Kendini çok hissetmek…

Alevilere hakaretler edilen konuşmalara tanık olmuş ama sözcüklerinizi yutmuşsanız, Dersim’de kendinizi “çok” hissedersiniz. İyi hissedersiniz.

CAFER SOLGUN

01.09.2023

2003 yılı yazıydı. Anamla Düzgün Baba’ya çıkmıştık. Annem yıllar sonra oğlu ile Düzgün Baba’ya çıkmaktan, Haskar Çeşmesi’nde çerağ uyandırmaktan, dua edip dilek tutmaktan yana çok mutlu olmuştu. Yaşlıydı, yorgundu ama söz konusu olan Düzgün Baba’ya çıkmak olunca, derman gelmişti dizlerine. Gerçekten de çok fazla takılmadan ve arada yorulduğunda Düzgün Baba’dan kuvvet dileyerek yoluna devam etmişti.
 
Düzgün Baba’nın; dağa tırmanırken, yaşlı da olsa, hasta, yorgun çocuk da olsa kalbi temiz olana güç, kuvvet verdiğine inanılır. 7-8 yaşlarında bir çocuğun babasına “Çok yorulmuştum ama Düzgün Baba bana güç verdi, yürüdüm” dediğine tanık olmuştum o gün. Mevzunun özü, inanmak. Gözünde büyütürsen, adımlarını yolu bitiremem güvensizliğiyle atarsan, tedirginsen, Düzgün Baba’nın haşmeti, önünde uzanan aşılmaz bir çile olur çıkar.
 
Dağcılar, doğa yürüyüşçüleri bilirler sanırım; yürüyüş esnasında hedeflediğin noktaya varmak, hep “şu karşı tepeyi geçince”dir. O tepeyi geçersin ama aslında öbür tepenin ardındadır varmak istediğin yer. Hedefine varana değin öncünün, rehberin sana söylediği budur; “şu karşı tepeyi geçince.” Karşı tepe, gördüğündür. Hiç de ulaşılmaz değildir. Şurasıdır. Yürüyebilirsin. Yürürsün…
 
Haskar Çeşmesi, Düzgün Baba’ya çıkarken soluklanılan, suyundan içilen yerdir. İnanışa göre Haskar, Düzgün Baba’nın kız kardeşidir. Düzgün Baba’yı ziyaret, Haskar Çeşmesi’nin suyunu içmeden mümkün değildir. Ancak Haskar’ın suyundan iyi ve kalbi temiz insanlar içebilirler. Kötü, fesat, vicdanı kara kişiler o çeşmenin suyundan içemezler; kurur. Çeşmenin suyundan içemeyen, çeşmeyi kurutan, ziyareti tamamlayamaz. Haskar, bir iyilik, temizlik, saflık timsalidir.
 
Haskar demişken, Dersim Aleviliğinde (Rea Haq) başka kadın evliyalar da vardır. Şehir merkezine birkaç km uzaklıktaki, Munzur Vadisi girişindeki Ana Fatma ziyareti, Pülümür Vadisindeki Buyer ve Jele ziyaretgahlarına adını verenler de kadın evliyalardır. Jele de Düzgün Baba’nın kız kardeşlerindendir. Ana Fatma ise, Hz. Ali’nin eşi, imam Hasan ile Hüseyin’in annesidir. Ay ışığıdır (nurê asme).
 
Dersim’e gidip de Düzgün Baba’yı ziyaret etmemek olmazdı. Ancak bu gidişimde sadece Düzgün Baba eteklerindeki cemevini ziyaret etmekle yetindim. Doğrusu, beraberimdeki arkadaşlar dağ tepe tırmanma konusunda pek istekli değillerdi ve ısrar etmek de olmazdı elbette. Bahaneye, mazerete gerek yok aslında, demek ki ben de çok istekli değilmişim… Memlekete borçlandım bir kez daha.
 
Anamla Düzgün Baba’ya çıktıktan sonraki sene idi, demek ki 2004 yazı oluyor. Tokat Alevilerinden bir arkadaşım ve eşi ile birlikte çıkmıştık Düzgün Baba’ya. Tırmanışın ilk adımlarında seke seke geçip gitmişlerdi beni. Kendilerini nasıl yürümeleri gerektiği konusunda uyarmama rağmen. Beni geçerken, “yaşlanmışsın” diye takılmayı ihmal etmemişlerdi tabii. Gülümsemekle yetinmiştim; çünkü az sonra olacak olanı gayet iyi biliyordum. Nitekim birkaç yüz metre yürüdüler yürümediler, kesildiler, nefes nefese oldukları yere yığılıp kaldılar. Onları geçerken, Düzgün Baba’dan güç dilemelerini istedim. (Zorlandılar ama devam ettiler sonuçta.)
 
Aynı arkadaşım, Dersim’de oluşuna memnuniyetini dile getirirken, “Kendimi burada çok hissediyorum” demişti.
 
Kendini çok hissetmek… Bunun anlamını bilen bilir. Uzun süre ülkesinden, memleketinden ayrı kalıp, yıllar sonra ülkesine döndüğünde toprağı öpmek, rastladığı herkese sarılmak duygusu uyanır ya insanın içinde, onun gibi. Ama aynı şey değil.
 
Yaşadığınız yerlerde, çalıştığınız ortamlarda hep Alevi oluşunuzu saklamak, gizlemek zorunda hissetmişseniz kendinizi, Alevilerin lafı her geçtiğinde eğer konuyu değiştiremiyorsanız oradan uygun bir mazeretle uzaklaşmışsanız, Alevilere hakaretler edilen konuşmalara tanık olmuş ama ağız dolusu cevap verememiş, sözcüklerinizi yutmuşsanız, Dersim’de kendinizi çok hissedersiniz. İyi hissedersiniz. Güvenli hissedersiniz.
 
Zira Dersim, Anadolu coğrafyasında Alevilerin nüfus olarak “çoğunluk” oldukları yegane bölgedir. (Türk ve Sünni köylerimiz de var elbette; ama bugüne değin birbirimizle asla etnik veya inançsal nedenlerle bir “sorunumuz” olmamıştır.)
 
Alevi katliamlarının yaşandığı yerlerde, katliamın ardından yoğun Alevi göçleri yaşandığı bilinmektedir. 1978’de Maraş’ta, 1980’de Çorum’da, 1993’te Sivas’ta… Belki de bu katliamları planlayanların amaçlarından biriydi bu. Dersim 38 kırımında da katliamlardan sağ kurtulanlar ülkenin batı yörelerine sürgün edilmişlerdi. Fakat Dersim sert ve dost olmayana “ürkütücü” bir coğrafya. Gidenlerin yerine kitlesel olarak başkaları yerleştirilemedi. Sürgün edilenler de 1940’lı yıllarda “af” çıkınca memleketlerine geri döndüler. Yani Aleviler Dersim’de “çok” olmaya devam etti.
 
Ülkesinde, yurdunda, toprağında her insanımızın kendini “çok” hissettiği zamanların özlemidir bunca acıya, bunca ayrımcılığa, bunca zulme karşı yaşıyor olmamıza sebep…
 
—–
Kapak Görseli: Cafer Solgun, Düzgün Baba’da, 2004.