Herkes mi casus: Komplo kıskacındaki yabancı medya

Gözaltına alınan Hollandalı gazeteci Geerdink iktidar medyası için bir “ajan.” Sosyal medyada sevinç dolu tweet’ler ve manşetler paylaşıldı

ASLI TUNÇ

06.09.2015

Türkiye’deki gazetecilik pratiğinin, refleksinin ve etiğinin son 10-15 yıldır sistematik olarak bitirildiğini biliyoruz. Türk gazeteciler artık korku atmosferi içinde teorik olarak bildikleri şeyleri de çoktan beridir unuttular. Merak etmeyi, doğru soru sormayı, araştırmayı, sorgulamayı nedensiz buluyorlar çünkü bunları Batı standartlarında uygulayabilecekleri bir mecranın olmadığını ve bunları yaparlarsa anında işlerinden olacaklarını, haklarında dava açılacağını, tehdide uğrayacaklarını ve hatta tutuklanacaklarını çok iyi biliyorlar. Evet, Türkiye’de artık gazetecilik yapılmıyor, yapılamıyor, yapılması da istenmiyor. En ufak eleştiri hakaret olarak yorumlanıp dava açılıyor. Sayısız hakaret davası gazetecileri tedirgin etmek ve yıldırmak için sırada bekliyor. Plazalarda yapılan şeyin habercilik olmadığını artık dünya âlem biliyor. Dev bir manipülasyon makinesinin dişlileri dönüp duruyor sadece.
 
Bu boğucu ve endişe verici durum Türkiye’de çalışan yabancı gazetecileri de içine alıp yutuveriyor. Örneğin bu satırları yazarken Diyarbakır'da bulunan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in bir kez daha gözaltına alındığını öğreniyoruz. Hollanda'nın Het Parool ve De Groene Amsterdammer gibi yayın organlarında yazan ve 2006'dan beri Türkiye'de çalışan, 2012'den bu yana da Diyarbakır'da yaşayan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in gözaltına alınmasını Hollanda'nın resmî haber ajansı ANP duyurdu. Belki anımsarsınız, Geerdink Ocak ayında tam da Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders resmî temaslarda bulunurken gözaltına alınmış ve “örgüt propagandası yapmak”la suçlanmıştı. Geerdink, nisanda bu davadan beraat etti ancak görüldüğü gibi hayat onun için hâlâ çok zor. Şimdi de HDP parti programını takip ettiği sırada tutuklanmış. İktidar medyası için o bir “ajan”. Sosyal medya üzerinden derhal sevinç dolu tweet’ler ve manşetler dolaşıma sokulmuş bile.
 
Yabancı medya kuruluşlarına ve yabancı gazetecilere devlet katındaki düşmanlık sanırım hiç bu boyutta olmamıştı. Türkiye tıpkı Ortadoğu coğrafyasındaki pek çok ülkede olduğu gibi özellikle ABD ve İngiltere’de eğitim görmüş, orada, bir süre çalışmış, ya da Batılı biriyle evlenmiş herkese gözü kapalı “ajan” etiketi yapıştırmaya bayılır. Ajan olarak damgalanmak bu topraklarda son derece kolaydır. Türkiye’de çalışan yabancı gazeteciler ve yabancı medya kuruluşlarının Türkiye temsilcileri de hızlıca bu kategoriye konuverir.
 
Komplo teorileri de bu toprakların bir başka vazgeçilmez aktivitesidir. Anti-semitizm, ırkçılık, nefret ve öfke karışımıyla akla mantığa sığmayan zırvalıklar öyle çok servis edilir ki sonunda kitleler bunların doğru olduğuna inanır. Mesela dünyanın en saygın haber kuruluşları Türkiye aleyhine çalışır, “Yahudilerin sesi” The New York Times, The Guardian, Financial Times ve Economist gibi yayınlar zaten İsrail lobisi ile beslenir, herkes güzel Türkiye’mize ve dünya lideri Cumhurbaşkanımıza karşıdır, ülkemiz aleyhine çalışırlar, kötücüldürler, ülkemizi bölmek isterler,  vs. vs.
 
Bir süredir Batı medyasında çıkan her eleştirel yazı ve analiz bir saldırı olarak kodlanıyor. Bir Haçlı Seferi edebiyatı eşliğinde öfke ve tahammülsüz dozu sosyal medya üzerinde de her geçen gün artıyor. Sonuç olarak sindirilmiş Türk medyasından sonra yabancı habercilerin de görevlerini yapmaya çalışmaları engelleniyor. Geçici hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı Yalçın Topçu, Bakan olduktan hemen sonra ilk demecinde "Bizim dedelerimiz dün Çanakkale'de süngüyle topla mücadele ederken bugün de bizler Der Spiegel'le, BBC'yle, Reuters'la, CNN'le karşı karşıyayız ve bunlarla mücadele ediyoruz" diyebiliyor mesela. Ancak bilmiyorlar ki gazetecilik ateşiyle tutuşmuş olanlar, ne olursa olsun gerçek haberin peşinde koşarlar; hangi ülke pasaportu taşırsa taşısınlar…