Kâbus geceden medya manzaraları

Halk ilk kez Cumhurbaşkanı’nı küçücük bir ekranda da olsa görüyor ve duyuyor. Bu tuhaf bağlantı gecenin kırılma noktası olarak kayıtlara geçiyor

ASLI TUNÇ

24.07.2016

 

15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişimi sırasında olup biteni anlamlandırmaya çalışırken belirsizliğin yarattığı korku, endişe ve çaresizlik içinde doğru ve hızlı bilgi akışının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşündüm. 

Sosyal medyadaki bölük pörçük dehşet görüntüleri, havada uçuşan abartılı ve çoğu yalan haberler derken herkes birbirine neler olduğunu soruyordu. Kapkara bir gecede tüm mahalle apartmanlarının ışıkları yanıktı. Herkesin uyanık olduğu aşikârdı. Buna alçaktan uçan jetlerin sesi yüzünden sürekli uluyan köpekler ve çılgınca bağıran martıları da katarsak mahallenin hayvan nüfusu da ayaktaydı. Daha o saatlerde bu gecenin tarihe geçeceğini hissetmeyen olduğunu sanmıyorum. 

İlk resmî bilgi akışı Başbakan Binali Yıldırım’ın NTV ekranından, “Bu bir kalkışma girişimidir” açıklamasıyla gerçekleşti. İnanmakta zorlandığımız bu sürreal durumun adı konmuştu işte. Bayağı bayağı darbe yapılmaya çalışılıyordu! 

1980’de beni 11 yaşımda Antalya’da tatilde yakalamış hayatımın ilk darbesini pek ciddiye almadığımı hatırlıyorum. Ancak Harbiye’deki TRT radyo binasının önündeki panzerlerin ve tek kanallı günlerin siyah beyaz görüntüleri kafamda hâlâ çok net. 

Yıl 2016, bir sürü televizyon kanalı var ancak TRT anlaşılan darbecilerin yine gözde kanalı. Önce ekran karartılıyor ve TRT spikeri tarafından “darbe bildirisi” okunuyor. Dijital nesil bunun anlamını sosyal medyada aramaya koyulmuş çoktan. Öğrencilerim bu arada bana “hocam çok heyecanlıyım! Bu hayatımın ilk darbesi” mesajları atmaya başlamışlar bile. Oysa ben gülümseyemeyecek kadar endişeliyim. 

İşte tam bu sırada bence medya bağlamında çok tarihî bir an yaşanıyor. CNNTürk canlı yayınında Ankara temsilcisi Hande Fırat’ın elindeki telefon ekranında Cumhurbaşkanı beliriyor. FaceTime’daki bu görüntü o âna kadar Cumhurbaşkanı hakkında sosyal medyada dönen tüm söylentilere noktayı koyuyor. Halk ilk kez onu küçücük bir ekranda da olsa görüyor ve Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimine karşı sokağa çıkma çağrısını duyuyor. Bu tuhaf bağlantı gecenin kırılma noktası olarak kayıtlara geçiyor. 

Pek çok uluslararası yorumcu da medya teknolojisinin Cumhurbaşkanı’nın mesajını kitlelere duyurmasındaki katkısını ironik bulduğunu yazdı daha sonra. Kendisinin sosyal medya karşıtlığı düşünüldüğünde bu pek de haksız sayılmazdılar.

Gecenin bir diğer dramatik ânı ise canlı yayında CNNTürk kanalının askerler tarafından basılmasına tanıklık etmemizdi. Gördüklerimiz inanılır gibi değildi. Gazetecilerin, idarecilerin ve teknik elemanların bu dehşet atmosferindeki sağlam ve ilkeli duruşlarını takdir etmemek elde değil. 

Kanal kanal dolaşıp haber peşinde koşarken aniden Digitürk yayını kesiliverdi. Anlaşılan darbeciler bu kez de Türksat’ı ele geçirmeye çalışmıştı. Zaten pek çok insan sosyal medyadan anlık görüntüleri, tanıklıkları alıyordu. O TRT binasına tankları çekip bilgi akışının tamamen ele geçirildiği eski günleri bitmişti. TRT’de spikere tehdit edip bildiri okutmak, televizyon kanalı basmak falan gibi ahmakça hamleler teknoloji yardımıyla ve gazetecilerin yürekli duruşuyla tuzla buz olmuştu işte.

Kuşkusuz 15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece yıllarca konuşulup analiz edilecek. Darbe girişiminden herkes kendi payına çıkarımını yapacak elbet. Ancak ne olursa olsun kriz dönemlerinde hızla kitlelerin doğru bilgiye ulaşma ihtiyacı asla önemini kaybetmeyecek. Gazetecilik refleksi darbelerde olduğu kadar, terör olaylarında, siyasal krizlerde ve sosyal hareketlerde de aynı yaşamsallıkta. Toplumsal travmamız geçtikten sonra bunu da hatırlayabilsek keşke.