İhtimali sevmek

AİHM başkanının Mardin’e gelip, seçilmiş belediye başkanının hakkı gasp edilerek makama getirilen kayyımı ziyaret ettiği bir dünya…

ÜMİT KIVANÇ

15.09.2020

Mevcut iktidar koalisyonunun bâriz şekilde tıkanan politikaları, herhangi bir ülke yönetiminin sorumlu olduğu aslî alanlara ilişkin. Ama yaygın kanının aksine, bunun iktidar için hayatî mesele olmadığını ileri süreceğim.

 “Tıkanan” tâbirinden iki ayrı hadiseyi anlamalıyız. Biri, sahiden tıkanma. Yapıp ediyorsun, amaçlarına ulaşamadığın gibi, adım atamaz, ileri gidemez hale düşüyorsun. Öbürüyse, bilerek tıkama. Yapıp ediyorsun, yapıp edecek başka hamlen kalmıyor; artık çare oyunu oynanamaz kılmak, lağvetmek, oyun sahasını ortadan kaldırmak.

Ya memlekette iktidarın yarattığından çok farklı ortamda yaşamak isteyen ya da tarafsız gözlemci konumundan olayları izleyen, kaderini iktidara bağlamamış insanlar, tıkama-tıkanma hallerini tesbit edebiliyor. Güzel tesbit ediyoruz ve bundan tamamen yanlış sonuçlar çıkarıyoruz.

İzah edebilmek için muktedir rolüne bürünüyorum.

Meselâ ne diyorsunuz bana: “Hukukun olmadığı yere yatırım gelmez.” 

E, gelmesin. Ne kadar gelmeyecek? Bir noktada gelirler. Karşımızda da “iş yapan” adamlar var. Firması bilmemnesi var. Arazi açarız, sektör açarız, gelirler. Diktatörlükle de iş yaparlar, herkesle yaparlar.

Ne diyorsunuz: “Hukuk bir gün herkese lazım olur.”

Niye olsun, kardeşim? İktidarı kaybettiğimiz gün yokuz biz zaten. O gün gelecek de… siz bizi âdilâne yargılayacaksınız da… Âdil yargı diye bir şey oldu mu burada hiç? Ne vakit gördünüz? Kim baştaysa yargı ona kulak verir. Biz sizi iktidarsız tuttuk tuttuk; tutamazsak geçmiş olsun. Ha, yine de devrilirsek, en fazla ne olur? Kenan Evren gibi, itibar görerek yaşarız ömrümüzün sonuna kadar. Ha, Marmaris olmaz da Okluk Koyu olur, başka yer olur. Devlette devamlılık esas. Biz devletiz şu anda. Burada kimse devletten hesap sormaz.

Ne diyorsunuz: “Devlette para kalmadı.”

Devlette para kalmaz olur mu? Mermi kaç para biliyonuz mu? Kaç mermimiz var, biliyonuz mu? Bir tank kaça yürüyor, jet kaça kalkıp iniyor, biliyonuz mu? Devlette para tükenseydi kıçtan ısıtmalı makam arabası ihalesi açabilir miydik? Kıytırık belediyeye başkan oluyor, uyduruk üniversiteye rektör oluyor, hemen günlüğü bilmemkaç binden lüks araç kiralıyor, nasıl kiralıyor? Hem vatandaş vergi mi vermeyecek? Niye bitsin, çoktur devletin imkânları. Diyelim ki bunlar da tükenir. Tâ ne zaman tükenir! Şu anda harcayabileceğimi harcayarak bu işi daha ne kadar sürdürebilirim? Beş yıl? On yıl? On beş yıl? Ne? “Bir-iki yıl mı!?” Güldürmeyin insanı. Ekonomistlerin kaç senedir “bir yıla kalmaz, ekonomi çöker” diye haykırdığını, kaç mevsimdir “bu kışı çıkaramayız” diye bağrıştığını duymuyor muyuz hep beraber? Ne çöktü? Büyük şirketler mi battı? Tek bildiğiniz, işsizlik arttı, fakirlik arttı. Yahu siz hiç fakirlik arttı diye iktidar değiştiğini gördünüz duydunuz mu burada? İşsizlik arttıysa gençlerimiz kapımızda kuyruk olur, daha iyi ya. Tantana edecek olana da ettirmeyiz, biter gider.

Ne diyorsunuz: “Dış politikada çıkmaza girildi, herkes bize karşı.”

E, ne iyi işte! Dünya bize karşıysa biz daha çok iktidarda kalırız demektir. Bizde dış politika yok. Tek politika var. Dışı içi hepsi bir. İki sondaj üç navtex, hop, hizalanmıyor mu muhalefet falan herkes arkamızda? Fransız harp gemisiyle iki top atsak karşılıklı, ilk seçimde yüzde altmışı bulmaz mıyız? Diyelim bulmadık. Ermenistan üzerinde uçuşlara başlarız. Kıbrıs’ta sınırı tartışmaya açarız. İlhakı var, bilmemnesi var. Suriye’den çekilmeyeceğiz, meselâ. Bugün karşımıza geçenler alkışlayacak. Daha fazlasını isteyecek. Tek başımıza S-400’leri aldık mı? Aldık. Oy getirme noktasında beklentilerimizi karşılamadı. Peki yapmasaydık o cihana meydan okuma hamlesini, bugün yüzde kaçtaydık? Demek ki getirmiş. Fransa antipatiktir. Ne kadar kapışırsak o kadar iyi. Herkes birbirine girecek, şehirler yerle bir edilecek falan değil. Kapışılacak havası kâfidir. Ne kadar sürdürülebilir bu? İki sene idare eder miyiz bununla? Tamamdır o vakit. Diyorsunuz ki, Suriye’de tıkandınız. Yahu ne tıkandık? Resmen toprak aldık. Sokak tabelasından bilmemneye her şey Türkçe. Kaymakam tayin ediyoruz buradan. Cehapelileri sınır ötesi topraklarımıza geziye yollasak gitmezler mi? Telefon çekmiyor diye bile yakınamazlar, donattık her tarafı istasyonuyla bilmemne. İdlib ahalisi bizim elimize bakıyor. Ha, ne olur? İcap ederse çıkarız. Çıktındı çıkmadındı, “yerimize PKK gelir”, içeriye böyle, dışarıya da “El Kaide başınıza bela olur”, şu olur, bu olur, falan… idare ettirmez mi altı ay-bir sene? Belki iki sene? O arada Rusya da temizlesin kimi temizleyecekse, iki itiraz ederiz, Suriye ordusunu vururuz az biraz, zevahir kısmını da hallederiz.

*  *  *

Tuluat olsun diye yazmıyorum bunları; yine de uzatmayayım. 

İktidarın ana hedefi iktidarda kalmak. Bunun için her şeyin mübah oluşu ayrı fasıl. Ancak bu sözü biraz da boş muhalif ajitasyon ifadesi gibi görmek ve her adımın amacının bu olduğunu gözden kaybetmek hepimizi aşırı-fuzulî rasyonel düşünmeye sürüklüyor.

Bu hedef şimdilik, iktidar koalisyonunun bütün kanatlarının içeride iç düşmanı ezme, dışarıda fetihçilik ihtiraslarıyla uyuşan politikalara yolaçıyor. Ne de olsa, ancak birilerine meydan okuyarak, başkalarını ezerek varlık ve şahsiyet kazanabilme gibi bir “siyasî” zemin paylaşılıyor.

Somut konuşacak olursak: Doğu Akdeniz’de “yalnız kalma”, iktidarın AKP+Reis kanadı için başarısızlık değil. Çünkü konu o değil. Suriye’de cihatçıları besleyip donatan konumunda olmanın getirdiği konum, başarısızlık değil. İçeride yeni rüzgârlar yaratmak için kullanılacak potansiyel. Kıbrıs’ın yeniden uluslararası sorun haline gelişi başarısızlık olmaz. Bahane olur. Ülkedeki fakirleşme başarısızlık değil. Fakirler iktidar deviremez. Büyükşehir belediyesi kaybetmek başarısızlık. Devlete yığılmış faşist kadrolara rağmen toplumsal muhalefet hareketlenirse başarısızlık olur.

Trump’la, Putin’le zırt pırt görüşülebiliyor olması başarı. Adalet nâmına ne varsa çabucak yok edilivermesi başarı. Basının propaganda aygıtına dönüştürülmesi başarı. Memleketin hangi ağacını isterse kesebilmesi, hangi deresini isterse kurutabilmesi başarı. “Yandaş şirketler” görüntüsü altında, koca bir teşkilat ve önderlerine muazzam para akışının garantilendiği sistemin kurulabilmiş olması başarı. Fethullahçılardan kurtulmuş olmak başarı. Hâlihazırdaki kadroları Fethullahçılarla içiçeyken, hiçbirini kurban etmeksizin komplodan sıyrılmak başarı. 

Yunanistan’la savaşılmayacağını herkes baştan biliyor. Bilgelik veya ince hesaplılık değil bu. Çünkü kaza olur da çatışılırsa ondan da zarar değil fayda geleceğini kenara yazmış olma kurnazlığı. Ne kaybedilecek? Ada mı? Adalar zaten onlarda. Üstelik, tam adayı alacakken Amerikalı’nın, Fransız’ın gelip engel olması gibi bir mizansen, bir sene, iki sene daha götürmez mi iktidarı? Ne olur? Asker mi ölür? Ölen askerin hesabını soran mı var? Rusya gözetiminde Suriye kaç asker öldürdü? Elli? Altmış? Ne oldu? Protesto yürüyüşü mü yaptı, mevsimlik Kürt işçisi dövülecek, Suriyeli ezilecek deyince koşan ahali? Ana muhalefet, “neden daha çok savaşmıyoruz, niye daha çok şehit vermiyoruz” protestosunda neredeyse. DAİŞ askerleri yakıp videosunu yayımladı dünyaya. Koltuğunda huzursuz huzursuz kıpırdanan yetkili mi gördük?

Dışarıdan gelecek baskı da, açıkça ortaya koymakta fayda var, kendi kulvarında cereyan edecek hadisenin, bilmemne kredi kuruluşunun puan düşürmesinin filan ötesine geçmeyecek. Tek koşulla: Ortam olsun diye kalkışılan savaş oyunlarında sahici mermi kullanılmaması. Ona da bir yere kadar göz yumulur, orası da ayrı. Net’çe itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başkanının Mardin’e gelip, seçilmiş belediye başkanının hakkı gasp edilerek makama getirilen kayyımı ziyaret ettiği bir dünyadan bahsediyoruz.

İktidarda hem barışçı hem rasyonel düşünen birileri olsa neler yapacaklarını tahayyül ederek, mevcut iktidar koalisyonunu bunları yapmadığı, dolayısıyla devleti ve ülkeyi güç durumlara düşürdüğü yönünde eleştirmek pek anlamlı değil. Yararı bulunmadığı gibi, iktidarı o an için hata yapan sorumlu devlet yönetimi kimliğiyle muhatap almaya ve sunmaya yolaçıyor.

Derdimi kısa yoldan özlü şekilde anlatmanın yolunu nihayet bulabildim. İktidar dış politikasını kurarken gözettiği tek etken var: “Ben, cihana hakim olma ihtimalimizi sevdim” etkeni. Ahalinin, desteği iktidarı korumaya yetecek kadarı bu ihtimali sevsin, yeter.