Jül Vern Seyahat Acentesi: Jean uzaklardayken Mary’nin günleri  

Mary, Dickens ailesinde çalışmaya başladıktan sonra daha önceden hiç duymadığı şeyler duymaya başlamıştı. Dickens ailesine hizmet verdiğini duyan herkes Mary’ye aile hakkında bir şeyler anlatıyor ve onun da kendilerine bir şeyler anlatmasını istiyor, anlatmadığı takdirde surat yapıyor hatta kabalaşabiliyorlardı

İLHAMİ ALGÖR

08.06.2024

Mary, Jean’ın arabacı ile gönderdiği notu da, Birindisi treninde karşılaştığı genç Alessandro Vallury aracılığıyla ilettiği telgrafı da almamıştı. Bu aksiliklerin izahı mümkün değildi. Birtakım tesadüflerin nasıl olup da Jean ve Mary aleyhine çalıştıkları bir muammaydı. 

Fakat basın diye bir şey vardı. Dünya seyahati, Reform Kulüp salonlarından dışarıya sızar sızmaz gazeteler yüksek meblağlı bahis ve dünya turu iddiasını köpürterek vermeye başlamışlardı. Bay Jules Verne’e göre, İngiltere’de ucu coğrafyaya dokunan her şey çok ciddi ilgi görebiliyordu. Dolayısıyla Phileas Fogg vakasına ayrılmış sütunları her sınıftan hemen herkes yutarcasına okudu. 

7 Ekim günü, Kraliyet Coğrafya Topluluğu Bülteni, Bay Fogg’un seyahatini yerden yere vuran uzun bir makale yayımlandı. Basın, bu makaleye hizalanarak olaya bakışını “delilik” yönünde değiştirdi. Times, Standard, Evening Star, Morning Chronicle ve geniş okur kesimlerine ulaşan başka yirmi kadar gazete Bay Fogg’un karşısında olduklarını açıkladılar. Sadece Daily Telegraph belli bir ölçüde onu destekledi. 

Mary gazeteleri takip ediyor, Jean ve Beyefendi’nin şu anda yolculuğun neresinde olduğunu anlamaya çalışıyor fakat haber yerine “yapamaz, beceremez” yorumları ile karşılaşıyordu. Mary, Manchester’da İrlandalı olmanın zor olduğu yıllarda yarım kan  İrlandalı olarak büyümüş biriydi. Melezdi. Mary’nin melezliği ona sakin  ve mesafeli düşünebilme becerisi kazandırmıştı. Gazete okumayı bıraktı ve Jean’dan bir haber gelebileceği düşüncesini beslemeye başladı. 

İş sonrası bir gün kiralık odasına dönerken Westminster’e doğru Green Park’ın içinden geçen sert patikalara yöneldi. Kilisenin devasa gövdesi altında uzanan, pencerelerinde sarı perdeler olan pislik içindeki küçük evlerin dizildiği, çocukların kaldırımlardaki beyaz tebeşir çizgilerinde sıçrayarak sek sek oynadıkları sokağına girdiğinde, 30 numaralı evin kapısında yine o adam sıkıntılı bir duruş ile kapının açılmasını bekliyordu. Mary çok sık olmasa da zaman zaman bu beyefendiyi şimdi olduğu gibi, kapının açılmasını beklerken görüyordu. Kapıdaki adam Albay Pargiter’di. 

Albay, emekli askerler kulübünde öğle yemeğinden sonra, bir zamanlar devlet hizmetinde bulunmuş dostlarıyla, Hindistan, Afrika, Mısır’daki, geçmişlerine ilişkin eski şakalarla, öykülerle oyalanmış, sonra karısının ölmekte olduğu düşüncesi bu oyalanmayı delmiş ve onu kulüpten çıkarıp kaldırımları tebeşir çizgili sokağa, 30 numaralı evin kapısını çalmaya sevketmişti. 30 numaralı evde Albay Pargiter’in metresi, hafif tombulca ve Albay’dan çok daha genç olan Bayan Mira yaşıyordu.

Mary evine, kiralık odasına döndü, sahanlıkta ev sahibesi ile selamlaştı, odasına çıktı. Yorucu bir gündü. Dickens ailesinin büyük kızı Mamie Dickens, yanında teyzesi ile mağazaya uğramışlardı.  Mary her zamanki doğal ışıltısı ile karşılamıştı iki kadını. Bayan Dickens, “Nasılsın Mary? İyileştin mi?” demişti yarı şaka yarı kinaye arası bir yerden. Mary’nin kendilerine çalıştığı ve sonra hastalık gerekçesiyle işi bırakmak zorunda kaldığı günlere gönderme yapıyordu. 

Mary, bir süre Dickens ailesine hizmet vermiş, siparişleri ile ilgilenmiş, evlerine girip çıkmış, çay kurabiye ikramlarını kabul etmiş, sohbetlerini dinlemişti. Dickens hanesi sadece ev sahiplerinden oluşmuyordu. Hizmetliler de bu hanenin ve dolayısıyla hanede olup bitenlerin bir parçasıydılar. Bir hizmetlinin çalıştığı hanenin sırlarını dışarıya taşıması yakışıksız bir davranış olarak kabul edilirdi. Fakat Londra halkı özellikle Dickens ailesine dair dedikoduları duymaya ve başka bir yerde nakletmeye düşkündü. 

Mary, Dickens ailesinde çalışmaya başladıktan sonra daha önceden hiç duymadığı şeyler duymaya başlamıştı. Dickens ailesine hizmet verdiğini duyan herkes Mary’ye aile hakkında bir şeyler anlatıyor ve onun da kendilerine bir şeyler anlatmasını istiyor, anlatmadığı takdirde surat yapıyor hatta kabalaşabiliyorlardı. Bazıları Bay Dickens’ın genç bir tiyatro oyuncusu ile yaşadığı metres hayatına takılmıştı. Acaba Bay Dickens’ın kızları, babalarının kendileri ile yaşıt bir kadınla düşüp kalkmasını nasıl karşılıyorlardı? Yıllarca evli kaldığı, on çocuk doğurmuş karısını bir çırpıda kenara atmak nasıl bir vefasızlık, kalpsizlikti!? 

Haftaya: Dedikodular Mary’i bunaltıyor.