“Duygu ötesi toplum”
Bu kadar yükü üzerinden atabilmenin tek yolu kalmıştır: Görmemek, duymamak ve ilgilenmemek
31.12.2016
Sosyoloji profesörü Mestrovic’in Duygu Ötesi Toplum kitabında şunlar yazar: “Batılı toplumlar, önce Bosna’da Müslüman halkın, ardından Kosova’da Arnavutların Sırplar tarafından soykırımdan geçirilmesini televizyondan naklen izledi. Televizyon muhabiri, kısa bir süre önce Sırp kurşunlarına hedef olan çocuğunun cesedi başında ağlayan Kosovalı anneye mikrofonu uzatıp, ‘Ne hissediyorsunuz?’ diye sorduğu sırada, Batılı aile ekran karşısında mutlu bir biçimde yemeğini yiyordu.”
Bu çarpıcı anlatım Mestrovic’in kitabının ana eksenindeki duyguyu oluşturur. Mestrovic kitabında duygusuzlaşan ve öfkelerin zayıfladığı, duyguların köreldiği ve kayıtsızlığın had safhaya çıktığı bu yeni topluma ‘’duygu ötesi toplum’’ adını verir. Kuşkusuz bu bir tür desensitizasyondur (duyarsızlaşma). Organizmada sürekli bir uyarıya maruz kalan herhangi bir organ, doku ya da hücre bir süre sonra duyarsızlaşır ve gelen iletilere ilk verdiği tepkileri vermemeye başlar. Aslında bu bir anlamda kendini koruma, yorulmadan ve yıpranmadan kaçmanın bir yoludur. İnsan aklı ve ruhu da benzer şekilde çalışır. “Sağlıklı” kalabilmek adına benzer ve sık uyarılardan seçerek almaya, onu “normalleştirmeye” çalışır. Bunu yapmazsa parçalanacağını, bir süre sonra aşırı uyarılma nedeniyle normal fonksiyonlarını yürütemeyeceğini bilir. Bu kadar yükü üzerinden atabilmenin tek yolu kalmıştır. Görmemek, duymamak ve ilgilenmemek.
Mestrovic’in bahsettiği “Batılı aile” üç nedenden dolayı böylesine bir kayıtsızlık içerisine girmiş olmalıdır. Birincisi kendilerinin dışında akıp gittiğine inandıkları bir savaşa etki edemeyecekleri bilgisi ve algısından dolayı kayıtsızlık içindedirler. İkinci neden bu tür görüntülerin sıklığı nedeniyle söz konusu aile bireyleri bu acıya daha fazla tahammül edemeyeceği için acıyı ve olayı normalleştirme yoluna gitmek zorundadır. Üçüncüsü ise zaten bu görüntünün kendisi onlar için hakikaten önemsizdir. Kendilerinin başına gelmediği sürece de böylesine bir görüntüye önem vermeyecekler ve yemeklerini büyük bir iştahla yemeye devam edeceklerdir (Fransa Libya’ya askerî müdahalede bulunduğu sırada dünyanın önemli felsefecilerinden olan Fransız hocama sormuştum: Libya’da askerleriniz ölürse Fransız halkı ne düşünür? Cevap evrenseldi: Burada asker canından daha önemli olan şey işsizliktir).
Duygu ötesi toplumun oluşmasının bu üç ana nedeninin dışında elbette bir çok başka faktör de var. Bir bütün olarak insanlığın — özellikle teknolojinin büyük etkisinin olduğu — bir sıçramayla artık geleneksel insan tanımının dışına çıktığını görmek mümkün. Post-insanlık evresi diyebiliriz buna. Ve bu yeni insanın yeni duygulanım ve tepkiselliğe sahip olacağına; dahası yeni ilişki biçimleri kuracağına da şüphe yok. Ve ölen bir çocuğunun başında ağlayan bir anneyi en mutlu oldukları anda gören ve tepki vermeyen ailelerin sayısındaki muazzam artış bütün bu nedenleri içerisinde barındırmakta. Belki de Mestrovic’in kitabının yazıldığı dönemde bu anektodun kendisi tüyler ürpertiyorken, şimdilerde bunu okuyanların bizzat kendilerinin hemen hergün maruz kaldıkları bir durumdan bahsedildiği için o kadar etkilenmeyecekleri de ileri sürülebilir. Çünkü biliyoruz ki çoğumuz Işid’in ilk kafa kesme görüntülerini izlediğimiz zamanki duygulanımdan bile yoksunuz (En azından benim Irak’ta 2004 yılında kafası kesilerek öldürülen Nick Berg’in görüntülerine verdiğim tepkiyle, şimdi izlediklerime verdiğim tepki arasındaki fark “muazzam” büyük).
Artık iktidar ağı insanlara kendilerinden başkalarını düşünmenin zaman kaybı olduğu ve düşünseler de ellerinden bir şey gelmeyeceği algısını pompalamaktadır. Bütün şiddet görüntüleri uzakta ve hep başkalarının başına gelen kötü olaylardır. Oysa bu uzakta ve başkalarının başına gelen kötülüğe neden olan mekanizmanın göbeğinde tam da bu algı durmaktadır. Yeni çağın duygu ötesi toplumunu anlayabilmek için yeni iktidar biçimlerini de kavramak elzem görünüyor. Ve tabii ki bu duyarsızlığı aşabilmek için tam da bu iktidar ağından işe başlamak.