İtirafçı H.B.A. Nasıl Çalıştı?
Genç bir gazetecinin soyunmadığı için cezalandırılmasını, bir tweet yüzünden insanların süründürülmesini doğal ve adil görebilir miyiz?
30.01.2023
Geçtiğimiz günlerde Emre Olur’un dosyasındaki gizli tanık İ.K.’nın, yaşadıklarını ifşa eden videosu Cevheri Güven tarafından yayınlandı ve ülke gündemine bomba gibi düştü. İ.K. bu videoda; polisler tarafından Emre Olur aleyhine hazırlanmış bir ifadeye, para ve uyuşturucu karşılığında imza attığını, sonrasında da yine polisler tarafından öldürülmek istendiğini iddia ediyordu. Anlattıkları doğru olsa gerek ki videonun yayınlanmasının ardından Olur’a tahliye kararı çıkmış, fakat savcılığın bu karara itirazı üzerine Olur’un tutukluluğu devam etmişti.
Yine geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde kendisine dayatılan çıplak arama uygulamasını kabul etmediği için darp edildiğini, avukatı Gülistan Ataş aracılığıyla öğrenerek haberleştirdiğim Kürt gazeteci Derya Ren, hakkında açılan disiplin soruşturması sonucu üç gün hücre hapsi cezasına çarptırıldı. Yani Ren, yönetmelikten kaldırılan bir uygulamayı, çıplak aramayı kabul etmediği için üç gün hücrede kalacak ve altı ay boyunca “kötü hâlli” sayılacak.
İşte tam burada “iyi ve kötü”nün anlamını sorgulamak gerek. Tamamen gayrimeşru şekilde hazırlanan ve para karşılığı imza attırılan bir ifadeyi, resmî olarak kullanmak mı kötüdür, yoksa yasalarda yeri olmayan onur kırıcı bir uygulamaya direnmek mi?
Ve eğer devlet mekanizmalarının güvenilirliği yıpranmışsa bireylerden “iyi hâlli” olmalarının beklenmesi, sanki her şey pirüpakmışçasına en ufak itirazın cezalandırılması adil midir?
H.B.A.nın Kötü Hâlleri
Takip edenlerin bildiği üzere, 2016-2021 yılları arasında cezaevinde yatmış ve iki sene kadar da Kayseri Kadın Kapalı CİK’te bulunmuştum. Bir gün, orta yaşlarda, tesettürlü, mazlum görünümlü bir kadın, cezaevi idarecileri tarafından “Tek başına kalmaktan morali bozulmuş, intihara kalkıştı, kendi hâlinde, siyasi davadan tutuklu bir mahkûm” denerek kaldığım siyasi bağımsız koğuşa getirildi.
Sonrasında gerek kendi beyanlarından gerekse yaptıklarından “profesyonel” itirafçı olduğunu öğrendiğimiz H.BA.’ya gerçekleri sorduğumda, yaptıklarını asla inkâr etmedi. Benim dosyasında gördüklerim ve H.B.A.’nın anlattıklarına göre o, yargılandığı hendek-barikat olayları nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almamak için her şeyi yapabilirdi ve yapıyordu da zaten.
Mesela; tanıdığı veya tanımadığı pek çok kişi üzerine ifade vermiş, hatta bu ifadelerin çoğu polisler tarafından yazılmış, o da tahliye edilmesi karşılığında altlarına imza atmıştı. Düşünün, Diyarbakır HDP binasında çalışan çaycı için dahi “örgüt üyesi” diyerek ifade verebilmişti. Hatta polisin Diyarbakır’da düzenlemek istediği operasyon kapsamında cezaevinden çıkarılarak özel araçla bir iki haftalığına Diyarbakır’a götürülmüş, orada bilgisayar başına oturtularak memur gibi çalıştırılmıştı. Hazırlanan ifadeler hemen kullanılmamış, operasyon planı dâhilinde elde bekletilmiş ve sonrasında operasyon düzenlenmişti.
Güvenlik Güçlerine Şantaj
H.B.A. duruşmalarında tahliye edilmediğinde “Tüm ifadelerimi geri çekerim, örgüte gidip özeleştirimi veririm, hazırladığınız ifadeleri imzalattığınızı teşhir ederim,” diyerek güvenlik güçlerini tehdit etmiş ve şantaj yaparak onları yönlendirmişti de. Üstüne üstlük bu yaptıklarından utanmıyor, tersine kendisiyle gurur duyuyordu.
Evet, öğrenmiştim ki, H.B.A. “Avukatla görüşmeye gidiyorum,” diyerek koğuştan çıktığında da başta ben olmak üzere koğuşta kalan herkes hakkında iftira atmaktan çekinmemişti. Hatta onun yalanlarına göre; ben diyeyim beş, siz deyin on farklı örgütün yöneticisiydim. Bazen de CIA ajanı oluveriyordum. Lakin ifadeleri inandırıcı bulunmayarak, işleme konulmamıştı.
Durun, bitmedi; H.B.A. cezaevi idarecileri için de “Terör örgütüne yardım ediyorlar” iddiasıyla şikâyette bulunmuş, bir kısmını PKK’li, bir kısmını da Fetö’cü ilan edivermişti. Her istediğini yaptırmak ve cezaevi içinde kimsenin sahip olamadığı konforu sağlamak için idarecileri tehdit etmek, sıradan, rutin bir faaliyetti onun için.
Tabii “verdiği hizmetler” karşılığında hesabına düzenli olarak yüklü miktarda para yatırıldığını, dışarı çıktığında kendisine ev ve araba vaat edilip iş imkânlarının önüne serileceğini, para makbuzlarını da göstererek bizzat kendisi anlattı. Hatta Süleyman Soylu’nun, teşekkürlerini belirtmek için ona ay-yıldızlı altın kolye gönderdiğini ısrarla belirtiyordu.
Koğuşta bulunan Kürt ve Alevi arkadaşları –kendisi de Kürt olmasına rağmen– aşağılayıp onlara hakaret etmesi, davranış bozuklukları, egoistliği ve saygısızlıkları yüzünden sürekli karşı karşıya geldiğimiz H.B.A.’nın yaptıklarını öğrenmemiz ve yine bir operasyon için Diyarbakır’a götürüleceğini açıklaması üzerine, onu zevkle koğuştan gönderdik. Cezaevi idaresi de bu kadını koğuştan gönderme isteğimizi onayladı, zira onlar da H.B.A.’nın her girdiği ortamda yarattığı kavga ve gürültüden, aynı zamanda olur olmaz herkese attığı iftiralardan yaka silkmişti kanımca.
Swap İzine Rağmen Tahliye
Özgürlüğüme kavuştuğumda daha detaylı öğrendim ki; H.B.A. hendek-barikat davalarından yargılanan ve sadece bir barikatta taş atma “suçunu” işlemiş liseli gençler üzerine dahi “Onlar örgüt üyesidir” şeklinde ifade vererek hepsinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasına sebep olmuştu. Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı hakkında –doğruluğu tartışılır– bir ifade vererek tutuklanmasını sağlayan da oydu.
Beklediği gibi “hizmetleri ve şantajları karışlığı” yakalandığında elinde swap izi bulunduğu adli tıp raporuyla sabit olmasına, yani hendek-barikat olayları sırasında elinde silah çatışmaya katılmasına rağmen tahliye edilmiş ve büyük ihtimalle tanık koruma programına alınmıştı.
Kısaca; bencillik, menfaatçilik ve yalandan ibaret olan bir kadın, devletin güvenlik güçlerini çıkarları için yönlendirdi, ne dediyse yaptırdı çünkü –anlattığına göre– o da onların açıklarını, suçsuz insanlar hakkında hazırladıkları ifadeleri, bu ifadelerin altına para, ev, araba, iş, özgürlük karşılığında imza atıldığını bilmekteydi.
Bakın yazdıklarım, dinlediklerim ve gördüklerimin sadece bir kısmı, fazlası bu kirli ilişkilerden tiksinmenize neden olacaktır mutlaka zira bende öyle oldu.
Şimdi bunları bilirken, bizden kanser hastası Yusuf Kerim’in annesinin “affedilmeyen suçlu” olarak cezaevinde tutulmasını, gencecik gazeteci Derya Ren’in soyunmadığı için cezalandırılmasını, bir tweet yüzünden insanların mahkemelerde süründürülmesini doğal ve adil görmemiz beklenebilir mi?
Her Şey Satılık mı?
Hatırlayalım; geçen sene Mersin’deki polisevi saldırısı sonucu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dilşah Ercan ismini vererek saldırıyı onun yaptığını kamuoyuna duyurmuştu. Bu bilgi yalanlanınca ise doğruluğunda ısrar ederek Twitter’dan “Yıllarca terör örgütünde birlikte olduğu örgüt mensubu, sözde ölümsüzler taburunda sabotajcı eğitimi alıp Türkiye’de eylem yapmak üzere görevlendirildiğini belirtip hemen teşhisini yaptı” açıklamasını yapmıştı.
Gördük ki; H.B.A. benzeri bir itirafçı, verdiği yanlış bilgiyle hem İçişleri Bakanı’nı hem de onun vasıtasıyla Cumhurbaşkanı’nı herkesin gözü önünde yanıltabildi.
İşte tam bu nedenlerden; Emre Olur’un dosyasında ifadesi bulunan İ.K.’nın videosunu izlerken hiç şaşırmadım ve gayet inandırıcı buldum. Zira sürekli karşımıza çıkan bu “gizli tanık” ve itirafçı müessesesi zaten uzun zamandır böyle çalışıyordu. Ekonomik kriz de bir fırsata dönüşmüş, herkes ve her şey satılık hâle gelmişti.
Aslına bakarsanız bugünün Türkiye’sinde satılık olmayan ve çıkar karşılığı konuşmayan çok az insan kaldı. Onlar da her yerden veto yiyor, tüm kapılar yüzlerine kapanıyor ve süründürülüyorlar açıkçası.
Maalesef ki artık “onur, etik, gurur” gibi kavramların pek kıymetiharbiyesi kalmadı. H.B.A. gibilerin el üstünde tutulduğu bir sistemin içinde hâlen adalet, onur, hukuk diye haykıran, bencilliğe, çıkarcılığa değil dayanışmaya ve dik durmaya değer verenleri, nadide mücevherler gibi pamuklara sarmak istiyorum.
H.B.A. gibiler her istediğini elde ederken, kanser hastası Yusuf Kerim’in annesinin ısrarla çocuğundan ayrı tutulmasını ve soyunmayı reddeden Derya Ren’in cezalandırılmasını da kabullenmiyorum, kabullenmeyeceğim de. Siz de böyle yapın bence.
—–
Kapak Görseli: Rigby40 (Pixabay)