Lee Jae-myung.

Güney Kore’de demokrasiye sahip çıkanlar kazandı

Vatandaşlar, Lee ve diğer Demokrat Parti üyeleri ile beraber, bazı muhafazakâr politikacıların ve daha ötesi ordu mensuplarının demokrasiden yana tavır alması, ülkenin kaderini değiştirdi

HAZAR GÖKÇEN ÖNEY

10.06.2025

Eski cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol’un sıkıyönetim ilan etmesiyle, yani bir diğer deyişle sivil darbe girişimiyle tetiklenen çalkantılı aylardan sonra, Güney Kore yeni cumhurbaşkanını seçti: Lee Jae-myung.

Güney Kore, Türkiye için ilgi çeken bir “model” ülke oldu; bunun ardında da, demokrasi ile ilgili sorunlar yaşamasına rağmen, gelişmekte olan ülke statüsünden başarılı biçimde gelişmiş ülkeler sınıfına geçmesinin büyük rolü var.

Güney Kore’nin artık ekonomik refaha ulaşmış ve demokrasi sorunlarını da çözmüş bir ülke olduğunu düşünüyorduk ki; ülkede, 3 Aralık 2024’teki sivil darbe girişimi sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de şaşkınlık yarattı.

O geceyarısına doğru, Güney Kore Parlamentosu üyelerinden Lee Jae-myung, arabası hareket halindeyken bir video kaydederek paylaştı; o kayıt da, sadece ülkesinde değil, dünya genelinde gündem yarattı. Lee, videoda şöyle diyordu: “Sevgili Koreli yurttaşlarım; Ulusal Meclis’e gelmelisiniz. Demokrasimiz çöküyor. Lütfen demokrasimizi korumak için bir araya gelin”.

Ve o gün demokrasiyi savunan lider olarak ön plana çıkan Lee, bugün ülkenin demokrasi ile seçilmiş lideri.

Sol görüşlü Demokratik Parti lideri Lee, 3 Haziran’daki seçimlerde oyların %49,42’sini alarak Güney Kore’nin yeni başkanı oldu. Muhafazakâr Halkın Gücü Partisi adayı Kim Moon-soo ise, %41,15’lik oy topladı. Lee’nin sandık zaferi sürpriz değil. Her ne kadar Güney Kore, siyaseten son derece kutuplaşmış olsa da, sivil darbeyi gerçekleştirmeye çalılan kanadın muhafazakârlardan olması Güney Kore kamuoyunda negatif bir hafıza bıraktı.

Seçimden önceki haftalarda Lee, rakiplerine karşı giderek artan bir üstünlüğe sahipti. Sandığa olan büyük ilgi de, Güney Koreliler için bu seçimlerin “demokrasi referandumuna” dönüştüğünü gösteriyordu. 3 Haziran seçimlerinde %79,4’lük katılım oranı da, 1997’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.

Güney Kore politikasında suların durulması ve demokratik açıdan kendilerini “güvende” hissetmeleri uzun süre alacak.

Şimdi geri dönüp, Lee’nin hikâyesine bakalım…

Lee yoksul bir ailede doğdu ve ortaokula gitmek yerine çocuk yaşta bir fabrikada çalıştı. Kolundan sakatlandı ve bu nedenle askerlikten muaf tutuldu. Daha sonra üniversiteye girdi ve mezun olduktan sonra bir insan hakları avukatı olarak çalıştı. Ardından da siyasete atıldı. 2010 yılında Gyeonggi Eyaleti’ndeki Seongnam şehrinin belediye başkanı oldu ve bu görevini 2018’e kadar sürdürdü. 2018’de Gyeonggi Eyalet Valisi seçildi. Bu görevdeyken eyaletin COVID-19 pandemisine yönelik politikalarını oluşturdu.

Lee, 2022’de Demokrat Parti’nin cumhurbaşkanı adayı oldu ve muhafazakâr Halkın Gücü Partisi’nden (PPP) Yoon Suk-yeol ile yarıştı. Yoon, Güney Kore seçim tarihindeki en az farkla oylamayı kazanarak cumhurbaşkanı oldu. Başkanlık seçiminden sonra Lee, Demokrat Parti liderliğini hedefledi ve 2022 Haziran’ındaki ara seçimde Ulusal Meclis üyesi seçildi. Ve ardından da muhalefet liderliğini devraldı.

Sivil darbeye giden yol

Bu esnada, Yoon’un başkanlığındaki politika ve tavırları, ülke siyasetinde üst üste krizler yaratıyordu. Yoon’a halk desteği de hızla azalmaya başladı. Buna karşılık, ABD ve Japonya yanlısı, Kuzey Kore’ye karşı ise daha şahin politikalar izlemesi, Yoon’un dış politika bakımından elini güçlendiriyordu. İç politikada ise böyle bir güç söz konusu değildi: öncelikle, 2022 Ekim’inde başkent Seul’de Cadılar Bayramı kutlamalarında izdiham yaşanıp bir felakete yol açtığında, Yoon’un tepkisi ve krizi yönetimi halk tarafından yetersiz bulundu.

Diğer yandan, Yoon’un görev süresi boyunca Demokrat Parti Ulusal Meclis’te ezici çoğunluğa sahipti; bu da Yoon’un yasama gündemini hayata geçirmesini zorlaştırdı. Yoon muhalefetin önayak olduğu birçok yasayı cumhurbaşkanlığı vetosuyla engelledi ve yasamada tıkanıklığa neden oldu.

Yoon bu tıkanıklığı 2024 genel seçimlerinde aşmayı umdu. Ancak bu gerçekleşmedi; Demokrat Parti liderliğindeki muhalefet partileri ezici çoğunluğu korurken, Yoon’un lideri olduğu Halkın Gücü Partisi sadece birkaç yeni sandalye kazanabildi. Parlamentoda bir türlü çoğunluğu kazanamaması, Yoon’un görev süresinin geri kalanında “topal ördek” haline gelmesine yol açtı.

Yoon, tıp fakültelerine giriş kontenjanlarını artırma kararına karşı çıkan sağlık çalışanlarının başlattığı ülke çapındaki boykota yönelik politikaları da antipati topladı. Ayrıca eşi ve First Lady Kim Keon-hee ile ilgili skandallar büyüdü; bunlar arasında Kim’in, 2 bin dolarlık bir Dior çantayı hediye olarak kabul etmesi de vardı. Buna karşılık Yoon, Ulusal Meclis’in eşi hakkında soruşturma açmasını sağlayacak tasarıları veto etti.

Yoon, krizlerle boğuşurken; Lee de bazı zorluklar yaşıyordu. 2023’te hakkında rüşvet iddialarıyla savcılıklar tarafından tutuklama kararı çıkarıldı. Lee bu kararın siyasi olduğunu söyleyerek bir ay süren açlık grevine başladı. 2024 Ocak ayında da bir suikast girişiminden sağ kurtuldu. Seçim yasasını ihlal ettiği gerekçesiyle adaylığının iptali gündeme geldi.

Mirasının yok olduğunu gören Yoon radikal bir adım attı. Aralık 2024’te Demokrat Parti’yi “devlet düşmanı güçler” ve “Kuzey Koreli komünistlerle işbirliği” yapmakla suçlayarak sıkıyönetim ilan etti. Çok sayıda muhalefet liderini tutuklamaya ve Ulusal Meclis’i zorla kapatmaya çalıştı ancak Meclis üyeleri toplanarak yeter sayıya ulaştı ve sıkıyönetimi geçersiz kıldı. Lee, kriz sırasında Ulusal Meclis binasına tırmanarak içeri girdiği anları canlı yayında paylaştı. Bu girişim ülkede aylar süren bir siyasi krizi tetikledi. Yoon Aralık ayında Ulusal Meclis tarafından azledildi ve bu karar Nisan 2025’te Anayasa Mahkemesi tarafından onaylandı. Sonraki aylarda Güney Kore birkaç geçici cumhurbaşkanı tarafından yönetildi.

Darbeye panzehir olarak sandık

Seçim kampanyası özellikle muhafazakârlar açısından oldukça çalkantılı geçti. Lee Demokrat Parti adaylığını kolaylıkla kazansa da PPP’deki aday belirleme süreci oldukça sıkıntılı oldu. Adaylığı, Yoon’un kabinesinde çalışma ve istihdam bakanı olarak görev yapmış olan şahin kanattan Kim Moon-so kazandı. Geçici Cumhurbaşkanı Han Duck-soo da kendi adaylığını açıkladı; bu da PPP’nin Kim yerine Han’ı aday göstermeye çalışmasına neden oldu. Kim bu hamleyi yasa dışı ilan etti. PPP geri adım atmak zorunda kaldı ve Han adaylığını sonlandırarak Kim’i destekledi.

Ayrıca başka bir muhafazakâr aday daha vardı: PPP’nin eski lideri Lee Jun-seok, Reform Partisi adını verdiği yeni bir parti kurdu. Kadın karşıtı görüşleriyle tanınan Lee, PPP’yi sıkıyönetim girişimi sonrası Yoon’u desteklemeye devam ettiği için eleştirdi. Özellikle memnuniyetsiz erkek gençler arasında popüler oldu, ancak partisini devlet yardımı için gerekli olan yüzde 10 oy barajının üzerine taşıyamadı.

Bu bir erken seçim olduğundan, Lee seçimi kazandığı ertesi gün göreve başladı. Ulusal Meclis’te güçlü bir çoğunlukla göreve gelen Lee, Güney Kore tarihinin en güçlü desteklerinden birine sahip oldu. Ancak ülke birçok sorunla boğuşuyor ve bu sorunları çözmek Lee’nin sorumluluğunda. Sıkıyönetim girişimi ekonomiye olan güveni zedeledi. Güney Kore, dünyanın en düşük doğum oranlarından birine ve en hızlı yaşlanan toplumlarından birine sahip; bu durum ekonomiye ciddi bir yük oluşturuyor. Ülke, sıkıyönetim girişimi sonrası rekor düzeyde kutuplaşmış durumda. Ayrıca, ABD Başkanı Trump’ın uyguladığı gümrük vergileri de Güney Kore ekonomisini zora sokuyor.

Siyaset açısından Lee, Demokrat Parti’nin daha sol görüşlü ve ilerici kanadında yer alsa da, başkanlık kampanyası süresince daha ılımlı bir çizgi izledi. Daha fazla kamu harcamasını savunuyor ve Güney Kore’nin devasa aile şirketleri olan “chaebol”lerin gücünü sınırlaması bekleniyor. Ayrıca mevcut beş yıllık tek dönem modelinin aksine, dört yıl iki dönemlik bir başkanlık sistemi için anayasa değişikliği önerdi. Dış politikada ise Lee, Kuzey Kore’ye karşı daha uzlaşmacı bir yaklaşımı savunuyor. Japonya’ya karşı geçmişte birçok kez sert çıkışlar yapmış olsa da kampanya döneminde bu tutumunu yumuşattı. Lee, ABD ile ittifaka bağlı olduğunu belirtse de, muhafazakârlara kıyasla, dış politikada daha fazla özerklikten yana. Ayrıca, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesini açıkça savunuyor. Tüm bunlar da, Yoon döneminin aşırı ABD yanlısı politikasından çok farklı. Lee, daha önce Yoon’un Çin’i kışkırtmasını eleştirmiş ve Güney Kore’nin Tayvan meselesine karışmaması gerektiğini söylemişti.

Türkiye için ekonomik model ötesi, demokratik örnek mi?

Halkın Gücü Partisi tarafından lider olarak ön plana çıkarılan, eskiden savcı olan ülkenin eski Başkanı Yoon Suk-yeol, iktidarını ve devlet mekanizmasını kendisini eleştiren siyasi muhalifleri, sendikaları ve gazetecileri sindirmeye çalışmakla geçirdi. Bahsettiğimiz gibi, son kertede sıkıyönetim ilanına ve parlamentoyu işgal etmeleri için askerlere emir vermeye kadar giden karanlık bir yola girdi.

Ancak, halkın iradesini demokrasiden yana kullanması Yoon’un hesaplarını bozdu. Ayrıca Lee ve Demokratik Parti başta olmak üzere, ülkenin demokrasiye sahip çıkan; Meclis’i sivil darbeye karşı işleten milletvekilleri ve politikacıların da, sonunda Güney Kore demokrasisinin kazanmasında payı büyük.

Sivil darbe girişimi yaşanmadan önce de Lee’nin ümit veren ve halk desteği olan bir siyasi lider olarak ön plana çıkması engellenmeye çalışıldı. Yolsuzluk iddiaları ve adaylığının başka yargı girişimleriyle engellenmeye çalışılması dışında, daha önce dile getirdiğimiz gibi, kılpayı hayatta kalmasına neden olan bir suikast girişimine de uğradı.

Son kertede, vatandaşlar, Lee ve diğer Demokrat Parti üyeleri ile beraber, bazı muhafazakâr politikacıların ve daha ötesi ordu mensuplarının demokrasiden yana tavır alması, ülkenin kaderini değiştirdi.

Türkiye’den Güney Kore’ye hep ekonomik bir model nazarıyla bakıldı; ancak Güney Kore’nin, demokrasiye sahip çıkma ve otoriterlikle mücadelede örnek alınacak bu yüzü de var.