Eren Erdem. Fotoğraf: CHP Fotoğraf Servisi via Flickr.

Eren Erdem: Kılıçdaroğlu’na yakın 5 bin isim partiden ihraç edilecek

“Sayın Kılıçdaroğlu’na ‘Mahkeme heyetinden bilgi aldık, İmamoğlu’nun duruşması ertelenecek. Almanya’ya gitmelisiniz.’ diyerek tuzak kuranlara ve onları parti içinde yönlendirenlere bakmak gerek”

ASLIHAN GENÇAY

03.09.2024

Bir süre önce; beşli çeteyle bazı CHP’liler arasındaki ilişkiye dair açıklamaları ve Murat Ongun’un sosyal medya trollerini eleştiren paylaşımı neden gösterilerek ihraç istemiyle CHP disiplin kuruluna sevk edilen CHP eski genel başkan yardımcısı Eren Erdem, partisinden istifa etti. CHP’ye yakın TV ve gazeteler, konuyu haber yapsalar da Erdem’in görüşlerine ayrıntılı yer vermemeyi tercih ettiler.

Hal böyle olunca her zamanki gibi arı kovanına çomak sokmaya ve Eren Erdem’e mikrofon uzatmaya karar verdik. Erdem; disiplin soruşturmasından başladı, değişim hareketinin samimiyetsizliğine, seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’na kurulan tuzaklara kadar pek çok şey anlattı ve önemli bilgiler verdi.

“Murat Ongun, İmamoğlu’nun bilgisi dışında çok iş yapar”

> Murat Ongun’u eleştirdiniz diye partinizden ihraç edilmeniz istemiyle disiplin soruşturması açıldı ve buna istinaden partinizden istifa ettiniz. Murat Ongun’la meseleniz nedir?

Sosyal medya paylaşımımda Ongun’un beşli çeteyle alakalı tutumunu ve bir belediye bürokratının sosyal medyadaki organizasyonlarını eleştirmiştim. Buradan yola çıkarak siyasetteki pozisyonumla alakalı bir tartışma açılamaz ama beni partiden ihraç maksadıyla genel merkezde hazırlanmış bir süreç söz konusuydu. 

> Soruşturma sonucu kesin olarak ihraç edileceğinizi düşündüğünüz için mi istifa ettiniz?

Partide yüksek disiplin kurulu üyesi olan bir milletvekili, parlamentodaki gazetecilere hakkımda dosya hazırlandığını ve yakında partiden ihraç edileceğimi ifade etmiş. Bu konu, birkaç muhabire intikal ettirilmiş. Onlar beni aradı. Tüzüğümüzde attığım tweet nedeniyle ihraç edilmeme dair bir madde yok. İhraç, ancak partiye karşı işlenen suçlarda mümkün olabilir. Geçmişte örneği olmayan bir şekilde, tüzüğe dayandırılmadan hakkımda ihraç talebinde bulunuldu. Ben de bu durum karşısında istifa yolunu tercih ettim.

> Peki, bu çok radikal bir karar değil mi? Üzülmediniz mi karar verirken?

İki yıla yakın cezaevinde yattım ben, partim için. Ön seçimle milletvekili oldum, liste delerek parti meclisine girdim. Siyasette dik duruşumla anılmak istedim, hep böyle davrandım. Üzüldüm fakat bu hadise karşısında taviz veremezdim.

> Kemal Kılıçdaroğlu’na yakınlığınızla biliniyorsunuz. İstifa kararını alırken danıştınız mı Kemal Bey’e?
İstifa noktasında doğrudan danıştığımı söyleyemem ama tabii düşüncelerimi açıkladım. O da bana, partinin kişiliğine zarar verilmemesi gerektiği yönünde önerilerde bulundu. 

> “Belediye bürokratı” diye tanımladığınız Murat Ongun’un partideki işlevi nedir?

Murat Ongun ve benzeri isimlerin partide bir işlevi yoktur. Bunlar, Ekrem İmamoğlu’nun imkan ve olanakları sayesinde bir pozisyon yakalamış isimlerdir.  Kendi nitelikleri veya yetenekleriyle bir yere gelmediler. Ekrem İmamoğlu gibi bir siyasi aktörün arkasına saklanarak kendilerini parti içinde var etmeye çalışıyorlar.

> Öyleyse Murat Ongun’un sizi hedef almasının arkasında Ekrem İmamoğlu var, diye bir anlam çıkarabilir miyiz?

Bilgisi dahilinde mi, bilmiyorum. Murat Ongun, Ekrem İmamoğlu’nun bilgisi dışında çok fazla iş yapar ve bu yüzden İmamoğlu’ndan tepki alır. Murat Ongun’un, İmamoğlu’nun bürokratı olması nedeniyle, onun bilgisi dahilinde davranması kuvvetle muhtemel.
Sadece benim için değil, 5 bine yakın isim hakkında böyle bir çalışma yapıldı.  Murat Ongun’un, varlığından rahatsız olduğu isimleri partiden ihraç ettirmek üzere bir çalışma yürüttüğünü biliyorum.

> Bu isimler Kemal Bey’e yakın isimler mi?
Tamamı öyle.

> Disiplin soruşturması adı altında 5 bin civarı insan partiden ihraç mı edilecek?
Evet. Parti içinde çok etkili olan, kurultay delegeliği, il başkanlığı yapan isimler, disipline sevk edilecek. Aklımı karıştıran şey şu; bir yandan Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimleri partiden ihraç etme çalışması yürütürken, diğer yandan Sayın Kılıçdaroğlu ile diyalog kuruyorlar. Anladığım kadarıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun elini kolunu kırıp, daha zayıf bir noktaya getirmek istiyorlar.

> Kimler ihraç edilecek, isim verebilir misiniz?

İsim verirsem hedef göstermiş olurum ama Sayın Kılıçdaroğlu için imza veren, kongrede onun lehine konuşma yapan il başkanları, tüzük kurultayından sonra görevden alınacak.

> Amaç ne peki, Türkiye yerine örgüt içi iktidar mı?

Sayın Kılıçdaroğlu’nu örgütsel zeminde zayıflatma gayesi.

“Özgür Özel 6 yıldır genel başkanlığa hazırlanıyordu”

> CHP her zaman farklı fikirlerin, grupların yer aldığı bir parti değil miydi? Kemal Bey’in tüzük kurultayını bir seçime dönüştürme amacı mı var da böyle bir süreç hazırlanıyor? Korkunun nedeni nedir?

Kemal Bey’in böyle bir amacı da, çalışması da yok. Ama bir Kılıçdaroğlu realitesi var. Siyaset yapan aktörler, genel başkan olanlar, parti içindeki büyük güç odaklarını yanlarında tutarak yol almayı tercih eder. Bir kısmını da tasfiye ederler. Bu bir tercih meselesi. Mesela Sayın Kılıçdaroğlu göreve geldiğinde, potansiyel rakipleri olan Haluk Koç ve Umut Oran’ı MYK’sına almış, Muharrem İncel’nin grup başkan vekili olmasını sağlamıştı. 

> Özgür Özel’i neden grup başkanı yapmıştı?

Sayın Kılıçdaroğlu; Özgür Özel’in yaklaşık 6 yıldır aktif bir şekilde ev toplantıları ve lobi faaliyeti yaparak genel başkanlığa hazırlandığını bildiği halde, grup başkanı olması yönünde irade ortaya koydu. Kemal Bey, kendine rakip olan isimlerin de sistemde kalmasını sağlayarak çalışır. 

“Önder Sav, değişim hareketinin fikri lideri”

> Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ise tasfiye etmeyi mi tercih eder?

4 Kasım kurultayını kazanan arkadaşlar, böyle bir çalışma şekline sahip değil. Bizden olmayanlar yok olsun, duygusuyla hareket ediyorlar. Bu da bir siyaset yapma şekli. Biz geçmişte bu siyaset biçimini, Önder Sav’la birlikte bitirmiştik. Zaten Önder Bey değişim hareketinin sadece basit bir destekçisi değil. Hareketin fikri liderliğini, Önder Sav’a teslim etmiş görünüyor, onun yöntemleriyle parti yönetmeye çalışıyorlar. Tedavülden kalkmış bir anlayışı, tekrar tedavüle sokma çabasındalar. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi’ni tekrar daraltmaya ve kapalı kutu haline getirmeye yönelik bir çaba.

> Genel seçimler öncesi yaptığımız röportajda “Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük başarısı, Önder Sav doktrinini, cam tavanı yıkması” demiştiniz. Şimdi CHP tekrar Önder Sav doktrinine mi dönüyor sizce?

Bugün siyaset, toplumu algı operasyonlarıyla zehirliyor. Eskiden sadece iktidar tarafından zehirlenirdi toplum, şimdi artık muhalefet de topluma gerçekleri değil, bilmesini arzu ettiklerini anlatıyor.

“Kılıçdaroğlu’na tuzak kuruldu”

> Örnek verebilir misiniz?

Sayın Özgür Özel son seçim başarısını kendine mal ederek sanki partiyi Önder Sav’dan devralıp dönüştürmüş ve büyük bir başarı kazanmış gibi davrandı. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu olmasaydı, bugünkü yönetici arkadaşlarımız, Sivas’ın ötresinde seksek dahi oynayamazdı. Bu gerçeği inkar etmek; Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi devraldığı zaman Kürtler ve muhafazakarlarla CHP arasındaki ilişkinin kopukluğunu, Kılıçdaroğlu’nun neyi başardığını görmezden gelmek, en basit tabirle nankörlüktür. Tüm seçim başarısızlığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine yıkıldı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi için özel çaba sarf etmiş, başarısızlıkta payı olan dahili ve harici unsurlar, tartışma konusu yapılmadı. “Kılıçdaroğlu kaybetti, keşke aday olmasaydı, o olmasaydı Türkiye’de her şey güzel olacaktı.” gibi yaklaşımlar ortaya koyup, bunları sosyal medya trolleri üzerinden algı operasyonuna dönüştürmek, toplumu zehirlemektir.

Kemal Kılıçdaroğlu, partiyi devraldığında parti, Sivas’ın ötesinde tabela partisine dönmüştü. Parlamento kürsüsünde kadınların yaşam tarzını tartışmaya açan konuşmaların yapıldığı, muhafazakârları, başörtülüleri, Kürtleri dışlayan, %20’lik alana sıkışmış bir siyasi partiydi CHP. Sayın Kılıçdaroğlu, 10 yılda büyük bir devrim gerçekleştirdi partide. Bu sayede İstanbul ve Ankara kazanıldı. 

> Kimlerdir yenilgide payı olan dahili ve harici unsurlar?

Sayın Akşener, Muharrem İnce seçiminde de, sonraki seçimlerde de sistemli bir yöntem geliştirerek spesifik tartışmaların oluşmasına ve bu seçimlerin Erdoğan’a armağan edilmesine yol açtı. Kemal Kılıçdaroğlu aday olduğunda, adaylık kampanyasını kimlerin yaptığına, süreçleri kimlerin organize ettiğine, Ekrem İmamoğlu’nun duruşmasının olduğu gün Sayın Kılıçdaroğlu’na “Mahkeme heyetinden bilgi aldık, İmamoğlu’nun duruşması ertelenecek. Almanya’ya gitmelisiniz.” diyerek tuzak kurmaya çalışanlara ve onları parti içinde yönlendirenlere bakmak gerek.

> Bakalım, kimler onlar?

Almanya’ya gittiği isimlere bakın. Üst düzey yöneticileri kastediyorum.

> İsim vermeyecek misiniz?

Siyasi terbiyem gereği, komplo kursa da ismini açık açık söylemek uygun olmaz ama parti yönetiminde yer alan bazı hukukçu arkadaşların, Kemal Bey’e böyle bir beyanda bulunduğunu biliyorum. Ekrem Bey’in duruşmasında karar çıkacağı biline biline Sayın Kılıçdaroğlu Almanya’ya götürülmek istendi. Yanlış bilgiler verildi. Ne büyük bir tesadüf ki o gün Meral Akşener İstanbul’a gitti. Bildiklerimin çok az bir kısmından bahsediyorum. Siyasetçi yutkunmayı, sabırlı olmayı bilmeli. Siyasetçi, bildiklerini elbette zamanı geldiğinde, uygun şartlarda ifade eder. Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybetmesi değil, Kılıçdaroğlu’na seçimin kaybettirilmesi sürecini yaşadık. Seçimin kaybettirilmesinde emeği geçen bazı isimlerin, değişim sürecinin kritik kişilerine dönüştüğünü, süreç içinde gördük. Midemiz kaldırmadı. Kemal Bey’le olan hukukumuzun daha da sıkılaşmasına yol açan şey buydu. Kemal Bey’i, partinin genel başkanını desteklediğim için yaşamadığım şey, duymadığım hakaret kalmadı. Neredeyse bütün seçim faturası bizlere kesildi. Oysa bu algıyı yaratan ve faturayı bize kesenler, seçimin kaybedilmesi için çabalamışlardı. 

Henüz parti seçim sürecindeyken ve Kılıçdaroğlu Erdoğan’la yarışırken, internet üzerinden birtakım toplantıların, planlamaların yapıldığını da gördük. Seçimin ertesi günü değişim çağrısı yapıldığında ve malum toplantı kamuoyuna yansıdığında, hatırlarsınız ki Sayın İmamoğlu, 200 civarı toplantı yaptığını, söylemişti. Bu toplantıları ne zaman yaptı? Bir günde yapmış olamayacağına göre demek ki Sayın İmamoğlu, seçim sathında bu toplantıların bir parçası olarak vazife yaptı. Bütün denklem kaybetmesi üzerine inşa ediliyorken, Sayın Kılıçdaroğlu’nun kazanması mümkün müydü?

“Değişimcilerin değişimi, sınavdan geçemedi”

> O zaman Türkiye’nin kaderi, parti içi iktidar yarışına kurban edildi, şeklinde özetleyebilir miyiz dediklerinizi?

Tabii ki. Parti içi unsurlar, ittifak masasındaki bazı isimler, özellikle iktidar kanadının gayri ahlaki kampanyası ve buna karşı sağlıklı bir kampanyanın yapılamaması gibi faktörleri yan yana koyduğumuzda ortaya bu sonuç çıkıyor. Cumhurbaşkanı olma arzusu olan tek kişi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kampanya sürecinde yakın çevresinde bulunan bazı isimlerin de bu inanca sahip olmadığını gördük. Şimdi tüm faturayı tek kişiye kesip, Emrah Gülsunar, Can Kakışım gibi isimlerin yaptığı propagandanın aygıtı haline gelmemiz uygun olmaz. Tek kişiyi şeytanlaştırıp, ona kurulan tuzakların tartışılmasını engellemek için korkunç bir popülist propaganda yürüttüler. Bu popülist propagandayı, sosyal medya trolleri ve bazı sözde gazeteciler destekleyerek bir kampanyaya çevirdi. Bu kampanya neticesinde çok matah bir şeymiş gibi gösterilen değişimciler, parti içerisinde iktidara getirildi. 

Geldiğimiz noktada değişim nedir? Hayvan yasası uygulanırken Paris’te fotoğraf çektirmek mi? Değişim, Türkiye’de yaşanan bütün gelişmelere sessiz kalmak, anladığım kadarıyla. 

> “Doğru bulmuyorum” demek ya da “Allah ıslah etsin” diyerek Allah’a havale etmek, değişim değil midir? Doğru da bulunabilirdi pek çok gelişme?

Parti neredeyse son 6 aydır yakıcı gündemlerle alakalı refleks göstermeyi başaramadı. Hadiseler, korkunç bir sessizlik içerisinde geçiştirildi. Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerin odağında ne vardı? “Kemal Kılıçdaroğlu partiyi edilgen bir siyasetin içerisine sıkıştırdı.” denmişti. Oysa Sayın Kılıçdaroğlu, TÜİK’in, SADAT’ın önüne gider, Ankara’ya yürür, reaktif siyaset yapar, partiyi sürekli diri tutardı. Bugün hiçbir aksiyon yapılmıyor. Meydanın bu kadar boş bırakıldığını, partinin bu kadar siyasetsizleştiğini tarihte hiç görmedim. Değişim sınavdan geçememiştir çünkü samimi değildir.

> Samimiyet ölçünüz nedir?

Değişimin samimi olması için bir doktrine sahip olması gerekir. Değişim, doktriner bir kavramdır. Hiçbir doktrini olmayan, popülist, yavan, sadece sosyal medya trollerince kurgulanmış bir değişim tartışmasının, partiyi sağlıklı bir yere götüremeyeceğini gördük, görmekteyiz. 

Bugün iktidar olmakla muktedir olmak arasındaki farkı kavrayamadan yürütülen bir siyasetle karşı karşıyayız. Siz Erdoğan’la uzlaşarak iktidar olma arayışı içerisindeyseniz eğer, bu sizi muktedir yapmaz. Sayın Erdoğan’ın fani olması sebebiyle birileri elbette genç bir aktör arayışına girecektir. Sizi tercih etmesi, Erdoğan rejimine karşı yeni bir siyaset kurma yolunda önünüzü açmayacak, sizi yeni Erdoğan’a dönüştürecektir. Sayın Kılıçdaroğlu ise ‘beşli çete, müesses nizam’ diyerek, tam anlamıyla düzeni değiştirme iddiasını ortaya koymuştu.

“Ekrem İmamoğlu beşli çeteyi neden savundu?”

> Kılıçdaroğlu’nun müesses nizama karşı söylemleri, sistemde kaygı yaratmış olabilir mi?

Niyetini ortaya koydu. İttifak sistemiyle seçime giderken, ortaklarınızın bazı konularda netleşmesini sağlamak önemlidir. Yarın siz beşli çeteyle ilgili bir pozisyon aldığınızda, ortaklarınızın size karşı çıkmaması gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçim sathında beşli çete, SADAT gibi unsurları hedef haline getirmesinin sebebi, cumhurbaşkanı olması halinde bu unsurlara karşı vereceği mücadelede, ittifak ortaklarını da yanında tutabilmek içindi. Bu, stratejik bir hamleydi. Fakat görüyoruz ki beşli çetenin, saraydan daha fazla bizim çevremizde unsuru varmış.

> Cemil Tugay ‘ı mı kastediyorsunuz?

Cemil Bey, bir açıklama yapıp “Acemiliğime geldi.” demişti. Ama mesele şu; halktan gerçekleri gizliyorlar. Sonuçta belgeler ve gerçekler halka açıklanmak zorunda. Bana açılan disiplin soruşturmasıyla ne deniyor: Benim belediye başkanım beşli çeteyle ilişki kuracak ama bunun belgeleri yayınlanmayacak.
Normal şartlarda ortalama bir Cumhuriyet Halk Partili, bu belgeleri görünce kol kırılır, yen içinde kalır duygusuna kapılmaz. CHP’lilerin beşli çeteyle bilinçli ya da bilinçsiz iltisakını ortaya çıkaran kişilere, bir şey olmaması gerekir.

> “Beşli çete” Ekrem İmamoğlu’nu destekliyor mu sizce?

Sayın İmamoğlu ekranlarda, beşli çete ifadesini uygun bulmadığını ifade etti. Bu beyanı, çok ciddi bir problem olarak görüyorum. Beşli çete, partinin ideolojik tartışmasıdır. Hiçbir belediye başkanı, parti genel başkanının tarif ettiği ideolojik bir meseleyi, bu şekilde hafifletemez. Yapıyorsa eğer, bir yakınlığı var demektir. Niye beşli çeteyi savunma ihtiyacı hissetti? Beşli çete, müesses nizamın sermaye oligarşisidir. Bunu söyleyen Sayın Kılıçdaroğlu’dur ve dokunduğu yer, Türkiye’deki müesses nizamdır. Müesses nizamdan gelmesi gereken ses, niçin bizim arkadaşlarımızdan geldi? Bu tartışmayı sağlıklı bir zeminde masaya yatırmak gerekir. Elimde belge olmadığı için herhangi bir isnatta bulunamam ama kişilerin beyanlarını baz alır, açık kaynaklar üzerinden değerlendirme yaparsak, beşli çete hususundaki tutum bana göre turnusoldur. Bu oligarşik yapının icazetiyle iktidara gelinecekse ve bu yapı kendini muhafaza edecekse Türkiye’de bir değişimin gerçekleşmez. Sadece maske değişir ama karanlık yüz iş başında kalır.

CHP kamuoyunun, ‘Biz, Erdoğan’ı şahsi olarak mı yoksa bütün unsurlarıyla birlikte mi göndermek niyetindeyiz?’ ve ‘Türkiye’nin yeni bir Erdoğan’a ihtiyacı var mı?’ sorularını tartışması gerekiyor. Erdoğan’la mücadele etmenin yolu, kendi Erdoğan’ımızı yaratmak mıdır yoksa Erdoğan rejiminin köhne alışkanlıklarından kopmak mı?

> CHP’nin Erdoğan’ı Özgür Özel mi, Ekrem İmamoğlu mu?

Bunu zaman gösterecek ama şu ana kadar Sayın Erdoğan bize parmak sallıyordu. Bizim partimizde de gazetecilere ve kamuoyuna parmak sallayan kişiler oldu. Özellikle Rize ziyareti sonrası Sayın İmamoğlu’nun parmak sallaması, bende travma etkisi yaratmıştı. Bu tutumu çok endişe verici görüyorum. Cumhuriyet Halk Partililer, sosyal demokrasinin gerektirdiği ölçüde bir demokrasi inşa etmekle yükümlüdür. Aksi bir siyaset biçiminin ve popülizmin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ideolojik kökleriyle hiçbir bağı olamaz.

“Parlamenter sisteme dönülürse genel başkan başbakan olur”

> Erdoğan’ın 2028’de başkan adayı olacağını düşünmüyorum ama parlamenter sisteme geçmeyi düşünürse cumhurbaşkanı adayı olabilir. Bu noktada CHP’den birinin de başbakan olması uygun görülürse bugünden yeni anayasa yapılabilir mi sizce?

Bu tür kulisleri ben de duyuyorum. Sayın Özgür Özel’in, ona kongre kazandıran Sayın İmamoğlu’yla arasında yaşanan çift başlılık meselesini, ciddi olarak dert edindiğini biliyorum. Ekrem İmamoğlu’nun süreç içerisinde aktörleşmesi ya da cumhurbaşkanı olması olasılığı, birtakım iktidar muhaliflerini de kaygılandırıyor.

> Ekim ya da Kasım’da tartışılmaya başlanacak yeni anayasa konusuna Ekrem Bey de sıcak bakmıyor mu?

Parlamenter sisteme dönüş, parti genel başkanlığını güçlendirecek bir süreç. Parlamenter sisteme dönüş olursa genel başkan, başbakan olacaktır. Böyle bir ihtimalde, belediye başkanlarının cumhurbaşkanı adaylığı gündemden düşer. Bu denklemin tartışılması da İmamoğlu’nu rahatsız eder. Anayasa tartışmasının, yakın tarihte Türkiye gündemine gireceğini tahmin ediyorum.

“Ekrem Bey iyi bir kampanyacı, kötü bir siyasetçi”

> İmamoğlu halk kan ağlarken neden Paris’te o görüntüleri verdi? Madem kişisel ikbali konusunda rahatsız, tek dayanağı halkoyu değil mi?

Sayın İmamoğlu’nun siyaset yapma şekli böyle. 1 Mayıs’ta malumunuz, insanları Saraçhane’de toplayıp yalnız bıraktı. Sayın İmamoğlu’nun siyaset yapma tarzında; toplumun geniş kesimlerinin hak arayışlarını, çeşitli protestolar yoluyla ifade etmeleri yok. Siyaseti aristokratik bir faaliyet olarak değerlendiriyor. Sayın İmamoğlu, iyi kampanyacıdır ama kötü bir siyasetçidir. Dikkat ederseniz seçim kampanyasında parlar, yıldızlaşır fakat seçimden bir gün sonra kaybolur.

> Bu durum, aday olarak Mansur Bey’in önünü açar mı?

CHP, tüzük kurultayına gidiyor ve bu kurultayda bir tartışma göreceğiz. Cumhurbaşkanı adayını üyeler belirlesin, şeklinde bir tüzük önerisine tanık olacağız. Bu olursa Mansur Bey’in de siyaseten önü kesilir. Cumhuriyet Halk Partisi kamuoyu, parti aidiyetini önceleyecek, bu kapsamdaki isimleri tercih edecektir. 

> Kemal Kılıçdaroğlu’nun arşivinde; gerek Türkiye siyaseti gerekse CHP yöneticilerinin bilinmeyen yanları hakkında pek çok belge ve bilgi olduğunu biliyoruz. Türkiye’de tıkanmış, kritik bir süreç yaşanırken halk gerçekleri bilmeyi hak etmiyor mu? ‘Aman partimize zeval gelmesin’ bakışıyla Türkiye’nin çıkarları çeliştiği zaman, Kemal Bey etik olarak Türkiye’nin çıkarlarını önceleyerek bildiklerini açıklamak zorunda değil mi?

Sayın Kılıçdaroğlu, devlet bürokrasisinden gelen bir isim ve yaklaşık 30 yıla yakın hizmeti var bürokraside. Sadece genel başkanlığı değil, milletvekilliği döneminde de çok spesifik verilere erişebildiğini, belli tartışmalarda görmüştük.  Halen ciddi bir bilgi akışı olduğunu biliyorum. Devlet içinde kendini Atatürkçü olarak kodlayan çok sayıda bürokrat, Sayın Kılıçdaroğlu’nu hâlâ bilgilendiriyor. Ama Sayın Kılıçdaroğlu’nun siyaset yapma şekli, bu bilgileri ifşaya dayanmaz. Bilgileri bir şekilde sentezler ve aksiyon geliştirir. Mesela kongre döneminde geliştirdiği “güvenli liman” söylemi, bildiklerinden kaynaklıydı. 

> Belirtmeliyim ki, kamuoyu bunu hiç anlamadı.

Ben anladıklarını düşünüyorum. Fakat üst düzey bir mühendislik yapıldı ve bu mühendislik sadece Sayın İmamoğlu ya da Özgür Özel’in mühendisliği değildi. Sayın Devlet Bahçeli de “Eğer sınıf arkadaşım olmayacaksa Özgür Özel olsun” çıkışı yaparak, süreci desteklediğini ima etmişti ki bugün müesses nizam dediğimiz yuvarlak masanın en önemli aktörlerinden biridir Sayın Devlet Bahçeli. 

CHP kongresi, sadece CHP kurultay delegelerinin tercihleriyle şekillenmedi. Mesela Fatih Altaylı da kongrede taraftı. Bir kongrede taraf tutan birinin, politikaya bulaşmadığını söyleyebilir miyiz? Politika yapan bir kişinin gazetecilik yapması mümkün mü?

“Belediye başkanları Türkiye’yi belediye gibi yönetir”

> Ekrem İmamoğlu bir değişim çağrısı daha yaptı. Bu defaki değişimden kastı nedir?

Tüzük kurultayına dönük beklentileri gerçekleşmezse değişimi devam ettireceğini sublimine etti. O konuşma, İstanbul B.Belediye Başkanlığının düzenlediği tüzük çalıştayında yapıldı. Çalıştayda çeşitli komisyonlar kuruldu ve öneriler hazırlandı. Sayın İmamoğlu da bu önerilerin arkasında durarak, hayata geçirilmeleri gerektiğini vurguladı ve tüzük kurultayına yönelik beklentisini açıkladı. Genel merkez ya bu beklentiyi esas alacak ya da ‘değişim tam anlamıyla gerçekleşmedi’ tartışmasının odağında olacak.

> İmamoğlu, genel başkan olmak mı istiyor?

Türkiye’nin başına ne geldiyse tek sebebi, bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor olmamız. Bir belediye başkanı, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Cumhuriyeti Büyükşehir Belediyesi’ne çevirip siyasetsizleştirir. Siyasetin merkezine, politikacılar yerine belediye başkanlarını koyarsanız, onlar da size sık sık parmak sallar ve siyasi kararlarınız üzerinde hegemonya kurar. Çünkü belediye başkanlığı tek adam rejimdir. Bizim belediye mevzuatımız, belediye başkanlarını tek adam haline getirir. Her belediye başkanı, kendi belediyesinde bir başkandır. Oradaki tedrisattan aldığı izlenimi, Türkiye’nin majör siyasetine teşvir etmeye kalktığında, berbat bir şey ortaya çıkar. Türkiye şu anda belediye gibi yönetiliyor. CHP’nin de belediye gibi yönetileceği bir döneme girebiliriz. 

> Artık CHP’li değilsiniz. Yeni bir parti, solda bir parti içinde yer alır mısınız?

CHP’nin üyesi değilim ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzel kişiliğine bağlılığım devam ediyor. İstifa kararımdan sonra, iki siyasi partinin yetkilisi arayarak, geçmiş olsun dileklerini ilettiler ve birlikte çalışmayı teklif ettiler. Teşekkür ederek, nazikçe reddettim.

> Önümüzdeki süreç, yeni bir sağ partinin kurulmasına gebe. Öte yandan CHP’nin ilkelerini benimseyen farklı bir parti ortaya çıkarsa değerlendirir misiniz?

Zannetmiyorum. Öncelikli meselem, CHP’nin politik birikiminin tekrar hakim hale gelmesini sağlamaya gayret etmektir. Bunun için de parti üyesi olmak gerekmez. Biz düşüncelerimizi, üye olalım ya da olmayalım, açıklamaya devam edeceğiz.