Kanser ilaçları dosyası kapatıldı: Sanıklar serbest, hastalar tehlikede

Gizli tanık; ilaçların, Çapa ve Hacettepe üniversite hastanelerinin yanı sıra Antalya’da özel bir hastaneden, dekan, hastane başhekimleri, başhekim yardımcıları, biyolog ve doktorların da bulunduğu bir organizasyon vasıtasıyla temin edilerek, yurtdışına satıldığını anlattı 

ASLIHAN GENÇAY

08.10.2024

15 Haziran 2021 tarihinde, emniyete yapılan ihbar ve gizli tanık beyanları doğrultusunda İstanbul Kadıköy’de gerçekleştirilen ilaç kaçakçılığı operasyonunda; S.B. adlı kişi, usulsüzce ele geçirilmiş ve piyasa değeri 23 milyon TL olan Soliris adlı kanser ilaçlarıyla suçüstü yakalandı. 

Operasyon haberleri basında da yer buldu. NTV ve Milliyet’in 17 Haziran 2021 tarihli haberlerine göre; sanık, Hindistan’a ve Güney Afrika’ya satmayı planladıkları 598 adet ilaçla yakalanmıştı. 

Dava dosyasında ise S.B.nin üzerinde; 178 adet kutulu, 220 adet kutusuz, toplam 398 adet Soliris 300 mg/30ml konsantre infüzyon çözeltisi ele geçirildiği, belirtiliyordu. Basında yer alan emniyet kaynaklı haberlerle dava dosyasında geçen ilaç sayısı arasında 200 adet fark bulunuyordu.

Önce Ortadoğu, sonra Hindistan ve Güney Afrika

İstanbul Kaçakçılıkla Mücadele Şubesi’nin operasyonu, gizili tanık beyanları araştırılarak yapılmıştı. Gizli tanık; S.B., A.K., H.Ş. adlarındaki üç kişilik şebekeyle suç ortakları G.Ç. ve O.Ç. çiftini, yasadışı ilaç kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla ihbar etmişti. 

Gizli tanığın emniyet müdürlüğünde verdiği ifadede; S.B. isimli şahsın, İstanbul Maltepe’de tekstil şirketi bulunan dayısı A.K. ve H.Ş. ile birlikte çalıştığı, o tarihe kadar ilaçları, bavul ticareti aracılığıyla İstanbul Laleli’den Ortadoğu ülkelerine (Irak, Suriye) ve Yunanistan’la Bulgaristan’a gönderip sattıkları, A.K.nin tekstil şirketinin bu ticarette paravan olarak kullanıldığı, Ortadoğu’daki kâr marjının düşük olması nedeniyle şüphelilerin Hindistan ve Güney Afrika’ya ilaç satmak istedikleri, aracılara aylık 40-50 bin dolar civarı (2021 kuruna göre) para ödeneceği, ilaç stoklarının ise beş ayda bir yenileneceği, bilgileri yer alıyordu.

İfadelere göre; sanık ve arkadaşları, Hindistan’a kaçak ilaç göndermek için İzmir’de faaliyet gösteren bir kargo şirketinin sahibi evli çift G.Ç. ve O.Ç. ile anlaşmış, ilaç numuneleri çiftin bir arkadaşları tarafından Hindistan’a götürülmüş, Hindistan’daki hastaneden de olumlu geri dönüş alınmıştı. Grup üyeleri, farklı bir kargo şirketi aracılığıyla ise Güney Afrika’ya sevkiyat yaparak, kârlarını büyütmeyi planlamıştı.

Fakat G.Ç. ve O.Ç. ile yasadışı kazanç pazarlığı nedeniyle anlaşmazlık yaşayan üçlü, Hindistan planlarını iptal etmek zorunda kalarak, ilaçları Güney Afrika’ya satmaya karar verdi.

Hastalara sahte ilaç mı enjekte edildi?

Gizli tanık; ilaçların, Çapa ve Hacettepe üniversite hastanelerinin yanı sıra Antalya’da özel bir hastaneden, dekan, hastane başhekimleri, başhekim yardımcıları, biyolog ve doktorların da bulunduğu bir organizasyon vasıtasıyla temin edildiğini belirtiyordu.

İlgili hastanelere çağrılan hastalara Soliris yerine, ağrı kesici ve vitamin çözeltisi enjekte ediliyor, Soliris’ler envantere kaldırılıyor, envanterden ise bir dekanın Silivri’de bulunan yazlık evine götürülüyor ve oradan da S.B.ye teslim ediliyordu.

Belirtelim; Soliris, SGK tarafından, ancak ilacı talep eden hasta sayısı kadar ve geri ödemeli olarak hastanelere gönderilen bir ilaçtı. Hak sahibi hasta dahi, adına yazılmış bir reçetenin yanı sıra elinde kanser teşhis raporları bulunmadığı takdirde, ilaca ulaşamıyordu. İşte bu şekilde, yani kişiye özel olarak hastanelere gönderilen kayıtlı 398 ilaç, S.B.nin üzerinde yakalanmıştı. 

İlacın özelliği, kandaki alyuvarları artırmasıydı ve belirli kapsamdaki kanser hastaları, tedavileri için Soliris’i kullanmak zorundaydı. İnsan sağlığını çok boyutlu tehdit eden bu vakanın en vahim yanlarından biri de, ilaçları düzenli olarak kullanmaları gereken kanser hastalarına, yıllarca Soliris yerine farklı çözeltilerin enjekte edilmesi şüphesiydi.

Soruşturma eksik yürütüldü

Emniyet, operasyon zamanlamasını doğru yapamamıştı.

Ayrıca ifade tutanaklarında şüpheli olarak beş kişinin ismi geçmesine rağmen operasyonda sadece S.B. gözaltına alındı. Bu noktadan sonra ise garabet gelişmeler üst üste yaşandı.

> Operasyon esnasında S.B., ilaçları muhafaza ettikleri evden, eczacı bir kadınla eşinin evinden çıkıyordu ve bu kişilerin de şebekeye dahil olabileceğine dair kuvvetli şüphe mevcuttu. Fakat ne hikmetse dava dosyasına dahil edilmediler.

> S.B.nin dayısı A.K. aynı şekilde ne soruşturuldu ne de dosyaya dahil edildi.

> Gözaltında suçunu kısmen itiraf eden S.B. yargılama aşamasına geçildiğinde, tam üç kez ifade değiştirdi. Kırmızı şapkalı kızın dahi inanmayacağı son ifadesi; “O gün dışarıda yemek yerken M. isimli bir şahsa rastladım. Bu ilaçları satıyordu. Ben de ilaçların piyasaya sürülmesini engellemek için bu şahıstan bedavaya satın aldım. Ben olay günü ilaçları, tam emniyet müdürlüğüne götürürken, polis memurları beni durdurdular.” şeklindeydi.

> Soruşturma nedense, sanık ve şüpheliler açısından genişletilmedi. Laleli’den Ortadoğu’ya yapılan ilaç ticareti mercek altına alınarak, olası yasadışı trafik ortaya çıkartılmadı ve gizli tanığın ihbarı araştırılmadı.

> Sanık ve şüphelilerin Hindistan’a gönderdikleri ihbar edilen numunenin varlığı, bilet ve uçak seferleri takibi, şüphelilerin sorgulanması, Hindistan’daki ilgili hastanenin araştırılması gibi araçlarla netleştirilmedi.

Hastaneler incelenmedi

> Asıl önemlisi, gizli tanık ifadesinde açık ve net olarak Çapa ve Hacettepe hastaneleriyle Antalya’daki özel bir hastanenin adı geçmesine, dekan, başhekimler ve doktorların bu işin içinde olduğunun bizzat sanıklar tarafından ifade edildiğinin belirtilmesine rağmen, hastanelere dair herhangi bir soruşturma başlatılmadı.

> Silivri’de bulunan yazlık evin kime ait olduğu tespit edilip, evde arama yapılmadı.

> Eğer sarığa ilaçları M. adlı kişinin verdiği doğru kabul edildiyse peki, ilaçlar M.ye nasıl ulaşmıştı? Netleşmedi.

Kaçakçılık suçundan yargılanmadılar

2023 yılına geldiğimizde ise veriler ışığında S.B.nin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na göre yargılanması gerekirken, İstanbul Anadolu 34. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın bu kanun kapsamında “kovuşturulmasına yer olmadığı” kararını verdi.

Kararın gerekçesi; “Şüphelinin ilaçları yurtdışına satmayı düşündüğü ancak eyleme geçmediği, şüphelinin düşüncesinin cezalandırılmayacağı, bahse konu ilaçların sınır bölgelerinde veya gümrük kapısında yakalanmadığı, bu haliyle şüphelinin söz konusu ilaçları çok sayıda bulundurmasının, bu ilaçları yurtiçinde satacağına ilişkin delil olarak değerlendirilmesi gerektiği, bunun da 1262 sayılı yasaya muhalefet suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır.” şeklinde açıklanmıştı.

Mahkeme ayrıca; “Sanıklar için 5607 sayılı kanundan işlem başlatıldığını ancak sonrasında suçun, bu kanunda tanımlanan suç unsurlarını taşımadığı gerekçesiyle 1262 sayılı yasa kapsamında işlem yapıldığını” belirtiyordu. 

Oysa dava dosyasında yer alan; sanığın ve şüphelilerin Hindistan’a numune göndererek bir hastaneyle anlaşma sağladıkları bilgisi araştırılsaydı, sanığın ilaçları ne maksatla bulundurduğu da ortaya çıkacaktı.

Neticede; sadece sanık S.B.nin, 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nun 19/1 maddesi uyarınca, alt sınırdan bir yıl hapisle cezalandırılmasına karar verildi. Mahkeme ek olarak takdir indirimi uyguladı ve cezayı, 10 ay hapse indirdi. Bu da yetmedi, hükmün açıklanması geri bırakıldı. Kaçakçılık organizasyonu araştırılmadığı gibi sanık S.B. de serbest kalmıştı.

“Yetkililerin bilgisi dışında yapılamaz”

Özel bir hastanenin yöneticisi ve başhekiminden aldığım bilgiye göre; Soliris adlı ilaç, SGK tarafından yurtdışından alınıp, hastanelere hasta talebi ve sayısı kadar gönderildiği için hastane eczanelerinde stoklanmıyordu. Stoklanması aynı zamanda, ilacın son kullanma tarihinin geçmesi riskini de yaratmaktaydı. Hasta sayısı kadar temin edilen ve kişiye özel olarak hastanelere gönderilen bu ilaçlardan, stokta en fazla iki veya üç adet bulunduruluyordu.

İlaçların hastane dışına nasıl çıkarılabileceği ve bu işlemin dekan, başhekim, doktorlar ve bazı hastane çalışanlarının bilgisi dışında yapılıp yapılamayacağı konusunda da danıştığım uzmanlar, şu bilgileri verdi:

“Üniversite hastanelerinde de, özel hastanelerde de başhekimin bilgisi dışında böyle bir sızıntı yaşanamaz. Hem tüm ilaçlara hem de ilgili ilaçlara dair sıkı bir denetim mekanizması söz konusu. Depolarda ise birden fazla kişi ve stajyerler bulunuyor. En azından biri, şüpheli durumu başhekime mutlaka bildirir. Ayrıca üniversite hastanelerinde rektör de denetim mekanizmasının içindedir.”

Sorular halen yanıt bekliyor

Evet, çok yönlü araştırılması gereken bir dosya, maalesef ki tek sanığın mantıksız ifadesi baz alınarak kapatıldı. Fakat operasyonu gerçekleştiren emniyet müdürlüğünün soruşturması ve tutanaklarda yer alan veriler, yargılama aşamasında araştırılıp netleştirilmediği için pek çok soru da cevapsız kaldı. Tabii kaç kanser hastasının, sahte ilaç tedavisi yüzünden zarar gördüğü ise halen belirsizliğini koruyor.

Daha fazla geç kalınmadan yanıtlanması gereken soruları sıralayalım:

> Dosyada yer alan suç nedeniyle 2021 yılına kadar, kaç kanser hastasına sahte ilaç enjekte edildiği tespit edilecek mi? 

> Bu hastalara ne oldu, sağlıkları nasıl etkilendi, halen hayattalar mı?

> Gerek SGK gerekse hastane yönetimleri tarafından sıkı denetim tedbirleriyle hastalara ulaştırılan ve eczanelerde satışı yapılmayan 398 adet Soliris, hangi hastanelerden temin edildi?

> Operasyonda, basında yer alan haberlerde geçtiği gibi “598 adet ilaç” mı yakalandı, yoksa dava dosyasında yer aldığı üzere 398 ilaç mı?

> İlaçlar, hastane dışına nasıl çıkarıldı?

> Çapa ve Hacettepe hastaneleriyle bahsi geçen Antalya’daki özel hastaneye dair iddialar araştırılacak mı?

> Sanıkların, bavul ticaretiyle Ortadoğu ülkelerine ilaç satıp satmadığı soruşturulacak mı?

> Ortadoğu’ya kaç ilaç gönderildi ve ilaç kaçakçılığında kimler görev aldı?

> Hindistan’a gönderildiği ihbar edilen numuneyi, yurtdışına kim, hangi tarihte çıkardı ve Hindistan’da hangi hastaneyle görüştü? 

> Güney Afrika’ya ilaç kaçakçılığı yapacaklarına dair kuvvetli şüpheyle yakalanan sanık ve şüpheliler, bu ticarette hangi kanalları, yöntemleri kullanacaklardı ve organizasyon kimlerden oluşuyordu?

Şimdi halk bu soruların yanıtlarını bekliyor.

Etiketler: ,