Drone gazeteciliği: Yasaklarla başladı, kısıtlamalarla sürüyor
Türkiye’deki drone kullanımının ağır cezai yaptırımlarla hatta hapisle kontrol edilmesi, gazeteciliğin de göklerdeki istikbalini kısıtlıyor
10.05.2016
İnsansız hava araçları, ya da yaygın kullanımıyla drone’lar, sadece askerî amaçlarla kullanılmıyor: Sakarya Orman ve Su İşleri Şube Müdürlüğü yaban hayatı koruma sahasındaki avcılık faaliyetlerini drone ile havadan kontrol ediyor, AFAD Çanakkale ekibi âfet tehlike haritalarını oluştururken drone’lardan faydalanıyor, TÜBİTAK büyük inşaat projelerinin drone’larla 3-boyutlu modellenmesine dair teknolojileri aktarıyor, Anadolu Ajansı drone ile çekilmiş görüntüleri okuyucularına sunuyor, okullar bile sitelerindeki fotoğraf galerisinde drone’larla çekilmiş fotoğraflara yer veriyorlar.
Tüm örnekleri *.gov.tr uzantılı sitelerden seçmem bir tesadüf değil; valiliklerce kullanımları giderek kısıtlanan drone’ların sivil alandaki faydalarını hatırlatmak gerekiyor. Türkiye’de özgürlük ve güvenlik arasındaki dengenin havada da karadaki gibi ihlal edildiğini anlatmak gerekiyor.
Güvenlik temelli kısıtlamalar
Kocaeli Valiliği 12 Nisan tarihinde il merkezi ve tüm ilçelerde kişi ve kurumların her türlü “Drone – Multikopter ve benzeri İnsansız Hava Araçları kullanımını” süresiz olarak yasakladı.
Kocaeli’nden önce 28 Mart’ta Batman, 26 Mart’ta Tunceli, 23 Mart’ta Şırnak ve Muş, 15 Mart’ta Bingöl, 22 Şubat’ta Malatya, 5 Şubat’ta ise Erzurum valilikleri drone kullanımı hakkında çeşitli kısıtlamalar getirmişlerdi. Valiliklerin duyuruları, geçtiğimiz haftalar içinde kısıtlamaların kapsamının hangi gerekçeyle genişletildiğini anlatıyor.
Erzurum Valiliği’nin kısıtlama kararında öğrenci yurtlarının yakınında drone kullanılması gerekçe gösteriliyordu; drone ile kadın öğrencilerin taciz edildiği haberlerde de yer almıştı. Kamu binalarının 15 km. yakınında drone uçuşlarının izne bağlanmasını, drone temin eden ve kullanan kişilerin emniyet müdürlüklerine başvurup kayıt olmalarını içeren bu düzenleme, asıl olarak Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün 22 Şubat’ta yayınladığı ”İnsansız Hava Aracı Talimatı”yla başlatılan kayıt sürecini takip ediyor. (Bu düzenlemeyi aşağıda daha detaylı inceleyeceğim.)
Fakat valiliklerin duyurularında, drone’la uçuş yasağına uymayanların Kabahatlar Kanunu Madde 32 uyarınca 100 TL idari para cezasıyla değil, İç Güvenlik Yasası olarak bilinen 6638 sayılı torba kanunla değiştirilen İl İdaresi Kanunu Madde 66 uyarınca 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtiliyor. Bu madde, Kürt illerindeki sokağa çıkma yasağı uygulamalarının da hukuki dayanağı.
Erzurum’dan farklı olarak, Tunceli ve Kocaeli valiliklerinin açıklamalarında “terör örgütlerine yönelik yapılan operasyonlarda” drone’ların ele geçirilmesi, bunların “bombalı saldırı ve keşif amaçlı eylemlerde” kullanılabileceği endişesi gerekçe gösteriliyor.
Ocak ayında Cizre’de yapılan bir operasyonda (türü ve büyüklüğü belirtilmeyen) bir drone bulunduğu öne sürülmüş, Şubat’ta ise eski özel harekât subayı Mete Yarar Silopi’de askeri nitelikli drone bulunduğunu iddia etmişti. Yine hükümete yakın kaynaklardan, PKK’nin “500-1000 kilograma kadar yük taşıyabilen” drone’larla eylem hazırlığı içinde olduğu istihbaratı paylaşılmıştı.
Askerî nitelikli drone’lar bu yazının kapsamı dışında, çünkü bunların temini ve yaratabileceği tehlikeler apayrı. Zaten Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 25 kg.’ın altındaki drone’ların kullanımını geçtiğimiz hafta daha da kolaylaştırdı, ilki İstanbul’da 6 Mayıs’ta gerçekleşecek bilgilendirme toplantıları yapıyor.
Hal böyleyken, Kocaeli Valiliği’nin tüm ilçelerde geçerli, tüm kişiler ve kurumları bağlayan, ağırlık veya kullanım amacını ayırmayan, süresiz bir drone yasağı ilan etmesi bir hak ihlali. Hele de internet sitesindeki görsellerle drone fotoğrafçılığını özendiren bir valinin sivil özgürlükleri bu denli kısıtlaması trajikomik.
[Görsel: Kocaeli Valiliği internet sitesi, 13 Nisan 2016]
Türkiye’de drone düzenlemesi
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM), 22 Şubat’ta ilk halini yayınladığı ve 22 Nisan’da güncellediği talimatta drone’ları ağırlıklarına göre ayırarak belirli düzenlemeler getiriyor, ağırlık arttıkça drone’larda aranan teknik şartlar ve pilotların yeterliliğine dair belgeler de artırılıyor:
Kalkış ağırlığı 500 gramın altında olan drone’lar için hiçbir düzenleme yok, kullanımları serbest. 500 gr. ile 25 kg. arasında olan drone’lar ve pilotları internet üzerinden “İnsansız Hava Aracı Kayıt Sistemi”ne kayıt olmak zorunda. Kayıt olmadan drone uçuşu gerçekleştirmenin 17 bin liraya kadar cezası var. Hobi amacıyla olsa bile, insanların ve binaların 50 m. yakınında drone kullanmak yasak. SHGM, insanların üzerinde drone uçuşu yapan ve izinsiz çekim yapanlar için bir ihbar hattı kurdu, buraya şimdiden ihbarlar geliyor.
Hobi amaçlı drone kullanıcıları bu düzenlemeye karşı sosyal medyada #hobimedokunma etiketiyle endişelerini dile getiriyorlar, bin 500’den fazla kişinin imzaladığı bir Change.org kampanyası da başlatmışlar. Cezai yaptırımların ağır olması nedeniyle düzenlemenin iptali için dava da açıldı.
Şehirlerde ticari uçuş yapmak, örneğin havadan görüntü almak içinse 5 iş günü öncesinden izin başvurusu yapılması gerekiyor, ilgili sivil veya askeri kurumlar izin vermezse uçuş yapılamıyor. 25 kg.’ın üzerindeki drone’lar için bu süre 15 iş günü, yabancı ülke vatandaşı olan drone kullanıcıları için bu süre 20 iş günü.
Ticari amaçla drone kullanan kişilerin, mesela gazetecilerin, eğitim alması ve sigorta yaptırması zorunlu. İHA eğitimi veren bir kurum henüz yok, drone ile görüntü almak isteyen gazetecilerin hususi pilot lisansı (PPL) alması gerekiyor, bu da Türkiye’deki kurumlarda veya yurt dışında teorik eğitim yanında gerçek uçaklarla uçuş eğitimi almak, bunun için onbinlerce dolar masraf etmek demek.
Serbest gazetecilerin ve alternatif basın kuruluşlarının böyle bir masrafı karşılaması mümkün değil.
Drone gazeteciliği özelinde bu düzenlemenin muhtemel sonucu, şehirde yaşanan olayların kayıt altına alınma şansının azaltılması olacaktır. Özellikle Türkiye’de vatandaş gazeteciliği ile başlayan drone gazeteciliği böyle bir düzenleme ile potansiyelinin çok altında sınırlara hapsedilebilir.
Tüm bunların yanında izin sürecinin yaratacağı sansür de var. SHGM şimdiden sosyal medyada bu düzenlemeyi eleştiren kullanıcılardan birinin kaydını iptal etti bile.
[Görsel: iha@shgm.gov.tr adresinden adlı saklı bir drone kullanıcısına gönderilen kayıt iptali notu.]
SHGM sistemine kayıt olan yaklaşık 5 bin drone kullanıcısının sosyal medya paylaşımlarına göre fişlenmesi, uçuş izinlerinin buna göre belirlenebilecek olması, haberleri havadan da aktaramamak anlamına gelebilir.
Türkiye’de drone gazeteciliği
Türkiye’de bu alandaki ilk denemelerin yasal düzenlemenin olmadığı bir dönemde, Gezi’de başladığını söylemek çok yanıltıcı olmaz. Cenk Köse’nin kullandığı drone 11 Haziran 2013’te polis tarafından vurulana dek Taksim Meydanı’ndaki ölçüsüz müdahaleyi kayıt altına alabilmişti.
Cenk Köse daha sonra bir şirket kurdu, film setleri ve etkinlikler için havadan görüntü sağlıyorlar. Yine de Fikirtepe’deki kentsel dönüşümün simgesi olan evi Mayıs 2014’te bambaşka bir açıyla görüntülemişlerdi; bu görüntüler daha sonra haber masaları tarafından da kullanıldı.
Bugün artık Fikirtepe’yi drone’larla takip edenler büyük emlak şirketleri. Drone kullanan haber ajansları da (bkz. DHA ve AA) büyük yapı projelerinin görüntülenmesinde drone kameralar kullanıyor. Aşağıda sıraladığım dünya örneklerinin uzağında, haberde içerikten çok sunuma, insandan çok binaya odaklanmış bir drone kullanımı bu.
Türkiye’deki İletişim Fakülteleri arasında drone gazeteciliği konusunda eğitim veren yok, drone gazeteciliği alanına ilgi duyan gazetecilerin, akademisyenlerin, ve yazılan makalelerin sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor.
Bu ilgisizlik teknik yetersizliklerden kaynaklanmıyor: Daha liseden itibaren drone üreten parlak gençlerimiz var, hobi amaçlı drone kullanıcıları tarafından kurulmuş forumlar var, yüksek kalitede görüntü kaydedebilen DJI markalı drone’lar için açılmış bir Türkçe site dahi var; hepsi bu alandaki düzenlemeleri yakından takip ediyorlar.
Drone’lara dair ilgisizliğin daha ziyade medya ile sınırlı olduğunu söylemek mümkün. BBC Akademi’nin Türkçe altyazılarla paylaştığı "Görsel gazetecilik: Uçan kameralar" dersini Türkiye’den sadece bir kaynak alıntılamış, sosyal medyada sadece dört kişi paylaşmış.
Dünyada drone gazeteciliği
BBC’nin ilk kez tamamen drone kameralarla çekilen bir haberi izleyicilerine sunduğu tarih Gezi’den bile sonra, 9 Aralık 2013’te:
Gezi’dekine benzer şekilde bir protesto haberinin drone kameraları ile sunulması tesadüf değil; bu tür haberlerin en önemli öğelerinden biri olan kalabalık sayısı, davranışı ve polis müdahalesi en iyi drone kameraları ile görüntülenebilir. Hong Kong’daki öğrenci protestolarından, Yunanistan’daki çiftçilerin protestosuna dek dünyadan onlarca protesto haberi için ajanslar drone görüntülerinden yararlanıyor.
Sadece protestolar da değil; Eylül 2014’te İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanının yıkımı, Mart 2015’te Vanuatu’daki kasırganın etkileri, Nisan’da Kathmandu’daki deprem, Mayıs’ta California’daki kuraklığın boyutları, Ağustos’ta Tianjin’de meydana gelen endüstriyel patlama ve Eylül’de mültecilerin Yunan adalarına ulaşması drone kameraları ile aktarıldı.
Türkiye’deki emlak kaygılı drone çekimlerinin yanında bu görüntülerin insan meselelerine odaklanması çok anlamlı bir tezat.
Kameralı drone’lar tacizciler ve paparazziler için bir fırsat gibi görülebilir; ama Profesyonel Drone Gazetecileri Derneği standart gazetecilik etiğini de benimseyen mesleki prensiplerini yayınladı; hatta New York’taki bir yangının drone’la görüntülenmesini eleştirmişlerdi. Dünyadaki üniversiteler drone gazeteciliği konusunda birkaç adım öndeler, CNN bir üniversite ile işbirliği halinde drone projesi yürütüyor. Hatta, drone’lara kamera dışında sensörler takarak veri gazeteciliği alanında bambaşka haberler üretmek de, radyasyon nedeniyle insan için zararlı olan Çernobil ve Fukuşima gibi alanlardan görüntü almak da mümkün.
Türkiye’ye en yakın örnek ise geçtiğimiz ay BBC’nin Suriye-Türkiye sınırının hemen öteki yanına geçip yüzde 40’ı yıkılmış durumda bulunan Halep’i havadan görüntülemesi olmalı:
Türkiye’de neler yapılabilir?
Türkiye’deki iç savaş şimdilik sadece polis kamerasından AA’ya servis edilen ''operasyon'' görüntüleriyle veya polis helikopterine bizzat binen hükümete yakın basın kuruluşlarının gözünden veriliyor. Sivil kameramanlar ise en fazla binaların üst katlarından, vurulma riskiyle görüntü aktarabiliyor, sokaktakiler zaten vuruluyor.
Sokağa çıkma yasakları kalktıktan sonra Cizre’ye giden Reuters fotomuhabiri Sertaç Kayar da yıkımı görüntüleyebilmek için sağlam kalan binaların üstünden fotoğraf çekmişti. Sur’daki yıkımın fotoğrafları da benzer şekilde çekildi. Bu yıkımın az sayıdaki kuşbakışı fotoğrafı bu alandaki ihtiyacı doğruluyor.
Halbuki yerel gazetecilerin heyecanı da, teknik imkânları da yeterli. Cizreli bir yerel gazeteci, Ekim 2014’teki Kobani olaylarında Cizre’yi havadan görüntülemiş. Haber anlatımı yok, görüntüler pekâlâ ham, ama kayıt altına aldığı olayın boyutu açısından değerli:
2015’te Cizre ve Amed Newroz törenlerinin, hatta HDP’nin 5 Haziran 2015 tarihli Amed mitinginin (bombalı saldırı öncesinde) havadan çekilmiş görüntüleri de mevcut.
Ama aradan geçen bir yıl, diğer pek çok şey gibi drone gazeteciliği heveslerini de öldürmüş görünüyor. Geçtiğimiz baharda Kürt illerindeki askerî bölgeler dışında havadan görüntü çekerken sıkıntı yaşamadığını belirten bir gazeteci, “son yaşanan olaylardan sonra göze batmamak için” drone kullanmayı bıraktığını söyledi. Emniyet mensupları ve askerî personelin de keşif için ticari marka drone’ları kullanmaya başlaması başka sorunların da ortaya çıkmasına neden olmuş. Aralık ayında Gaziosmanpaşa’daki bir cenazede DJI markalı bir polis drone’unun göstericiler tarafından vurulması bu endişeleri geçerli kılıyor.
Türkiye’deki drone talimatı dünyadaki en kötü örnek değil, ABD’deki drone gazeteciliği de benzer kısıtlamalar yüzünden uzun süre başka ülkelerde faaliyet göstererek gelişmişti. Ancak Türkiye’deki drone kullanımının ağır cezai yaptırımlarla hatta hapisle kontrol altına alınması, gazeteciliğin de göklerdeki istikbalini kısıtlıyor. Valiliklerin geniş kapsamlı yasakları, SHGM’nin sosyal medyadan fişleyen iptalleri karadaki sansürü havada da sürdürecek gibi.
Halbuki, yaşadıkları kentleri ve kasabaları havadan görüntüleyen hobi amaçlı drone kullanıcıları, buralarda yaşanan olayları da bir tuşla kayıt altına alabilir. Trafik kazalarından doğal afetlere, protestolardan festivallere dek pek çok insana dair hikaye nasıl cep telefonlarından Twitter akışlarımıza katılabildiyse, uçan kameraların da hayatımıza yeni bir bakış katması bu kadar zor olmamalı.