Gazeteciliğin geleceği: İnternet, neyi nasıl değiştiriyor? (2)

Televizyonun tahtını sallayan online videolar, interaktif belgeseller, gazetecilerin ilk sanal gerçeklik denemeleri…

ELİF İNCE

29.01.2015

Yazının ilk bölümünde internet haberciliğinde yaşanan gelişmelerin arka planını özetlemiş, ‘ciddi’ gazetelerle tık avcısı sitelerin arasındaki keskin çizginin gitgide bulanıklaştığından, basılı bir yayın çıkarmayan medya kuruluşlarının ekiplerini genişleterek yurtdışına açıldığından, ayrıca karşılaştığımız haberleri ve içeriklerini gazeteciler yerine birtakım algoritmaların belirlemeye başladığından bahsetmiştik. 
 
Bu bölümde, internette videonun yaygınlaşması, multimedya kullanımı ve sanal gerçeklik gibi teknolojik gelişmelere odaklandık.
 
7- Televizyon internete taşınıyor
 
Pew Research Center verilerine göre ABD’de yetişkinlerin üçte birinden fazlası internetten haber videosu izliyor. Bu, televizyondan düzenli haber izleyenlerin oranına denk.
 
Gençlerde – ve orta yaşlılarda – internetten haber izleme oranı daha da fazla: yine Pew Center verilerine göre 18-49 yaş arası kitlenin yarısına yakını internetten haber videosu izliyor. Genç kesim video izlemek için çoğunlukla bilgisayar yerine akıllı telefon kullanıyor.
 
Medya kuruluşları video üretim kapasitelerini artırmak için özellikle son iki senedir ciddi yatırımlar yapıyor. Kedi videolarıyla ünlenen Buzzfeed, 2013’te CNN’le Youtube’da ortak kanal açtı. NBC televizyonu, Ağustos 2013’te herkesin cep telefonuyla çektiği görüntüleri ‘yurttaş gazeteciliği’ modeliyle internet üzerinden canlı yayınlayabilmesini sağlayan Stringwire aplikasyonunu satın aldı. Bu sayede gazeteciler olay yerine varmadan yurttaşların cep telefonuyla çektiği görüntüler anında NBC’de yayınlanabilecek, hatta haber sunucusu görüntüyü çeken kişiyle konuşarak örneğin telefonunu biraz sağa çevirmesini isteyebilecek.
 
2011’de AOL’in 315 milyon dolara satın aldığı tık rekortmeni, Pulitzer ödüllü Huffington Post sitesi de 2012’den beri Huffington Post Live adlı site üzerinden haber videoları ve röportajlar yayınlıyor. Sitenin kurucusu Roy Sekoff, haftada beş gün sekiz saat canlı yayın yaptıklarını, her hafta bu yayınlardan – daha sonra da izlenebilecek – 400 parça video çıkarttıklarını anlatıyor.
 
Birçok röportajda Google’ın görüntülü chat programı ‘Google hangout’ kullanıyorlar. Klasik bir televizyon kanalından alışık olduğumuz resmiyetten uzak yayın yapsalar da eski ABD eski başkanı Jimmy Carter’dan oyuncu Matt Damon’a birçok ünlü isim Huffington Post Live’ı ciddiye alarak yayınlarına katıldı. Huffington Post Live, önümüzdeki günlerde ABD dışına da genişlemeyi planıyor.
 
8- ‘İnternette uzun video izlenmez’ miti
 
New York merkezli Vice News sitesinin popülaritesi başlı başına bir yazı konusu. 1994’te Kanada’da gençlere yönelik bir dergi olarak çıkan Vice, 2014’te internette Vice News adlı bir haber kanalı açtı. Ukrayna’dan Filistin’e çatışma bölgelerinden yaptığı videolarla kısa sürede ünlenen Vice News’ın son zamanlarda en çok konuşulan haberi muhabir Medyan Dairieh’in üç hafta boyunca IŞİD’i takip ederek çektiği İslam Devleti (Islamic State) belgeseli. 5 ay önce yayınlanan belgesel, bugüne dek Youtube’da 5,5 milyonun üzerinde izlendi. Ayrıca belgeselin 10’ar dakikadan bölünmüş bölümleri de toplamda 11,5 milyondan fazla tık aldı. Tüm bunların sonucunda yatırımcılar geçtiğimiz aylarda Vice News’a 500 milyon doların üzerinde fon akıttı.
 
Ancak Vice’ın seveni kadar nefret edeni de var. En çok eleştirildiği nokta, aynı zamanda popülaritesinin de sebebi: çoğunlukla genç ve deneyimsiz gazetecileri “bakın şimdi neler olacak” duygusuyla olayların ortasına atması. Yaratılmak istenen bu ‘amatör çekim’ imajı gereği videolar fazla editlenmeden yayınlanıyor.
 
Bu eleştirilere rağmen Vice’ın popülaritesinden çıkartılabilecek en önemli ders, yaygın kanının aksine internette sadece 1-3 dakika arası kısa videoların izlenmediği. Vice’ın videoları genelde 20-25 dakika, en çok izlenen IŞİD belgeseliyse 42 dakika uzunluğunda.
 
Peki sektörde büyük heyecan yaratan internet videoları, haber sitelerinin kurtuluşu olabilir mi? Ne yazık ki video, haber siteleri için henüz kayda değer bir gelir kaynağı haline gelmiş değil. Bundan yine dijital video gelirlerinin büyük payına hakim olan Youtube ve Facebook sorumlu. Bu ikiliden dolayı gazetelerin eline video üretiminden pek bir gelir geçemiyor.
 
Columbia Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ne bağlı Tow Center’ın araştırmasına göre gazetelerin internet sitelerindeki haber videoları ortalama 500-1000 arasında tık alıyor. 1000 tık alan bir videonun gazeteye sağladığı gelir de maksimum 20 dolar civarında. Videolardan elde edilen gelir, gazetelerin toplam reklam gelirinin sadece %2’sine, internet gelirlerinin de yaklaşık %10’una denk. Ancak 2010’dan beri bu gelir yaklaşık üç katına çıkmış, yani gazeteler videoyu ileriye dönük bir yatırım olarak görüyor.
 
9- ‘Kar Yağışı’yla başlayan multimedya bombardımanı
 
New York Times’ın 2012’de yayınladığı, üç profesyonel kayakçıyı öldüren bir çığla ilgili ‘Kar Yağışı’ (Snow Fall) haberi video, fotoğraf ve grafiklerle adeta bir interaktif bir belgesel. Haberi açtığınızda sizi tam ekran bir kar yağışı görseli karşılıyor. ‘Parallax scrolling’ adı verilen teknikle, metinler arka fondan daha hızlı akarak üç boyut etkisi yaratılıyor.
 
İlk haftasında 3 milyona yakın ziyaretçi çeken ‘Kar Yağışı’, 2013’te Pulitzer ödülünü alarak türünün ilk örneği olmasa da en çok konuşulanı. ‘Snow Fall’ artık bir terim oldu, gazeteci jargonunun bir parçası haline geldi. Guardian’dan (Tazmanya’daki orman yangınları haberi) BBC’ye (Çin’in Güney Denizi’ndeki hakimiyetini engellemeye çalışan Filipinlilerin haberi) herkes bu formatı kopyalıyor. Bu haberlerin çoğu, internette alışık olduğumuzdan çok daha uzun metinlerden oluşuyor.
 
İnternette uzun makaleleri okunur kılmanın bir yolu olduğu düşünülünce ‘Snow Fall’ etkisi olumlu bir gelişme. Ancak işin ‘teknolojik mastürbasyon’a dönüştüğünü ve okuyucunun haberin içeriğinden çok sunumuna odaklandığını söyleyenler de var. New York Times’ın kendi köşe yazarı Farhad Manjoo da bu şekilde görselleştirilen haberlerin aslında okunmadığını öne sürüyor.
 
2013’te yayınlanan, Peabody ve haber-belgesel dalında Emmy ödülü alan dikkat çekici bir diğer iş de New York Times’ın Kanada Ulusal Film Kurulu’yla (National Film Board of Canada) ortaklaşa çıkarttığı ‘Gökdelenin Kısa Tarihi’ (A Short History of the Highrise) adlı interaktif internet belgeseli oldu. Katerina Cizek’in dört parçalı belgeselini istediğiniz noktada durdurarak belgeselde değinilen çeşitli konularda bilgilerin içine dalabiliyorsunuz.
 
10- Sanal Gerçeklik
 
90’larda hayali kurulmaya başlanan sanal gerçeklik, henüz emekleme aşamasında olsa da gazetecilik için kullanımı yaygınlaşmaya başladı.
 
Şu anda Sundance Film Festivali’nde gerçek olayları anlatan üç sanal gerçeklik projesi gösterimde. Biri, yönetmen Spike Jonze’un Vice News’la geliştirdiği, Aralık’ta New York’taki polis şiddetine yönelik protestoları konu alan sekiz dakikalık videosu. Bu görüntüler 13 Aralık’taki bir protestoda 360 derece görüntü alan kameralarla çekilmiş, izleyici protestocuların arasında gezebiliyor, stabil bir kamerayı izlemek yerine istediği yöne bakabiliyor. Sanal gerçeklik başlığına sahip olmayan çoğunluk için video, akıllı telefonlardan VRSE adlı aplikasyonla izlenebiliyor. Deneyimin daha üç boyutlu olması için karton ve lens kullanarak akıllı telefonlara takmak üzere kendi başlığınızı da yapabilir ya da 20 küsür dolara hazırını satın alabilirsiniz.
 
Vice News’un yayın yönetmeni Jason Mojica, sanal gerçekliğin gücünü haber sunucularını aradan çıkartarak olayların içindeymişsiniz hissi yaratmasından aldığını söylüyor.
 
Sundance’deki bir diğer sanal gerçeklik projesi de Hong Kong’daki protestoları konu alıyor, altı adet goPro kamerayla çekilmiş. Bunu da – iki boyutlu versiyonu aynı etkiye sahip olmasa da – bilgisayarınıza birkaç aplikasyon yükleyerek inceleyebilirsiniz
 
Sanal gerçekliğin habercilikte kullanılmasının öncülerinden, Güney California Üniversitesi’nin (University of Southern California) İnteraktif Medya departmanından Nonny de la Peña da yaşanmış olayları yeniden yaratıyor. Bu gerçekliği oluştururken olay yerinden çekilmiş video ve ses kayıtlarını kullanıyor, hatta olaya tanık olan kişileri stüdyosuna getirerek olay sırasındaki fiziksel tepkilerini mimiklerine kadar kaydederek tekrardan yaratıyor.
 
Özel sanal gerçeklik başlığını takarak örneğin Suriye’deki bir mülteci kampında gezinebilir (Project Syria), Amerika-Meksika sınırında bir göçmenin güvenlik görevlileri tarafından dövülerek öldürülmesine tanık olabilir, Los Angeles’da bitmek bilmeyen yemek sırasında bekleyen bir adamın şeker komasına girdiği anları (Hunger in Los Angeles) yaşayabilirsiniz. Başlığı takan kişi, bir bilgisayar oyununda olduğu gibi olayların akışını değiştiremiyor ama olay mahalinde gezinerek deneyimini kaydedebiliyor.
 
Peña’nın son sanal gerçeklik çalışması ‘Suriye Projesi’ (Project Syria) 2014’te Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda, ardından da Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nde ziyaretçilerin kullanımına sunuldu. Bu proje için  Halep'te bir sokakta yaşanan patlama – sokaktaki apartmanların detaylarına kadar – internetten buldukları cep telefonuyla çekilmiş videolar kullanılarak yeniden yaratılmış. Aynı projedeki ikinci sahne de kullanıcıları Suriye’deki bir mülteci kampına götürüyor. Bu kamp görselleştirilirken Peña’nın ekibi tarafından çekilen video ve ses kayıtları kullanılmış.
 
Peña, sanal gerçekliğin güçlü hikayeler anlatmaya imkan verdiğini belirterek “Sinemanın başlangıcı gibi bir dönemdeyiz” diyor. Niyeti, aslında ‘düz’ gazetecilikle çok farklı değil: insanları toplumsal olayların gerçekliğine yakınlaştırmak, can yakıcı ama ‘uzak’ olaylarla yüzleştirmek.
 
Amerika’nın Iowa eyaletinde çıkan Des Moines Register gazetesi, 2014 Eylül’de ‘Değişim Hasadı’ (Harvest of Change) başlıklı projesiyle sanal gerçeklik teknolojisi kullanarak internette bir haber yayınlayan ilk medya kuruluşu oldu. Proje, Iowa’da çiftçilikle geçinen dört ailenin hikayesi üzerinden GDO’ların ve teknolojinin de etkisiyle Amerika’da tarımın nasıl değiştiğini anlatıyor. Gerçek anlamıyla üç boyutlu bir deneyim ancak 350 dolara satılan ‘Oculus Rift’ başlığıyla mümkün ama bilgisayarınıza ‘Unity Player’ adlı ücretsiz aplikasyonu yükleyerek ‘Değişim Hasadı’nın bilgisayar oyununu andıran light versiyonunu deneyimleyebilir, çiftliklerde gezinebilir, ailelerle yapılmış röportajları izleyebilirsiniz.