Devrim terbiyesi
Söz verelim birbirimize! Ve helal olsun tekmil devrimlerimize!
16.10.2022
Devrim, yaşanırken düşünmeye fırsat vermeyen ama öncesi ve sonrasına dair çok kafa yorulası bir şey. Elbette ilk kıvılcımı çakıldıktan sonra gümbür gümbür gelen bir insanlık deneyimi. Özellikle de ses duymazdan gelindiğinde, biriken her şey olanca öfkesiyle dönüşüm talep eden ve tarihi sil baştan yazan bir enerji patlamasına dönüştüğünde. En kısa tanımı taşan damla olabilir. Sonrası şelale, sonrası heyelan.
Gel gör ki devrim aynı zamanda her şeyden önce bir birikim. Son damlanın değil, usul usul toplanan bütün suyun hikâyesi. Ve bu yanıyla sonrası kadar öncesiyle de belirleyici.
Siyasi anlamda bakıldığında İran’da kadınların öncülüğünde bir devrim yaşanıyor. Kıvılcımı “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından “kıyafet kurallarına uymadığı” gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra uğradığı saldırıyla komaya giren 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini’nin ölümü yaktı. Protestolar dalga dalga yayılırken kadınlar başörtülerini çıkardı ve saçlarını kesti. Öfke çığ oldu, bedeli işkence ve ölüm olan özgürlük talebi sokaklarda yankılandı.
Her tarih ve coğrafyanın devrimi kendine has ve taklit edilmez bir özgünlüğe sahip çünkü devrim dediğin her şeyden önce içinden doğduğu koşulların doğasını yansıtır. Dolayısıyla devrim coşkusuna eklemlenmek, dayanışmak da ancak o iç dinamikleri anlamakla mümkün. Hâlihazırda dünyadan destek adına saçlarını kesen kadınların videoları geliyor peş peşe. Bu noktada da devrimin bir diğer özelliği devreye giriyor; devrim bütün şekilcilikleri boşa düşürür. O yüzden Penélope Cruz’un İranlı kadınların saç kesme eylemine verdiği kâküllerini şekillendirme ‘desteği’ bu denli göze batarken aslında adı İran olmayan her coğrafyada saç kesmenin kendisinin devrim ruhuyla bağdaşmadığı ve giderek parodiye dönüştüğü bir gerçek.
Gıyabındaki bir devrime eklemlenmek, haksızlığa karşı verilen mücadelelere eşlik etmek özen gerektiriyor. Mesele sen değilsin, senin ne kadar duyarlı olduğun da değil. Öğrenmeye, sarsılmaya ve kendi varlığını sorgulamaya hazır olacaksın. İşin özü özne ve nesne dengesinde. Şu dilbilgisinin iş hayata geldiğinde bizi en çok sınayan öğelerinde. Sahiciliğimiz ve iyi niyetimiz devrim karşısındaki tavrımızla berraklaşıyor. Kimi gazeteciler, insan hakları savunucuları, aktivistler, yazarlar sesi doğrudan öznesinden duyurmayı ve kendi ülkelerindeki kadın, LGBTİ+ ve azınlık haklarına yönelik ihlal, saldırı ve buna karşı talepleri de bu devrimin ruhuna yakışır şekilde eklemlenerek dile getirmeyi tercih ederken, kimileri de devrimin öznelerini konu başlığına, yani aslında nesneye dönüştürme kolaycılığını tercih etti. Yurtdışında sürgün İranlı aktivistlerin “Devrimi benim çabam başlattı” çığlıklarını da duyduk, yılların gazetecisi İran asıllı CNN Dış Haberler Servisi Şefi Christiane Amanpour’un tam da o günlerde BM Genel Kurulu çerçevesinde New York’ta bulunan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile yapacağı röportajı, başörtüsü takması talep edilince reyting uğruna bu şartı kabul etmek yerine bu bahaneyle iptal edildiğini sosyal medya hesabından duyurmayı tercih edişini de.
Şefkatle gelen
Devrimi bambaşka bir çerçeveden düşünmeme vesile olansa aslında aynı ismi taşıyan bir şarkı. Yumuşacık başlayan ve giderek coşan “Revolution” İsveçli genç müzisyen Elias Björn Sahlin’in 2015 tarihli ve bugünlerde Netflix’in ilgiyle takip edilen Young Royals diziyle yeniden gündeme gelen şarkı, soul geleneğini tok sesi ve kalbe işleyen bir yorumla müziğine harmanlayan Elias’ın devrime bakışını da gözler önüne seriyor. “Devrim, inanmadığınız bir şeyi yıkmanın ve onun yerine istediğiniz şeyi istediğiniz şekilde yapmanın” güzelliğine dair bir şarkı. Öfkeli değil, daha ziyade yepyeni bir başlangıç yapmanın heyecanını yansıtıyor.
On üç yaşında kilise korosunda söylemeye başlayan Elias, aklından geçenleri yansıtmanın biricik yolu olarak şarkı söylemeye mecbur hissettiği için müziğin içinde olduğunu anlatıyor. Bu başka yol bilmemek hâli, şarkının sahiciliğine çok şey katmış:
Düşüyoruz
Düşüyoruz şimdi
Yazılı kelimeler
hepsi düşüyor şimdi
Ama yalanlar seni acıtacak
Dayan
İnsanın iyiliği seni terk edecek
Dayan
Hadi gel bir devrim başlatalım
Nasıl da güzel
olur
Hadi gel bir devrim başlatalım
Nasıl da güzel
olur
Başında bir taçla koşuyorsun
Azim
yazılmış ellerinde
Ve yalanlar seni hiç
acıtmayacak artık
İnsanın iyiliği seni hiç
terk etmeyecek artık
Hadi gel bir devrim başlatalım
Nasıl da güzel
olur
Hadi gel bir devrim başlatalım
Nasıl da güzel
olur
Şehir yanıyor ama çok güzel
Devrim
Şehir yanıyor, hepsini yakmayacak mısın?
Devrim
Şehir yanıyor ama çok güzel
Devrim, devrim
Hadi gel bir devrim başlatalım
Nasıl da güzel
olur
İnsanın iyiliğinden bahseden ve devrimi önce yumuşacık bir tonla başlatarak giderek coşan bir şarkı bu. Dizide de kraliyetin genç temsilcisi Wilhelm’in her şeyin sahte olduğunu fark ettiği ve bir anlığına kendi varlığına ihanet etmeyi terk ederek kafası güzel hâliyle gece vakti futbol sahasının orta yerinde yığılıp kalmışken sıra arkadaşı Simon’a aşkını itiraf ettiği âna denk geliyor öncelikle. Bir leitmotif olarak son sahnede de karşımıza çıkan şarkı, kim bilir belki yeni sezonda da gelir bulur bizi. Çünkü devrim dediğin bir anda olup bitmiyor.
Devrim her şeyden önce kendi küçük hayatımızda başlıyor. Anlamını bulduğu yer sıradan rutinde usulca girişilen mücadele. Her daim hiç sorgulamadan yapageldiğin şeyi bir anda yapamaz hâle geldiğini görmek ve kabullenmek. Ya da asla yapmam dediğin bir şeyi hiç düşünmeden yaparken bulmak kendini. Şaşırmak, kalakalmak. Sarsılmak. Ve nihayetinde nasıl da geniş, ferahlatıcı bir nefes aldığını hissetmek. Peki bu zamana kadar soluk alıp vermiyor muydun? Nefesin bile yalan mıydı? Bunlarla ödeşmek.
Devrim büyük cümlelere kastetmeye bayılır. Asla, hiç, hep gibi kalıpları alaşağı eder. En az da kendini tanıdığını gösterir sana. Haddini bildirir. Kurduğun cümlelere daha yakından ve temkinle bakmaya başlarsın. Yeniden soru sormaya ve meraklanmaya.
Tetikte olmak
Devrim dediğin bitmez de; çünkü zulüm durmaz ve yekparedir. İnce işçilikle, şekil değiştire değiştire sürer. Misal günümüz faşizmi ve ayrımcılığı yeni, incelikli söylemlerle üretiyor kendini. Son seçimde oylarını altı kattan fazla arttıran ve kökleri Mussolini faşizmine dayanan İtalya'nın Kardeşleri Partisi'nin (FdI) aşırı sağcı lider Giorgia Meloni'nin konuşması ilk bakışta nasıl da coşkulu:
“Aile kavramı neden düşman görülüyor? Neden bu kadar korkutucu? Tüm bu soruların tek bir cevabı var. Çünkü bu bizi tanımlıyor. Çünkü bu bizim kimliğimiz. Çünkü bizi tanımlayan her şey artık; bir kimliğimizin olmamasını isteyenler ve bizim sadece mükemmel tüketici köleler olmamızı isteyenler için bir tehlike. Bu yüzden milli kimliğimize saldırıyorlar, dini kimliğimize saldırıyorlar, cinsel kimliğimize saldırıyorlar, aile kimliğimize saldırıyorlar. Kendimi İtalyan, Hıristiyan, kadın ve anne olarak tanımlayamıyorum. Neden? Çünkü onlara göre; X vatandaşı, X cinsiyeti, Ebeveyn 1, Ebeveyn 2 olmak zorundayım. Çünkü sadece bir numara olduğumda, bir kimliğim ya da köklerim olmadığında o zaman finans spekülatörlerinin insafına kalmış mükemmel bir köle olacağım.”
Biraz yakından bakınca bahsi geçen aile kavramının LGBTİ+ varoluşu ve eşcinsel aşkı, ulusal kimliğin göçmenliği ve farklı kültürlerin birlikte yaşama arzusunu, buram buram muhafazakârlığın da özgürlükçü duruşu kendine tehdit göreceğini fark etmek zor değil. Ama koca dünyada kaybolmuş hisseden insan için kendisini yok etmek isteyen dış güçlerin egemenliğine karşı isyan çağrısında karşılık bulduran bir yan var. Faşizm yeni zamanlara uygun olarak dönüşürken devrimin neden tembelliği affedemeyeceği de daha iyi anlaşılıyor. Bir bakmışsın hayatını çalmışlar. Ondan sebep işte sıranı savamazsın. Her gün her an sahicilik sınavına tâbi tutulacaksın. Devrimine, kendi biricik varlığına sadık mısın?
İyisi mi günlük hayat devrimlerini görmezden gelmeyelim. Büyük siyasetin gölgesinde kalacak gibi değil o dönüşüm. O ki ettiğimiz, etmediğimiz her şey politik. O ki sevmek dediğin en politik eylem. Kimin yanında nasıl durduğun seni asıl tanımlayan edim. Devrim dediğin hayatın coşkusuna, olasılıklarına, sonsuzluğuna onurlu bir selam. Eşit, adil bir dünyayı herkesin hakkı saymaya dair en içten yemin.
Söz verelim birbirimize!
Ve helal olsun tekmil devrimlerimize!
—–
Kapak Görseli: Tom Wieden (Pixabay)