinin, “madem kazanan her şeyi alıyor; biz neden kazanan olmayalım” algısı ile, darbe girişimine yeltenmesine ve çoğu kez de başarılı olmasına yol açıyor. Ne de olsa, başkanlık sisteminde, “Kral öldü, yaşasın Kral” prensibi geçerli oluyor.
Amerika’nın (şimdiye değin) istisna oluşturmasının en büyük sebebi, anayasal güvenceler altındaki denetim mekanizması… Tabii, 20 Ocak 2017’den sonra, çok tartışmalı bir kişiliğin, Donald Trump’ın başkanlığı devralmasıyla, ABD’nin kendisi de “istisna” olma özelliğini koruyabilecek mi bilemiyoruz. ABD’nin bürokrasisi, ülkedeki başkanlık sistemine rağmen, bahsettiğimiz yozlaşmayı yaşamadı.
Riggs’e göre, bunun başlıca sebebi, ABD sisteminde, bürokrasinin geleneksel olarak çok güçsüz olması. Yani, ABD’de başarılı bir darbe yapan bürokratik klik ya da kurum olabilse de, gücü elinde tutamaz. Buna ek olarak, Amerikan bürokrasisinin şu dört özelliği, darbeleri imkansızlaştırıyor:
1-Partizanlıktan uzak, tamamen profesyonelliğe dayalı bir bürokratik kariyer sistemi oluşturulması,
2-Tüm politik figürlerin/aktörlerin geçici olması ve danışman kullanımında partizanlığa yer verilmemesi,
3-Federalizm; eyaletlerin merkezden tamamen özerk güçleri olması,
4-Sivil toplum ve özel teşebbüsün, bürokrasiden çok daha güçlü olması…
Türkiye, gerek geleneksel gerekse de şu anki hâliyle, tam da bu modelin tersi…
Buna karşılık, dünya genelinde test edilip onaylanan ve darbelere karşı en dayanıklı olan sistem, parlamenter sistem. Acaba, bu nedenle mi, 15 Temmuz darbe girişiminde, tepeden yağan bombaların kilit hedeflerinden biri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştu dersiniz?
Riggs’in başkanlık sistemi ile parlamenter sistemi karşılaştırırken kullandığı şu benzetmeyi de akılda tutmak gerek: “En iyi reçete bile, kötü bir aşçının elinde mahvolur. Ama tüm aşçılar, kötü tariflerdense, başarılı tarifleri izleyerek başarılı olma şanslarını artırabilirler.”