Doğal gaz demokrasi getirir mi?
Eğer bir ülkede demokrasi, hukuk devleti, şeffaflık yoksa, doğal kaynaklar, o ülkeye yaramıyor. Var olan çarpıklıkları katbekat büyütüyor.
22.08.2020
Haydar Aliyev henüz hayatta ve devletin başındaydı.
AGİT’in Bakü’de gerçekleştirdiği bir toplantıya davet edilmiştim.
“Kardeş ülkeyi” ilk defa o zaman görmüştüm. Yanlış hatırlamıyorsam 2000 yılı falan olmalı.
Gördüklerim ve tanık olduklarım beni çok düşündürmüştü.
Toplantıya bizzat rahmetli Aliyev de katılmıştı.
Uzun boyları, keskin bakışları ve kendilerinden emin tavırlarıyla korumalar Aliyev’in etrafına kimseyi yaklaştırmıyor, her hâl ve tavırlarıyla bize büyük bir “devlet adamı” ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlatıyorlardı.
Fakat toplantı bitip de dışarı çıktığımızda, salonda gördüğümüz ihtişamdan geriye hiçbir şey kalmamıştı.
Ülke çok fakirdi. Dışarıda, çözmesi çok güç bir paradoks çarpıyordu insanın gözüne.
Bu fakir insanların ülkesinde her yer petrol kuyusu doluydu.
Hazar Denizi’nin içi, dağlar, taşlar, biteviye çalışan at başı petrol pompalarıyla kuşatılmıştı.
İnsanlar çok fakir ama ülke de bir o kadar “zengindi.”
Doğal kaynakların ülkeye zenginlik getirmeyebileceğine dair kendi gözlerimle gördüğüm ilk vakadır Azerbaycan.
Aksine, bazı iktisatçılar, zengin doğal kaynakların, çoğu zaman pek çok felaketi de beraberinde getirdiğini söylüyorlar.
Bunun literatürde bir de adı var: “Kaynak laneti” (Resource curse).
İktisatçılar pek çok teorik açıklama getiriyorlar bu konuda.
Ama bana göre işin özü şudur: Eğer bir ülkede demokrasi, hukuk devleti, şeffaflık yoksa, doğal kaynaklar, o ülkeye yaramıyor.
Var olan çarpıklıkları katbekat büyütüyor. Gelir dağılımı bozuk mu, daha da bozuluyor. Ülkede rüşvet mekanizmaları işliyorsa, o mekanizmalar daha da keskin hâle geliyor.
Vergisini aldığı vatandaşa bile hesap vermeye yanaşmayan yönetimler, sırtlarını doğal kaynaklara dayadılar mı, bin beter otoriter hale geliyorlar.
Venezuela’yı bir düşünün. Dünyanın en büyük petrol kaynaklarına sahip bu ülkede insanlar açlıktan ölüyor.
Elmas madenleri Afrika’ya sadece kan ve gözyaşı getirdi.
Demokrasinin olmadığı ülkelerde doğal kaynaklar, otoriter rejimlerin ülkelerini dünyadan yalıtmalarını kolaylaştırıyor sadece.
Karadeniz’de bulunduğu söylenen doğalgaz kaynak rezervine ilişkin muhalefet tamamıyla yanlış bir yaklaşım içinde.
Mesele, bugüne kadar bulunduğu iddia edilen diğer petrol ve gaz rezervlerinin “hikâye” çıkmış olması değildir.
Bırakın Karadeniz’de Türkiye’nin yedi yıl ihtiyacını karşılayacağı öne sürülen doğalgaz rezervini, dünyanın en büyük petrol rezervlerini bulsak, dünyanın en büyük elmas kaynaklarına ulaşsak, bu ülke gerçekten zenginleşecek mi? Demokrasi gelecek mi? İfade özgürlüğü olacak mı?
Demokrasi, ifade özgürlüğü, hukuk olmadığında, o doğal kaynaklar halkın ödediği vergilerle çıkartılırken, çıkarılan kaynak bir avuç insanı zengin ediyor sadece.
Bu ülkede kelimenin gerçek manâsında bir demokrasi olmadıkça, bu coğrafyada çıkacak hiçbir kaynağın benim daha müreffeh, daha huzurlu bir hayat sürmeme yol açacağını düşünmem.
Hesap vermeyen hükümetlerin kasalarına daha çok para girmesi, onları daha da hesap vermez hâle getiriyor sadece…
AK Parti hükümeti, yeri göğü, dağı taşı inşaat hâline getirerek oluşturduğu ekonomik büyüme modelinin artık daha öteye gidemeyeceğini hanidir görüyor.
O yüzden epey bir zamandır, yana yakıla petrol ve doğal gaz arıyorlar.
Hiçbir konuda gerçek bir üretim yapmadan; dünyanın sayılı üniversiteleri arasına hiçbir üniversiteni sokamadan, ülke ve insanlık için çığır açacak hiçbir buluş, icat yapmadan, kısa yoldan zengin olma hayalleri kuruluyor.
O tür bir zenginliğin hayırlara vesile olduğu tek bir ülke gösteremezsiniz.
Bulduğu doğal kaynaklarla zenginleşen ülkeler, demokrasiye, hukuk devletine ve hesap verebilir yönetimlere sahip olan ülkelerdir.
Geri kalanlarına, sadece daha da otoriter, daha da baskıcı rejimler getirdi doğal kaynaklar.
Hani bireyler için söylüyoruz ya, “hayırlı ise olsun” diye…
Türkiye için de hayırlısı ise olsun.
Daha çok demokrasiye, daha çok özgürlüğe, daha müreffeh bir ülkeye yol verecekse olsun.