Dün Rum, Ermeni, Yahudi; bugün Suriyeli
Suriyeli düşmanlığı Türkiye’nin neredeyse yeni milli mutabakatı hâline geldi
23.09.2019
Uzun bir süredir, Türkiye’de dinî azınlıkların durumunu anlatan bir rapor üzerinde çalışıyorum.
Rapor Türkçe ve İngilizce çıkacak.
Metni İngilizceye çevirdikçe, Amerikalı bir avukat arkadaşıma edit etsin diye gönderiyorum.
Raporun ilk bölümünde, Türkiye’de dinî azınlıkların yaşadıkları travmatik olaylar anlatılıyor.
1934 Trakya pogromları, 6-7 Eylül 1955 olayları, 1978 Maraş Katliamı, 1993 Sivas Katliamı, liste böyle uzayıp gidiyor.
***
Bu ilk bölümün İngilizce metninin tahsislerini yapan arkadaşım bana çok ilginç bir mesaj yolladı.
“Senin bu raporun çok acil bir şekilde çıkması gerekiyor” dedi.
“Neden” diye sordum.
“Suriyeliler Türkiye’de daha fazla şiddete maruz kalmadan, bu raporu çıkar” diye ekledi.
Biraz şaşırdım doğrusu.
Demek ki, dışarıdan bakan birisi, geçmişte yaşananlarla bugün Suriyelilerin başına gelenler arasındaki benzerliği hemen görebiliyordu.
Bu gözle bakınca, ellerinde levyelerle Adana’da Suriyelilerin dükkânlarını talan edenleri 1934’te Edirne’de, Keşan’da, Kırklareli’de, Çanakkale’de Yahudi dükkânlarını talan edenlere benzetmemek mümkün değil.
1955’te İstanbul’da, İzmir’de Rumlara reva görülen rezaletleri hatırlamamak mümkün değil.
Sanki, bir grup vatandaşın ruhu, hep yeni bedenlerde dünyaya gelip, hep kendine yeni hedefler bulup saldırıyor gibi.
***
Sadece onlar mı, bir grup medyanın oynadığı rol de biteviye tekrar edip duruyor.
Hep aynı şekilde “hedefteki” insanları şeytanlaştırıyorlar.
Çok mahirler insanların öfkesini kabartacak detayları bulup göze sokma konusunda…
Adana’da ellerinde levyelerle çapulcuları ve sağda solda “iyi yapıyorlar” diyenleri görünce içimi bıkkınlık dolduruyor.
Türkiye’de kim bilir kaçıncı kez gösterilmiş bir filmi, ilk kez izliyor gibi heyecan içindeler.
Dün Rum’a, Yahudi’ye, Ermeni’ye, Alevi’ye, Kürt’e reva gördüklerini bugün Suriyelilere reva görüyorlar.
***
Bir grubu, bir ahaliyi, bir halkı birilerinin tekil suçundan dolayı sorumlu tutmak, ırkçılıktır, insanlara zarar veren tehlikeli bir ahmaklık hâlidir.
Adana’da küçük çocuğu Suriyeliler taciz etti diye yayılan şayia sonucunda, sokaklarda yakalanan Suriyelileri öldüresiye dövdüler; dükkânlarını yerle bir ettiler…
Tacizcinin, tecavüzcünün milleti mi olur bre andavallar!
Tarikatların yurtlarından çocuklara tecavüz haberleri yayılırken niye kılınız kıpırdamıyordu?
Küçücük kızları evlendirirlerken niye hiç sesiniz çıkmıyor!
Bu ülkede pedofili, evlilik kılıfı altında bir güzel meşrulaştırılıyor, haberiniz var mı?
***
Ne acıdır ki, “tacizci Suriyeli” deyip, ortalığı savaş alanına çevirdikten sonra, küçük çocuğa tasallut edenin bir Türk olduğu ortaya çıktı.
Ama iş işten geçmişti.
Ekmek parası için sabah kepenklerini kaldıran Suriyeli esnaf o korkunç manzarayla karşılaştı bir kere…
Kim bilir kaç kere, kendilerine ne günah işleyip bu barbarlığa reva görüldüklerini sordular.
***
Suriyeli düşmanlığı Türkiye’nin neredeyse yeni milli mutabakatı hâline geldi.
Utangaç ırkçı uygulamalar tepki çekince, tedavülden kaldırılsa da, onları yürürlüğe koyan zihniyet orada bir yerde duruyor.
CHP’li belediyeler, Suriyelilerin plajlara girişini yasakladılar.
Almanya’da “Türkler göle giremez” diye karar alındığını düşünün.
Almanların ne “Naziliği”, ne “faşistliği” kalırdı.
Peki bu korkunç ırkçılığı yapan siz, ne oluyorsunuz beyler?
***
Suriye’de uluslararası güçlerin gölge boksu sonucu bir felaket meydana geldi.
Bu ülkenin bu denli korkunç bir viraneye dönmesinde Türkiye’nin de çok büyük rolü var.
Eğer bir şeye öfke duyacaksanız, bunlara öfke duyun.
Türkiye’de bu kadar çok Suriyeli bulunması sorunun kendisi değildir.
Asıl sorun, Türkiye dahil pek çok ülkenin Suriye yangınına odun taşımış olmasıdır.
***
Suriyelilerle ilgili öfkeyi harlamak için her biri birbirinden pejmürde onlarca yalan her Allah’ın günü piyasaya sürülüyor.
Bu “haberlere” baktığınızda zannedersiniz ki, Türkiye’nin işsizlik sorunu Suriyelilerin gelişiyle patladı; onların gelişi suç oranlarını yükseltti; kamu maliyesi onlar yüzünden çöktü vd.
Irkçı kafalar hiç durmadan, oturdukları yerden bin bir yalan üretiyorlar.
Ben bu yalanlara ilişkin gerçekleri yazmayı bir zül olarak görüyorum.
Ama, o kadar gerçekmiş gibi sunuluyorlar ki, bir kaçına değinmeden edemeyeceğim.
***
Bir kere yapılan bütün çalışmalar, Suriyelilerin suç işleme oranının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına oranla daha düşük olduğunu gösteriyor.
Habire, Suriyeliler devletten büyük paralar alıyormuş gibi haberler dolaştırıyorlar.
Oysa kamplarda kalanlar Türkiye’deki Suriyeli nüfusun çok azı.
Suriyeliler on binlerce iş yeri açtılar ve büyük çoğunluğu kendi yağlarıyla kavruluyor.
“Devletten yardım” denilen, çok zor durumda bulunan Suriyelilere “Sosyal Uyum Yardımı” adı altında, ayda 120 lira ödenmesidir. Bu ödemenin kaynağı da Avrupa Birliği’dir.
Suriyelilerle ilgili daha onlarca palavra dolaşıyor etrafta…
Bu palavralara ilişkin gerçeklerin ne olduğunu Mülteci-Der tek tek açıklamış.
“Suriyelilere İlişkin Doğru Bilinen Yanlışlar” için Mülteci-Der’in web sitesine bakılabilir.
***
Türkiye geçmişindeki hiçbir günahla yüzleşmediği için, ırkçı ve faşizan saldırılar, her daim kendini yeni “gerekçelerle” meşrulaştırıyor; akla büründürüyor.
Irkçı tutumlar, fark edilmiyor bile.
Irkçılık utanılacak bir şey olarak görülmüyor.
O yüzden de, Suriyeliler hakkında en pespaye ırkçı söylemler, gündelik hayatın sıradan akışı içinde son derece normal bir şey yapılıyormuş gibi ortaya konulabiliyor.
Bu bağlamda sorun Suriyeliler falan değildir…
Sorun bu ülkenin kadim hastalıklarının hiçbir şekilde tedavi edilmemesidir.
O yüzden de, ırkçı zihin, habire reenkarnasyona uğrayarak, Dün Trakya’da, öbür gün İstanbul’da, bugün Adana’da farklı farklı kıyafetlerle önümüze çıkıyor.
Bizim asıl sorunumuz budur!