“Italygate” palavrası – 1

Okuyacağınız bu yazı dizisi, sahte haber ve belirsiz gerçeklik döneminde haysiyetimizi korumanın hiç de kolay olmadığı üzerine.

ÜMİT KIVANÇ

28.06.2022

Size gelip şöyle desem: ABD’nin Roma Büyükelçiliği’nde, Cumhuriyetçi başkan Donald Trump’a karşı Demokrat Joe Biden’ın seçimleri kazanması için yeraltı faaliyeti yürüten karanlık kişiler, İtalyan özel askerî şirketlerinden biriyle anlaşıp, Trump’a verilmiş oyların Biden’a yazılmasını sağlamak amacıyla İtalyan askerî uydularının kullanıldığı bir operasyon yapmışlar. Demokratlar hacker’ların da rol aldığı bu operasyonla seçimi kazanmışlar. Italygate”!

 

Peki, buna milyonla insanı inandırabileceğimizi, bu motifle propaganda savaşı yürütebileceğimizi ileri sürsem?

 

Okuyacağınız iki bölümlük bu yazı dizisi, sahte haber ve belirsiz gerçeklik döneminde, üstelik çapsız, akılsız, cahil ve hilebaz siyasetçi ve türlü “girişimci”lerin elinde, hayatlarımızla nasıl oynandığı, haysiyetimizi korumanın hiç de kolay olmadığı üzerine. Çok saçma bir tekil hadisemiz var; ve onun etrafında abuk sabuk birçok ilişki, çapıyla orantısız roller oynayabilen hayret verici kişilikler. Yazıdaki bilgilerin kaynağı, Washington Post’taki dört ayrı yazı. (Biri 2013’ten, ikisi geçen yıldan, biri de taze. Linklerini baştan vereyim: İlk yazıikinci yazıüçüncü yazı ve dördüncüsü.) Kafamın derinliğindekini de söyleyeyim: Çok sıkı dizi çıkar bundan.

 

* * *

 

İddiayı başta özetledim. ABD’nin bilumum sağcı manipülatörlerinin seferber olup türlü yalan uydurduğu seçim ertesinde ortaya sürülen palavraların en pespayelerinden biri. Azıcık ayrıntılandırmalarına fırsat kalsaymış, çok daha eğlenceli, o kadar da sinir bozucu hale gelirmiş, belli. İşte kanıtı: 11 Ocak 2021 günü Vatikan şehrinde elektrikler kesildiğinde ABD’nin Trump destekçisi aşırı sağcıları arasında söylenti yayıldı: “Italygate”deki rolü yüzünden Papa Francis gözaltına alınmış, polis operasyonu gizlemek için elektrikleri kesmişti. Aynı sıralarda, ABD’nin o esnadaki dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun, söz konusu komploya katıldığı için İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’yı yakalamasını gösterdiği iddia edilen fotoğraf nette dolaşıma sokulmuştu. Vatikan’daki elektrik kesintisinin Papa’yla ilgisi bulunmadığı gibi, fotoğraf da Pompeo’nun 2020 Ekim’indeki Hindistan gezisindendi ve yanındaki de İtalya cumhurbaşkanı değil, ABD büyükelçisiydi.

 

Mevzunun kendisi kadar, kimlerin bu mamulü piyasaya sürdüğü, kimlerin sahiplenip yaydığı ve bu müsamerenin oyuncularının başka marifetleri yan yana serildiğinde ortaya çıkan manzara daha renkli, daha çarpıcı. Ve endişe verici.

 

Oyuncularımızdan ikisini seçeceğiz ve onların maceralarına göz atacağız. Böylece yalnız dünyanın en güçlü devletinde işlerin nasıl döndüğüne dair fikir -ve endişe- sahibi olmakla kalmayacağız, dünyamızın bugünü ve geleceği hakkında da fikir -ve endişe- edineceğiz.

 

Gerçek ve kurmaca

İtalyan askerî uydularıyla Trump’ın oylarını Biden’a aktarma palavrası resmî düzeyde ilk defa, Beyaz Ev Genel Sekreteri Mark Meadows’un 29 Aralık 202 günü Adalet Bakanı Vekili Jeffrey Rosen’a ilettiği mektupla ciddiye alınmış oldu. Mektup, Virginia’dan, pek bilinmeyen bir havacılık firması olan USAerospace Partners’ın antetli kağıdına yazılmıştı. İtalyancaydı.

 

Hemen ardından, 2021 Ocak ayında, yine Virginia’dan başka bir şirket, Institute for Good Governance, bir İtalyan avukata dayanarak, söz konusu komploya katıldığı belirlenen bir hacker’ın belirlendiğini ileri sürdü.

 

İki firma da aynı insana aitti: Michele Roosevelt Edwards. 2020de mahkemeye başvurup değiştirmeden önceki soyadıyla Michele Ballarin. Hikâyemizin büyük kısmında ona Ballarin diyeceğiz.

 

Bu hanım, tek başına çeşitli işlere girip çıkarak geçinmeye çalışan bir anneyken, işbilirliği sayesinde basamakları tırmanmış, Cumhuriyetçi Parti’de önseçim kazanıp milletvekili adayı olmayı başarmıştı. (Demokrat rakibine yenilmiş, meclise seçilememişti.)

 

Kendisine popülerlik kazandıran, Somali macerasıydı. Bazı Somalili üst düzey yetkililerle temaslar kurmuş, Somali’ye gidip gelmiş, güya Somali’yi toparlama hedefi güden bir dizi girişim örgütlemiş, bir sürü şirket kurmuştu.

 

2008’de, bir Suudi petrol tankeri ile, Sovyetler döneminden kalma tanklar ve elbombası-atarlar yüklü bir Ukrayna gemisine Somalili korsanlar el koymuştu. Somali’yi izleyen hiçbir gazeteci ve araştırmacının o güne kadar adını duymamış olduğu Bayan Ballarin bu meseleyi çözmeye çalışanlar arasındaydı. Niye? Ne alâka? Ortaya çıktı ki, Michele Ballarin’in perişan haldeki ülkeye barış ve refah getirmeyi, Somalilileri yeniden bir ulus olarak toparlamayı hedefleyen muazzam planları vardı! Anlattıklarına bakılırsa, Somalililer, bu uzaklardan gelen, orta yaşı geçmiş beyaz kadına dört elle sarılmışlardı, korsanlar bile ona “Amira” diyorlardı ki, bu Arapçada prenses demekti, vs…

 

Virginia’da Ballarin’i tanıyan komşularından, şaşkınlıktan dili tutulmayan biri, “yahu nasıl olur!” yollu sözler etmişti gazetecilere. Çünkü söz konusu hanım, paramparça olmuş Somali’yi toparlayacak, korsanların elinden gemi kurtarma gibi dev uluslararası meseleleri çözebilecek biri gibi görünmüyordu.

 

Ballarin gemileri kurtaramadı. Ama Somali’nin -o sırada- müstakbel başkanı Şerif Şeyh Ahmed ile samimiyeti ilerletti, Şeyh Ahmed onu Yeniden İnşa ve İnsânî Yardım alanında “Başkanlık Danışmanı” ilan etti.

 

Bir yandan radikal İslâmcı silahlı örgütlerle boğuşan, öbür yandan kuraklık ve kıtlık yüzünden perişan olan ülkede dört yıl başta kalan Şeyh Ahmed, koltuğu bıraktıktan sonra, “danışmanı” Ballarin’le birlikte Virginia’da Oasis Foundation for Hope adlı bir vakıf kurdu. Görünür hedef, bir milyonu aşkın Somalili mülteciye yer yurt sağlamaktı. Ballarin böyle bir işte sahiden faydası dokunabilecek başka birilerini de cezbedip projeye katmayı başarmıştı. Zaten kendisi bu özelliğiyle ünlenmişti: Mevki-makam ve güç sahibi koca koca insanları heyecanlandırabiliyor, asla sonuç vermeyecek işlere katabiliyordu. Hayal kırıklığına uğrattığı insan sayısı çoktu. Bir projede birlikte çalıştığı eski istihbaratçı deniz subayı, “Michele’le ilgili sorun,” demişti, “gerçekle kurmacayı ayırmak. Hangisi gerçek hangisi uydurulmuş?”

 

“Bana dokunurlarsa tsunami…”

Michele Ballarin, Washington Post’a yazan Keith Kloor’a Somali macerasını anlatırken, “halkın” kendisini nasıl sevinç ve beklentiyle bağrına bastığını ballandırmış, sahiden “savaş baronları” ve “el-Şebab” dahil herkesle görüştüğünü iddia etmişti. Kloor, Ballarin’in maceralarının bir şekilde ABD istihbarat örgütleriyle bağlantılı olduğuna dair haberlere takılmış, bu kadının Somali’de ne aradığını iyice merak etmişti. Ballarin’e göre, bütün gayreti Somalililere verdiği sözleri yerine getirebilmekti: Onların “saygıyla, onurla, mümkün en az kan dökülerek ve mümkün en az dış müdahaleyle karanlıktan çıkıp yeniden bir ulus olmaya geçmeleri…”

 

Fazla iddialı görünüyordu… Ancak Kloor, muhatabına, bu kadar çok “kötü adam”ın fink attığı yerde dolaşmaya korkup korkmadığını sorduğunda, iddia bahsinde sözler ve mantık aşılmıştı. Ballarin, kendisine dokunanların “tsunamiyle karşı karşıya kalacağını”, kendisini görmeye bir defasında “seksen bin kişinin geldiğini”, kendisine “Somali’nin Anası” diye isim taktıklarını sayıp döküp, “Korkunç sonuçları olur!” demişti. Çünkü bizzat korsanlar bile onu sürekli arıyor, “Amira, ne vakit geliyorsun?” diye soruyorlardı. O derece yani!.. “Sanki iki yaşındaki çocuğunu yuvaya bırakmışsın gibi,” diye tasvir ediyordu Ballarin, “ısrarla senin gelmeni istiyor. Dokuz milyon çocuğum var.”

 

1980’lerde, çocuk giysileri ürettiğinde de ona “çocuk giysi sanayisinin Coco Chanel’i” derlermiş, anlattığına göre. Hep birtakım unvanları hak eden birisiydi belli ki… Ancak Coco Chanel’lik yıllarının ardından bir diş hekiminin asistanı olarak çalışmaya başladığında unvan edinememiş olmalıydı. Yeniden evlendikten sonra yatırım danışmanlığı yapmaya başlamış, bazı zengin müşteriler edinmiş, bu sayede at yetiştiricileri ve polo camialarına girmiş, 1990’ların sonunda, zengin bağlantıları olan, sosyete mensubu bir işkadını suretinde sahneye çıkmıştı.

 

Tamamen tesadüf sonucu başlayan Somali’ye ilgisi, uzaklarda bir yerde bir zengin beyaz kadının ülkeleri için bir şeyler yapmayı istediğini duyan Somalili göçmenlerin de karşı ilgisine yol açmış, temaslar sıklaşmıştı.

 

Yazar Kloor’a ilk ziyaretin sonunda bir tişört hediye etmişti Ballarin. Korsanlıktan kurtarılıp Sahil Güvenlik elemanı yapılacak Somalili gençler için hazırlattıklarından! Önünde “Somali Sahil Güvenlik”, arkasında “Somali için Amira’nın Organik Çözümü” yazılıydı.

 

Organik Çözüm

Keith Kloor 2010’da “Somali’nin Anası” ile iş ortaklarını ziyaret ettiğinde, ekip “Organik Çözüm” adını verdikleri bu yeniden-uluslaştırma programı üzerinde çalışıyordu. Bankacılık ve sivil havayolu faaliyetleri düzenlenecekti. “Oasis Havacılık Grubu” oluşturulmaktaydı. Ballarin, Somali için “Marshall Planı”na benzetiyordu yapacakları milyonlarca dolarlık işleri. Projedeki herkesin “güvenlik nedeniyle” kod adları vardı. Ve Ballarin pazar ayinlerinde org çalıyordu. “Yaptıkları işi kutsamak için” -öyle diyordu. Ve getirdiği haberlere bakılırsa, potansiyel yatırımcılar, sponsorlar birbiri ardına projelere katılıyorlardı: Bir gün Katar Emiri, başka gün Ürdün Kraliçesi… sıraya girmişlerdi.

 

Ekip para almadan çalışıyordu. Fonlar geldiğinde ücret almaya başlamayı hepsi kabul etmişlerdi. Hatta bazıları, baştan işler yürüyebilsin diye on binlerce dolar mertebesinde katkılarda bulunmuşlardı. Bu paralar geri alınamayacak, Ballarin “paramızı alamadık” diyenleri “sansasyon peşinde” olmakla suçlayacaktı. Dokuz ay sonra biri hariç hepsi ayrıldı.

 

Ballarin’in birbiri ardına kurduğu şirketlere ve devasa projelere birçok aklı başında insanı nasıl kolayca cezbedebildiği sorusunun cevaplarından biri, “devlet işi yapıyorum” havasını inandırıcı şekilde verebilmesi, CIA bağlantılarından, talimatlarından önceleri şüphe uyandırmayacak tarzda söz etmesiydi. Ve yeni biri toplantıya geldiğinde orada güvenilir saydığı birilerini görünce daha rahat ikna oluyordu. Böylece eski subaylar, istihbaratçılar, işe güce aklı eren bazı insanlar, üstelik para da kaptırarak, Michele’i yükseltmeye yardımcı oldular.

 

CIA: Aman, istemez!

Ballarin 2007’de, kurduğu başka bir şirket adına CIA’e mektup yazıp, Afrika Boynuzu’ndaki El-Kaide teröristlerini ortadan kaldırma konusunda çalışabileceklerini, Somali, Kenya, Uganda ve Afrika Boynuzu civarında hem yerli kabileler ve siyasî liderlerle hem de silahlı eylemcilere söz geçirebilen İslâmcı örgütlerle “derin ilişkileri” sayesinde bu işi parmak veya ayak izi bırakmadan yapabileceklerini ileri sürdü. CIA’de epey telaş yaratmış olmalı ki, iki hafta içinde, “olmaz öyle şey!” cevabı içeren resmî mektup aldı. CIA, “Teklifinizle ilgilenmiyoruz, zaten yasalara da aykırı, bizim adımıza herhangi bir iş yapmanıza da izin vermiyoruz,” demişti.

 

Ballarin şansını Pentagon’la denedi. Yeni firması BlackStar adına, Somali ve Afrika Boynuzu bölgesindeki “tehlikeli kişileri ve koşulları teşhis ve tasfiye” amacı güdecek Viceroy Operasyonu’na katkı öneriyordu. Ballarin, e-posta yazışmalarını yazar Keith Kloor’a gösterdi. Kloor, öyle görünüyordu ki, diye yazdı, Pentagon sahiden de Ballarin’i 2008’de Somali’ye göndermiş, insanî yardım için uğraşan sivil kimliğiyle işe yarar istihbarat toplayabileceğini ummuştu. Ancak sözleşmesini bir yıl sonra iptal ettiler. Gerekçe “yararsızlık”tı. Ballarin dişe dokunur iş görmüyordu. Michele Hanım’a göreyse, Somali’deki etkinliğini çekemeyen resmî görevliler ayağını kaydırmıştı.

 

Somalili korsanların rehine alıp bir yıl tuttuğu Britanyalı çift Paul ve Rachel Chandler’ın kurtarılması sürecine Ballarin’in karışması, Sufî kabilelere el-Şebab’la savaşmaları için gaz vermesi, “Amerikalılar savaş kışkırtıyor” söylentileri üzerine, yanlarındaki belgeselcilerle birlikte gözaltına alınmaları, epey sıkıntıdan sonra Somali’den gönderilmeleri, bütün bunların ardından Ballarin’in Britanyalı çifti kendisinin kurtardığını iddia etmesi gibi muhteşem bir olaylar dizisi var; ama burada aktarırsam hikâyenin sonu gelmeyecek, bu kadarıyla dokunup geçiyorum.

 

2019’da Ballarin, USAerospace şirketi olarak, iflas etmiş İzlanda havayolları Wow Air’in hisselerini aldıklarını ve firmanın yakında uçuşa başlayacağını açıkladı. Başlamadı.

 

2020’deyse Ballarin mahkemeye başvurup Edwards oldu, kaybettiği seçimi hileyle Trump’a kazandırmak için başlatılan seferberliğe katıldı.

 

Joe Biden’ın zaferiyle sonuçlanan 3 Kasım 2020 seçimlerinden kısa süre sonra Bayan Edwards, söylendiğine göre “iş bağlantılarının” bulunduğu İzlanda’dan bir televizyon ekibine “evinde” röportaj verdi. Evi, 22 odalı, 30 milyon dolarlık North Wales Farm (çiftliği) malikanesiydi. Edwards ekibe evi gezdirdi, yatak odası için “çok özel alanım” dedi. “Burada mı yaşıyorsunuz?” sorusuna da, “Burası sizin mülkünüz mü?” sorusuna da net “evet” cevabı verdi. Muhabir internette malikanenin satılık göründüğüne işaret edince, “Değil,” dedi. “Biz yeni aldık.”

 

Bu kurmaca olandı. Gerçekse şu: Malikanenin sahibi olan şirket-aile belli. Michele Edwards’ı tanımıyorlar. Gazeteciler, TV görüşmesinin videosunu gösterdiklerinde, “Bizim evimizde ne arıyor?” diye soruyorlar. Akla gelen, oralarda emlakçılık da yapan Edwards’ın bu sayede eve girip çıkabildiği. Ancak çitliğin satışında yetkili kılınmış emlak firması da onunki değil, başkası!

 

—–

Kapak Görseli: Michele Ballarin, eski Somali başkanı Ahmed Sheikh Sharif ile birlikte, D.A. Peterson, The Washington Post.