Jül Vern Seyahat Acentesi: Amelia Nil Nehri’nde
Amelia aniden insan kemikleri arasında dolaştıklarını, üzerinde durdukları toprağın ve kumdaki tüm tepeciklerin, oyukların, çukurların ihlal edilmiş mezarlar olduğunu sarsılarak idrak etti
02.11.2024
Amelia’nın teknesi kıyıda, bir ağaç gölgesinde demirlemişti. Gezginler günbatımı renklerini ve doğmakta olan incecik hilali izliyorlardı. Gün içinde harabeleri dolaşmış, palmiyelerden çöle doğru uzun bir yolculukla Ghizeh yolundan büyük piramidin eteklerine uzanan kum yamaçlarına tırmanmışlardı.
Bulundukları platonun kenarı, kayalara oyulmuş mezarların karanlık ağızlarıyla delik deşik, uçurumlardan oluşan uzun bir sıra halinde ovadan dik bir duvar gibi yükseliyordu. Tırmandıkları kum yamaç, kayadaki bir gedikten aşağı akıyordu.
Amelia, ayakların altındaki moloz karışımına daha yakından baktı. Kırık çanak çömlek parçaları, kireçtaşı, mermer ve kaymaktaşı; yeşil ve mavi sır parçaları; ağartılmış kemikler; sarı keten parçaları ve kurumuş sünger gibi tuhaf görünümlü, koyu kahverengi topaklanmış bir madde üzerinde gezindiklerini gördü.
Gruptan biri, yaygın mavi çömlek cenaze heykelciklerinden birinin küçük, burunsuz başını buldu. Diğerleri heyecanla bir şeyler bulmak için işe koyuldular. Bir başkası yanardöner bir cam parçası buldu, bir diğeri, parçalanmış bir vazo parçası ve bir tür sarı macundan opak bir boncuk.
“Pek bir şey bırakmamışlar bize,” dedi içlerinden biri. “Kimler?” diye sordu bir diğeri. “Araplar,” dedi sözü başlatan, “işe yarar ne varsa elemişler.”
Keşke zamanda tozuyan karakter şu an burada olsaydı. Gruptakilerin münasip bir taraflarına, “Eğer Araplar almışlarsa eve götürmek için değil, Avrupalıların rağbet ettiği, satılabilecek bir şey olduğu için almışlardır” şeklinde notlar bırakabilirdi. Ne yazık ki şu an buralarda yoktu. Bir ihtimal fırsatçı Tancredi ve arıza Kontes ile takılıyordu ya da ressam kardeşlerden biri ile. Oryantalist resimler yapan büyük kardeş ile değil, “sempatik gerçekçi” küçük kardeş ile. Veya kim bilebilir?
Amelia aniden insan kemikleri arasında dolaştıklarını, üzerinde durdukları toprağın ve kumdaki tüm tepeciklerin, oyukların, çukurların ihlal edilmiş mezarlar olduğunu sarsılarak idrak etti. Sarsıntının üzerinden çok geçmeden kalıntı avcılığı tutkusu hepsini pençesine aldı ve tozlu mezarların arasında, ceset hırsızları çetesi seviyesinde profesyonelleşerek dolaşmaya başladılar.
Yine de Amelia ve arkadaşları çoğu Mısırlı gezgin’e oranla tokgözlüydüler. Mısıra gelen Avrupalı gezginlerin çoğu, ilk aşamada yasal olduğu kadar yağmacı da olan tüm mezar kazısı sistemini önce dehşetle kınarlardı. Fakat bokböcekleri yani skarabeler ve mezar heykelciklerine karşı önleyemedikleri bir zevk edinerek, kısa süre sonra ölülerin ganimetlerini hevesle satın almaya başlar; nihayetinde, önceki tüm vicdan azaplarını unutur ve kendileri için bir mezar keşfedip el koymayı hayal ederlerdi.
Akşamüstü tekneye döndüklerinde Amelia, mürettebatı ve hizmetlileri de kapsayan bir kutlama gecesi yapma fikrini ortaya attı. Belki de mezarlar ve kemiklerin duygusundan arınmak istedi. Veya bir kutlama arzusu, coşkusu belirdi.
Amelia’nın güzel tarafı coşkularını sorgulama gereği hissetmezdi. Coşkusu diğerlerine de bulaştı ve kutlama fikri sevinçle kabul gördü. Yoldaş Tekne Bagstone sakinleri de geceye katıldı. Mürettebat alt güvertede, hizmetliler ise hanımefendi ve beyefendiler ile üst güvertede fakat ayrı bir masada yemeğe oturdular.
Mutfak o gece herkese cömert davrandı. Jean ve Mary bu bey ya da hanımlar için çalışıyor olsalardı şu an hizmetliler masasında yan yana oturuyor olacaklardı. Ancak Mary Londra’daydı, Jean ise Kızıldeniz’de vapur güvertesinden gün batımını ve eşzamanlı beliren incecik hilali izliyordu.
**
Haftaya: Mary Higgins’in başka bir günü
Mary, elinde “Jenny Marx referansıyla Lizzie Burns ve Friedrich Engels hanesi, Regents Park Caddesi, 122 numara” yazılı not ile sıra evlerin olduğu bir sokakta kapı numaralarına bakarak yürüyordu.