Türkiye’de ifadenin son dört yılı

İfade özgürlüğü bağlamında Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uyumluluğuna odaklanan rapor BM’ye sunuldu

P24

01.07.2014

 
TÜRKİYE
BM Evrensel Periyodik İncelemesi
ARTICLE 19, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), İngiliz PEN,
Freedom House, P24 and PEN International

Ortak Sunumu
 
Ocak/Şubat 2015’te yapılacak 21. BM çalışma grubu oturumunun değerlendirmesine sunulur
 
14 Haziran 2014
 
1. ARTICLE 19, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), İngiliz PEN, Freedom House, P24 ve PEN International, Türkiye’nin ikinci Evrensel Periyodik İnceleme (UPR – Universal Periodic Review) turuna katkılarını sunmaktan memnuniyet duymaktadır. Bu sunumda ifade özgürlüğü bağlamında Türkiye’nin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uyumluluğuna odaklanılmıştır.
 
 
Yönetici Özeti
 
2. 2010 yılında Türkiye hükümeti ulusal mevzuatı ve bunların pratikteki uygulamalarının uluslararası ifade özgürlüğü yükümlülükleri ile aynı doğrultuda olması için atılması gereken adımlar hususunda sunulan sekiz öneriyi kabul etmiştir. Ne yazık ki hükümet bu önerileri hayata geçirmek adına yeterli gayreti göstermemiş ve Türkiye’de durum ifade özgürlüğü için daha kötü hale gelmiştir.
 
3. Değerlendirme yapılan dönemde Türkiye’de iç hukuku AB normlarıyla uyumlu hale getirmek amacıyla bir dizi yargı reformu kabul edilmiştir. Ancak bu reformlar, Türkiye’nin birinci Evrensel Periyodik İnceleme (UPR – Universal Periodical Review) turunda kabul ettiği önerilerin tam anlamıyla uygulanmasında yeterli olmamıştır.
 
4. Bu sunum ifade özgürlüğü hususundaki beş meseleyi mercek altına almaktadır,
·         İfade özgürlüğü üzerindeki yasal kısıtlamalar;
·         Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) organize suç hükümlerinin suiistimal edilmesi;
·         Medyaya siyasi müdahale dahil, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne yönelik saldırılar;
·         6532 Sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı Yasası dahil olmak üzere ifade özgürlüğü üzerindeki yeni kısıtlamalar;                          
·         İnternette ifade özgürlüğüne yönelik artan kısıtlamalar
 
 
 
İfade özgürlüğü üzerindeki yasal kısıtlamalar
 
Reform Süreci

5. Türkiye hükümeti, ilk Evrensel Periyodik İnceleme’de Ceza Kanunu’nun uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi adına altı genel öneriyi kabul etmiş, ancak üçünü reddetmiştir.

6. Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Yargı Paketleri (sırasıyla Temmuz 2012, Nisan 2013 ve Şubat 2014 tarihlerinde geçti) doğrudan Türkiye’deki insan hakları ve ifade özgürlüğü durumunu iyileştirmeyi hedeflemektedir.

7. Üçüncü Yargı Reformu Paketi ile birlikte 31 Aralık 2011 tarihinden önce ifade özgürlüğünü kısıtlayan mevzuat kapsamında mahkemeye taşınan davaların askıya alınmasıyla ilerleme kaydedilmiştir. Pakette yer alan diğer maddeler ise uzun tutukluluk süreleri hususunda yetersiz kalmıştır. Bununla birlikte cezaevinde bulunan çok sayıda gazeteci ve yazar, TMK’dan yargılandıklarından bu kısmi aftan muaf tutulmuştur. Paketten “yararlananlara” ise cezalarının infazının ertelenmesi hakkı tanınmıştır. Buna göre “benzer suçları” takip eden üç yıl içinde tekrar işlememeleri halinde haklarındaki suçlamaların düşmesi öngörülmektedir. Eski davaların yeniden açılabileceği tehdidi otosansürü teşvik eden ince bir tül mahiyetindedir.

8. Dördüncü Yargı Reformu Paketi daha başarılı olmuş, kimi propaganda yasaları nezdinde övgüyü hak eden adımlar atılmıştır (TCK Madde 220/8 ve TMK Maddeleri 6/2 ve 7/2). Propaganda artık ancak terör örgütlerinin; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini “meşru göstermesi veya övmesi” ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etmesi halinde yasadışı hale getirilmiştir. Suçu veya suçluyu övme hususundaki yasa için de benzer bir şart getirilmiş (TCK Madde 215), ancak reformun yeterli sayıda tahliyeyle sonuçlanmamasından kaynaklanan başarısızlığı büyük bir tatminsizlik yaratmıştır.

9. Reformların en tatmin edici olanı, yargı sürecindeki sorunları esas alan Beşinci Yargı Reformu Paketi olmuştur. Özel Yetkili Mahkemeler ile bu mahkemelerde görevli savcılar azledilerek olağanüstü güçler verilen bir yargı tarafından yürütülen terörle mücadele davaları dönemi kapatılmış; azami tutukluluk süresinin beş yıl olarak belirlenmesi ve tutuklama için olgular yerine somut delil aranması şartı getirilmesiyle takip eden aylarda çok sayıda tahliye yaşanmıştır; avukatların dosya içeriğini inceleyerek belge alması önündeki kısıtlama kaldırılarak bireyleri karşı karşıya oldukları suçlamalardan habersiz bırakma pratiğine son verilmiştir.

10. Ne var ki bu olumlar hamleler insan haklarıyla ilgili endişeleri gidermeye yetmemiştir. Daha ziyade, son dönemde tüm dikkatini hükümet içindeki yolsuzluk iddialarına çevirmiş mutlak güce sahip bir yargı aparatının pençelerini sökmeye aracılık etmiştir.
 
11. Refomlarla birlikte olumlu adımlar atılırken, yapılan düzenlemeler kapsayıcı olmamış ve Türk yasalarını ifade özgürlüğünde uluslararası insan hakları standartlarına getirmekte yetersiz kalmıştır.
 
12. 2010-2014 dönemi boyunca Türkiye, ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için gazeteciler, yazarlar, editörler, yayıncılar, çevirmenler, insan hakları aktivistleri, siyasal aktivistler, avukatlar, seçilmiş yetkililer ve öğrenciler hakkında davalar açarak TMK ve TCK’yı ihlal etmeye devam etmiştir. İfade özgürlüğü ihlali kapsamındaki mahkumiyetlerin ve mahkeme öncesi tutukluluk vakalarının sayısı yüksek kalmaya devam etmiş, sadece 2013 yılında en az 3347 ihlal rapor edilmiştir.
 
13.TMK ve TCK’da halen yer alan ucu açık ve kesin olmayan sayısız hüküm, gelişigüzel uygulamalara ve ulusal güvenliği koruma kisvesi altında, eleştiren, muhalefet eden, azınlıktaki görüşlerin sansürlenmesine yol açmaktadır.
 
 
Tutuklu Gazeteciler
 
14. Hem 2012 hem de 2013’te Türkiye’de cezaevindeki gazeteci sayısı dünyadaki herhangi bir ülkeden daha fazlaydı. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ – Committee to Protect Journalists) raporuna göre 1 Aralık 2012 itibariyle 49 olan parmaklıklar ardındaki gazeteci sayısı 1 Aralık 2013’te 40’a düştü. Bu yıllarda Türkiye’de mesleki faaliyetlerinden ötürü gözaltında olan gazeteci sayısı İran, Çin ya da Eritre’den daha fazlaydı. Çoğu gazeteci geniş tanımlamaların yer aldığı terörle mücadele ve ceza yasalarıyla suçlanarak hapse atılmış ve birçoğu hüküm giymeden aylarca hatta yıllarca tutuklu kalmıştır.
 
15. 1 Haziran 2014 itibariyle Türkiye’de 11 tutuklu gazeteci bulunmaktadır. Aralık 2013’ten bu yana 29 gazeteci tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştır. 29 şartlı tahliye, mahkeme kararı olmadan azami tutukluluk süresini beş yıl olarak belirleyen ve Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran Beşinci Yargı Reformu Paketi’ndeki düzenlemelerle mümkün olmuştur. Her ne kadar övgüyü hak etse de, bu 29 tahliyenin şartlı olmasından ötürü duruşmalarının mahkumiyetle neticelenmesi halinde serbest kalan gazetecilerin yeniden hapse girmeleri söz konusudur. Hapse girme ihtimali, otosansürü yaygınlaştırmaya devam etmektedir.
 
 
Kamu Görevlisine Hakaret

16. TCK’da hakaret, suç olarak tanımlanmakta ve suçu işleyenler para ve hapis cezasına çarptırılmaktadır. Ceza Kanunu’nun 125. Maddesine göre bir kamu görevlisine görevinden dolayı hakarette bulunmanın hapis ya da para cezası alt sınırı, sıradan vatandaşlardan daha yüksektir.
 
17. Kamu görevlisine hakaret davalarının birçoğu, basında ya da yayın organlarında yapılan ve hakaret olarak gördükleri açıklamalardan sonra, Başbakan dahil olmak üzere üst düzey yetkililer tarafından açılmaktadır. Yetkililer tarafından açılan kamu görevllisine hakaret davaları üzerine resmi bir rapor bulunmamakla birlikte yüzlerle ifade edildiği tahmin edilmektedir.
 
18. 12 Kasım 2013’te Anadolu Üniversitesi öğrencisi Osman Garip, Facebook’ta sürekli Başbakan Erdoğan’a “hakaret ettiği” gerekçesiyle 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırılmış; soruşturma bizzat Erdoğan’ın suç duyurusunda bulunması üzerine açılmıştır.
 
Kişilik Haklarının İhlali

19. Türk hukukundaki kişilik haklarının ihlali suçu iddialarının yasal dayanağı Borçlar Kanunu’nun 41. Maddesi (“kasten haksız zarar verme”) ile 49. Maddesidir  (“şahsiyet hakkına zarar verme”).
 
 
20. 25 Aralık 2012’de Başbakan Erdoğan eski Taraf gazetesi genel yayın yönetmeni Ahmet Altan’a, köşesinde başbakana “küstah, ilgisiz, bilgisiz” dediği gerekçesiyle açtığı hakaret davasında tazminat kazandı. Altan, Erdoğan’ın kişilik haklarını ihlal ettiği iddiasıyla 15 bin lira (yaklaşık 7000 dolar) para cezasına çarptırıldı. 18 Temmuz 2013’te Altan bir kez daha Erdoğan’a hakaretle suçlandı ve 11 ay 20 gün hapis cezası 7000 lira (yaklaşık 3300 dolar) para cezasına çevrildi. Altan, Uludere’de 34 sivilin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısıyla ilgili olarak Erdoğan’ın kendini savunmasına ve özür dilemeyi reddetmesine karşı çıkmakla suçlanmıştı.
 
21. 20 Ocak 2014’te Başbakan Erdoğan, 18 Haziran 2013’te Gezi Parkı protestoları sırasında kendi Twitter hesabında başbakanı “diktatör, haramzade, yiyici, provokatör, küstah, yalancı” olmakla suçlayan yazar İhsan Eliaçık’a karşı açtığı hakaret davasında tazminat kazandı. Erdoğan 2000 lira (yaklaşık 900 dolar) manevi tazminat kazandı.
 
22. AİHM’in 2012 yılında Erbil Tuşalp/Türkiye davasında verdiği karar, kişilik haklarının ihlalini suç sayan yasaların kamu görevlilerine daha fazla korunma sağlanması yönünde kullanılmasının AİHS’nin 10. Maddesinin ihlali olduğuna vurgu yapmaktadır.
 
23. Kamuya mal olmuş kişilere yönelik eleştirilerde kamu görevlisine hakaret ile kişilik haklarının ihlali uygulaması ve bu tür eleştirilere daha yüksek cezalar öngörülmesi, resmi kurumların tartışılmasının açık bir şekilde önünü kapamaktadır. Kamu görevlisine hakaret yasasının haksız mahkumiyetlere yol açan en büyük kusuru, “hakaretler” nezdinde verilen mahkeme kararlarına bakıldığında, itibardan ziyade duyguların korunuyor olmasıdır.
 
 
Türkiye Cumhuriyeti’ne Hakaret ve Dine Hakaret Suçu
 
24. TCK’nın 301. Maddesi “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin yargı organlarını aşağılamayı” suç olarak kabul etmektedir. Türkiye’nin birinci Evrensel Periyodik İncelemesi sürecindeki üç öneride Devlet’e 301. Maddeyi düzenlemesi ya da kaldırması çağrısı yapılmış, ancak Türkiye bunu reddetmiştir.
 
25. Söz konusu tartışmalı madde, aralarında Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk (2007) ile 2007 yılında öldürülen Türkiyeli-Ermeni gazeteci Hrant Dink’in (2004) de bulunduğu çok sayıda gazeteci ve yazarın aleyhinde kullanılmıştır. 2008 yılında yapılan düzenlemeyle, 301. Maddeden soruşturma açılması için Adalet Bakanlığı’nın izni şartı eklenmiştir. Ancak maddenin soğutma etkisi sürerken eleştirel ifade halen başka hükümler kanalıyla hedef olmaya devam etmektedir.
 
26. TCK’nın “halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmeyi” suç saydığı 216. Maddesinde “dini değerleri aşağılamak” da (216/3) altı aydan üç yıla hapis cezası öngörerek ifade özgürlüğünü kısıtlamanın mazereti olarak kullanılmaktadır ve halen farklı dini görüşleri olanlara karşı kullanılmaktadır. 2013 yılında bu maddeden mahkemeye taşınan dava sayısı artmıştır.
 
27. 15 Nisan 2013’te piyanist Fazıl Say attığı tweet’lerde “dini değerleri aşağıladığı” gerekçesiyle 10 yıl hapis cezasına çarptırılmış, bu hüküm ertelenmiştir. Say’ın, yazdığı tweet’lerde 11. yüzyıl şairi Ömer Hayyam’ın İslam’da “cennet” anlayışına karşı çıktığı dizeleri yer almaktadır.
 
28. Benzer şekilde 25 Mayıs 2013’te Türkiyeli-Ermeni yazar ve dilbilimci Sevan Nişanyan, “The Innocence of Muslims” adlı tartışmalı filmi ifade özgürlüğü zemininde savunduğunu beyan eden bir blog yazısından ötürü dine hakaret iddiasıyla 13 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.
 
29. 7 Ağustos 2013’te, Ekşi Sözlük’ün kurucusu Sedat Kapanoğlu ve siteye katkıda bulunan 40 kişi hakkında dine hakaret ve “basın ve yayın yoluyla kamu düzenini bozma” suçlamarıyla dava açılmıştır. Suçlamalar Hz. Muhammed’i hicveden sözlük maddelerine ilişkindir.
 
Terörle Mücadele Mevzuatı

30. TMK ile TCK’da terörle mücadele hükümleri çeşitli vesilelerle iyileştirilmelerine rağmen, “terör,” “organize suç” ve “propaganda” gibi terimler halen çok geniş ifadelerle tanımlanmakta ve bu nedenle, sadece terörist faaliyetleri izleyerek haber yapan ya da Partiya Karkerên Kurdistan (PKK) liderleriyle mülakat yapan gazeteciler hakkında kovuşturma açılmasına olanak sağlamaktadır. Benzer şekilde öğrenciler, avukatlar ve aktivisitler de ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarını yasal olarak kullandıklarından ötürü terörle mücadele yasaları kapsamında tutuklanmıştır.
 
31. Meşru kamu endişelerini şiddet içermeyen siyasi fikirlerlerle savunan bireyler, sırf bu fikirler belirli silahli örgütlerle bağdaştırıldığından adli kovuşturmaya maruz kalmaktadır. TCK’daki suç tanımları çok geniş olduğundan, şiddet içeren eylemlerde bulunulduğu ya da bunun kışkırtıcılığının yapıldığı ispatlanmadan meşru ifade hakkında kovuşturma başlatılmasına imkan tanımaktadırlar. Bu nedenle şiddet içermeyen ifade ve örgütlenme eyleminde bulunan kişiler hakkında “silahlı örgüt üyeliği” (TCK 314), “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” (TCK 220/6), “terör örgütünün propagandasını yapma” (TCK 220/8 ve TMK 7/2) “terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarını basma veya yayınlama” (TMK 6/2) suçlarından kovuşturma başlatılmaktadır. Ayrıca TMK’nın 5. Maddesi de, TCK’daki terörle mücadele mevzuatı kapsamında kovuşturmalar için cezaların ağırlaştırılmasını öngörmektedir.
 
32. Toplu iddianameler Türkiye’de yaygın bir pratiktir. Orduya, PKK’nin sözde şehir yapılanmasına, radikal sol örgütlere yönelik davalar ile yakın zaman önceki Gezi Parkı davaları gibi bazı belirgin davalar çok sayıda kişi hakkında şikayette bulunulan toplu iddianamelerle gerçekleştirilmiştir. Ayrıca kovuşturmalarda terörle mücadele mevzuatına başvurulması, hapis cezaları ve tutukluluk sürelerinin uzamasıyla sonuçlanmaktadır. Örneğin yasadışı örgüt üyeliği ile suçlanan insan hakları savunucusu Muharrem Erbey, 1570 gün tutuklu kaldıktan sonra 12 Nisan 2014’te “delil yetersizliği”nden serbest bırakılmıştır.
 
33. Hükümetin muhalefeti kısıtlamak için terörle mücadele yasalarını kapsamlı bir şekilde suiistimal ettiği, yüzlerce Kürt aktivist, seçilmiş siyasetçi, gazeteci, öğrenci ve avukat hakkında PKK’nin şehir yapılanması olduğu iddia edilen Koma Civakên Kurdistan’a (KCK) üye olmaktan yargılandığı davalarda ortaya çıkmaktadır. Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) verilerine göre Nisan 2009 ile Kasım 2011 tarihleri arasında, KCK soruşturmasıyla bağlantılı 7748 kişi gözaltına alınmış, 3895 kişi tutuklanmıştır.
 
34. Gazetecilerin organize suç örgütlerine üye olmaktan yargılandığı ya da halen yargılanmakta olduğu diğer büyük davalar arasında Ergenekon duruşmaları ile Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP/C) ve Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) gibi radikal solcu örgütlere üye olmaktan yargılandığı davalar bulunmaktadır. Ergenekon duruşmaları Haziran 2007’de İstanbul’da bir gecekondu mahallesinde silahların bulunmasıyla başlamıştır. 2500 sayfadan oluşan ve 28 Temmuz 2008’de kabul edilen ilk iddianamede hükümete yönelik darbe iddiasına ağırlık verilmiştir. 5 Ağustos 2013’te, 23 iddianameden oluşan genişletilmiş davada 15 kişiye şartlı tahliyesiz müebbet hapis cezası ve yaklaşık 300 sanığa da ağır cezalar verilmiştir. Duruşmaların derin devlet yapılarından hesap sorması beklenirken, adil yargılama endişeleri ve kovuşturma boyunca uzayan tutukluluk süreleri, davaya gölge düşürmüştür. 
 
35. Mart 2011’de, hükümet politikalarını eleştirmesiyle bilinen haber portalı OdaTV’ye yönelik cezai soruşturma kapsamında tutuklanan 14 kişi arasında araştırmacı gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener de yer alıyordu. OdaTV Ergenekon’un “medya kolu” olmakla suçlanırken, Şık ve Şener de yasadışı “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” (TCK 220/7) ve “silahlı örgüte üye olmakla” (TCK 314) suçlanıyordu. Bir yılı aşkın bir süre boyunca tutuklu kalan Şık ve Şener 12 Mart 2012’de serbest bırakıldı. Haziran 2014 itibariyle dava devam etmektedir.
 
36. 20 Aralık 2011’de polisin eşgüdümlü düzenlediği ve “KCK Basın Operasyonu” adı verilen operasyonlarda KCK’ya üye oldukları iddiasıyla Kürt medya kuruluşlarında çalışan 46 gazeteci tutuklanmıştır. Sanıklar tutukluluk süresinde kademeli olarak serbest bırakılırken, hepsine yönelik suçlamalar, terör suçlarında cezaların ağırlaştırılmasını öngören TCK’nın 314. Maddesi ve TMK’nın 5. Maddeleri gereğince isnat edilmiştir.
 
37. 23 Aralık 2013’te sunulan Gezi Protestosu iddianamesinde 36 kişi barışçıl Gezi Parkı işgali ve bağlantılı gösterileri düzenledikleri için terörle bağlantılı suçlarla itham edilmiştir. Bu suçlamalar arasında “silahlı örgüte üye olmak” (TCK 314) ve “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” (TCK 220/6) iddiaları da yer almıştır. Geniş kapsamlı suçlamaların yer aldığı iddianamede protestoları örgütledikleri öne sürülen yasal örgüt ve derneklerin üyeleri, DHKP/C ve MLKP gibi grupların legal kanadıymış gibi gösterilerek yasadışı silahlı örgütlerle ilişkilendirilmiştir.
 
 
 
Medyaya siyasi müdahale dahil, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne yönelik saldırılar
 
38. Türkiye’nin ilk Evrensel Periyodik İnceleme turunda hükümet, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün korunması için yapılan çağrıda iki öneriyi kabul etmiştir.
 
39. İnceleme sürecinde yazarlar ve yayıncılar hakaret, iftira, müstehcenlik, ayrılıkçılık, terörizm ve dini değerleri aşağılama suçlamalarından yargılanmaktaydı. Yetkililer bir dizi yayın ve yayıncı hakkında soruşturma açmış ya da onlara yönelik davalarını sürdürmüşlerdir.
 
40. Adli olmayan taciz yöntemleri yaygındır, bunlara siyasetçilerin gazetecileri hedef göstererek kınaması ve haber kuruluşlarına editöryal çizgilerini değiştirmeleri yönünde siyasi baskı yapılması dahildir.
 
Medya kuruluşlarına siyasi müdahale

41. Başbakan Erdoğan, hükümeti eleştiren köşe yazıları yayınlayan gazetecilere sürekli kişisel saldırılarda bulunarak, bu gazetecileri istihdam eden medya kuruluşlarının onları işten çıkarmasına sebep olmaktadır. Şubat 2012’de gazeteci Nuray Mert hükümet baskısı neticesinde Milliyet gazetesinden kovulmuştur. Benzer şekilde Hasan Cemal de Mart 2013’te, gazetesinin, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın barış sürecine dair düşüncelerine ışık tutan belgeleri yayınlamakta haklı olduğu ısrarını sürdürdüğü için dolaylı olarak hedef alınarak işten çıkarılmıştır.
 
42. Özel medya kuruluşlarının siyasi olaylarla ilgili haberlerinde hükümetin doğrudan müdahale ettiğine dair belgelenmiş örnekler bulunmaktadır. Başbakan ile HaberTürk televizyonunun yönetici arasında geçen telefon görüşmelerinin basına sızan kayıtları bunlardan biridir. Bu görüşmede Başbakan kanal yöneticisine, haber yayını sırasında, muhalefet liderinin Erdoğan’a yönelik eleştirisinin yer aldığı ekranın altındaki yazı bandının kaldırılması talimatını vermiştir. Daha sonra bu müdahalesini gerekçelendiren Başbakan, bu şekilde görüşmenin doğruluğunu da teyit etmiştir.
 
Hükümetin Medya Kuruluşlarına Karşı Hesap Verme Sorumluluğu Olmaması
 
43. Hükümet devlet kurumları üzerindeki gücünü giderek daha çok sağlamlaştırdı. 649 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bağımsız düzenleyici üst kurulların mali ve idari özerkliği kaldırılarak denetimleri bakanlıklara verildi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) gibi medya düzenleyici kurumlar hükümetin talimatıyla faaliyet göstermektedir ve bağımsız değillerdir. Sonuç olarak bu tür kurumların verdiği kararlar da sıklıkla siyasi güdümlü olmakta ve hükümeti eleştiren kişi ya da grupları hedef almaktadır.
 
44. Başbakan Erdoğan, 28 Kasım 2013’te gazeteci Mehmet Baransu’nun Taraf gazetesinde yayımlanan ve 2004 yılındaki Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan Gülen hareketini “bitirme” kararını anlattığı köşe yazısını sert bir şekilde eleştirmiştir. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın suç duyurunda bulunması üzerine Baransu hakkında 52 yıl hapis cezası istemiyle dava açılmıştır. Dosya Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeyi bekliyor.
 
Gezi Parkı protestoları sırasında ve sonrasında medya sansürü
 
45. Mayıs 2013’te, Gezi protestolarının ilk günlerinde en büyük medya kuruluşları sessiz kalarak yaşanan gelişmeleri görmezden gelmeleri merkez binalarının önünde oturma eylemlerine neden olmuştur. Türkiye’nin önde gelen haber kuruluşlarının bu karartma uygulamasıyla ortaya daha büyük bir mesele çıkmıştır: Medya kuruluşları hükümetin hiddetinden öylesine korkmaktadırlar ki, kendilerini otosansüre adamışlardır. 
 
46. Hükümet yanlısı NTV kanalı, protestocuların görüşlerine yer vermeden, tarafsızlık ilkesini yok sayarak hükümetin protestolara karşı kendini ifade edebileceği bir platform oluşturmuştur. NTV bünyesindeki NTV Tarih dergisi ise, hazırladığı “Gezi Parkı” özel sayısının ardından bir gecede kapatılmıştır.
 
47. Protestolar süresince olayları belgeleyen, göstericilere destek veren ya da onların haklarını savunan gazeteciler tutuklanıp, dövülüp, tehdit ve taciz edilirken hükümet de buna karşı gelenleri susturmaya ve karalamaya çalışmıştır. Bianet istatistiklerine göre gösteriler sırasında 153 gazeteci saldırıya uğramıştır.
 
48. Gezi Protestolarının ardından farklı medya kuruluşlarında, hükümeti eleştiren yazılar yazan 80’i aşkın gazeteci ve yorumcu ya işlerinden kovulmuş ya da istifa etmeye zorlanmıştır.
 
49. 23 Haziran 2013’te Ankara Belediye Başkanı İbrahim Melih Gökçek’in “İngiliz ajanı” tanımlaması yaptığı BBC Türkçe muhabiri Selin Girit’e yönelik Twitter’da başlattığı kampanya çok sayıda tehdit mesajına sebep olmuştur.
 
50. 11 Haziran 2013’te RTÜK, Ulusal TV, Halk TV, EM TV ve Cem TV’ye Gezi Parkı protestosu sırasında yaptıkları yayınlarda “şiddeti özendirdikleri, tarafsızlık ilkesini ihlal ettikleri ve doğruluğu teyit edilmemiş haberleri aktardıkları” gerekçesiyle uyarı cezasıyla birlikte 11.000’er lira (yaklaşık 5250 dolar) para cezası verilmişitr. Kasım 2013’te Ulusal TV sorumlu müdürü Naci Eriş hakkında Gezi Parkı protestoları yayınları nedeniyle “suç işlemeye alenen tahrik” suçundan 13 yıl hapis istemiyle dava açılmıştır.

51. Polis 31 Mayıs 2014’te Gezi Parkı gösterilerinin birinci yıldönümünde CNN muhabiri Ivan Watson’ı ofisinin önünde, canlı yayın sırasında tartaklamıştır.  Watson’ın aktardığına göre polis, daha sonra bunun rutin pasaport kontrolü olduğunu söyleyerek kendisini arkadan ittiren polis memuru adına da özür dilemiştir. Başbakan ise geri adım atmamış, “dalkavuk” ve “ajan” diye söz ettiği Watson’ın olay çıkartmaya çalışırken “suçüstü yakalandığını” söylemiştir.
Bu Türkiye’de hükümetin olayları çarpıtmasına riayet etmedikleri için alenen hedef olan yabancı muhabirleri giderek artan bir biçimde sindirme şeklidir.

52. İngilizce yayın yapan Today’s Zaman gazetesi çalışanı, Azerbaycan vatandaşı Mahir Zeynalov, kendi gazetesinde yayınlanan ve Başbakan’ın atadığı polis şeflerini El Kaide bağlantılı kişileri korumakla suçlayan bir makalenin internet bağlantısını Twitter’da paylaştığı için Şubat 2014’te sınırdışı edilmiştir.
 
 
İfade Özgürlüğü Üzerindeki Yeni Kısıtlamalar

53. Hükümetin Aralık 2013’te başlayan yolsuzluk skandalına tepki olarak medya, sosyal medya ve bilgiye ulaşım üzerinde daha fazla hakimiyet kurma arayışı, ifade özgürlüğüne yönelik bir dizi önemli yasal değişikliği beraberinde getirmiştir.
 
6532 Sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı Yasası
 
54. Yapılan değişikliklerden biri Nisan 2014’te yürürlüğe giren 6532 Sayılı “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”dur. 2937 Sayılı kanunu düzenleyen kanun Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) yetkilierini önemli ölçüde arttırırken, hesap verme sorumluluğunu da azaltmaktadır. Değişiklikler özel hayatın gizliliği, basın özgürlüğü, gazetecilerin ve vatandaşların özgür ifade hakkı ve kamunun bilgiye erişimi alanlarını olumsuz etkilemektedir.
 
55. Kanun, gözetim ve bilgi toplama için MİT’e geniş çaplı yetkiler sunmaktadır. Yeni kanunun 3. Maddesi uyarınca MİT’in kamu kuruluşlarından, mali kurumlardan ve tüzel kişiler ile tüzel kişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge ve veri toplama yetkisi bulunmaktadır. Bütün kurum ve kuruluşların MİT’in kayıt ve arşivlere erişim talebine riayet etmesi gerekmektir. Ayrıca talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstererek talebin yerine getirilmesinden kaçınmayacaktır. MİT’in görev ve yetkilerini kullanmasını, örneğin bir veri talebini reddederek engelleyenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Bu hükümler özel hayatın gizliliği hakkını ihlal etmektedir. MİT’in talepleri yargı denetimine tabi olmadığından ve bunlara itiraz edilemeyeceğinden, kendilerinden veri talep edilen kişi ve kuruluşlar bu taleplerin uygun ve gerekli olup olmadığından hiçbir zaman emin olamayacaktır.
 
56. Kanunun 27. Maddesinde MİT ile ilgili bilgilerin temin edilmesi ve yayınlanması halinde ağır cezalar öngörülmektedir ve yasada şu ifade yer almaktadır: “Millî İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.” MİT’e ilişkin bilgi ve belgelerin, “radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları” vasıtasıyla yayımlanması, yayılması halinde de üç ila dokuz yıl hapis cezası öngörülmektedir. Bu hükümler MİT’in faaliyetleri hakkında bilgi edinip bunları yayınlayabilecek olan sosyal medya kullanıcıları kadar gazetecilere de açık bir tehdit niteliği taşımaktadır.
 
57. Kanun ayrıca MİT ve MİT mensuplarını normal denetim yapılarından muaf tutmaktadır. 28. Maddede, “MİT’den gelen her türlü talebin öncelikli olarak yerine getirilir, bu talepleri yerine getirenlerin hukuki ve cezai sorumluluğu doğmaz,” ifadelerine yer verilmektedir. Maddede açıkça bu kanunun diğer tüm kanunların üstünde olduğu belirtilmektedir. Cumhuriyet savcılarının MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin ihbar ve şikayet almaları halinde 26. Madde uyarınca MİT Müsteşarı bilgilendirilir. Müsteşar daha sonra soruşturmayı kapama kararı alabilir. Bu da MİT’in kendi mensupları hakkında dava açılıp açılamayacağının takdir yetkisinin kendinde olduğu anlamına gelmektedir.
 
58. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, parlamenter denetimin azalmasıyla da zayıflamıştır. 12. Madde uyarınca, MİT Müsteşarlığı ve ona bağlı kurumlar tarafından hazırlanan yıllık raporlar doğrudan başbakanlığa gönderilir. Daha sonra başbakanlıkça bir rapor hazırlanarak Parlamento’nun Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu’na sunulur. Bu belgelerdeki tüm bilgiler devlet sırrı olarak kabul edildiğinden meclis komisyonunun raporlarında ve tutanaklarında bunlara yer verilmez.
 
59. Gazetecilere yönelik kötü muamele dahil olmak üzere Türkiye’de istihbarat teşkilatının görevi kötüye kullanma hususunda uzun bir geçmişi vardır. Yukarıda bahsedildiği üzere TMK uyarınca “devlet aleyhtarlığı” suçlamasıyla hapse atılan gazetecilerin yanı sıra gazeteciler gözetime tabi tutulmakta ve hukuki tacize uğramaktadır.

60. 2011 yılında, Taraf gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Ahmet Altan ve genel yayın yönetmen yardımcısı Yasemin Çongar ile gazetenin üç köşeyazarı ve o dönem Star gazetesinin başyazarı olan Mehmet Altan mahkeme tutanaklarında, MİT’in talebi üzerine 2008-2009 yılları arasında telefonlarının dinlendiğini fark etmişlerdir. Dinleme için yapılan başvuruda sahte isimler kullanılarak mahkemeyi kasten yanıltma hedeflenmiştir. Elindeki özel güçler sayesinde MİT, yasadışı telefon dinlemekten dolayı açılacak bir ceza davasını veto edebilmektedir. Mahkeme haberleşme özgürlüğü hakkı ve özel hayatın gizliliği ihlal edildiği gerekçeleriyle MİT hakkında suç duyurusunda bulunan Altan, Çongar, Baransu ve Esayan’ı haklı bulmuştur. Dava şu anda temyizdedir.

İnternette ifade özgürlüğüne yönelik artan kısıtlamalar

61. Türkiye’deki kısıtlayıcı internet yasaları, internet üzerindeki içeriğin büyük ölçüde sansüre uğramasına yol açmıştır. Hükümet bu engellemeyle ilgili bütün istatistikleri yayınlamazken, bağımsız takip sitesi Engelliweb.com’un 2007 ile 11 Haziran 2014 arasını kapsayan verilerine göre 5651 Sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu”nun çıktığı tarihe kadar yaklaşık 48.537 internet sitesi erişim yasağı getirilmiştir. YouTube, Vimeo, Dailymotion ve Twitter gibi binlerce sosyal platform ve yeni internet sitesi, incelenen dönemin farklı aşamalarında erişime kapatılmıştır. Engelliweb.com’a göre 2013 yılında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından resmi olarak engellenen site sayısı 15.405’e yükselmiştir. Bu sayı 2012’de 7824 ve 2011’de 6506’ydı.

62. Geçen yaz, Gezi parkı protestolarının en yoğun olduğu dönemde Başbakan Erdoğan sosyal medya için “toplumun baş belasıdır” yorumunda bulunmuş, Mart 2014’te “Bu ülkeyi Facebook ve YouTube’a yedirmeyiz” diyerek sitelerin kapatılmasının sinyalini vermiştir. Aynı ay içinde dediği olmuş ve “Twitter’ın kökünü kazıyacağız” açıklamasından saatler sonra mikroblog sitesine erişim engellenmiştir. İçeriden ve dışarıdan gelen ititrazlara rağmen video paylaşım platformu YouTube da Mart 2014 sonunda erişime kapatılmıştır.

63. Anayasa Mahkemesi’nin engellemelerin bilgi edinme hakkına yönelik yasadışı bir kısıtlama olduğuna hükmetmesiyle hem Twitter hem de YouTube’a erişim yasağı kaldırılmıştır. Twitter iki hafta süren engellemenin ardından 3 Nisan’da açılırken, Youtube 67 gün sonra, 3 Haziran’da erişime açılmıştır. Yasakların 30 Mart’taki yerel seçimler öncesinde hükümet karşıtı bilgilerin sızmasını askıya almaya yönelik olduğu aşikârdır. İktidardaki AK Parti’nin yolsuzluğa bulaştığına dair bilgileri sızdırmak için Twitter ve YouTube platformları kullanılmıştır. Yasaklar basın özgürlüğü ve haberleşme özgürlüğüne ilişkin endişeleri meşru kılarken, Ankara’nın konuyla ilgili uluslararası yükümlülüklerini yerine getirip getirmeyeceğine dair şüpheleri de arttırmaktadır.

5651 Sayılı Kanun

64. Bu şüpheler 2014 yılında, İnternet Yasası olarak bilinen 5651 Sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle daha da derinleşmiştir. 2014 baharındaki sosyal medya yasakları gibi bu düzenlemeler de üst düzey yolsuzluk sızıntılarını örtbas etmeye çalışan hükümet tarafından kabul edilmiştir.  5 Şubat 2014’te mecliste kabul edilen düzenlemeler, 18 Şubat’ta da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayının ardından yasalaşmış, 1 Mart’ta yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanı Gül bazı hususlarda reform talep ettiyse de, düzenlemeler özel hayat ve ifade özgürlüğünü olumsuz yönde etkilemektedir.

65. 5651 Sayılı Kanunu uyarınca hükümetin URL’leri engelleme izni bulunmaktadır. URL engelleme, internet sitesi kapatmaya kıyasla daha hedefe yönelik bir yöntemdir, ancak daha az şeffaftır. Örneğin, bireysel sosyal medya hesapları (ve hatta bireysel gönderiler), o bireysel hesapların yer aldığı internet sitelerine erişim devam etse dahi engellenebilirler. Bu nedenle diğer kullanıcıların gördüğü zarar daha az gözle görünür olur ve bu sayede hükümet de cezadan muaf kalarak kapalı bir sansür mekanizması uygular. Bu, özellikle mahkeme kararı olmadan yapılan engellemeler için geçerlidir, ki bu durumda da sansür yapıldığına dair nasıl bir devlet kaydı oluşacağı bahsi muğlak kalmaktadır. Ayrıca URL engellemesi için teknik olarak, internet sitesi kapatmaktan daha büyük bir gözetim gerekmektedir, dolayısıyla bu yasanın daha sağlam gözetim altyapıları ve uygulamarı oluşturulması için bir kapı açma ihtimali söz konusudur.

66. 5651 Sayılı Kanun trafik bilgilerinin şebeke verilerinin bir yıldan az iki yıldan fazla olmamak suretiyle yönetmelikte belirlenecek süre kadar saklanmasını şart koşmaktadır. Yeni MİT yasası ile birleştirildiğinde veri saklama zorunluluğu, internet kullanıcılarının özel hayatının gizliliği hakkının ihlaline yönelik büyük bir fırsat sunmaktadır. 
67. 5651 Sayılı Kanunda yapılan düzenlemelere göre, Türkiye’deki internete erişim sağlama hizmeti veren tüm şirketlerin (ISP) Ankara merkezli Erişim Sağlayıcılar Birliği’ne üye olması gerekmekte, birliğe katılmayı reddeden şirketlerin ise Türkiye’de çalışmasına izin verilmeyecektir. Birliğe zorunlu üyeliğin yanı sıra kanunda birliğin kendi tüzüğünü hazırlayamayacağı ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla bu hüküm, hükümetin internet hizmeti veren şirketler üzerindeki gücünü büyük ölçüde pekiştirmektedir.
 
68. Cumhurbaşkanı Gül düzenlemeleri imzalarken alenen yasadışı olan bazı hükümlere dikkat çekmek adına daha ılımlı düzenlemelere destek vermiştir. Uygulanan değişiklerle birlikte saklanan veriye ulaşmak için mahkeme onayının yanı sıra (MİT’in hâlâ mahkeme kararı olmadan erişim hakkı var) internet sitelerini kapatma kararı sonrası da yargı denetimi öngörülmektedir. Aynı zamanda içerik yasaklamaya karar verecek özel bir mahkeme de kurulmuştur. Cumhurbaşkanı’nın düzenlemelere yaptığı düzenlemeler, kitaplar üzerinde böyle acımasız kanunlar olduğu bir ortamda ifade özgürlüğü önündeki tehlikeyi ortadan kaldırmamaktadır.
 
69. Aralık 2012’de AİHM 5651 Sayılı Kanunun ifade özgürlüğü hakkıyla bağdaşmadığına hükmetmiştir (Ahmet Yıldırım/Türkiye 2012 No.3111/10). AİHM yasayla ilgili olarak yeterli açıklıkta olmadığı, içeriğin hangi durumlarda engellenebileceğinin belirtilmediği ve yasaktan etkilenecek olanların içeriğin engellenmesinden önce nasıl bir karşılık verebileceklerine dair hiçbir hüküm yer almadığı yorumunda bulunmuştur. 5651 Sayılı Kanunundaki 2014 tarihli düzenlemeler bu sorunları daha da alevlendirmiştir. Kanun, Türkiye için de yasal bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeye devam etmektedir.
 
70. İnterneti eleştirel fikirlerini ifade etmek ya da protesto çağrısı yapma amacıyla kullananlar Türkiye hükümetinin baskıcı eylemlerinin hedefi olmuşlardır. Gezi protestoları boyunca hükümet sosyal medyayı takibe alarak Twitter ve Facebook hesapları üzerinden protesto gösterileri düzenleyen ya da bunlara destek verenler hakkında tutuklama emri çıkartmıştır.

71. 4 Haziran 2013’te İzmir’de yaşayan 38 Twitter kullanıcısı “halkı isyana teşvik” suçlamasıyla gözaltına alınmıştır. Suçlamaya konu olan tweet’lerde polisin göstericilere müdahalede bulunduğu yerlerin bilgisi verilerek tıbbi yardım alınabilecek güvenli bölgeler adres gösterilmektedir. 7 ay süren soruşturmanın ardından tutuklanan 29 kişi hakkında üç yıla varan hapis cezaları istenmektedir. Dava halen sürmektedir.

Öneriler

72. Bu sunumu hazırlayanlar, ifade özgürlüğü koşullarını baştan başa, önemli ölçüde geliştirmesi için Türkiye hükümetine çağrı yapmaktadır. Türkiye hükümetine bilhassa şu önerilerde bulunmaktadır:
 
Terörle mücadele mevzuatı

·         Terörle mücadele mevzuatının ve ceza kanununun gazeteciler, blogculari aktivist ve diğer sivil toplum aktörleri aleyhinde kötüye kullanılmasına son verilmesi, cezaevinde tutuklu bulunanların serbest bırakılması ve haklarındaki suçlamaların düşürülmesi;
·         “Terör,” “organize suç” ve “propaganda” tanımlarının daraltılması için TMK’nın 6/2 ve 7/2 maddeleri ile TCK’nın 220/6, 220/8 ve 314. Maddeleri dahil olmak üzere terörle mücadele mevzuatının kapsamlı bir şekilde refomdan geçirilmesi ve ifade özgürlüğü üzerindeki herhangi bir kısıtlamanın hakiki amacının ve bariz etkisinin meşru bir ulusal güvenlik çıkarını korumak adına gerekli ve ölçülü olduğunun temin edilmesi;
 
 
Kamu görevlisine hakaret, devlete hakaret ve dine hakaret

·         Ceza Kanunundaki 125. Maddenin feshedilerek hakaretin suç olmaktan çıkarılması,;
·         Borçlar Kanunundaki kişilik haklarının ihlalini konu alan maddenin, haklı ifadenin yeterli bir şekilde savunulmasını temin edecek ya da kamu yararına olacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve kamu görevlilerine yönelik eleştirel seslerin susturulması adına suiistimal edilen davalara karşı koruma sağlanması;
·         Ceza Kanununda “Türklüğe hakaret” ifadesinin yer aldığı 301. Maddenin feshedilmesi;
·         “Halkı düşmanlık ve nefrete teşvik etmeyi” suç sayan Ceza Kanunundaki Madde 216/3’ün Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ndeki (ICCPR) Madde 20(2) ile Rabat Eylem Planı’na uyumlu hale getirilmesi ve “dini değerlere hakaret” ya da “dine hakaret”e soruşturma yolunu açan hükümlerin yürürlükten kaldırılması;
 
 
Basın özgürlüğü

·         Medyayı siyasi etki altına sokacak ya da bir bekçi köpeği olarak medyanın hayati  rolünü tehlikeye atacak, bilhassa RTÜK ve BTK nezdinde her türlü kısıtlama ve düzenlemenin kaldırılması;
·         Medyada çeşitiliği sağlamak ve usulsüz medya hakimiyetini ve yoğunuğunu önlemek için için ilgili insan hakları standartlarıyla uyumlu şekilde uygun adımlar atılması;
·         Medya kuruluşlarının mülkiyetinin şeffaflığını teşvik edilmek için medya patronlarının kimliklerinin ve itikat ve önyargılarını nasıl yansıttıklarının halka açıklanması;
·         Gazetecilerin ve medya çalışanlarının güvenliğinin garanti altına alınması. Gazetecilere yönelik saldırıların önüne geçmek için yasal ve siyasi önlemler alınarak, şiddet ve sindirme vakalarında dokunulmazlığın tamamen ortadan kaldırılması;
 
 
Duruşmasız tutukluluk
·         Hakim karşısına çıkmadan tutuklu bulunan ya da ifade özgürlüğü haklarını kullandıklarından ötürü hapis cezasıyla karşı karşıya olan herkesin serbest bırakılması;
 
Gözetim ve İfade Özgürlüğü
·         6532 Sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun feshedilmesi; güvenlik hizmetlerine yeterli adli ve siyasi denetim sağlanması;
 
·         Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) ifade özgürlüğüne yönelik eylemlerinin demokratik bir toplumda ölçülü ve gerekli olduğunu temin etmek amacıyla tekilat üzerindeki yargı, savcılık ve parlamenter denetimin yeniden kurulması;
 
İnternet üzerinde ifade özgürlüğü
·         İnternet üzerinde ifade özgürlüğünün koruma altına alınması için 5651 Sayılı Kanunun düzenlenmesi ve internet siteleri, IP adresleri, portlar, ağ protokolleri ya da sosyal ağlar gibi kullanım biçimlerine yönelik her türlü engellemenin uluslararası standartlarla gerekçelendirildiğinin temin edilmesi.