Dünyanın en genç lideri
Lakabı “Wunderwuzzi” (Harika Çocuk) olan Sebastian Kurz, son dönemde güçlenen “genç lider” rüzgârıyla yükselen en yeni ve en “küçük” isim.

20.10.2017
Adı Sebastian Kurz.
1986 doğumlu.
Hadi bir kez daha yazalım: 1986 doğumlu.
Birçok dünya liderinin çocuklarından bile genç. Ve daha da önemlisi, kendi ifadesiyle de, "Soğuk Savaş sonrası dönemin temsilcisi".
Avusturya'nın yeni lideri Sebastian Kurz, aynı zamanda Avrupa Birliği'nin ve hattâ dünyanın en genç ülke yöneticisi olacak. Kurz'un öncesinde, demokratik olarak halkın oylaması; yani, seçimle iş başına gelen bu kadar genç bir örnek de yok.
Evet; 30'lu yaşlarda başka lider de var şu an dünyada: Örneğin, üzerine çok konuştuğumuz Kuzey Kore'nin "Yüksek Lideri" Kim Jong-Un da, 33 yaşında. Türkiye politikasında üzerine son dönemde oldukça sık konuştuğumuz bir figür olan Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani de 37 yaşında… Bhutan Kralı Jigme Kesar Nagvel Wangchuck da, Katar Emiri ile aynı yaşta.
Suudi Arabistan politikasında son dönemde yaşanan "hızlı" değişimlerin (kadınların araba kullanmasına izin çıkması gibi "reformların") arkasında olduğu söylenen, Veliaht Prens ve Başbakan Yardımcısı Kraliyet Prensi Muhammed bin Salman bin Abdülaziz el Suud da henüz 32 yaşında.
Fakat, "demokratik olarak seçilmiş" genç bir lider aradığımızda, İrlanda'ya kadar uzanmamız gerekiyor: İrlanda Başbakanı Leo Varadkar, 38 yaşında. Tabii, "genç liderler" deyince, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u da unutmamak lazım. Macron, 39 yaşında ve seçildiği Mayıs 2017'den bu yana "genç liderliğin" sembolüne dönüşmüş bir isim. Macron ile beraber, Kanada Başbakanı Justin Trudeau da, genç liderler rüzgârının başlıca "kült" isimlerinden birine dönüştü. Ancak Trudeau, 1971 doğumlu bir isim olarak, Macron ve (özellikle de) Kurz'un "abisi" gibi kalıyor.
Son olarak da, daha bu yazı yazılırken Yeni Zelanda'da 36 yaşındaki Jacinda Ardern'in "Başbakan" seçilmesiyle, "genç liderlere" bir de kadın siyasetçi eklendi. Gerek kadın olması gerekse de (en önemlisi) söylemlerinde son derece yenilikçi, demokrat ve eşitlikçi olması Ardern'i genç liderler arasında da farklı bir örnek kılıyor.
Geleneksel ortamdan çıkan yenilikçi?
Avusturya, pek öyle hızlı siyasi ve toplumsal dönüşümler yapabilecek bir ülke değil; tersine, oldukça "gelenekselci" bir kültüre sahip. Dolayısıyla, "Avrupa'nın (ve hattâ dünyanın) en genç liderinin" Avusturya'dan çıkması gerçekten de sürpriz bir durum.
Kim bu Sebastian Kurz?
Takma ismi, "Wunderwuzzi"; yani "Harika çocuk".
Aslında Kurz'un hayatının siyasete girmeden önceki dönemi öyle, "Harika çocuk" denecek büyük başarılarla süslü değil. Kurz, tersine, tamamen siyasetle ve partisi Avusturya Halk Partisi (Österreichische Volkspartei-ÖVP) ile "var olmuş" bir isim. Henüz 17 yaşındayken ÖVP'ye giren politikacı, yükseköğrenimini de siyaset nedeniyle askıya almış. Yani, üniversite diploması yok. Viyana Üniversitesi'nde başladığı hukuk eğitimi, partideki hızlı yükselişi nedeniyle yarım kalmış. Üniversiteden çok ÖVP'ye zaman ayırması, henüz 21 yaşında partisinin Viyana Gençlik Kolları Başkanı olmasını sağlamış. Ve 28 yaşında da, Avrupa, Entegrasyon ve Dış İlişkiler Bakanı olmasını…
Genç siyasetçinin kâğıt üzerinde hâlen sürdürmekte olduğu görev ise, Avrupa, Entegrasyon ve Dış İlişkiler Bakanlığı; yani "Dışişleri Bakanlığı". Ve bu bakanlığın sitesindeki CV'sine göre de, Viyana Üniversitesi'ndeki hukuk eğitimi 2005 yılından bu yana sürüyor.
Bu noktada, Kurz'un "hükümet tecrübesi" kazandığı bakanlığın adına dikkat çekmek gerekiyor: "Bundesministerium für Europa, Integration und Äußeres"; yani, "Avrupa, Entegrasyon ve Dış İlişkiler Federal Bakanlığı". "Dışişleri Bakanlığı" konumundaki bu bakanlık, 2007'ye kadar "Avrupa ve Uluslararası İlişkiler Bakanlığı" adını taşıyordu. 2007'de alınan isim değişikliği kararı, 2014'te uygulanmaya konuldu. Bu sembolik değişiklik aslında çok şey ifade ediyor: Avusturya'da göçmenler de, bir "dışişleri meselesi" olarak görülüyor. Bu bakış açısıyla, işin "entegrasyon" kısmına ne kadar niyet var ve "entegrasyon" ne kadar mümkün?
Göçmenlere yönelik tartışmalarda "entegrasyonun", göçmenlerin kimliklerinden vazgeçmelerine neden olacak, "eritici" ve "zorlayıcı" bir yaklaşım olacağı ile ilgili yönelimlerin ifade edildiği günlerden, "göçmenlerin bir dışişleri" sayıldığı günlere geldik. Ve Sebastian Kurz, tam da bunun sembolü. Üstelik de, gençliği ve enerjisi ile çok da güçlü bir sembolü…
Kurz, Dışişleri Bakanlığı sırasında, bir yandan "güçlü ve uluslararası arenada aktif bir Avusturya" vurgusu yaparken, diğer yandan da göçmenler söz konusu olduğunda "içe kapanan" bir yeni politikanın öncüsü. Ve, "dışa açılma ile içe kapanmayı" eş zamanlı olarak bir "yeni sağ" politikası yaratmakta kullanan Kurz da, bu siyaset çizgisinin dalgasıyla yükseliyor.
"Turkuazcı uzun adam" mı?
Mayıs 2017'de ÖVP lideri olan siyasetçi, partisini de çok hızlı biçimde değiştirdi; bu açıdan artık ÖVP'ye "muhafazakâr sağ" denebilir mi meçhul. Her şeyden önce, sadece birkaç ay içinde, 1945'te kurulan ve Avusturya'nın merkezde sağ ve sol iki partinin ayakları üzerinde dengeye oturan siyasetinin kilit oyuncusu ÖVP, "Kurz Partisi" haline geldi. Partinin geleneksel rengi siyahı turkuaza çeviren Kurz, kampanya posterleri ve diğer belgelerde, ÖVP yerine "Kurz 2017" adını kullandı.
Peki, Kurz'un siyasetteki jet yükselişinin ardında sadece gençliği, "karizması" ve sağ siyasette yeni ve enerjik bir söylem geliştirmeyi başarması mı yatıyor?
Elbette, Trudeau ve Macron'daki "şeytan tüyü", Kurz'da da var: çağımızın, siyasi manifestolardan çok "selfie"ler ve sosyal medya başta olmak üzere medyada "imaja" dayalı politika dünyasında, "enerji"; özellikle de, "genç enerji" büyük önem taşıyor. Kurz da, her şeyden önce "iyi fotoğraf" veriyor. Bir yandan "parlak" bir imajı var; öte yandan da, "seçkin " olmaya uzak duruyor. Her daim temiz ve pak görüntüsü, kravatsız ama jet gibi ütülü takım elbiseleri ve "klasik aile babası" tiplemesine uzak özel yaşamı (Maliye Bakanlığı çalışanı olan kız arkadaşı Susanne Thier ile beraber yaşıyor) ile günümüzde kendine hayatta bir yol açmaya çalışan birçok gençten farksız gibi.
"Birçok gençten farksız" algısını da özellikle korumak istiyor gibi: uluslararası arenada "görünür hâle geldiği", New York'taki Birleşmiş Milletler konuşmalarını yaptığı "okyanus ötesi" seyahatleri de dâhil olmak üzere, kendi tercihiyle hep ekonomi sınıfında uçuyor. Oldukça da "uzun bir adam" olarak, ekonomi sınıfında uçmanın Kurz için kolay olmadığını tahmin etmek de zor değil. Çevresindekilere hep alçakgönüllü davrandığı ve onları "önemli hissettirdiği" söyleniyor. Buna karşılık, bu dönemin ebeveynlerinin iyi anlayacağı biçimde, Kurz'da "yeni nesle" özgü bir özgüven de var: düşündüğünü söylemekten hiç çekinmiyor. Konuştuğu zaman eğip bükmeden, "politikacılık yapmadan" vermek istediği mesajı "küt diye" veriyor. Bir yandan, seçim kampanyasında kullanılan tanıtım sloganında olduğu gibi "tazeleyici ve farklı" imajı, verilen tüm "sert mesajların" üzerini şekerle kaplıyor.
Peki, Kurz'un hızlı yükselişi, kalıcı bir siyasi kariyerin sadece başlangıcı mı? Bu gibi "lider odaklı hareketlerin", çok farklı kesimleri zayıf ve gevşek bağlarla bir arada tuttuğunu unutmayalım… Kurz'un siyasetteki geleceğinde, yükselişinde de önemli rol oynayan "göçmen meselesinin" kilit rol oynacağı da, bence şu an için tek öngörülebilir olan tek şey.