Jül Vern Seyahat Acentesi: Başka bir güzergâh, başka bir yolcu
Bay Fogg ve Jean yolculuğu ile Nellie yolculuğu arasında gidip gelmek, pingpong ya da tenis maçı izler gibi bir etki yaratır, tekdüzeleşir, sıkıcı olur diye düşünüyordum. O yüzden bir yere varmak için koşturmayan, sakin akan başka bir seyahate, kenardan bir yer vermek hoş olur diye düşünüyordum. Editoryal notu görmezden geldim

22.06.2024
Jean ve Bay Fogg’un gemisi Süveyş istikametinde, Nellie’nin gemisi Port Said’e doğru yol alırken, sayfalar önce Doğu Alpler’de karşılaştığımız Amelia Edwards, bir gezgin, kaşif, yazar, antik Mısır araştırmacısı olarak Nil nehri seyahati için, bir daha (nehir teknesi) kiralamaya çalışıyordu.
“Bir eşek yolculuğu ve harabelerin arasına serpiştirilmiş bir kayık gezisi…”
Amelia Edwards’a göre bu cümle, Nil gezginlerinin tüm deneyimini tek bir satırda özetliyordu. “Eşekler, iyi bir nehir teknesi ve harabeler,” diyordu Bayan Edwards, “bu üç şeyin yanısıra iyi bir İngiliz semeri yolculuğun zevkine çok önemli ölçüde katkıda bulunur. Ayrıca Mısır’ın geçmiş tarihi hakkında ne kadar çok şey bilirseniz, harabelerden o kadar çok keyif alırsınız.”
Amelia, 1831 İngiltere doğumluydu. İrlandalı bir anne ile İngiliz ordusunda subaylıktan bankerliğe geçiş yapmış bir babanın kızıydı. Zeki bir çocuktu. Resimde çok yetenekliydi. Hatta, Charles Dickens’ın ve dönemin diğer meşhur yazarlarının kitaplarını resimleyen bir çizer vardı ki çocuğun yeteneğini görüyor ve ona özel ders vermek istiyordu. Fakat Amelia’nın ebeveynleri, sanatı ahlak dışı bir güzergâh olarak görüyorlardı ve kızlarının bir ustadan ders almasını, sanat denilen kötü yola düşmesini istemediler.
Amelia büyüdü, genç bir kadın oldu. Ana baba hatırı için nişanlandı ve aynı yıl attı nişanı. Amelia, ata binmeyi, silah atmayı ve kadınları seviyordu. Firavunlar zamanını da seviyordu. Hatta derinden. Belki de dönem romantikliğinin bir ara tonunu taşıyordu. Şu “fabrika bacaları göğün mavisini çaldı” ve “çok sık çınlıyor saat kuleleri” gibi hissiyatları, “hayatın gazı kaçtı” şeklinde fikriyatları olan insanlara yakın biriydi belki de, ki; “Kendi yaşam ve düşünce alışkanlıklarımız o kadar karmaşık ki, bizi o ilk dünyanın sadeliğinden uzaklaştırıyor.” cümlesini kurabiliyordu.
Amelia’nın birkaç bin sene önce dünyanın sade bir yer olduğu düşüncesine nasıl geldiğini bilmiyorum. Belki yolda öğrenirim.
Yüzen bir eve dönüştürülmüş düz tabanlı bir tekne arıyordu. Ona göre Nil’de seyrüsefer için ideal tekne, az su çeken, hafif, gerektiğinde kolayca karaya çekilebilir olmalıydı. Belki buharlı gemiye oranla pahalıydılar fakat haldır haldır koşturmazlardı. Yavaş, keyifli ve konforluydular.
İki yakın kadın arkadaşı ile birkaç ayları teknede geçecekti. Daha sonra birileri daha, Alfred adında bir ressam ve George adında uşağı da tekneye katılacaktı.
George, Lancashire’ın vahşi doğasından, kısmen iyi bir atıcı olduğu ve “Efendi Alfred”e kuşların ve timsahların peşinde faydalı olabileceği için, kısmen de genel yeteneklerine olan sağlam inançlarından dolayı seyahate katılması uygun bulunmuş bir İngiliz kuzey taşrası seyisi idi.
“George, şakacı ve becerikli bir adam. Doğu hayatını ördek yavrusunun suya girmesi gibi benimser, Arapçayı ana dili gibi öğrenir. Bir tahnitçi gibi kuşların derisini yüzer. Ara sıra çamaşır yıkayıp ütü bile yapabilir. Kısacası, seyis, uşak, hizmetçi, çamaşırcı, kürekçi, oyun bekçisi ve genel görevli hepsi bir arada. Ve tüm bunların yanı sıra, hiçbir sürprizin ve felaketin bir an bile bozamayacağı komik bir ciddiyete sahip.
Onu seyis paltosu, tozlukları, benekli boyun bağı, uzun şapkası ve geri kalan her şeyiyle yürürken, uzun bacakları, eşeklerin en küçüğünün her iki yanında yere değecek şekilde yol alırken, kolunun altındaki çift namlulu av tüfeği ve yüzündeki o huzursuz bakış ile gördüğünüzde, Mısır’ın eski dostlarından biri olduğuna ve çocukluğundan beri piramitlerde büyüdüğüne yemin edebilirdiniz.”
Bunlar Amelia Edwards’ın cümleleri. Ben hanımefendinin yalancısıyım.
Neticede Amelia, aradığı tekneyi buldu. Teknenin adı “Philas”. “80 günde dünyayı bir tur döner gelirim” iddiasına 20 bin Sterlin yatıran Bay Fogg’un ön adı “Phileas”a ne kadar da benziyor.
33 metreye 6 metre ebatlı. Üst güverte, manzaranın tadını çıkarmak için. açık havada bir misafir odası gibi şezlonglar, masalar ve halılarla döşenmiş. Önde, pruvaya yakın büyük bir direk ve kıçta daha küçük bir direk. Kamaralar arka güvertede. Kamaraların üstü güverte ya da açık hava salonunu olarak kullanılıyor.
Konuşuldu, anlaşıldı. Hazırlıklar yapıldı ve yola çıkma günü geldi. Üst güverteyi örten tente indirildi. Kaptan merdivenlerin başında; dümenci dümende; dragoman tüfeğini dolduruyor. Yakında “Bagstones” adlı bir tekne daha var. Tüm seyahati birlikte yapacaklar. Acaba onlar da yola çıkmak için hazırlar mı? Amelia’nın teknesi sormak için işaret olarak bir mendil sallıyor, cevap bekliyor.
Editoryal birimden bir not geldi: “Amelia seyahatinin ana akış ile ilgisi yok. Gereksiz bir sapma.”
Ben farklı düşünüyordum. Bay Fogg ve Jean yolculuğu ile Nellie yolculuğu arasında gidip gelmek, pingpong ya da tenis maçı izler gibi bir etki yaratır, tekdüzeleşir, sıkıcı olur diye düşünüyordum. O yüzden bir yere varmak için koşturmayan, sakin akan başka bir seyahate, kenardan bir yer vermek hoş olur diye düşünüyordum. Editoryal notu görmezden geldim.
**
Haftaya: Yine Amelia