Kendim, başkası, başkasının yeri
Hakkari’nin Gever ilçesinde 5 yaşındaki Erdem Aşkan aşırı hızla gelen zırhlı aracın çarpması sonucu öldü. Ölen çocuk “aslî kusurlu” sayıldı.
11.06.2023
Modern zamanlar pek bir tuhaf. Bir yandan hiç olmadığı kadar kendine, konfor alanına odaklı bir anlayış pompalanıyor diğer yandan “empati” sanatı alabildiğine revaçta. Abartılan ve kalıplaştırılan her konuda olduğu gibi ikisinde de fena çuvallıyoruz sonunda.
Kendilik ve diğerkâmlık performatif sanatlar değil. Belki işe buradan başlamalı. Bizimki gibi sınırların samimiyet adı altında rahatlıkla ihlal edildiği kültürlerde kendi alanını korumak gündelik hayat pratiği olarak erken yaşlardan başlayarak yerleştirmek zorunda olduğun bir alışkanlık. Yoksa “seve seve” diyerek eşlik ettiğin pek çok şeyin neden kısa süre sonra doğal vazifenmiş gibi görüldüğünü ya da zor zamanında dayanıştığın bir insanın neden bir anda hayatını istila ettiğini anlayamazsın bile.
O yüzden kim olduğunu, neleri yapıp yapmak istemediğini kendine ve çevrene sürekli bildirmen gerekiyor. Yoksa sana seni unutturmaları işten bile değil. Bedenini, ruhunu, evini, iş ortamını korumaya alıyor, hiç haz etmediğin hâlde giderek daha fazla had bildirir buluyorsun kendini. İşin tuhafı en özverili hâlinle bencil ilân edilmek de var. Sırf “Bu bana zarar veriyor” dediğin için.
Öte yandan bencilliği sanata çevirenlerin rahatı her zamanki gibi yerinde. Çünkü o rahatlığı bozamayacak bir gamsızlık içerisindeler. Doğal kimyasallarıyla korunuyorlar sanki. Kendilik dediğin, dünyası senden menkul bir boyutta yaşamak ve her şeyi kendi merkezinden görüp sinir tellerini zıplatan şuursuz bencillikler sergilemek yeni dönem bir pazarlama anlayışına dönüşmüş durumda. Varlığını, yaptığını ettiğini bir de göze sokma ihtiyacı hissediyorsun. Foğraflarla hayattan kayıt tutabileceğin, zevklerine göre hesaplar takip ederek ferahlayabileceğin instagram, kerameti kendinden menkul “influencer”lardan geçilmiyor.
İnsanları etkilemen beklenen alansa dönüp dolaşıp tüketim teşvikine dayanıyor. Asıl ilginç olansa bu pazar genişletme amacına uygun olarak kurgulanan hayat senaryoları. Çalışan öğrencinin odasına ve çantasında olması gereken nesneler, takma tırnaklarını pıt pıt vurarak sürekli marketleri gezen kadınların bitmek bilmeyen stoklama teknikleri, çalışan ve yalnız yaşayan kadınların her biri birbirinin aynı akşamlarının bin bir elektronik aletli yemek ve bakım ritüelleri… Bakarken yorulduğum bu düzenek kimbilir kaç saate mal oluyor. Her şey programlı, nizam ve intizamlı. İstisna yok, sürpriz yok, değişiklik yok. Sadece sonsuz bir israf. Kendin ve en fazla çekirdek ailen odaklı en zengin fukaralık.
“Nasılsın, iyi misin?”
Bunca tek düze mal, mülk kalabalığı ve bitmeyen bir “ben-ben”lik mesaisi içinde karşındakini nasıl göreceksin? Selamın bile hesap üzerine kurulu olacak. Sosyal ağını genişletecek yatırım diye bakacaksın sadece tanışmalara. Oysa birine samimiyetle hâl hatır sormanın dönüştürücü gücü var. “Nasılsın, iyi misin?” demek ve yanıtı ilgiyle dinlemek. Bir hikâye için yer açmak. Gerekiyorsa akıl fikir vermek ya da sadece susarak bir derde ortak olmak. El tutmak.
Bunun yerine başka bir kutba savrulmayı tercih ediyor çoğunluk. Başkasının adına konuşmaya, nereden alındığı belli olmayan bir salahiyetle bir insanı konu başlığı yapmaya. Kendini bir kez olsun başkasının yerine koyabilen kişi, başkasının adına konuşmanın olup olabilecek en bencil en saygısız en boş eylem biçimi olduğunu da algılar. Çünkü kendini başkasının yerine koyma edimi, aslında sadece senin içindir. O başkasıyla ilgili değildir. Bu deneyim eğer hakkını verirsen senin iç dünya sınırlarını genişletir, duygu yoğunluğunu, anlayışını, kavrayışını artırır. Kararlarını daha isabetli almanı, sözlerini tutmanı, emek vermeni sağlar. Hayatına anlam katar. Buradan o başkalarının elde edeceği yarar ikincildir. Ne de olsa onlar sadece kendileri olmak denen deneyimi bedel karşılığı yaşayabilen canlılar. Seninle başlayıp seninle bitmezler.
Bu yüzden başkasının adına konuşmaya kalktığında onun en doğal hakkını, kendini kendi sesinden ifade etme imkânını çiğnersin sadece. Dahası onu ne kadar da duyarlı bir varlık olduğunu kanıtlamanın nesnesine dönüştürürsün. O artık kanlı canlı bir insan değil, senin fetiş objen, gelip geçici hobindir. Çünkü bu kafayla mutlak maymun iştahlılık yapacak ve kendine er ya da geç “trende uygun” yeni ilgi alanları/insanları bulacaksın. E koleksiyonun eksik mi kalsın?..
Çocuktan öğrenmek
Biraz çocuklara bakmaya ne dersin? Yetişkin diliyle ve tornasıyla bozulmadan önce çocuk, doğası gereği o bağı kurar, çünkü merak duygusunu henüz yitirmemiştir. Dünya her an keşfedilecek yeni şeylerle dopdolu. Meraksa anlık, doğal tepkileri çağırır. O yüzden çocuk öğrendiği bir şey üzerine bir anda deliler gibi ağladığında, sinir krizi geçirdiğinde ya da gülmekten katıldığında bu abartılı tepkilerle ne yapacağını bilemez çoğu yetişkin.
Anlaşılmak hepimizin en büyük ihtiyacı. Bakmayın haber sitelerinin tik hesabıyla dönüp dolaşıp seks içerikleri üretmesine. Başı omza koyma, sırtını birinin göğsüne yaslama, yanında utanmadan salya sümük ağlama, sarılıp uykuya dalma, ez cümle sevgiyle dokunulma ve özünden anlaşılma herkesin saklı çığlığı. Sabahın kör saati kahvesi eşliğinde göz dalıp gitmeleri, geceler boyu süren tavan izlemeleri şahittir. Zayıflık sayılır en doğal özlemin. İstemeye korkar, dizilerle filmlerin, hikâyelerle şiirlerin, fotoğrafın, resmin, heykelin kurgu dünyasına sığınırsın. İyi de bütün bu kurgulanmış paralel evrenler de aslında hayattaki dertlerinin ve özlemlerinin bir sonucu olarak çıkmadı mı ortaya? Çoğu zaman yalana, riyaya bulanmış sözüm ona gerçek dünyandan çok daha sahici ve hakiki değiller mi aslında?
Ama bak sen ölen bir çocukla, onun ailesiyle bile bağ kuramıyorsun. Çünkü o çarpık kafanda her çocuk da dosdoğru çocuk olmuyor besbelli. Ve o çocuk yerine dilediğin her tür ismi yerleştirebilirsin dosdoğru insan olamayanlar anlamıyla.
Hakkari’nin Gever ilçesinde 5 yaşındaki Erdem Aşkan aşırı hızla gelen zırhlı aracın çarpması sonucu öldü. Çocuğu ambulansa koymayan, mahalleliyi silahla tehdit eden uzman çavuş A. K. P. adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken ölen çocuk “aslî kusurlu” sayıldı. İnsan Haklar Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin güncellenen “Zırhlı Araç Çarpması Sonucu Meydana Gelen Yaşam Hakkı İhlalleri Araştırma Raporu”na göre, 7 Haziran 2023 tarihi itibari ile Kürt kentlerinde son 15 yılda meydana gelen zırhlı araç ve kolluk hâkimiyetindeki araçların karıştığı 82 çarpma olayında 21’i çocuk 44 yurttaş yaşamını yitirirken, 23’ü çocuk 94 yurttaş yaralandı. Böyle bir başlıkla rapor yayınlanacak oranda yaşam haklı ihlali, sosyal yaşam alanlarında kuralsız kullanımla salınıp duran zırhlı araçların varlığı ve cezasızlık politikası ortadayken “Tavuk gibi salmayın sokağa çocuklarınızı o zaman” diyebiliyorsun günün sonunda.
Ne benciller bitecek ne başkasını ondan daha iyi bildiğine hükmedenler. Ne kayıtsız kalanlar ne istilacılar. Herkesin doğrusu kendine bu dünyada. Benim tek bildiğim başka türlüsünü bilmediğim şeyi yapmaktan ibaret. Dinlemek ve sesini duyurmak isteyene el vermek. Dert ettiğimi yazmak, meram anlatmak. Birbirinden öğrenmek.
Birbirimizi dinlemekle devam edeceğiz yola. Resmî tarih anlatılarının ve gündelik medya çarpıtmalarının orta yerinde elimizde kalan tek şey doğrudan dinleyip aktardığımız insan hikâyesi. Deneyim ve izlenim.
Sana anlatılan hikâye aslında güven temelli bir emanet. Hayatının parçası kılarsan bambaşka hayatların ilk elden bilgisiyle kalbin ve zihnin genişler. Dolayısıyla ortak kalp ve aklın açmaya muktedir olduğu yeni yollarda ilerleyebilirsin. O yollar inşaat sektörünün kurduğu yüksek güvenlik duvarlı site alanlarına, bilmem kaç katlı otobanlara benzemez. Çakıl ve ot kaplıdır. Tabanına batar ve her adımını hissetmeni sağlar. Kayar, tökezler, sana uzanan bir ele tutunursun. Çakıl ve ot kaplı keçi patikalarına koyulanlar birbirini kollar. Öyle sahici bir an paylaşırsın ki ömürlük hatrı olur, yabanı yakın kılar. Kendini ve yanı başındakini iliğinden hissedersin. İhlal edilmeden kalkar sınırlar. Bir olursun, kendin olursun, dünyadaki her şey ve herkes olursun. Dalgalar gülümser, yıldızlar göz kırpar sana.