Paris Caddesi; Yağmurlu Gün (Fransızca: Rue de Paris, temps de pluie), Fransız sanatçı Gustave Caillebotte'un (1848–1894) 1877 tarihli büyük yağlıboya tablosudur. Kaynak: Chicago Sanat Enstitüsü.

Jül Vern Seyahat Acentesi (4): Kibar beyler arasında bir iddia

Bir kulüp hizmetlisi, Beyefendilerin boş kadehlerini topladı. Yerde bir not kağıdı farketti. Notta, “Hizmetli sessiz olmazsa aranızdaki mesafeyi koruyamazsınız. Mesafeyi koruyamazsanız istediğiniz gibi yönetemiyebilirsiniz” cümlesi yazılıydı. Beyefendiler iddianın heyecanı içinde dalgalanıyorlardı. Kimse not ile ilgilenmedi. Hizmetli notu cebine attı

İLHAMİ ALGÖR

16.03.2024

Bay Fogg her gün, Reform Kulüp olarak anılan seçkin beyefendiler kulübüne giderdi. Yeni uşağını, kâhyasını, kıç toplayıcısını işe aldığı gün yine kulübe girdi, şapka ve bastonunu hizmetlilere teslim etti,  şömine yakınında bir koltuğa oturdu ve gazetesi Morning Chronicle’ı açtı. The Morning Chronicle 1769 yılında Londra’da kurulmuş ve ünlü yazar Charles Dickens’ın da çalışmış olduğu bir gazeteydi. 1862’de yayını durdurulmuş, son baskısını 1865 yılında yapmıştı. Acaba Bay Fogg, 1872 senesinde Reform Kulüpte oturduğu koltukta gazetenin eski bir nüshasını mı okuyordu?

Fakat daha önce Bay Sheridan’ın ölüm tarihinin 1814 mü yoksa 1816 mı olduğuna dair bir tereddüt halinde Bay Verne’in beyanını esas aldığımız gibi, gazete’ye dair bir tereddüt halinde de Bay Verne’in beyanını esas alırız. Aksi takdirde, milyonlarca okuyucuya ulaşmış, kitapları Eğitim Bakanlıklarınca okul müfredatlarına alınmış dünya çapında meşhur bir şahsiyeti yanılgı içinde göstermek  düşman kazanmamıza sebep olabilir.

Bir süre sonra Bay Fogg’un oyun arkadaşları kulübe geldiler ve kısa bir selamlaşmadan sonra her zamanki kağıt oyunları için masada yerlerini aldılar. Emektar bir kulüp hizmetlisi siyahlar içinde kıyafeti ve tabanları yumuşak kumaştan ayakkabıları ile sessizce gelerek masaya oyun kağıdı destesini bıraktı. Kulüp hizmetlilerinin sessizce dolaşmalarını sağlayan kumaş tabanlı ayakkabıların benzerleri Osmanlı Sultanının saray hizmetlilerinin ayağında da vardı. Acaba Osmanlı saray hizmetkârlarının papuçları Konstantiniyye’de mi üretiliyorlardı yoksa İngiliz üretimiydiler de ithal mi edilmişlerdi? Belki vakti gelince Manschester tekstil sanayicilerine sorup cevap alabileceğimiz bir konuydu bu. Fakat soylu mekanlarındaki hizmetlilerin sessiz ve adeta görünmez olmasına dair bu aşırı titizlik niyeydi? Onların getirip önünüze bıraktıklarını afiyetle yer içerken varlıklarının görünür olması acaba neyi bozuyordu?

Bay Fogg ve arkadaşları oyunlarına başlamışlardı. Konu oraya nasıl geldi ise dünyanın küçülmekte olduğuna dair bir sohbet açıldı. Oyunculardan biri, “Dünya artık eski dünya değil, küçüldü, yine de etrafını dolaşmak en az üç ay alır” şeklinde bir cümle kurdu. Bay Fogg, kendinden emin pürüzsüz bir ses ile  “80 gün” dedi. İfadesi o kadar kesin ve keskin kenarlıydı ki, o iki kelime masanın ortasına fil gerisi boyutlarında bir iddia olarak düştü. Masadakiler “Mümkün değil, yapılamaz” dediler.  Bay Fogg “Mümkündür, yapabilirim” dedi.

Oyunculardan biri, bankacı John Sullivan, bir ara Bay Fogg’a hak verir gibi oldu. “Rothal ve Allahabad arası Hint Yarımadası Demiryolları açıldığından beri 80 gün yeterli olabilir” dedi, “Morning Chronicle’ın hesapları da aynı yönde.”

“Ama kötü hava koşulları!?” dedi mühendis Andrew Stuart. Bir mühendis için makul bir soru idi.

“Hepsi dahil” dedi bay Fogg.

“Hindular ve kızılderililer rayları sökseler de mi? Trenleri durdurup vagonları soysalar da mı? Yolcuların kafa derilerini yüzseler de mi?” diye devam etti mühendis. Şimdi, mühendisten ziyade beyaz adam dünyası dışındaki dünyaların tekinsiz olduğuna dair uydurma hikâyelerle büyümüş bir ergen gibi konuşuyordu ki bu yönü ile öyle idi zaten.

“Hepsi dahil” dedi yine Bay Fogg sinir bozucu sakinlikte bir ses ile. Buna rağmen masada kimsenin sinirleri bozulmadı. Çünkü -mühendisin heyecanını bir kenara bırakırsak- herkes İngiliz soğukkanlılığına sahipti ve zaten hepsi de İngiliz ve centilmendiler.

Şu ana kadar söze karışmayan diğer oyuncular; bir diğer bankacı Samuel Fallantin, bira yapımcısı Thomas Flanagan (ki Flanagan oyuncu değil, oyunu seyreden yancı idi) ve masanın ağır topu, İngiltere Bankası yöneticilerinden, kulübün en saygın ve en zengin şahsiyetlerinden Gauther Ralph, oynanmakta olan kağıt oyunu esnasında masada ikinci bir oyunun gelişmekte olduğunu farkettiler.

Mühendis, bu kez sakin yaklaştı. “Teorik açıdan haklısınız fakat uygulamada…” “Uygulamada da öyle” dedi Fogg. “Sizi bunu başarırken görmek isterim.” dedi mühendis. “Birlikte gidelim”  dedi Fogg.

Fogg’un mühendisi tahrik etmek gibi bir niyeti yoktu. Söylediklerine inanan ve inanmadığı cümleyi kurmayan, netlik, kesinlik yanlısı biriydi sadece. Bu özelliği vakit kaybını sevmeyen biri olması ile ilgiliydi. Vakit, Bay Fogg için herşeyin özü idi. Bay Fogg, saat, cetvel, pergel, büyüteç, deney tüpü, meridyen ve paralellere bölünmüş bir yer küre, bir termometre, barometre ve hisse senetleri karışımından oluşmuş biriydi. Bu kadar yoğun bir karışımın, bir mermi çekirdeği yalınlığına veya çuvaldız zarafetine bürünebilmesi anlaşılabilir bir şeydi.

Mühendis kendi ayağı ile mermi çekirdeğine doğru koştu, “Bu koşullarda bir yolculuğun gerçekleştirilmesinin imkânsız olduğuna 4.000 sterlin bahse girerim” dedi. Fogg sakinleşme talep etti, mühendis kabul etmedi. “Peki” dedi Fogg, “Baring Kardeşlerde 20.000 sterlinim var.”

Fogg, masaya Baring’s Bankasına ait 20.000 sterlinlik bir çek bıraktığında mühendisin öne sürdüğü miktarı beş ile çarpmıştı. Bu tavır, masadaki diğer oyuncuları da bahise davet etmek anlamına geliyordu. Bunu niye yapmıştı? 4.000 sterlin’in yolculuk masraflarını karşılamayacağını mı düşünmüştü? Düşünmüş müydü, hesaplamış mıydı? Hangi ara?

Tartışmanın başında, bu yolculuk için 80 günün yetebileceğine dair Bay Fogg’u destekleyen bankacı Sullivan, bir orta yol bulmak amacıyla, “Ama bu süreyi geçmemek için matematiksel olarak demiryollarından buharlı gemilere ve buharlı gemilerden demiryollarına atlamak gereklidir” dedi.

“Ben de matematiksel olarak atlarım” diye cevapladı Bay Fogg.

“Bu bir şaka olmalı” dedi Sullivan, söyleyecek başka bir söz bulamamıştı.

“İyi bir İngiliz, bahis gibi ciddi bir konuda asla şaka yapmaz” diye cevapladı Bay Fogg, “80 günde, yani bin dokuz yüz yirmi saatte veya yüz on beş bin iki yüz dakikada ya da daha az sürede katedeceğime dair isteyen herkesle yirmi bin sterlin bahse giriyorum.”

Masadakiler bir an için sessiz kaldılar. Hiç kimse “nasıl bir insan ile yaşıyoruz?” sorusunu aklına getirmedi. Çünkü insanın bir benzerini sorgulaması kendini sorgulamasına sebep olabilirdi. Bir koyup kaç alacaklarını hesaplamayı tercih ettiler. O kısa an içinde İngiltere Bankası yöneticilerinden Gauther Ralph, “dünya ile oynayan para ile oynar” diye geçirdi içinden. Ve hep bir ağızdan “kabul” dediler. Böylece dünyayı turlamak Bay Fogg için kaçınılmaz oldu.

Bir kulüp hizmetlisi, Beyefendilerin boş kadehlerini topladı. Yerde bir not kağıdı farketti. Notta, “Hizmetli sessiz olmazsa aranızdaki mesafeyi koruyamazsınız. Mesafeyi koruyamazsanız istediğiniz gibi yönetemiyebilirsiniz” cümlesi yazılıydı. Beyefendiler iddianın heyecanı içinde dalgalanıyorlardı. Kimse not ile ilgilenmedi. Hizmetli notu cebine attı.

*

Haftaya: Kısa bir hazırlık ve yola çıkış