Jül Vern Seyahat Acentesi (8): Jül Vern ve editörü Hetzel’in ilişkilerinin soluk rengine dair
“Mektubunuz beni gerçekten endişelendirdi. Yine de, her zaman yaptığımız gibi ilerleyerek bu işi çözebileceğimizi düşünüyorum. Metni sonuna kadar tekrar okuyun…. Gözlemlerinizi yapın ve ben mümkün olan her şeyi dikkate alacağım. Jules Verne“
13.04.2024
Artık Verne’in Hetzel’e mektuplarının tonu da değişmişti. Aralarındaki iş ilişkisinin genel tonu, baba/oğul ya da usta/öğrenci ilişkisinden, toy Verne’in itaatkâr tonundan çıkmıştı. Verne, hâlâ samimi ve dikkatli bir şekilde hürmetkâr olmasına rağmen, eski akıl hocasına karşı geri adım atmayı reddeden bir yere geçmişti. Anlaşmazlıklar durumunda eşitler arasında profesyonel bir ilişkiyi savunuyordu.
“Mektubunuz beni iki gün boyunca çok rahatsız etti ve yanıt vermeden önce üzerinde uzun uzun düşünmek istedim. Hissetmediğim bir şeyi tasvir etmekten tamamen acizim. Açıkçası, ben Kaptan Nemo’yu sizin gibi görmüyorum. Kaptan’ın bu korkunç eylemini ona yönelik provokasyonla haklı çıkarıyorum. Nemo gemilere sadece batırmak için saldırmaz; saldırılara karşılık verir. Mektubunuzda söylediğinizin aksine, hiçbir yerde öldürmek için öldüren bir adam tasviri yapmadım. O, içinde yaşadığı ortam nedeniyle zaman zaman öfkelenen bir adamdır. İnsanlığa olan nefreti kendisinin ve sevdiklerinin çektikleri ile yeterince açıklanmaktadır…. Bana köleliğin kaldırılmasının çağımızın en büyük ekonomik gerçeği olduğunu söylediniz. Buna katılıyorum, ama burada tamamen alakasız. (…) Eğer Kaptan Nemo köle tacirlerinden intikam almak isteseydi, Grant’ın ordusunda hizmet etmesi yeterli olurdu… Özetle, mektubunuz beni gerçekten endişelendirdi. Yine de, her zaman yaptığımız gibi ilerleyerek bu işi çözebileceğimizi düşünüyorum. Metni sonuna kadar tekrar okuyun…. Gözlemlerinizi yapın ve ben mümkün olan her şeyi dikkate alacağım. Jules Verne“
Bu mektuptan sonra ilişkileri dikiş tutmadı.
*
Nellie Bly, Verne ailesini ziyaret etmiş, ana hikâyeye başlamak üzere Calais’e gidiyordu. (1889) Tren Calais’e vardığında Nellie ve meslektaşı birbirlerine veda ettiler. Meslektaş Londra’ya dönmek üzere hareket etti. Nellie ise Bay Fogg ve Jean Pass’ın, 17 sene önce yolculuklarına başladıkları noktaya ulaşmış olarak birazdan Paris, Torino, Brindisi yönünde takibe başlayacaktı. Bay Fogg’un adımlarından haberdardı. Onun yolculuk notlarını okumuştu. Bay Fogg, Paris’e ulaştıktan hemen hemen birbuçuk saat sonra İtalya’ya doğru yola çıkacak, Torino üzerinden Brindisi’ye ulaşıp gemi ile Süveyş’e geçecekti.
Nellie’nin yolculuğu, Bay Fogg’un yolculuğu gibi birinci mevkide, dakik ve pürüzsüz değildi. Brindisi’ye gitmek üzere Calais’de bindiği tren, bir posta treniydi. Trene yirmi iki yolcu kapasiteli bir vagon eklemişlerdi. Vagon Nellie’nin “kutucuklar”dediği yataklı kompartımanlara bölünmüştü ve Nellie kutucuklardan birini baba kız iki İngiliz ile paylaşıyordu. Bir ara günlüğüne şu notları düştü: “Kompartımanı, hayatımda gördüğüm en güzel yanaklara ve en zengin altın sarısı saçlara sahip olan güzel bir İngiliz kızla paylaşıyorum. Kış ve bahar aylarını geçirmek üzere hasta olan babasıyla birlikte Mısır’a gidiyorlar. Baba kültürlü, geniş görüşlü bir adam. Konuşmasını sık sık kesen ve ince bedenini sarsan bir öksürüğü var. Fakat mizah anlayışı öksürüğünün bana verdiği tedirginliği örtüyor.”
Bay Fogg ve Jean Pass, Paris treninde (1872)
Paris’e yaklaştıkça Jean Pass’ın heyecanı artıyordu. Paris’i özlemişti. Parisliler, Prusya ordularının kuşatması altındayken veya Komün barikatları ardında monarşi orduları ile çarpışırken Jean uzaklardaydı. Aklı burada kalmış, içi içini yemişti. Arkadaşlarına ne olmuştu acaba? Bayan Colette ve teyzesi Anette ne yapmıştı? Jean, Londra’da olduğu günlerde, sürgün edilen Parisliler’e yardım toplantılarına katılmış, arkadaşlarının izini bulmaya çalışmış fakat bir sonuç elde edememişti. Başka şehirlere dağıldıklarını düşünmeyi daha doğrusu ummayı tercih etmişti.
Tren Paris’e vardığında hava yağmurluydu. Jean, Paris havası solumak için perona indi. Gare de Nord istasyonunda, yolculardan kibarca bir şeyler dilenenleri, güvercinleri ve peronda bekleşen yeni yolcuları gördü. Genç bir kadın bir kaç kelimelik İngilizce ile Jean’den bozuk para istedi. Yıllarını verdiği şehirde bir yabancı gibi karşılanmak Jean’ı sarstı. Kadına istediğini verdi ve şehrin onu silmiş, unutmuş olduğuna dair duygu ile başa çıkmaya çalıştı.
Peronda aniden beliren birkaç genç, yolcuların arasında kuş sürüsü gibi uçuşup bildiri dağıttılar. Çok genç bir kadın hızla geçerken “şiir sever misiniz bayım?” diyerek Jean’ın eline bir sayfa tutuşturdu. Polis düdüklerinin tiz, sevimsiz sesleri duyuldu. Gençler ellerindeki bildirileri havaya saçarak ortadan kayboldular. Jean elindeki bildiriye göz attı: “Gözler kupkuru, yaş yok gözlerde bir damla / Oturmuşlar tezgâhları başına, diş bilerler, / Dokuruz kefenini senin, hey Almanya, Almanya…”
Tüm sayfa boyunca bir şiir devam ediyordu: Yuf o tanrıya, tapındığımız tanrıya/soğuk kış gecelerinde biz, aç çıplak/ yalvardık yakardık, umutlandık, bekledik boşuna, / komadı bizi insan yerine, aldattı bizi, alay etti acımızla. / Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha! Jean, sayfayı cebine attı. Peron yine az önceki sakinliğine, güvercinler, dilenciler ve trene binmeye çalışan yolcular olağanlığına dönmüştü.
Yolculardan biri, muhtemelen 40’lı yaşlarda bir kadın elinde ağır bir valiz ile trene binmeye çalışıyor fakat valizin ağırlığı nedeniyle vagon basamaklarında zorlanıyordu. Jean, yardım etmeyi düşünerek kadına doğru yürüdü. O anda genç bir adam kadının yanında belirdi, yardım etmek için izin istedi ve valizi taşımayı üstlendi.
Jessie White Mario ile Menâpirzâde Nuri Bey’in tesadüfi tanışmaları
Valizi taşıyan genç adam, Osmanlı yönetiminin bir muhalifi Nuri Bey idi. Padişah yetkilerinin kısıtlandığı, seçilmiş parlamenterlerin yasaları yaptığı meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar Cemiyeti mensubuydu. Ünlü yazar Namık Kemal’in de aralarında olduğu bu gizli Cemiyet, hükümet tarafından takibe uğradı. 1867 senesinde bazı üyeleri tutuklandı ve Akdeniz’in doğusunda bir kıyı şehri olan Akka’ya sürgün edildiler. Nuri Bey, Cemiyet mensubu diğer iki arkadaşı, Beyzade Mehmet ve Kayazade Reşat Bey ile birlikte Avrupa’ya kaçtı. Prusya Ordusu Paris’e doğru yürürken şehirde idiler.
1870’de Prusya ordularının yaklaşmaları üzerine şehir savunmasını üstlenen General Trochu kentin savunmasında görev almayacakların kentten ayrılmasını istemiş, pek çok insan Paris’i terk etmişti. Beyzade Mehmet, Kayazade Reşat ve Menâpirzâde Nuri Bey, yirmili yaşlarda üç genç olarak Paris savunması için gönüllü oldular.
Fakat 3. Napolyon, şehri savunurken bağımsız bir ruh yaratan, bazı vergileri kaldıran, monarşiyi tehdit eden fikriyata ve uygulamalara sahip komüncüler ile yol yürümektense Prusya’ya teslim olmayı tercih etti. Monarklar birbirlerinin üzerine ordular ile yürüseler de, karşılıklı oturup bir kadeh içebilmelerini sağlayan aristokratik gelenekleri vardı. Mesela Korsikalı topçu yüzbaşılığından, Fransa’nın birinci adamlığına yükselen Napolyon döneminde Fransızlar ve İngilizler gırtlak gırtlağa savaşırken bile, Bonapart’ın sevgilisi Josefin’e gül fideleri gönderdiği gemiler, İngiliz savaş gemilerince saldırıya uğramıyorlardı.
Neticede Fransanın Prusya ordusuna teslim olmasından sonra, Yeni Osmanlılar Cemiyeti mensubu üç genç adam Brüksel’e geçtiler. Daha sonra Menâpirzâde Nuri Bey, şahsi bir nedenle Paris’e döndü. Bir süre sonra haklarındaki tutuklama kararının kalktığını, affedildiklerini öğrendi ve İstanbul’a dönmeye karar verdi. Paris-Brindisi trenine bilet aldı. Yolculuk saati gelince istasyona gitti. Trene binmek üzere iken, bir hanımefendinin tren basamaklarında elinde valizi ile güçlük çektiğini gördü ve yardım teklif etti. Hanımefendi, yani Jessie White Mario, valizini teslim ederken genç adamın çehresinde İtalyan havası olduğunu düşündü ama Fransızcasında farklı bir aksan hissetti.
*
Haftaya: Jessie White Mario ile Menâpirzâde Nuri Bey’in tesadüfi tanışmalarına devamla.