Jül Vern Seyahat Acentesi: Nehir teknesi ve mürettebat

Nihayet Amelia’nın teknesi, seyahat yoldaşları Bagstones adlı tekneye salladığı mendilin cevabını aldı. Onlar da yola çıkmaya hazırlar. Palamar halatları gevşetiliyor, denizciler tekneyi kıyıdan ayırıyor…

İLHAMİ ALGÖR

29.06.2024

Amelia’nın Nil nehri için kiraladığı teknede dört adet uyku kabini var.  Mutfak, büyük direk ile pruva arasında, yolcu kamaralarından mümkün olduğunca uzakta ve bir kömür ocağı ile bir sıra güveç tavasından ibaret. Bu pozisyonda aşçı, kulübesi sayesinde rüzgârdan korunuyor. Rüzgar ters eserse bir tente ile perdeliyor mutfağı. Yemek ve oturma salonu teknenin en geniş kısmında ve her iki tarafta dört pencere ve bir tavan penceresi ile aydınlatılan geniş, neşeli bir oda. 

Her iki yanda şık bir yünle kaplı minderli bir divan uzanıyor; neşeli bir Brüksel halısı zemini süslüyor. Bir piyano, iki küçük kitaplık ve birkaç sandalye için geniş bir alan var. Pencere perdeleri ve portmantolar divanla aynı renkte, hakim renkler kırmızı ve turuncu. Yaldızlı çerçeveler içinde birkaç ayna; masanın üzerinde bir vazo çiçek; bol miktarda kitap; bir köşede seyyah beyefendilerin silahları ve sopaları. 

 “Tekne kaptanı Reis Hassan, kısa boylu, sert görünümlü, otoriter. Ölü sezonda Kahire’de yaşıyor. Bir karısı ve eski Kahire’nin dış mahallelerinde konforlu küçük bir evi var. Sezon açıldığında, tekne bağlı olduğu yerde yatarken bile görev başındadır. 1.80 boylarında, geniş omuzlu, hoş bir gülümsemeye, bir beyefendinin tavırlarına ve anasının gözü türünden açgözlülüğe sahip muhteşem bir Arap.  Tercüman Elias Talhamy, Beyrutlu. İki garson, Michael ve Habib ile baş aşçı da Suriyeli. Dümenci ve gemicilerin beşi Teb’li; dördü Philae yakınlarında bir yerden; biri KomOmbo’nun karşısındaki bir köyden geliyor; biri Kahire’den, diğer ikisi de Assuan’dan gelen Nubyeliler. Sarımsı bronzdan, siyahtan çok da uzak olmayan bir tona kadar her renkteler; bol mavi elbiseleri, çıplak ayakları ve beyaz muslin sarıklarıyla sadece güzel görünmekle kalmıyor, aynı zamanda tam da olmaları gerektiği gibi giyinmişler.“ 

“Olmaları gerektiği gibi” ifadesinin sebebi, Amelia’nın eski Mısır’a olan derin düşkünlüğü. Hayata, etrafta gördüğü insanlara Mısır heykel ve kabartmalarını referans alarak bakıyor. Mesela mürettebat için düşünceleri şunlar: 

“Çoğunlukla ince ama güçlü, eski Mısır heykelleri gibi omuzları dik, aynı parlak bacaklara ve uzun, düz ayaklara sahip iyi genç adamlardı. Gün doğumundan gün batımına kadar canla başla çalışırlar, bazen mavna atları gibi gün boyu bir halat üzerinde tekneyi çekerler; bazen en zor iş olan saatlerce kürek çekerler; yine de her zaman çalışırken şarkı söylerler, kendileriyle konuşulduğunda her zaman gülümserler ve bir avuç kaba Mısır tütünü ya da nehir kenarından birkaç peni karşılığında satın aldıkları bir demet taze şeker kamışıyla prensler kadar mutlu olurlar.” 

Veya: “Modern fellahın fiziği ve yaşamının, mezarların duvar resimlerinde çok iyi tanıdığımız eski Mısırlı işçinin fiziği ve yaşamıyla neredeyse aynı olduğuna inanıyorum. Omuzları kare şeklinde, hafif ama güçlü uzuvlara sahip, dolgun dudaklı, kahverengi tenli, onu aynı peştamalı giyerken, aynı sabanla çift sürerken, aynı yemeği aynı şekilde hazırlarken ve parmaklarıyla yerken görüyoruz, tıpkı altı bin yıl önceki atalarının yaptığı gibi.” 

Ve o tanıdık cümle: “Kendi yaşam ve düşünce alışkanlıklarımız o kadar karmaşık ki, bizi o ilk dünyanın sadeliğinden uzaklaştırıyor.” 

Amelia, galiba Mısır’ı değil, burada bulduğu ya da bulduğunu sandığı başka bir zamanı seviyor.  Gördüklerini o an çizemese bile zihninde görüntü olarak  saklıyor. Amelia’nın hissiyatına veya algısına göre her dükkan önü, her sokak köşesi, her sarıklı grup hazır bir resim. Heykellerle süslü bir kapının girintisine pasta tezgahını kuran yaşlı Türk; süslenmiş eşeğiyle müşteri bekleyen eşekli çocuk; caminin merdivenlerinde uyuklayan dilenci; mahalle çeşmesinde su testisini dolduran peçeli kadın; hepsi sanki oraya özellikle resmedilmek için konulmuş gibi görünüyor ona. 

Amelia’nın yaratıcı coşkusunu anlayabilirim. Ayrıca Amelia’nın kendi yüzyılında bir kadın olarak cesaretini, girişkenliğini seviyorum. Ancak şu Mısır’da gördüğü her şeyi çizme arzusunda kafama takılan bir şey var. Acaba Amelia Avrupa’nın herhangi bir yöresinde, mesela seyahat arkadaşı Bayan L. ile İtalyan kuzey doğusunu, Alpleri, Dolomitleri gezerken de bu isteği duymuş muydu? Mesela gri ve mor kayalıklardan oluşan büyük dağların çanağında yeşil mısır tarlaları ve ormanlık yamaçların çevrelediği Santa Croce gölünü, küçük çimenli bir kayalığın üzerinden göle bakan Santa Croce köyü ve kilisesini çizerken, köy hanı önünde bir kahve molası verdiklerinde, çevrelerini saran, başlarında türban gibi bağlanmış kırmızı ve sarı mendilleri olan genç kadınları, hiç de utangaç olmayan köy kadınlarını resmetmek istemiş miydi?  

Kalabalık ediyorlar; itişiyorlar; sohbet ediyorlar; kıkırdıyorlar. Biri Amelia’nın evli olup olmadığını öğrenmek istiyor. Bir diğeri, hepsinin tanıdığı birine benzetiyor; Amelia’nın yüzünün her özelliğini ayrı ayrı tartışıyorlar. Amelia bu esnada dağların çanağında yatan Santa Croce gölünü, göle tepeden bakan kilisenin eskizini çizmeye çalışıyor ve kadınların kendisine dair konuşmalarından küçümsendiği hissini alıyor. O esnada yoldaşı L., kadınlara, Amelia’ya yoğunlaşmış dikkatlerini dağıtacak bir şeyler sunuyor. Amelia daha rahat şimdi. 

Amelia fiziki çevreyi çiziyor ama Santa Croce’nin kadınlarını çizmeyi düşünmüyor. Mısır’ın insanlarının verdiği ilhamı vermiyor Alp köylüleri. Niye? Belki de Alp’li kadınlar aktif insanlar, Amelia’nın hayatını kurcalayabiliyorlar. Mısır’ın insanları ise pasif, uzak resimler gibiler. Hayatlarının kurcalanmasına izin vermek mecburiyetinde kalmışlar. 

Nihayet Amelia’nın teknesi, seyahat yoldaşları Bagstones adlı tekneye salladığı mendilin cevabını aldı. Onlar da yola çıkmaya hazırlar. Palamar halatları gevşetiliyor, denizciler tekneyi kıyıdan ayırıyor. İki tekne de yola çıkış şerefine toplarını ateşliyorlar. Teknelerin yelkenleri rüzgârla doluyor. Amelia’nın teknesi, yolculuğun ileri safhalarında, Jean’ın güverteden bakışları ile karşılaşacak  diye umuyorum. 

Editoryal birimden yeni bir not daha geldi: “Amelia bölümü çok gereksiz. Çıkarılması iyi olur.” 

Cevap vermedim. Belki unuturlar.

**

Haftaya: Nellie, Mısır kıyılarında