Fikrî iktidar, bedenlerimiz, ruhlarımız
Dünyanın en fazla yazar çizer hapseden ülkesiyiz. Aydınları aşağılamak millî sporlarımız arasında yer alıyor.
26.10.2020
Cumhurbaşkanı fikrî (kültürel) iktidar olamadıklarını söyleyince, Türk filmlerinin değişmez repliği geldi aklıma ve kendi kendime gülümsedim: “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!”
İktidar, bir padişahın tebaasının fiziksel varlıklarına sahip olduğu kadar şu fani vücutlarımız üzerinde tasarruf sahibi değil mi? AYM ve AİHM kararlarına rağmen içeride tutulanlar, ibreti alem için her Allah’ın günü, bizlere bedenlerimiz üzerinde kimin ne dereceye kadar iktidar sahibi olduklarını hatırlatmıyorlar mı? Bedenlerimiz üzerinde, hapsetme yoluyla kurulan bu iktidar yetmiyormuş gibi, bir de hayatlarımızın ne zaman sona ereceğine de karar verebilmek istiyorlar, ikide bir yağlı urganı gözümüzün içine sokarak…
Bedenler üzerinde kurulan bu iktidar konusunda bir şey yapamıyoruz ne yazık ki. Çünkü hukuk sistemi, keyfi şekilde gözaltına almayı, hapsetmeyi yasaklayan 1215 Magna Cartası’nın sağladığı güvenceleri sağlamaktan bile aciz.
Ama iktidara, bedenler üzerinde kurulan bu muazzam iktidar yetmiyor belli ki, kalplerimiz ve zihinlerimiz üzerinde de muktedir olmak istiyorlar. Kültürel iktidar istiyorlar; fikren galip olmak istiyorlar.
Neden olamıyorlar acaba?
İnsanın aklına deli düşünceler akın ediyor. Mesela, “kindar nesil” tümcesi benim kulaklarımın içinde çınlıyor. İktidar, mürşidi Necip Fazıl’dan mülhemle bu kinin bilenmesini istemedi mi? Bir insan kinini bilerken, Michelangelo gibi heykel yontabilir mi? Yaşar Kemal gibi roman yazabilir mi? Abidin Dino gibi resim yapabilir mi? Fazıl Say gibi piyano çalabilir mi?
Kinini bilerken, bunların hiç birini yapamazsın. Ama o kinle önüne gelene karakter suikastı yapabilirsin mesela. Bu manâda eğer trollemeyi bir sanat dalı olarak kabul edersek eğer, Türkiye’nin dünyanın en ince düşünen, en yetenekli trollerine sahip olduklarına şüphe yoktur. Amerika ve Avrupa’daki trolcüler bizimkilerin eline su bile dökemez. Çünkü oralarda, çok ileri gidince kınayan büyük bir kitle olduğundan bu ülkelerin sanatçıları kendilerini geliştirme konusunda verimli bir toprak bulamıyorlar.
Kültür dediğimiz şey bilgi üzerine kuruluyorsa eğer, insanların bilgilenmek için çok da teşvik edici bir ortam içinde yaşadıkları söylenemez. Dünyanın en fazla yazar çizer hapseden ülkesiyiz. Aydınları aşağılamak millî sporlarımız arasında yer alıyor. Harsının temel harcını iktidar yanlısı televizyonlardan alan gençlik, aydınları, yazarları, kökü dışarıda, kendi toplumundan kopmuş, hayatın gerektirdiği gerçek kabiliyetlerden yoksun birer meczup gibi görmüyor mu? Bu gençlik, neden daha çok kitap okusun, neden güzel sanatlarla ilgilensin, ne diye kendini bilgiyle donatmak için çırpınsın?
Sonra, bu kültür neyin üzerine bina edilecek? Köklerimiz Osmanlı diyorlar, ama ibadet ve fetih dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen padişahlardan bahsediyorlar bizlere… Anlattıkları hikâyenin gerçekle yakından uzaktan alâkası yok.
Hangi akımlardan besleniyor, hangi akımlara sırtını dayıyor bizim muktedirlerimiz? Moderniteyi tukaka edip ellerinin tersiyle bir kenara itiyorlar ama post-modern falan da değiller hani. Romantizmleri Necip Fazıl şiirleri okumakla sınırlı. Modernizmin us tapıcıları bile, nükleer santralleri, termik santralleri bu iktidarın yaptığı gibi, hiçbir acı duymadan doğanın bağrına böyle, bir mızrak gibi saplayamazdı!
Bedenlerimiz üzerindeki iktidarları kesmiyor, şimdi de ruhlarımız ve zihinlerimiz üzerinde iktidar kurmak istiyorlar. Halbuki, iktidarın gücü karşısında, göze görünmemek, gölge etmemek için kaçacak delik arayan küçük çocuklar gibiyiz hepimiz. Korkmanız yetmez, gözlerinizde imrenmenin parıltısını da görmeliyiz diyorlar. Siz de bizim gibi olmak istemelisiniz; bizim harsımızı yüksek bir kültür olarak görüp öykünmelisiniz. İşte tam da bu noktada bir başarısızlıkları söz konusu imiş…
Tam iktidar olamadık, lafını duyunca insanın içi ürperiyor ister istemez. Masaların, sandalyelerin altına saklanasımız geliyor. Görünmez olmak istiyoruz. Korku gibi doğal bir duygu varken, öykünme, hayranlık gibi taklidi zor duyguları yansıtmamızı istiyorlar.
Ama biz sıradan fanilerin yeteneklerinin de bir sınır var şüphesiz. Ne kadar zorlasak da bazı şeyler elimizden gelmiyor. Hani Türk filmlerinde söylendiği gibi…
Bedenlerimiz üzerindeki tahakkümle yetinebilseniz keşke…
İşin ruh kısmı çok zor görünüyor çünkü.