Gazeteciler terörist değildir! *

Gazi’deki polis şiddetini belgeleyen bir gazeteciyi “terörist” diye gözaltına aldılar. Çünkü terörden çok gazetecilikle mücadele ediliyor

EFE KEREM SÖZERİ

24.10.2015

 

Gazeteci, Jiyan.org yazarı ve kitapçı Hayri Tunç dün sabah 5.30’da ev adresine gelen özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı.

Kardeşi Feyzullah Tunç’un aktardığına göre, “bir ihbar üzerine” adreslerine gelen polisler yüzlerinde kar maskeleri, ellerinde uzun namlulu otomatik silahlar, kapı kırmak için koçbaşları ve kurşun geçirmez kalkanlarda girdikleri evde Hayri Tunç ile iki kardeşini kelepçelemiş ve evi aramışlar. Arama sonucunda polis tarafından el konulan tek delil kitapçı dükkanında satılmak üzere evde bulunan, satışı veya bulundurulması yasak olmayan beş adet Abdullah Öcalan kitabı.
 
Sorgusunda Tunç’a Jiyan.org’daki yazıları ile kişisel Twitter ve Facebook sayfasında paylaştıkları sorulmuş.
 
Yargının bağımsız olduğu bir ülkede polis, hakim tarafından verilen arama iznini kapıda gösterir, yasa dışı bir şey yoksa özür diler ve gider. Fakat iktidarın muhalif gazetecilerle meselesi bundan ibaret değil.
 
Hayri Tunç aynı zamanda HDP Bayrampaşa ilçe örgütü çalışanı, babası yazar Aziz Tunç ise Maraş Katliamı tanığı ve 1 Kasım seçimlerinde HDP Maraş milletvekili adayı.
 
Dahası, Tunç “polis kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre” haber yapan bir gazeteci değil, barikatın arkasını da yazabilen bir gazeteci.
 
Kürt illerinde hendeklerin kazıldığı, sokak çatışmalarının yaşandığı bir dönemde Tunç, “Kürdistan’ın Devrimci Gençleri; Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi” başlıklı bir yazıyla YDG-H’nin ne olduğunu, ne zaman kurulduğunu, PKK ile ilişkisini ve bugünkü amaçlarını anlatmıştı. Kamunun bilgi edinme hakkına doğrudan hizmet eden, ve başka gazetecilerin de övgüyle bahsettiği yazı iki gün içerisinde sansürlendi. Sansürün gerekçesi söylenmedi, herhangi bir karar Jiyan’a tebliğ edilmedi**; ancak günler sonra hukukçu Yaman Akdeniz sayesinde bir mahkeme kararına ulaşabildik.
 
Bu karar hükümetin Hayri Tunç’u ilk sansürleme girişimi değil. Suruç’ta IŞİD’in düzenlediği bombalı saldırı sonrası hükümet “kamu düzeni”ni gerekçe göstererek Kürt ve sosyalist basın kurumlarını topluca sansürlemeye başlamış, hatta DİHA ve Azadiya Welat gazetesi basılıp 32 kişi gözaltına alınmıştı. ANF, Sendika.org ve Özgür Gündem’in yer aldığı kara listelerde muhalif gazetecilerin Twitter adresleri de vardı. Hayri Tunç’un Twitter adresi bu şekilde iki kez, önce 19 Ağustos’ta, sonra 30 Eylül’de sansürlenmek istendi. 30 Eylül’de verilen kararda, aynı şu andaki gözaltı için öne sürülen gerekçe gibi “terörü övmek” denilmişti.
 
Bu gerekçe, muhalif basın emekçilerine ve kuruluşlarına karşı bir baskı aracı olarak gittikçe daha sık kullanılıyor; özellikle de “Cumhurbaşkanı’na hakaret” (TCK 299) gerekçesinin yetersiz kaldığı durumlarda, bkz. Nokta Dergisi’nin toplatılması. Böylelikle Kürt basınından Gülen Cemaati’ne yakın basına dek tüm muhalif gazetecilik emeği “terör” olarak nitelendiriliyor, “terörist” gazetecilere en uzun süreli gözaltılar veriliyor, gizlilik kararı alınan soruşturmalarda savunma hakkı gasp ediliyor.
 
Halbuki Hayri Tunç devlet terörünü belgeleyen önemli gazetecilerden biri. Hükümetin onu defalarca hedef almasının sebebi de bu.
 
Tunç’un bunu belgelediği en yakın örneklerden biri, 24 Temmuz’da benzer bir polis baskınında öldürülen Günay Özarslan’ın Gazi Cemevi’ndeki cenaze törenine yapılanlardır. Polis 25 Temmuz’da tören için cemevine gelenlere gaz bombası atmış, 26 Temmuz’da ise özel harekat polisleri uzun namlulu silahlarla cemevine girerek Özarslan’ın cenazesini çalmaya kalkmıştı.
 

 
 
Tunç, Gazi Mahallesi halkını terörize eden bu polis operasyonunu ve direnişi gün gün fotoğraflarla anlatan bir yazı da kaleme aldı. Yazıda kullandığı görsel, ana akım medyanın polisin iddiasına dayanarak “canlı bomba polisle girdiği çatışmada öldürüldü” diye verdiği habere bir cevaptır, polisin öldürdüğü kızına veda eden bir annenin dokunuşudur. Hikayenin öteki tarafıdır.
 
 
 
Tunç sadece haberlerinde değil, yazılarında da iktidarın söylemlerine, kavramlarına, kabullerine cevap verme amacı taşıyor. Kürt illerinde günlerce süren sokağa çıkma yasakları ve polis operasyonları sürerken PKK’ye silah bırakma çağrısı yapan aydınlara karşı Tunç “Terör Örgütüne Açık Çağrı” başlıklı bir yazı yayımlamış ve sivillerin ölümüne neden olan polisler için “Halkına karşı silah kullanan terör örgütü ve üyeleri; silahlarınızı bırakın.. ” diye yazmıştı.
 
Açık ki Hayri Tunç ve onun gibi gazeteciler ne eylemlerde, ne de fikirlerinde hükümetin istediği yerde durmuyorlar. Çünkü, kendi tabirleriyle “gerilla haberciliği”nin var olma sebebi “devletin elindeki medyanın gizlediği, görmenizi istemediği haberleri bütün çıplaklığı ile karşımıza çıkarmasıdır. Haber olarak gösterilmeyen, ya da yanlış gösterilen, sistemin çıkarları için değiştirilen olayları bütün gerçekliği ile çıkartmak”.
 
Eğer hükümetin, polisin ve devlet elindeki medyanın Günay Özarslan cinayetini örtbas etmesine birlikte karşı koyabilseydik, belki bugün Dilek Doğan’ın da aynı şekilde evine giren polisler tarafından vurulmasına engel olabilirdik.
 
Bize olayları devlet diliyle değil, olduğu haliyle anlatan gazeteciler lazım. Soru sormaktan korkmayan, ihale kaybederim diye çekinmeyen basın kurumları lazım. Tüm bunlar için de, devletin hesap verebilir olması gerektiğine inanan ve bu işlevi bağımsız basına devreden okuyucular lazım.
 
Gazeteciler terörist değildir, asıl size söylenmeyenden korkun.***

Notlar:
 
* Makalenin başlığı, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) terör suçlamasıyla hapse atılan gazeteciler için başlattığı kampanyadan.
 
** Ben aynı zamanda Hayri Tunç’un da yazarı olduğu Jiyan.org sitesinin editörlerinden biriyim.

*** Bu yazı yayına hazırlanırken Jiyan.org adresi TİB tarafından sansürlendi. Yazıda Jiyan’a verilen linklere ulaşmak için güvenli bir VPN hizmeti veya Tor kullanmanızı öneririm. Haber alma hakkımızı korumak içinse basın emekçileri ve okuyucular sansüre karşı birlikte durmalıyız, başka yolu yok.