Habere güven tartışması ve yeni yaklaşımlar

Günümüzde, özellikle de dijital bir mecranın nasıl güvenilir olabileceğine dair farklı tabakalar içeren bir reçete ortaya koymak mümkün…

SARPHAN UZUNOĞLU

19.06.2018

Reuters Enstitüsü’nün 2018 Dijital Haber Raporu, bu sene yanında beklenmedik bir tartışmayı da getirdi. Kurumun önceki yazıda dediğim raporundaki en çok tartışılan meselelerden biri de habere güven meselesi oldu. Gerçekten bu oldukça karmaşık bir tartışma. Zira NiemanLab’dan Laura Hazard Owen’ın da belirttiği üzere insanların haberin yalan olması ya da yanlış olması konusunda endişelenmesi ile haberin yanlış/yalan olduğunu fark etmesi arasında önemli bir fark var. Bu konuyla ilgili hem sosyal ağlarda hem de kimi gazetecilik forumlarında uzun uzun yazılıyor.
 
Tartışmaya katılmak ve rapordaki verilerin söylediklerini uzun uzun tartışmak yerine güvenin kriterlerini nasıl oluşturabileceğimiz üzerine kafa yormakta fayda görüyorum. Günümüzde, özellikle de dijital bir mecranın nasıl güvenilir olabileceğine dair farklı tabakalar içeren bir reçete ortaya koymak mümkün. Bu farklı tabakaları dijital güvenlik ve kişisel bilgilerin kullanımı, sosyal ağ varlığının güvenilir kılınması, gazetenin finansal ve yönetimsel yapısının şeffaflığı, yayın ilkeleri ve etik anlayışı, muhabir ve editörlerin erişilebilirliği, gazetenin katılımcılığa açıklığı olarak kategorize edeceğim ve her bir başlığın güvenle ilişkisini tek tek tanımlamayı deneyeceğim.
 
Söz konusu dijital güvenlik ve kişisel bilgilerin kullanımı olduğunda, günümüzde bunun küresel bir standart hâline geldiğini söylemek mümkün. Çerezlerden kullanıcı sözleşmelerine kadar, özellikle Batı ülkelerinden yayın yapan platformların çok ciddi kimi kurallar etrafında yayıncılık yapmak zorunda oldukları ortada. Klasik bir ‘’kopyala yapıştır’’ metinle çözülemeyecek kadar komplike bir kullanıcı sözleşmesi yapısı oluşturmak, dahası okurları bu metinden haberdar etmek mühim; ancak yeterli değil. HTTPS[1] gibi güvenli protokolleri kullanmak, eğer gözetime dayalı bir reklamcılık tarzı benimseniyorsa adblocker gibi teknolojileri sistemin dışında bırakmamak, eğer her türlü gelire ihtiyaç varsa Sozcu.com.tr’nin geliştirdiği Reklamsız Sözcü benzeri bir uygulama geliştirmek ilk adım olabilir. Türkiye’de en çok ziyaret edilen sitelerden hurriyet.com.tr’nin dahi https protokolünün güvenli olmadığı düşünüldüğünde hem bu yönde, hem de reklamsız haber okuma konusunda adım atmak için ücretli abonelik modellerini özendirmek yönünde kimi adımlar atmamız şart.

Sosyal ağ varlığı bana kalırsa en az ilki kadar önemli bir mesele. Her ne kadar, Reuters Enstitüsü’nün raporu bu sene sosyal ağın haber amaçlı kullanımında bir azalma olduğunu gösterse de, Türkiyeli birçok kurum için Facebook ve Twitter ana trafik kaynakları konumundalar. Peki bu platformlarda görünür ve güvenilir olmanın yolları neler? İlk yol elbette onaylanmış bir profile sahip olmak. Ne yazık ki Türkiye’deki birçok haber platformu onaylı hesaplara sahip değil ve bu bazen troll ya da kampanyacıların fake hesap ve tweetlerle ortalığı karıştırabilmesine neden oluyor. Twitter’ın da Facebook’un da konuyla ilgili atması gereken önemli adımlar var. Çünkü, kamu için bilgi üreten birçok haber odasının hesabı onaylı değilken, belirli bir ücret karşılığı “mavi tık aldığını iddia eden” hesaplar var ve bunların bir kısmı da işliyor. Yani ortada bir karmaşa var ve burada hem haber odalarının inisiyatif alması hem de Twitter’ın Türkiye’ye yönelik operasyonunun dikkatli davranması şart. Aynı durum elbette Facebook için de geçerli. Buradaki bir başka önemli unsur ise haber odalarının ve gazetecilerin ortak olarak inisiyatif alması gereken gazetecilerin fotoğrafı kullanılıp adı kullanılmadan açılan hesaplar. Korkusuz Kalem vb. isimlerle, Yılmaz Özdil ve benzeri gazetecilerin fotoğrafları kullanılarak açılan birçok hesap, hem gazetecilerin hem de gazetelerinin kimliklerini kullanarak onlar adına söz söylüyor. Ülkenin yeni medya okuryazarlığı seviyesi düşünüldüğünde, haber odalarının bu tür “manipülasyonlara” karşı da ayık olması gerektiği ortada.
 
Sosyal ağ varlığı ve dijital güvenlik başlıkları gibi fazla yeni medya temelli sorunlardan, bana kalırsa yine yeni medyanın demokratikleştirme etkisinin sonucu olarak ortaya çıkan yayınların sahibiyetine ilişkin finansal ve yönetimsel belirsizliklere geçelim. Bugün bir haber sitesi kurmak çok kolay. Herhangi bir içeriği haber sınıfında konumlayıp sosyal ağlarda veya web sitesinde paylaşmak da öyle. Haber siteleri, basılı ve dağıtılan gazetelerin içinden geçtiği birçok süreçten geçmiyor. Her ne kadar Türkiye’de sansür silahını Red Kit’ten daha hızlı çeken hukukî görünümlü makamlar olsa da, ortada belirgin bir kanun yok. Gazeteci sıfatının ve statüsünün belirsizliği, amatörlük profesyonellik arası geçişkenlik ve güvencesizlik ortaya çok sayıda mecra çıkardı. Gazetelerin en basit güven göstergelerinden biri de aslen künyeleri. Türkiye’de künyesiz birçok haber sitesi kullanılıyor ve içerikleri paylaşılıyor. Haber, demokrasi açısından su kadar önemli, zira bilgi içeriyor. Kullanıcının “çeşme suyuna güveniyor muyum” diye kendine sorduğu gibi “kaynağının meşruiyeti belirsiz habere güveniyor muyum” diye de sorması şart. Elbette, varlığını anonimite üzerine kuran oldukça çağdaş blockchain esaslı haber odalarını kastetmiyorum burada, burada kastettiğim, siyasal/finansal sorumluluktan kaçınmak ya da “operatif” kimi amaçlara hizmet etmek temelinde bu işe kalkışanlar. Ek olarak burada insanların bir şirketin mi, bir STK’nin mi sahip olduğu kuruluşta olduklarının farkına varmaları da mühim. Yahut bağımsız bir kolektifse bu kolektifin kimlerden oluştuğu ya da amacının ne olduğunu bilmek faydalı. Örneğin siyasal sebeplerle x bir kurum tarafından fonlanan bir mecradan haber almak istemeyebilirsiniz; ancak bu bilgi birçok haber kaynağının sitesinde bulunmuyor ya da bulunması güç yerlerde.
 
Muhabir ve editörlerin erişebilirliği ise ayrı bir mesele. Evet, birçok gazeteci haber olsun diye yollanan basın bültenlerinden bıkmış durumda. Halkla İlişkiler Endüstrisi, öylesine saldırganlaştı ve oburlaştı ki gazeteciler çoğu zaman kaçacak delik arıyorlar. Gerçi bazı gazetecilerin de bu endüstriyle gereğinden fazla iyi ilişkiler geliştirmesi gözden kaçmamalı. Ancak haberci sadece “kurumlara” değil, yurttaşlara da açık olmak zorunda. Birçok gazeteci, yaratılan korku toplumunun da etkisiyle kamuya açık DM özelliği kullanmıyor, mail adresini “ortaklık yerde” paylaşmaktan kaçınıyor. Oysa muhabir de editör de haberin sağlıklı olması ve güvenilirliğini sağlamak açısından daima tetikte ve açık olmalı. Elbette burada bir 7/24 kapitalizmi pratiği önermiyorum; ancak muhabir hesapları olmasa da farklı editörlerce ortak kullanılabilecek editör iletişim adreslerinin erişilebilir olması, mevcut dijital pratiklerde muhabirin bir süre sonra haber üzerindeki hakimiyeti bittiğinden daha mantıklı bir yöntem olduğu düşünülebilir. Buna ek olarak daha önce P24’teki yazılarda değinmiş olduğum katılımcılık ve yorumları açma gibi aslında çok basit pratikler dahi kendini ve bilgilerini çoğu zaman gazeteye “ücretsiz okuma karşılığı” veren okura söz hakkı sağlayan pratikler öne çıkmalı. Okur, fikirleriyle değer görmediği bir platformda var olma konusunda hızla sıkıntı yaşar.
 
Elbette sunduğum bu kategoriler “tek doğru” değil; hattâ içeriğe ilişkin daha birçok güven faktörü üzerinde durabiliriz. Ancak bir haber platformunun kimlik inşası süreçlerinde verilmesi gereken kimi temel kararları bu kategorilerde bahsedilen meseleleri ele almadan vermek hiç de işlevli bir yaklaşım değil. Türkiye’de haber platformu balonu yakında patlayacaksa, ki öyle görünüyor, patlayan balonlardan biri olmamak için güvenilirlik ve erişilebilirlik meselelerinde çok ciddi yol kat etmemiz gerekiyor.

 

[1] HTTPS nedir merak edenler ve bu güvenli protokolle web’de dolaşmak isteyenler için EFF tarafından geliştirilmiş bir kaynak ve araç burada bulunabiliyor.