Dijital otoriteryanizm üzerine
Sofistike gözetim yazılımlarını farketmek de bunlarla mücadele etmek çoğu otoriter rejim ülkesinde kolay değil
12.10.2019
Geçtiğimiz günlerde Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin Ankara’da düzenlediği Mass Surveillance Conference: The Rise of Digital Authoritarianism başlıklı konferansa katıldım. Panelin videosu da muhtemelen derneğin sayfasına konacak. Burada konuşmam için aldığım bazı notları sizlerle paylaşmak isterim.
Önceki yıllardaki tartışmaların aksine devletler/hükümetler yanında dev teknoloji şirketlerinin gözetim alanındaki rolü daha çok konuşulur oldu. Bazı dev şirketlerin — genelde Facebook ve Google ilk akla gelenler ama buna Amazon ve Microsoft da eklenebiliyor hemen — bizzat iş modelleri hem gözetime hizmet eder şekilde var olabiliyor hem de dezenformasyonun yayılması meselesinde hemen gündeme gelebiliyor. Şirketler web trafiğine ve reklam akışına bu kadar bağımlı kalmasalar, en azından aşırı bir kâr hedefine odaklanmasalar bazı otoriter rejimlere bu kadar boyun eğmeyebilirlerdi. Aşırı ticarîleşme beraberinde hükümetlere boyun eğmeyi de getiriyor. Kullanıcı verilerini otoritelere teslim etmemekte daha başarılı gözüken Twitter bile bir ülkede tamamen engellenmekten endişe ediyor. Çünkü bu trafik azalması demek ve “hissedarlara hesap verilmesi” gerektiriyor (bir Twitter yetkilisiyle özel görüşmeden.)
Yurttaşlar ve sivil toplum örgütlerinin uluslararası işbirliklerine ihtiyacı var. Sofistike gözetim yazılımlarını farketmek de bunlarla mücadele etmek çoğu otoriter rejim ülkesinde kolay değil. Bu yazılımları üreten şirketlerin çoğunun Batılı ülkelerde konumlandığı düşünülürse, bu ülke kamuoyu üzerinden şirketler üzerinde daha fazla baskı yapmak mümkün olabiliyor.
Gözetime karşı açık kaynak yazılımlara her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Ayrıca “Şifrepunk” hareketinin de ne kadar hayatî olduğunu görmeye devam ediyoruz. Ancak bu yazılım/uygulamaların bazıları otoriteler tarafından kriminalize edilebiliyor. O yüzden büyük dijital platformların ticarî ve işbirlikçi yanlarını göz ardı etmeden iletişim için kullanmak gerekiyor. Belki buraları geçici ve değişken alanlar olarak görmek en iyisi olacaktır.
Veri aktivizmi alanında yapılacak çalışmalarla karşı-gözetim için unsurlar yaratılabilir. Hem kolektif hafızanın dijital yansımalarını belirleyecek dijital arşiv çalışmaları hem de otoritelerin etkinliklerini denetleyecek veri çalışmaları (haritalandırma, teyitleme vb) önemli bir rol oynayabilir.
Gözetim meselesi hem global hem de yerel unsurlar taşıyor. Her ülkede ya da lokalitede farklı stratejiler gerekli. Kültürel-siyasî kodlar vatandaşın da otoritelerin de gözetime yaklaşımını ve tepkisini şekillendiriyor. Türkiye ve ABD kamuoyu birbirine benzerken Almanya kamuoyu daha tepkisel ve kişisel veriyi korumak için daha büyük bir baskı oluşturabiliyor.
Bu arada siyasî trollerin bir fonksiyonu da bir tür sosyal gözetim yapmak. Bazen sofistike yazılımlar yerine bizzat insanlardan oluşan ekiplerin tam da bu işlevle var olduklarını düşünüyorum. Hattâ Türkiye gibi ülkelerde trollerin öncelikli işlevi “muhbirlik” yapmak gibi gözüküyor.
Son olarak da kitlesel gözetimin bu derece mümkün kılınmasında bizzat Silikon Vadisi’nin etkisi olduğunu da görmek gerekiyor. Genellikle liberteryen bir ideolojiye sahip görünen girişimcilerin günümüzde ortaya çıkan sorunlara karşı pek de diyecekleri birşey yok. İş modellerinin kendisi tam da bu düzeni pekiştirecek şekilde kurgulanmış. Ancak iş modellerinin ötesinde de sosyal duyarlılık noktasında epey zayıf bir görüntü var.
Yaygın seksizmden algoritmalardaki sistematik sapmalara kadar birçok sorunun kökeninde Silikon Vadisi kültürünün yattığı düşünülüyor daha ziyade. Şimdi gelen baskılar yüzünden aksiyon almaya çalışıyorlar ama bunda ne kadar samimiler, ben emin değilim. Ne yazık ki kendi kendilerine bir düzenleme getiremedikleri için bu dev teknoloji şirketlerine yapılacak müdahaleler de vatandaşların gözünde daha meşru bir hâle geliyor.