Paris Caddesi; Yağmurlu Gün (Fransızca: Rue de Paris, temps de pluie), Fransız sanatçı Gustave Caillebotte'un (1848–1894) 1877 tarihli büyük yağlıboya tablosudur. Kaynak: Chicago Sanat Enstitüsü.

Jül Vern Seyahat Acentesi (3): Jean Pass, işverenini değiştirmek istiyor

Yatağın yanıbaşında komodinin üstünde şu üç kuruşa satılan, gizemli, gerilimli, korkutucu tasvirler ve anlatımlarla yüklü, cinselliği, kanlı sahneleri ve dehşet verici olayları harmanlayan kitaplardan biri duruyordu. İlk sayfalardaki resimlere şöyle bir göz attı, kitabı aldığı yere bıraktı

İLHAMİ ALGÖR

09.03.2024

Genç Lord Longsferry, romanı Avrupa’da gezdirip Londra’ya geri getirdiğinde ailesi ona Muhafazakar Parti’den bir milletvekilliği ayarladı. Ekselansları Kraliçenin ve Muhafazakar partinin gözbebeği parti başkanı Bay Disraeli, kürsüye çıkıp, bir sömürge olarak Hindistan’ın muhafaza edilmesi, diğer rakip güçlere mesela Rusya’ya karşı savunulması, İngiliz emperyal gücünün Afrika, Ortadoğu ve Uzakdoğu’da yayılması gerektiğinden söz ederken, genç Lord ve taze milletvekili Longsferry akşamdan kalma olduğu için uyukluyor, konuşma bitip alkış faslı başlayınca dirilip alkışlara katılıyordu.

Uyanık olduğu zamanlardaki icraatlarından biri sendikaların kurulmasına izin veren yasaya karşı oy kullanmak oldu. Sık yaptığı ise akşamları gece yarılarına kadar tiyatrolar, barlar caddesi mekanlarında işret alemlerinde takım taklavatını gezdirmek idi. Zil zurna küfelik olarak polislerin kolunda evine taşınır; kâhyası, uşağı ya da kıç toplayıcısı Jean Pass tarafından teslim alınıp yatağına yatırılırdı. Pass, Beyefendi’nin arkasını toplamaktan artık yorulmuş, kendisini daha az yoracak bir Beyefendi arıyordu.

Jean Pass’ın imdadına, Mary Higgins yetişti. Mary Higgins, kızıl saçlı, hafif çilli, zeki ve mücadeleci genç bir kadındı. Manchester’da çalıştığı fabrikada işçi temsilciliği yapan bir babanın, Nicholas Higgins’in kızıydı. Bay Higgins’in Mary’den birkaç yaş büyük diğer kızı Bessy, Manchaster dokuma fabrikalarında çalışırken kimyasallar solumuş ve genç yaşta ölmüştü. Bir havalandırma sistemi yapılmış olsaydı Bessy ölmeyecekti. Bay Higgins, küçük kızının da aynı şeyleri  yaşamasını istememiş ve onu Londra’ya göndermişti.

Mary, zeki bir genç kadın olduğu için Londra’ya hızlı uyum sağlamıştı. Şimdi kalburüstü müşterilerine ev tekstili hizmeti veren Gümüş Yüksük adlı bir işyerinde çalışıyordu. Mary bu işi başka bir coğrafyada yapsaydı ona “bohçacı” denilebilirdi. Ama gelişkin endüstrilerde işleyişler ve adlandırmalar farklı oluyordu. Bay Fogg’un hanesi de Bayan Higgins’in işi gereği ilgilendiği hanelerden biriydi ve Bayan Higgins, Bay Fogg’un yeni bir kâhya aradığını biliyordu. Jean Pass için bir görüşme ayarladı.

Jean Pass, Saville Row’da, 7 numaralı evin hizmetliler giriş kapı ziline dokundu. Kapıyı, işine son verilmiş kâhya Forster açtı. Pass kendini tanıttı, bekleniyordu ve hemen içeri alındı. Forster, yeni kâhya adayını   Beyefendi’nin oturmakta olduğu küçük salonun kapısına götürdü, beklemesini işaret etti, salon kapısını çaldı, iki adım içeri girdi, “Yeni uşak efendim” dedi.

Phileas Fogg koltuğunda dimdik oturmuş, bir askerin tören sırasında yaptığı gibi ayaklarını bitiştirmiş, ellerini dizlerine koymuş, vücudu dimdik, başı yukarıda karşıladı “yeni uşak”ı.  Bay Fogg, kırk yaşlarında, uzun boyluydu. Kilosu gayet düzgündü. Saçı ve favorileri kumraldı ve şakaklarında kırışıklık görünmüyordu. Pass eğilerek Beyefendi’yi selamladı.

“Fransızsınız ama isminiz John mu?” diye sordu Phileas Fogg.

“Jean, eğer Beyefendi kusura bakmazsa, Jean Pass” cevabını verdi yeni kâhya adayı. Kısaca kendinden, daha önce yaptığı işlerden söz etti. Sokak şarkıcılığı, sirklerde at cambazlığı, ip cambazlığı, jimnastik öğretmenliği ve Paris’te itfaiye erliği. Lafı uzatmadı ve bazı şeylerden, mesela 1867 senesi Paris Dünya Sergisi’nde Mısır ve Türk pavyonlarının yangına karşı korunmasından sorumlu ekipte olduğundan söz etmedi. Söz etseydi, belki konu orada kalmayacak, arkası gelecek, konu Paris sosyetesinde “Süslü Şerif” olarak anılan Osmanlı sefiri Halil Şerif Paşa’nın gece hayatına ve Marsilyalı Bayan Colette’e kadar uzayabilecekti.

“Pass ismi benim için uygun,” dedi İngiliz centilmen. “Şartlarımı biliyor musunuz?” “Evet” dedi Pass.  Bay Fogg, saatin kaç olduğunu sordu, Pass yelek cebindeki saate baktı ve cevapladı.

“Dört dakika geriden geliyor.” dedi Bay Fogg,  “önemli değil. Farkı bilmek yeter. Öyleyse şu andan itibaren, 2 Ekim 1872’nin bu çarşamba günü, sabah saat on bir yirmi dokuz itibarıyla hizmetime girmiş bulunuyorsunuz.”

Jean Pass, Beyefendi’nin durumlara tanım getirme tarzında, gereksiz hareketlerde bulunmayan, bakışlarını bile boşa harcamayan, yönetici alışkanlıklarından vazgeçememiş emekli subay havası buldu. Düşüncelerini kendine sakladı. Az önce Beyefendi’ye yaptığı işleri anlatırken sözlerini kısa kesmesi gibi bir temkinlilik idi bu davranışı. Bey veya Hanımefendiler, çalışanlarının uzun konuşmasından hoşlanmazlardı.

*

İşine son verilen kâhya James Forster şahsi eşyalarını toplamayı bitiriyordu ki yanında yeni kâhya Jean belirdi. “Ah!” dedi Forster, “Nasıl geçti Beyefendi ile görüşmeniz?” “Saatim dört dakika geriymiş fakat her konuda anlaştık” dedi Jean, “evin detayları hakkında sizi dinlememi istediler.”

Forster, Jean’a evin ve beyefendinin düzenine dair detayları aktarıyor, yeni kâhya, anlatılanları dikkatle not alıyordu. Forster’in aktardıkları ile beyefendinin nasıl biri olduğuna dair ipuçları beliriyordu ve yeni kâhya beliren ipuçlarını bir araya topladı: “Düzen hastası, takıntılı biri. Yalnız yaşayan belki de bu takıntıları yüzünden yalnız yaşayan biri. Ve yalnızlığını sorun etmeyen bir yalnız.”

Forster, yeni kâhyaya gülümsedi. İçinden geçenlerin cümleleştirilmiş olmasından hoşlandı, üstünden yük kalkmış gibi hafifledi. Artık toparlanmış ve eve dair detayları aktarmayı bitirmişti.  Çantasını aldı, kapıya yöneldi. “Evi ve Beyefendiyi size teslim ediyorum Bay Pass” dedi, “umarım bir makine ile yaşamayı başarabilirsiniz.”

Jean Pass, teşekkür etmek ile uğurlamak arası bir selam verdi Forster’e. Bir komüncü selamı. “Bu bir Fransız selamı mı?” diye sordu Forster. “Bir tür Parisli selamı” dedi Pass. Forster’i uğurladı ve evi dolaşmaya başladı. Evin salonlarına, kuytularına, kapalı kapıların ardına, dolaplara, raflara, çekmecelere baktı. Kitaplık göremedi. Evde kitap ve kitaplık yoktu. Bay Fogg gazete okurdu.

Jean, artık kendisine ait olan kâhya odasına geçti. Beyefendi, görüşmelerinden sonra evden çıkmış, kulübe gitmişti. Şu anda kulüpte oyun masasında kağıt oynuyordu. Birazdan dünyayı 80 günde dolaşmak konusunda iddiaya girecek, kağıt oyununu bitirecek, eve dönecek, alışılmışın dışında erken bir  saatte eve döndüğü için kâhyasını şaşırtacak ve ona “Hazırlan, gidiyoruz” diyecekti. Bütün bunlar için henüz saatler vardı.

Sırtına iki yastık yerleştirdi, yatağına oturdu ve yeni odasına göz gezdirdi. Küçük pencereden vuran ışığın yarım yamalak aydınlattığı odasına baktı ve bir rahatlama nefesi saldı. Yatağın yanıbaşında komodinin üstünde şu üç kuruşa satılan, gizemli, gerilimli, korkutucu tasvirler ve anlatımlarla yüklü, cinselliği, kanlı sahneleri ve dehşet verici olayları harmanlayan kitaplardan biri duruyordu. İlk sayfalardaki resimlere şöyle bir göz attı, kitabı aldığı yere bıraktı.

*

-devamı haftaya-

Bir teşekkür:  Yazı dizisinin ilk bölümünde, “..1872 senesinde, Burlington Gardens’daki Saville Row’da, 7 numaralı evde – 1814’te Sheridan’ın öldüğü ev – …” cümlesi geçer.

Kıymetli bir arkadaşım, “Fakat Müzeyyen …”in ilk baskısını yaparak beni kötü yola düşüren Şahin Beygu (Kıyı Yay.),  Sheridan’ın ev numarasının 14 olduğuna dair bir kayıt gönderdi.  Şahin abi kıymetlimizdir. Fakat biz, dünya çapında meşhur bir şahsiyet olan Bay Jül Vern’in beyanını esas alırız.  Bay Vern’e “üfürmüş” diyemeyiz. Kanoncular bizi kınarlar.