Hayır’ların birliği

İrfan Değirmenci’nin Hayır’ıyla, Nazilli Belediye Meydanı’ndaki yurttaşın Hayır’ını bir ve güçlü kılan şey…

ALİ MURAT İRAT

05.04.2017

  
İrfan Değirmenci “Hayır” oyunu açıkladığı için Kanal D’deki işinden kovulmuştu. Muhtemelen başına böyle bir şey geleceğini tahmin ediyordu. Buna rağmen inandığı bir şeyi yaptı ve referandumdaki oyunun rengini açıkladı. İnsanların kime ne amaçla oy vereceklerini açıklaması elbette doğal. Ve olması gereken de –sağlıklı bir ortamda— tam da bu. Ancak vereceği oyu açıklamak zorunda kalmanın kendisi doğal değil. Bu ikinci söylediğim Evet oyları için geçerli. Çünkü Hayır demek ve bunu açıklamak belirli bir bedel ödemeyi de beraberinde getiriyor ancak Evet demenin ve bunu açıklamanın “getirisi” oldukça yüksek. Ancak böyle bir siyasi iklimde bile Hayır oylarının büyük çoğunluğunun olası bir bedel ödeme riskine rağmen açıklanmaya devam ettiğini de görüyoruz.
 
Daha geçenlerde Nazilli’de konuşma yapan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin konuşması sırasında bir yurttaşın “Doğruları konuşun. Doğru söylemiyorsunuz. İnadına hayır” şeklindeki tepkisi sonrasında bu yurttaş (haber kaynaklarına göre) linçten yine bakan Zeybekçi’nin sözleri üzerine kurtulmuştu. Zeybekçi “Şahsa sakın saldırmayın, dokunmayın. Ona prim vermiş olursunuz. Bunu mutlaka para ile tutmuşlardır” diyerek olası bir saldırıyı engelledi. Tam da bu sözler bu saldırıyı ve olası bir linç girişimini engellemeye yetiyorken, aslında ülkemizde hâlâ diri olan linç kültürünün de nedeni ve sonucu olarak bir tarafa not edilmeyi hak eder tarzda. Aslında olan biten şu: Bir bakan (kim ya da hangi siyasi partiden olursa olsun) bir ilçe meydanında konuşma yapıyor ve bir kitleyi herhangi bir şeye ikna etmeye çalışıyor. İkna olmadığı her hâlinden belli olan birisi konuşmacıya karşı sözlerini söyleyerek alandan ayrılmaya başlıyor. Bu sırada kitle bu kişiye doğru yöneldiğinde (linç kültürünün tezahürü) bakan mikrofonla uyarıyor: “Şahsa sakın saldırmayın, dokunmayın”. Buraya kadarı harika. Hattâ muhteşem bir demokrasi örneği. Çünkü bu sözlerin arkasından “Herkesin barışçıl biçimde söz söyleme ve protesto etmeye hakkı var yapmayın!” gibisinden bir şeylerin geleceği bekleniyor (Sanırım maalesef bunu çok az kişi bekliyor). Ancak bakan başka şekilde devam ediyor: “Ona prim vermiş olursunuz. Bunu mutlaka para ile tutmuşlardır”. Bu sözler, hayırcıların terörist olduğu, onlarla işbirliği yaptığı ya da en azından bu milletin aksine karar almaya çalıştığı (Millet denilen AKP tabanı) şeklindeki argümanların mikro ve kasaba versiyonu olarak kayda geçiyor. Siyasilerin –ve özellikle iktidarı elinde tutanların— asla yapamadığı ve yaparlarsa zayıflık göstergesi olacağını düşündükleri, demokratik hoşgörü, alçakgönüllülük ve mütevazılık kuşkusuz bu toprakları çoktan terk etti. Kendi gibi düşünmeyene, konuşmayana ve hattâ hissetmeyene yönelik bu düşmanca tavrın referanduma giderken eşitsizliği de tepe noktasına getirdiğine hiç şüphe yok.
 
İrfan Değirmenci’nin Hayır’ıyla, Nazilli Belediye Meydanı’ndaki yurttaşın Hayır’ını bir ve güçlü kılan da tam olarak bu. Bu hayırlar yalnızca bir toprak meselesinin sonucu olarak değil aynı zamanda o toprağı “yurt” yapan ahlakî ve etik unsurların yitip gidiyor olmasına bir tepki olarak da ortaya çıkıyor. Birlikte yaşamanın en önemli şartının konuşmak, dinlemek ve tartışmak olduğunun bilinciyle ortaya çıkıyor. Ve de bütün riskleri göze alarak ben buradayım diyor…