Japonya’nın Şinzō Abe’sine şimdilik veda

Abe’nin, 2021 seçimlerine iyileşmiş, dinlenmiş biçimde dönüp dönmeyeceği konusu şimdilik belirsiz

HAZAR GÖKÇEN ÖNEY

01.09.2020

Bekleniyordu ama bu kadar da erken değil: Japonya Başbakanı Şinzō Abe, 28 Ağustos’ta bir sürpriz gerçekleştirip istifa edeceğini açıkladı. Abe, 2021’de 26 Aralık 2012'den beri başbakan olan Abe, istifa nedeni olarak yıllardır mustarip olduğu mide ve sindirim sistemi sorunu “ülseratif kolit” hastalığının Haziran’dan beri kendisini “çalışamaz hale getirmesini gösterdi. Aslında Abe için, hastalığının kendisini görevden uzaklaştırdığı ilk kez değil: 2006-2007’da da ilk kez başbakan olduğu dönem esnasında Abe, aynı rahatsızlığı nedeniyle tedaviye ihtiyaç duymuştu. Abe, aynı zaman da Japonya’nın en genç başbakanı olarak “sivri” görüşleriyle de tartışma yaratmıştı. O dönem siyaset sahnesinden siliniyormuş gibi gözüken Abe, 2007’de görevi bıraktıktan sonra iyileşmişti.

Abe, bu kez siyaset sahnesinden tamamen çekiliyor mu; yoksa, daha önce olduğu gibi bir es verdikten sonra tedavi olup yeniden başbakanlığa mı oynayacak? 

Abe’nin açıklamalarına bakılırsa, hastalığının iyileştirilebilmesi için doktorlar yeni bir tedavi üzerinden çalışıyorlar ama Abe’nin bu tedavisinin sonuç verebileceği süre, şu anki başbakanlık döneminin bitişine yetişmeyecek. Abe'nin bu seferki başbakanlık dönemi 2021'de bitiyordu. Kendisi bu konularda hep sessiz kalmayı seçtiğinden Abe’nin, 2021 seçimlerine iyileşmiş, dinlenmiş biçimde dönüp dönmeyeceği konusu şimdilik belirsiz. Ancak, daha önce bir kez bu formülü deneyen ve başarılı olan Abe, seneye 22 Ekim’deki seçimler öncesinde “tayfun gibi” dönebilir.

Ancak, şu an Japonya’nın önünde birçok belirsizlik var: öncelikle, Koronavirüs pandemisine yönelik hükümet politikası ciddi biçimde eleştirilmeye başlandı. Belki Japonya ile Türkiye’yi karşılaştırınca, oradaki Koronavirüs krizi aslında daha küçük kalıyor ama hükümetin salgını yönetemediği algısı Japonlar arasında daha güçlü. Japonya’da JNN Araştırma tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, Abe kabinesinin onay oranı Ağustos ayında %35’e inmişti. Onaylamayanlar ise %62’ye yükselmişti. Benzer biçimde, hükümeti Koronavirüs kriz yönetim sürecinde başarılı bulanlar da, Temmuz ile karşılaştırıldığında 20 puan birden düşüşle %26’ya inmişti.

Olimpiyatların 2020’den 2021’e ertelenmesi ve bir kez daha ertelenmelerinin de ihtimal dahilinde olması; Japonya ekonomisinin de %5 küçülmesi beklentisi ülkenin moralini bozdu. Başka ülkeler için Koronavirüs’ten bu kadar zararla kurtulmak belki çok da sarsıcı olmayabilir fakat Japonya’da beklentiler ve standartlar yüksek. 

Abe’nin nin sürprizi ne kadar sürpriz?

Abe, “karizmatik lider” olarak nitelenen bir isim. Ülkenin başına geçen en genç isim olduğu gibi, aynı zamanda en uzun süre de iktidarda kalan da başbakan. Abe’nin seneye seçimler döneminde başbakanlıktan çekileceği konuşuluyordu. 2012’den beri görev başında olarak zaten koltuğa kazık çakmaması bekleniyordu: istifa konuşması normal açıklamalarından farklı olarak “teleprompter”dan okunan bir metin ile gerçekleşti. Açıklamasında, “Kuzey Kore’nin Japon vatandaşlarını kaçırması” ve “anayasal değişiklik” konularını çözemediğinden dolayı özür diledi. Kuzey Kore, 1977-1983 yıllarında sayısı tam olarak bilinmeyen Japonları ülkelerinde kaçırdı ve gizemini bugüne kadar koruyan bu konu o zamandan beri bu Japonya'da büyük bir konu. Eski Kuzey Kore lideri Kim Jong-il, 2002'de Japonya'yla daha yakın ilişkiler kurmak için Kuzey Kore'nin 13 Japon vatandaşını kaçırdığını itiraf etti. Ama bu açıklama tam ters tepkiye yol açtı: Japonya'da konunun bir komplo teorisi olduğu görüşü ön plandayken gerçek olduğunun anlaşılması, Kuzey Kore'ye büyük bir öfke duyulmasına neden oldu. 

Şinzō Abe'nin sekiz yıllık yönetimi, o zamana değin sürekli başbakan değiştiren Japonya için gerçekten de çok uzun bir süreçti. Kendisi, Japonya'da etkili Abe ailesinden geliyor; aile mirası ise ülkenin kilit kırılma dönemlerinde liderlik yapmak. Büyükbabası Nobusuke Kishi ilk başta, 2. Dünya Savaşı’ndan önce Çin topraklarında Japonların kurulan “Mançukuo Devleti”nin sembolik lideri ve daha sonra ise 1957-1960 arası Japon başbakanıydı. Abe ise, kendi döneminde yaşanan büyük dönüşümlerin ötesinde, 2019'da ise eski Japon imparatoru Akihito'nun tahtı bırakması ve yerine oğlu Naruhito'nun geçmesi ve böylece Heisei Çağının bitip Reiwa Çağının başlaması sürecinde de başbakanlık görevini yürüttü. Japonya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD tarafından yazılan anayasasını değiştirmek de, Abe’nin gerçekleştirmek istediği asıl dönüm noktasıydı. Japonya’da anayasanın değiştirilebilmesi için Meclis’te 3’te 2’lik bir çoğunluk ve ardından da referandum desteğine sahip olmak gerekiyor. Abe de gerçekten de bu zor hedefe ulaşmayı başaramadı.

Abe, tüm anayasayı değiştirmek değil; özellikle 9. Maddeyi yeniden yazmayı istiyordu. Bu madde, Japonya'nın bir ordusu bulundurmasını yasaklıyor; ama fiilen Japonya’nın “Öz Savunma Kuvvetleri” olarak adlandırılan silahlı güçleri var. 2014'te Japon kabinesi, bu maddenin değiştirilmesini onaylayıp Japonya'nın müttefiklerini savunmasına izin verdi. Çin bu değişikliğe karşı çıkarken, ABD, Filipinler, Vietnam ve Endonezya bu değişiklikleri destekledi. Abe ve diğer milliyetçiler ise bütün maddenin değiştirilmesi veya kaldırılması ve böylece Japonya'nın yeniden askerileştirebilmesini; Japonya’nın resmen ordu sahibi olabilmesini istiyorlar. Japon halkının çoğunluğu ise, bu konuyu ya umursamıyor ya da değişikliklere karşı. 

Japon Ordusu’nu yeniden kurmayı başaramasa da, Abe ayrıca başbakanlık makamına önemli değişiklikler getirdi. Uzun yıl güç kalabileceği yeni bir örnek geliştirdi ve ve gücü giderek merkezleştirdi. Örnek vermek gerekirse, 2013'te başbakanlığı daha güçlü ve şahin hale getiren, “Ulusal Güvenlik Konseyi”ni yarattı ve “Ulusal Gizlilik Yasası”nı imzaladı.

Ülke tarihine damgasını vurdu

Abe ilk başta 2006-2007’te ilk görev başı yaptığında, hızlıca geçip gidecek başka bir başbakan gibi gözüküyordu. O kısa zamanda Japon bütçesini dengelemeye ve daha milliyetçi bir eğitim sistemi kurmaya çalıştı. Dış ilişkilerde ise Kuzey Kore'ye sert çıkarken, Çin, Hindistan ve ABD ile daha iyi ilişkiler kurdu. 29 Temmuz 2007 Japonya'nın üst meclisi olan Danışmanlar Meclisi seçimlerinde Abe'nin Liberal Demokrat Partisi 52 yıl içinde ilk kere kontrolünü kaybetti. LDP, "1955 sistemi" adı verilen bir sistemde, 1993-1994 ve 2009-2012 yılları dışında her zaman Japonya'da iktidardaki parti oldu. LDP’nin sürekli siyasi gücü elinde tutan parti olması, Japonya’da herşeyin bu partinin liderinin istediği gibi gitmesi anlamına gelmiyor: Daha önce bahsettiğim gibi Abe, 12 Eylül 2007'de giderek azalan popülaritesi ve sağlığından dolayı istifa edeceğini açıklamış ve 26 Eylül'de görevi bırakmıştı.

Üstüne üstlük, 2009'da Japon Demokratik Partisi, seçimlerde LDP'nin uzun zamanlık liderliğini bitirdi. 2012'de ise Şinzō Abe, ezberleri bozup bıraktığı görevine yeniden dönerek tekrar başbakan olmak istediğini açıkladı. "Nippon o Torimodosu" yani "Japonya'yı geri al" sloganı ile 2012 genel seçimlerine giren Abe, 16 Aralık'taki seçimi kazanıp LDP’yi yeniden iktidara taşıdı. 2013'te Abe yeniden başbakanlık koltuğuna oturmasını, “Japonya geri döndü” diye niteleyecekti. 

Abe ekonomik alanda, "Abenomik" (Abenomikusu-Abenomics) diye adlandırılan politikalar oluşturdu. “Abenomik”, temelde parasal gevşeme, mali teşvik ve yapısal reformlara dayalı. Abenomik, Japonya'yı 1990'lardan beri içinde olduğu deflasyondan çıkardı ve Japonya'nın yüksek borcunu da azaltmaya çalıştı. Ayrıca ekonominin daha hızlı büyümesi için adımlar attı ve Japonya'nın en büyük ticaret ortakları Çin, Güney Kore ve ASEAN ile ticareti büyüttü. Japonya'da turizmi ve kadınların çalışma oranını ayrıca arttırdı; Japonya'da yabancı işçilerin çalışmasını da daha kolay yaptı. Sonuncu politika ise genel halk tarafından en çok karşıtlık gören oldu. Japonya ise öngörünebilen gelecek boyunca dünyanın 3. en büyük ekonomisi statüsünü koruyacak gibi.

Abe, iktidarda olduğu sürece, Japon eğitim sistemini daha milliyetçi ve geçmişine (özellikle İkinci Dünya Savaşında yıkılan Japon İmparatorluğuna) daha olumlu okumalara sahip bir hale getirmeye çalıştı. Abe, Japonya’nın geçmişi konusunda milliyetçi bir bakışa sahip; çoğu LDP siyasetçi gibi milliyetçi ve Japon İmparatorluğunun savaş suçlarının fazla büyütüldüğünü düşünen Nippon Kaigi grubuna üye ve Japon ordusunun savaşta kullandığı çoğunlukla Kore'den olan "rahatlatıcı kadınların" var olmadığını iddia ediyor. Ayrıca kuzeydoğu Çin'de varolmuş "Mançukuo'nun bir kukla devlet olmadığı” fikrini de öne sürüyor. 

Dış ilişkiler konusunda ise Abe, diğer Japon başbakanlarından “değişik” politikalar izledi. Aralık 2012 ve Eylül 2014 arasında 49 ülkeyi ziyaret etti. Örnek vermek gerekirse, karşılaştırmalı baktığımızda ondan önce gelen Naoto Kan ve Yoshihiko Noda, toplamda 2010 Haziran ve 2012 Aralık arasında 18 ülke ziyaret ettiler.

2012'de Abe, başbakan olduğunda Çin ile ilişkilerde “kontrollü bir mesafe” hâli vardı: Çin'in hak iddia ettiği Senkaku/Diaoyu Adaları ise son onyıllar içindeki en kötü hâlindeydi. 2012’de Abe iktidara geldikten sonra ilk 23 ay, Japonya ve Çin liderliği arasında hiçbir görüşme olmadı. Kasım 2014'de ise, Çin lideri Xi Jinping ile görüşüp iki ülke arasında ilişkileri iyileştirecek ilk adımları açıkladılar. 

2013’te Abe ve LDP ileri gelenlerinin A-Sınıfı yani birinci dereceden Japon savaş suçlularının mezarlarının bulunduğu ve o yüzden tartışmalı olan Tokyo’daki Yasukuni Tapınağı'na ziyaretleri, ise hem Çin hem de Güney Kore'de sert tepki çekti. 2017'de ise Çin ile ilişkiler, baştaki örselenmelere rağmen gelişmeye başladı ve iki taraf da ilişkilerde "yeni çağ" yaratmaya söz verdi. Giderek iyileşen ilişkileri gösteren bir diğer işaret ise, 2012’de Çinlilerin %90'dan fazlası Japonya'ya negatif bakarken, 2017’de %50-60'tan fazlası pozitif bakmaya başlaması idi. Son olarak, Koronavirüs Pandemisi sürecinde Japonya ve Çin’in birbirine yardım yollaması, artık eski köprülerin altından çok su aktığının göstergesiydi.

Bölgenin diğer güçlü ülkelerinden Güney Kore ile ilişkiler ise, daha olumsuz gitti. Güney Kore ile ilişkiler ise 2015'ten başlayarak bir nebze daha iyi olmaya başlamışken, 2019'dan başlayarak çok negatif bir yöne gitmeye başladı. İki ülke, Kore'nin 1910-1945 arasında sömürge statüsünden kalma tarihi anlaşmazlıklardan dolayı büyüyen bir ticaret savaşına girdi. Birbirlerini ticaret "beyaz liste"lerinden dahi kaldırdılar. Kuzey Kore konusunda ise, Abe özellikle sert bir konum aldı ve genellikle Kuzey Kore ile görüşmelere karşı oldu. 

ABD ile ilişkiler her zaman olduğu gibi güçlü oldu ve Abe, hem Obama hem Trump ile kişisel olarak yakın ilişkiler sürdürdü. Rusya ile Kuril Adaları üzerine tartışmazsızlığı çözmeye çalıştı ama başarısız oldu. Türkiye ile ilişkiler olduğu gibi yakın ve pozitif devam etti.

Abe, ayağını kaydıran asıl konu, Koronavirüs oldu. Bahsettiğimiz gibi, Koronavirüs, Olimpiyatların 2021'e ertelenmesine neden oldu ve bu da Japonya için oldukça acı verici bir karardı. Abe, Koronavirüs’e karşı yeterince tepki göstermemek ile suçlandı. Oysa, yine bahsettiğimiz gibi, Japonya'da Koronavirüs rakamları çoğu ülke ve özellikle Avrupa ile Amerika'dan çok daha düşük. Abe, ayrıca Japon ekonomisinin yaklaşık %22'sine denk gelen bir teşvik paketi ile Koronavirüs’ün olumsuz maddi etkilerine karşı tedbir de olmaya çalıştı hazırladı. Ancak, her ne yapsa da, politikalarıyla ilgili olumlu algılar oluşturamadı ve Abe'nin popülaritesi Koronavirüs döneminde iyice çakıldı.

Yine de, belli olmaz: Abe, başbakanlığı şimdilik terk etmiş olabilir ama bu karar, siyasi kariyerine son vermesi demek değil. İstifa açıklamasında, gelecek yıl seçimlerinde alt meclis olan Temsilciler Meclisi’nde milletvekili olmak istediğini açıkladı. Neticede, Abe kesinlikle tarih kitaplarına geçecek bir geçmiş bıraktı. Geriye bıraktığı miras ise uzun zaman Japonya ve Dünya'yı etkileyecek; belki de, 2021’de ya bilfiil başbakan veya LDP’nin başlıca güç odağı olarak Japonya politikasına yön veren isim olmayı sürdürecek.