Kâğıt

İnternetin yeni bir yazı devrimiyle yazarlığı ve okurluğu yeni bir aşamaya taşıyacağını düşünüyorum

AHMET ALTAN

14.02.2016

Herhalde “kâğıtla” ilgili ilk yazıyı yazdığımdan bu yana yirmi sekiz-yirmi dokuz yıl kadar geçti.

Hürriyet Gazetesi’nde yazıyordum o sıralarda.

“Kâğıt yok olacak” diye yazmıştım.

O günlerde bizim gazete bilgisayara geçme çalışmalarını yürütüyordu.

Bilgisayarlarının o dönemde bile neler yapabildiğini görünce, gelecekte okuma yazma alışkanlığının “kâğıtsız” yürüyeceğini kestirebiliyordu insan.

Artık, gazetecilik kâğıtlardan ziyade bilgisayar ekranlarından yürüyor.

En son Independent Gazetesi “kâğıda basılmayacağını” açıkladı.

Özellikle bizim kuşakta bir kâğıt nostaljisi vardır ama sanırım biz kâğıtla “duygusal” bir ilişki kuran son kuşağız.

Yeni kuşaklar çoktan kâğıttan koptu.

Bambaşka bir âlemin kapıları açıldı.

Her şeyden önce artık “sansür” çok zor hatta imkânsız.

En basit ve en yeni örneği vereyim.

İktidar, “havuz medyası” denilen yayın organlarında “hendek” sözcüğünü yasakladı, “hendek” demiyorlar, onun yerine “çukur” diyorlar sanırım.

Resmî konuşmalarında da yöneticiler “hendek” sözcüğünü kullanmıyorlar.

Bu tür yasaklarda çaresiz bir zavallılık vardır her zaman.

Abdülhamit zamanında da “yıldız,” “burun” gibi sözcükler yasaktı, o zamanlar bir “sansür heyeti” bu kelimeleri ayıklardı gazetelerden, şimdilerde gazetelerin kendi yöneticileri o heyetin görevini üstlendi.

Peki, “hendek” sözcüğü kayboldu mu?

Yoo, girin internete, her yanda “hendek” sözcüğüyle karşılaşırsınız.

Sansürlemek imkânsız.

Gazetelerin kâğıda basıldığı zamanlarda kimin “köşe yazarı” olacağına gazete patronları karar verirdi.

İstedikleri adamın yazısını keserler, yazdırmazlardı.

Şimdi bu mümkün mü?

Değil.

Facebook, twitter, kişisel bloglar yeni yazarlarla dolu.

İnternet siteleri kapılarını “kâğıttan medyanın” yer vermediği insanlara açıyor.

Gazete patronlarının insanları susturmasının imkânı kalmadı.

Kâğıttan gazete döneminde “gazete patronları” medya tanrıları gibiydi, şimdi internet bir mitoloji ormanı gibi kendi tanrılarını yaratıyor, insanlar kalemlerinin gücü ve zekâlarının parlaklığı ölçüsünde orada parlıyor, kendilerine okuyucular ve taraftarlar buluyorlar.

Yeteneklerin önündeki “yapay” duvarlar kalkıyor.

Ve yarış çok daha eşit koşullarda yapılıyor.

Bu özgürlük insanlarda fikirlerini söyleme isteğini de keskinleştiriyor, düşüncelerini açıklıyorlar, tartışmalara giriyorlar.

Köşe yazarlığı bir anlamda demokratikleşiyor, köşe yazarlığı üstündeki tekel kalkıyor.

Toplumla “yazı” ilişkisi yeni bir biçim kazanıyor.

Özellikle bizim gibi toplumlarda “yazıyla” tanışma oldukça yeni bir fasıl, belki de bu yüzden kaçınılmaz olarak bir sığlaşma ve kirlenme de ortaya çıkıyor.

Yoğun nefret patlamalarına, irkiltici seviyesizliklere de çok rastlanıyor.

Ama ben bunun bir tür “arınma” dönemi gibi olabileceğini umut ediyorum, toplum içindeki öfkeyi dışarı attıktan sonra yazıyla daha sevecen, daha özenli bir ilişki kurabilecek diye düşünüyorum.

Yazı dünyası, hem gazetecilik hem edebiyatçılık alanlarında daha bereketlenecek diye umuyorum.

Matbaa, nasıl okuyup yazmayı dar bir elitin elinden alıp yaygınlaştırdıysa, internetin de yeni bir yazı devrimiyle yazarlığı ve okurluğu yeni bir aşamaya taşıyacağını düşünüyorum.

Bilgilenme ise hiçbir kâğıt baskının ulaşamayacağı noktalara varıyor internetle.

Önceki gün sanırım New Yorker’ın sitesinde, bir milyar yıl önce iki “kara deliğin” birleşirken çıkardıkları sesleri dinledim milyonlarca insanla birlikte.

Yeni ve bambaşka bir çağ bu.

Hâlâ “hendek” sözcüğünü yasaklayarak ülke yönetebileceklerini sananların anlayamadığı ve bu yüzden de aynı kâğıt gibi eskiyip soluklaşarak silinecekleri bir dönem.

Bizim kuşak için kâğıttan ayrılmak “nostaljik” bir hüzün yaratsa da, yeni kuşakların bambaşka bir âleme geçtiklerini görmenin, böylesine bir devrime tanıklık etmenin keyfini de kendimizce çıkartıyoruz.

İnsanlık, yepyeni maceralar için kâğıttan limanlardan palamarlarını çözüyor.

O maceralara biz eşlik edemeyecek olsak da bu genç yolculara iyi yolculuklar diliyoruz.