Güney Kore için inişli çıkışlı bir dönem
Güney Kore’de olan biteni keyifle izleyen bir ülke varsa, o da Kuzey Kore; ülkenin devlet haber bültenlerinde yaşananlar, “kaos” olarak nitelendirildi ve Güney Kore de “faşist diktatörlük” olarak adlandırdı
08.01.2025
2024 sonu beklenmedik haberlerle doluydu ama en sarsıcılarından biri de Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’un, geçtiğimiz Aralık başında sıkıyönetim ilan etmesiydi. Olaylar öyle bir gelişti ki; Yoon şimdi, tutuklanmamak için kendisini Başkanlık Sarayı’na hapsetmiş vaziyette.
Yaşananlar sadece Güney Kore gibi gelişmiş bir demokrasi ve refah toplumu için değil-başka herhangi bir ülke için de son derece şoke edici.
Peki; Güney Kore, bu noktaya nasıl geldi?
Yoon, sivil darbe girişiminden görevden alınmasına ve sonunda Başkanlık Sarayı’nda korumalarıyla “direnişe” kadar kadar uzayan bu süreci neden başlattı?
Bir zamanlar “yolsuzluk karşıtı yıldız savcı” idi
Yoon, siyasi kariyerine adım atar atmaz önce, liberal Başkan Moon Jae-in tarafından Seul’ün en üst savcısı olarak atanan bir savcıydı. Her ikisi de muhafazakâr olan eski başkanlar Lee Myung-bak ve Park Geun-hye’nin, yolsuzluk suçlamalarından yargılanmasında kilit rol oynadı ve tüm ülkenin hayranlığını kazandı. O kadar başarılı oldu ki; liberal çizgideki Demokrat Parti’den dönemin başkanı Moon Jae-in, 2019 yılında Yoon’u Güney Kore’nin başsavcısı olarak atadı. Ancak Yoon, başsavcı olarak kısa sürede liberallerin aleyhine bir siyasi bir tavır da benimseyerek “şahinleşti”. Dönemin Adalet Bakanı Cho Kuk hakkında soruşturma açınca da, muhafazakâr kesim arasında hızla popüler bir figüre dönüştü. Diğer bir deyişle, ülkedeki siyasi kutuplaşmayı kendi lehine kullanarak politika için yolunu açmış oldu Yoon. 2021 yılında da, başsavcılık görevinden istifa etti ve 2022 başkanlık seçimleri için adaylığını açıkladı.
Yoon, başkanlık niyetini açıkladıktan sonra, ülkedeki muhafazakarların ana hareket olan Halkın Gücü Partisi’ne (PPP) katıldı ve partinin başkanlık ön seçimlerini kazandı. Başkanlık kampanyası sırasında Yoon, Demokrat Parti’nin liberal adayı Lee Jae-myung’a karşı yarıştı ve “Cinsiyet Eşitliği ve Aile Bakanlığı’nı” kapatma sözü verdiği ve antifeminist açıklamalar yaptığı hayli kutuplaştırıcı bir kampanya yürüttü. Sonunda Yoon, Güney Kore tarihindeki en başbaşa geçen başkanlık seçimini, Lee’yi geride bırakarak kazandı.
Hukuki kariyerindeki “yıldızlık”, Yoon’un başkanlığında sürdü diyemeyiz: en başından beri çok düşük onay oranlarından muzdaripti; kamuoyu yoklamaları, gör ev süresi boyunca onayının sürekli olarak yüzde 30’lar civarında kaldığını gösteriyor.
Yoon’un İlk icraatlarından biri de gelecekteki sıkıyönetim ilanını muştularcasına, militer tondaydı: çalışma ofisini, Başkanlık Sarayı Mavi Ev’den Savunma Bakanlığı binasına taşıdı. Popülaritesini düşüren politikaları arasında, Güney Kore’nin azami çalışma saatini haftada 52’den 69’a çıkarmaya çalıştı. Buna karşılık, muhafazakarlar arasında popülaritesini arttıran Cinsiyet Eşitliği Bakanlığını kaldırma sözünü tutmadı. Ülke parlamentosu muhalefetteki Demokrat Parti’nin kontrolü altında olduğu için Yoon, politikada büyük değişiklikler yapma konusunda büyük ölçüde başarısız oldu.
2022’de, başkent Seul’de, Cadılar Bayramı’nda kalabalığının ezilmesine karşı hükümet tutumunu da kötü yönetti: soruşturma açılmasını engellemesi, hükümetin sorumluluk üstlenmekten kaçması olarak yorumlandı.
ABD ile yakın çalıştı
Dış politika konusunda Yoon ise, ABD’ye yakın bir tutum takındı ve Güney Kore’deki sol ve milliyetçi hareketlerin soğuk tutum takındığı Japonya ile ilişkileri Washington’u da memnun edecek biçimde ısıttı. Yoon, Başkan Moon’un aksine Japonya ile diplomatik teması arttırdı. Dönemin Japonya Başbakanı Fumio Kishida ile birçok kez bir araya geldi. Hatta, 2. Dünya Savaşı’nda zorla çalıştırılan Koreli mağdurlar için Japon hükümeti ve şirketlerinden doğrudan tazminat taleplerini geri çekmişti.
Bahsettiğimiz gibi, Japonya ve Güney Kore’nin ilişkileri düzeltme çabaları, her iki ülkenin de kilit müttefiki olan ABD tarafından desteklendi. 2023’te Yoon ve Kishida, Camp David’de ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya geldi ve burada daha yakın güvenlik bağları çağrısında bulunan bir anlaşma imzaladılar. Yoon, Çin’e karşı nispeten daha sert bir çizgi izlemiş olsa da, iş Beijing’e karşı tutuma gelince birçok açıdan selefinden önemli ölçüde de ayrılmadı.
Buna karşılık Yoon, Kuzey Kore’ye karşı sert bir politika izledi ve ilişkilerin ciddi şekilde bozulmasına ön ayak oldu. Kuzey Kore füze denemelerini hızlandırırken, Güney Kore de buna karşılık olarak, kısa bir yakınlaşma döneminin yaşandığı Başkan Moon döneminde imzalanan ve gerilimi azaltmayı amaçlayan çeşitli anlaşmaları iptal etti. Yoon ayrıca “birleşik bir Kore Cumhuriyeti”, yani Güney Kore hükümeti altında yeniden birleşmiş bir Kore çağrısında bulunan “özgürlük temelli birleşme” politikasını ilan etti ve Birleşme Bakanlığı da dahil olmak üzere kilit pozisyonlara Kuzey Kore’nin sertlik yanlılarını atadı. Devlet medyasında Yoon’u sık sık ABD’nin “kuklası” olarak nitelendiren Kuzey Kore’nin de, Yoon’dan hazettiğini söyleyemeyiz.
Gaflar ve skandallar
Yoon’un başkanlığı da birçok skandal ve gafın ağırlığı altında ezildi. 2022’de ABD Kongresi üyelerine “aptallar” derken mikrofonlara yakalandıktan sonra ateş altında kaldı; partisi yerel yayıncı MBC’ye bu haberi yaptığı için hakaret davası açtı.
Eşi Kim Keon-hee de çeşitli skandallar nedeniyle, özellikle de Güney Kore doğumlu Amerikalı bir papazdan hediye olarak 2.200 dolarlık Dior marka bir çanta kabul ederek ülkenin yolsuzlukla mücadele yasalarını çiğnediği iddiasıyla kapsamlı bir incelemeye tabi tutuldu.
Yoon’un tüm sorunları 2024 yılı başlarında, partisinin parlamento seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğradığı ve muhalefetin büyük çoğunluğunu koruduğu bir ortamda gündeme geldi. Bu durum Yoon’u tüm görev süresi boyunca “topal ördek” konumuna düşürürken, 2022 başkanlık seçimlerinden sonra Demokrat Parti’nin resmi lideri ve Ulusal Meclis üyesi olan Lee’yi bir sonraki başkanlık seçimleri için çok muhtemel bir aday haline getirdi. Ancak Lee’nin karşılaştığı zorluklar da yok değildi; Kasım 2024’te seçim yasasını ihlal ettiği suçlamasıyla mahkum edildi ve kararın onanması halinde başkanlık seçimlerinden men edilmesi hala söz konusu.
Sıkıyönetim şoku
Ancak 3 Aralık günü Kore saatiyle 22:23’te aniden ulusa sesleniş konuşması yapmaya başlayan Yoon, sadece birkaç dakika sonra sıkıyönetim ilan etti. Daha sonra çıkan haberlere göre Yoon sıkıyönetim ilanını çocukluk arkadaşı ve Milli Savunma Bakanı Kim Yong-hyun ile birlikte planladı. Raporlar ayrıca Yoon ve ona yakın askeri yetkililerin Kuzey Kore ile gerilimi tırmandırarak bir kriz yaratmaya ve böylece sıkıyönetimi haklı çıkarmaya çalıştıklarını öne sürdü.
Yoon’un 3 Aralık’taki açıklamasından kısa bir süre önce, kararı açıklamak üzere kabinesiyle bir araya geldi; Başbakan Han Duck-soo sıkıyönetim kararı karşısında gafil avlanırken, kabinesinin çoğunluğu buna karşı çıktı. Yoon yine de ısrar etti.
Acil durum konuşması sırasında Yoon, muhalefetin “yasama diktatörlüğünü” devlet yönetimini felce uğratmakla suçladı ve Ulusal Meclisi “ulusun yargı ve yürütme sistemlerini felce uğratmayı ve liberal demokratik sistemi yıkmayı planlayan” bir “suçlular yuvası” olarak nitelendirdi. “Özgür Kore Cumhuriyeti’ni Kuzey Kore komünist güçlerinin tehdidinden korumak” ve ‘Kuzey yanlısı devlet karşıtı güçleri’ ‘ortadan kaldırmak’ ve ‘liberal anayasal düzeni korumak’ için sıkıyönetim ilan etti.
Yoon, Genelkurmay Başkanı Park An-su’yu sıkıyönetim komutanı olarak atadı ve o da derhal Ulusal Meclis, siyasi partiler, mitingler ve gösteriler de dahil olmak üzere tüm siyasi faaliyetleri yasaklayan, “yalan haberleri” yasaklayan ve tüm medya ve yayınları Sıkıyönetim Komutanlığı altına alan bir kararname yayınladı. Askerler, Savunma Bakanı Kim Yong-hyun’un “seçmen sahtekarlığı iddialarını” (aşırı sağcılar arasında popüler bir komplo teorisi) araştırmak için gerekli olduğunu iddia ettiği Ulusal Seçim Komisyonu’na baskın düzenledi.
Ordu ayrıca Ulusal Meclis binasının kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. Buna tepki olarak Ulusal Meclis Başkanı Woo Won-shik derhal sıkıyönetim yasasını iptal etmek üzere bir genel kurul toplantısı düzenleyeceğini açıkladı. Yoon’un kendi partisi PPP de dahil olmak üzere tüm siyasi partiler sıkıyönetime karşı çıktı. Lee, Yoon’un “artık Güney Kore’nin başkanı olmadığını” söyleyerek Ulusal Meclise protesto çağrısında bulundu. Polisin Ulusal Meclis’in girişine barikat kurmasına rağmen milletvekilleri içeri girmeyi başardı. Ordu ana oturum salonuna girmeye çalıştı ancak personel tarafından engellendi. Sonunda yeterli sayıda milletvekili bir araya gelebildi; 300 milletvekilinden 190’ı 4 Aralık’ın başlarında yasama salonunda bir araya geldi ve 18’i PPP üyesi olmak üzere oybirliğiyle sıkıyönetimin kaldırılmasını kabul etti. Oylamanın ardından askerler geri çekilmeye başladı; Yoon daha sonra sıkıyönetimin kaldırılmasından sadece beş saat sonra kamuoyuna bir açıklama yaptı.
Krizler silsilesi
Yoon’un sıkıyönetim ilanı büyük bir krizi tetikledi; PPP hariç parlamentodaki tüm partiler derhal Yoon’un görevden alınması için önerge verdi. Savunma Bakanı Kim, 5 Aralık’ta istifa etti ve 8 Aralık’ta tutuklandı; 10 Aralık’ta intihar girişiminde de bulundu.
Yoon, 7 Aralık’ta yaptıklarından dolayı kamuoyundan özür diledi ve ikinci bir sıkıyönetim olmayacağı sözünü verdi. Aynı gün, 107 PPP milletvekilinden ikisi hariç hepsinin oylamayı terk etmesi nedeniyle azil önergesi geçemedi; azlin geçmesi için 300 oydan 200’üne ihtiyaç vardı. Bununla birlikte Meclis, 10 Aralık’ta Yoon’un vatana ihanet ve ayaklanma suçlarından soruşturulması için özel bir komisyon oluşturulmasına karar verdi; 23 PPP üyesi de dahil olmak üzere 210 milletvekili lehte oy kullandı.
12 Aralık’ta Demokrat Parti ikinci bir görevden alma önergesi verdi; 14 Aralık’ta oylama başladı. Bu kez PPP boykot yapmadı ve üyelerine istedikleri gibi izin verdi, ancak parti resmi olarak muhalefette kaldı. Sonunda 12’si PPP üyesi olmak üzere 204 üye görevden almayı destekledi; 85 üye ise görevden alma aleyhinde oy kullandı. Kısa bir süre sonra Yoon, azledilir ve böylelikle siyasi yetkileri askıya alınırken (resmi olarak görevde kalmasına rağmen), Başbakan Han Duck-soo “başkan vekili” oldu.
Ancak kriz bu sona ermedi. Anayasaya uyarınca dava, Anayasa Mahkemesi’ne gidecek ve mahkeme ya Yoon’un tamamen başkanlıktan alınmasına karar vererek yeni bir seçim yapılmasını sağlayacak ya da davayı reddederek Yoon’un görevden uzaklaştırılmasına son verecek. Mahkemenin, resmi olarak bir karara varmak için 180 gün süresi olmasına rağmen, kararın çok daha erken çıkması bekleniyor. Mahkemenin normalde dokuz üyesi olmasına ve duruşmalara başlamak için yedi üyeye sahip olması gerekmesine rağmen, şu an sadece altı üyeye sahip. Başkan Vekili Han Duck-soo, boşalan yargıçları atamayı reddetti ve ayrıca Yoon ve eşini soruşturmak için oluşturulan iki özel yasa tasarısını da yürürlüğe koymadı. Han’ın iddiası, bu kararları uygulamasının başkanlığının vekaleten yürütülmesiyle tutarlı olmayacağı idi.
Buna tepki olarak Demokrat Parti, Han’ı azil sürecini mümkün olduğunca uzatmakla suçladı. Azil sürecinin hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulması Demokrat Parti’nin çıkarına; zira liderleri Lee, siyasi amaçlı olduğunu söylediği Seçim Yasasını ihlal ettiğine dair bir dava hakkında soruşturma altında. Kasım 2024’te ceza alan Lee, mahkumiyet kararının onanması halinde seçimlere katılmaktan men edilebilir.
Bir azil de Han’a…
Demokrat Parti liderliğindeki Ulusal Meclis 27 Aralık 2024 tarihinde Han’ın görevden alınması için resmen oy kullandı. Ulusal Meclis Başkanı Woo Won-shik, Han’ın kabine bakanı olması nedeniyle basit çoğunlukla (başkan için gereken üçte iki çoğunluğun aksine) görevden alınabileceğini söyledi. Görevden alma 192 oyla kabul edildi; PPP’nin tüm üyeleri oylamayı boykot etti. Ardından başbakan yardımcısı ve ekonomi ve maliye bakanı Choi Sang-mok hem başbakan vekili hem de başkan vekili oldu. Choi daha sonra muhalefetin boşalan yargıçların atanması talebini kabul etti.
Birkaç gün sonra, olaylar sanki yeterince karmaşıklaşmamış gibi, yeni dramatik durumlar ortaya çıktı.
Görevden alma sürecine ek olarak Yoon, başkanlık dokunulmazlığı olmayan ve azami cezası idam olan (Güney Kore’de 1998’den bu yana kimse idam edilmedi) ayaklanma suçlamasıyla polis tarafından soruşturuluyor. Üst Düzey Yetkililer için Yolsuzluk Soruşturma Ofisi (CIO) tarafından yapılan çağrılara katılmayı reddetmesi üzerine polis 30 Aralık’ta Yoon hakkında tutuklama emri çıkardı. 3 Ocak 2025 tarihinde Güney Kore polisi Yoon’u resmi başkanlık konutunda tutuklamaya çalıştı. Ancak Başkanlık Güvenlik Servisi polisin içeri girmesini engelledi. Ayrıca, Yoon’un hukuk ekibinin üyeleri tutuklama kararına karşı yasal itirazlarda bulunmak üzere konuta girdiler. CIO sonunda yumuşayarak tutuklama emrinin uygulanmasından vazgeçti. Yoon ayrıca destekçilerini de topladı; birkaç bin kişi Amerikan ve Güney Kore bayrakları sallayarak ve görevden alınan başkanı koruma sözü vererek protestolara başladı.
Peki, şimdi ne olacak?
Açıkçası, Güney Kore’deki durum giderek daha kaotik bir hal alıyor ve görünürde bir sonu yok. Ancak ne olursa olsun kesin olan bir şey var ki o da 2016 yılında Devlet Başkanı Park Geun-hye’nin görevden alınmasının yaralarını sarmaya çalışan muhafazakar harekete büyük bir darbe vurulduğu. Yoon’un zaten düşük olan onayı, sıkıyönetimden sonra ülkenin yüzde 80’inden fazlasının onu onaylamamasıyla aşırı düşük seviyelere geriledi. Anketler ayrıca PPP’nin popülaritesinin azaldığını, rakibi Demokrat Parti’nin ise güç kazandığını gösteriyor. Lee Jae-myung, Yoon’un görevden alınmasıyla birlikte pek çok kişinin yakında yapılmasını beklediği başkanlık seçimlerini kazanacak gibi görünüyor. Kuzey Kore ile uzlaşmayı savunan sol görüşlü bir siyasetçi olan Lee, birçok açıdan Yoon döneminden ve klasik muhafazakar politikalardan kopulan bir dönüm noktasına götürebilir. Ülke içinde gelir adaletini sağlmaya yönelik tedbirleri de destekleyen Lee, sol ve halkçı çizgisi nedeniyle Bernie Sanders gibi siyasetçilerle karşılaştırılıyor.
Dış politikada ise Çin ile daha yakın ilişkiler kurulmasını savunuyor ve Yoon’u Çin’i kışkırtmakla suçluyor. Lee’nin başkanlığı, tam da Beyaz Saray’da Donald Trump dönemi başlarken, Çin için iyi haber olur. Çin’e karşı caydırıcı bir unsur olarak üç ülke arasında özenle üçlü bir işbirliği anlaşması inşa eden ABD ve Japonya’nınsa başını ağrıtabilir.
Güney Kore’de olan biteni keyifle izleyen bir ülke varsa, o da Kuzey Kore; ülkenin devlet haber bültenlerinde yaşananlar, “kaos” olarak nitelendirildi ve Güney Kore de “faşist diktatörlük” olarak adlandırdı.