Kimse ötekini istemiyor…

% 38’in “biz”i “dindar insanlar”; % 36’nınki “Atatürkçüler”. Bu ikisi, “milliyetçiler”i (% 35) geride bırakmış.

ÜMİT KIVANÇ

02.02.2022

2020 sonlarında yapılmış bir araştırma, hem beraber yaşaması giderek imkânsızlaşan bir toplum olduğumuzu hem de devletin yapısı ve işlevlerine dair pekâlâ birçok ortak talebimizin varolduğunu ortaya koyuyor. Daha önce de benzer pek çok araştırma-soruşturma ile karşımıza çıkan ayrışma tablosu açık ki, ciddî tehlikeye zemin oluşturuyor. Bunun anlamını kavramaktan uzağız. Ortak toplumsal talepleri ve bunlardan hareketle mevcut kutuplaşma sebeplerini aşabileceğimizi kavramaktan uzak oluşumuz gibi. Kavramayı bırakın, tehlikeyi de ortak çıkış imkânlarını da ciddîye aldığımız şüpheli. 

Hepimiz, nasılsak veya nasıl olmayı arzu ediyorsak bunun veri alınmasını, başka herkesin buna göre eğilip büküleceği bir düzenin oluşmasını hayal ediyoruz. Kaderi hakkında topluca karar verip davranmanın gereğini kavramış olan kesimlerimiz pek az; onlara da ya devlet hayat hakkı tanımıyor veya toplumun gerikalanı umursamazca ya da düşmanca davranıyor. 

Bu araştırma birçok yerde haberleştirildi, haberleştiriliyor. Yine de size bazı ayrıntıları iki bölümlük bir yazıda, ufak, sınırlı yorumlar eşliğinde derli toplu aktarmak istiyorum. Bu şekilde birarada bulunsunlar, belki önümüzdeki vahim tesbitlere az buçuk uyarıcı etki takviyesi yapabilirim ve çıkış yolu ararken işe yarayabilecek ortak noktalara işaret edebilirim.

TurkuazLab’ın araştırması esas olarak (% 94.1) şehirlerde yapılmış. Katılan erkekler kadınlardan biraz fazla (% 51). Katılanların dörtte birinden biraz fazlası (% 26,6) 18-29 yaş arası genç insanlar, 46 yaşından büyükler onlardan biraz daha kalabalık (% 34), katılanların yaklaşık % 40’ı 30-45 yaş arasında, yani toplumsal yaşam bakımından en aktif, ortamı belirleme bakımından en etkili kesim.

Katılanların yaklaşık yarısı (% 49.2) ortaöğretimli. Yüzde 30u (30.4) ilkokul ve altından. Yani aşağı yukarı yüzde 80inin yüksek öğretimle teması olmamış.

Araştırmada görüşülenlerin yarısından biraz fazlası (% 51.7) çalışıyor. Yaklaşık beş kişiden biri (% 21.3) evkadını. Emekliler %  8.3, öğrenciler % 5.5, iş arayanlarsa % 8.4lük oran oluşturuyor.

Araştırmanın sunumundaki sırayla gitmeyecek ve katılanların zihniyet âlemi konusunda fikir verecek bazı verileri başa alacağım.
 

Kimlere “biz” diyorlar? • Katılanlara, “Kimlerden bahsederken ‘biz’ kelimesini sıkça kullanırsınız?” diye sorulmuş. Herkes birden fazla grup sayabilmiş. Şöyle bir manzara ortaya çıkmış (oranları yuvarlıyorum): % 88, ailesinden bahsederken “biz” diyor, % 55, “Türkler”den bahsederken. Tuhaf bir oran, % 44, “eğitimli insanlar” için “biz” tanımını kullanıyor. Geleneksel bir “biz”: “aynı şehirde yaşayanlar”, % 41. Sonra geliyoruz görece netameli tanımlara. % 38’in “biz”i,“dindar insanlar”; % 36’nınki “Atatürkçüler”. Bu ikisi, “milliyetçiler”i (% 35) geride bırakmış. “Muhafazakârlar”, % 33 için “biz”. “Modern insanlar”, % 32 için. “Laikler” hemen peşinde: % 29. “Ülkücüler” de hayli yekûn tutuyor: % 22.2. “Kürtler” onlara yakın: % 21.6. “Aleviler”den sözederken “biz”i sıkça kullandıklarını söyleyenler, muhtemelen sahiden kullananlardan az: % 13. “Azınlıklar” için sık sık “biz” diyenlerin % 10’luk oranı hayli yüksek görünüyor; kimlerin hangi azınlıkları buraya katarak cevap verdiğini kestiremiyoruz. Belki bazı Kürtler ve Aleviler de böyle cevap verdi. Grafiğin en ilginç kalemiyse, “biz” derken “Geziciler”i kastedenlerin % 12’lik oran tutturması.

 

Hangi gruba aitler? • Görüşülen kişilerin kendilerini hangi gruba ait saydıkları şüphesiz daha kesin fikir verici. Yukarıdaki soruya cevap verirken yapabildikleri gibi birden çok grup sayamıyorlar, tek grup seçmeleri gerekiyor. % 17.9, kendisini en iyi şekilde tanımlayacak grup için “Türkler” demiş. % 10.9, “Atatürkçüler”i seçmiş. % 10.3, buna “muhafazakârlar” diye karşılık vermiş :). “Eğitimli insanlar” burada da karşımıza yaklaşık % 10’luk (9.8) oranla çıkıyor. “Kürtler” de onlara yakın (9.6). Bunca pompalamaya rağmen “milliyetçiler” (% 7.5), “dindar insanlar”ın (% 8) gerisinde. “Modern insanlar” da (% 6.4) onların gerisinde. “Ülkücüler” (% 3.3) ile “laikler” (%3.1) birbirine yakın, “Aleviler” % 1.7, “azınlıklar” burada daha gerçekçi bir orana (% 0.6) sahip. Ve yine “Geziciler” var, tek başına onu seçmek gerektiğinde % 0,3 ile sınırlı kalsa da.

 

Nerelerden haber alıyorlar? • “Güncel siyasî konularda haber almakta kullandıkları bilgi kaynakları” da katılımcılar hakkında fikir verici. Televizyonla (% 74.3) rekabet eden “kaynak” olarak “akıllı telefon”un listenin ikinci sırasında (% 69.4) yeralışı ilginç. Bunu herhalde internet siteleri, sosyal medya ve çeşitli haberleşme gruplarında dolaşan bilgiler-söylentiler olarak anlamalıyız. Üçüncü sırada “arkadaşlarla konuşma”nın (% 57.2) bulunuşu, aslında pek çok insanın herhangi bir sahici “kaynak” kullanmayıp kulaktan kulağa aktarılan, çoğunlukla yolda ezişip büzüşen, içerik ve şekil değiştiren, içinde bilgi kırıntıları barındıran yalan yanlışla beslendiğine delalet sayılır mı? En azından belli bir oranda sayılır herhalde. İnternet haber siteleri, özel olarak adlandırıldıklarında, bu “arkadaştan duydum” kanalının gerisinde kalıyorlar: % 56.7. Facebook ve Twitter ise ayrı kategori oluşturuyor: % 36.5. Burada “akıllı telefon” ve “arkadaşla konuşma” kategorilerinin bu son ikisini de yüksek oranda içerdiğini hesaba katmalıyız. Ne yazık ki, -fakat belki şu andaki vaziyeti gözönüne alırsak neyse ki- “gazete”, güncel siyasî haber kaynağı olarak insanların hayatında sadece % 17.4’lük yer kaplıyor. Radyo bile % 10.9 iken.

 

En önemli sorun ne? • Katılımcıların kafa yapısına dair izlenim sahibi olmamıza yarayacak bir veri daha: Ülkenin en önemli sorunu olarak neleri görüyorlar? Düşünün, bütün o dolar kuru dümenleri, apaçık soygunlar, akıl almaz zamlar ve süreklileşen enflasyonla gelen beklenmedik fakirleşme henüz bugünkü cesametiyle ortada yokken, 2020 sonunda, katılanların yarısı, en önemli sorun olarak “ekonomi-işsizlik”i başa yerleştirmiş. İkinci sırada da “ekonomi-enflasyon-fiyat artışları” geliyor ki, bunları üstüste koymak lazım. Korona virüsü salgını % 27.2’lik oranıyla ancak üçüncü sıraya yükselebiliyor. Onun hemen altında da, yine “ekonomi-fakirlik” var, % 14.9’la. Eğitimdeki vahamet nihayet azıcık dikkat çekmiş gibi görünüyor ki, bu başlık % 12.4 ile beşinci sırada. “Güvenlik-terör” ancak altıncı sırada (% 8.2) sayılıyor. “Kürt sorunu” da % 2.5 ile epey aşağılarda. Moral bozucu bir olgu, ekonomik fecaatin altında ezilen ahalinin “yolsuzluk”a ancak % 5.5’lik ilgi göstermesi. Ve bunun hemen ardına (% 4.3) “Suriyeli mülteciler”i takması. Çiftçilerin, köylülerin işçilerin, gençlerin, kadınların, yaşlıların sorunları kendi başlarına fazla dile getirilmemiş olmalı, hepsinin oranı % 3’ün altında; ancak bunlar çoğu zaman ekonomi başlığı altına sokulmuş oluyorlar.

 

Hangi partilerden kaç kişi? • Peki, haklarında fikir edinmeye çalıştığımız katılımcılar kaç kişi? Kasım-Aralık 2020de, saha çalışması Fraktal Araştırma tarafından gerçekleştirilen araştırma sırasında 29 ilden 4.006 insanla görüşülmüş. Görüşmeler yüzyüze yapılmış.

Araştırmaya katılanların kendilerini yakın hissettikleri partilere göre dağılımı, genel olarak seçim anketlerinin gösterdiklerine yakın, mâkûl manzara arz etmekle birlikte (AKP’liler % 33.6, CHP’liler % 22.2, HDP’liler % 9), MHP’lilerin oranı güncel seçim anketlerindekilere göre çok yüksek; neredeyse onların iki katına yakın:% 11.3; İYİP’liler de pek az, neredeyse şu andakinin yarısından biraz fazla: % 8.6. Deva Partisi’ni kendine yakın görenler % 1.1, Gelecek Partililer % 0.6. Yine de MHP-İYİP dengesinin tersliğini gözönünde tutarak, bileşimin yanıltıcı olmadığını kabul edebiliriz.
 

Kime göre kim en uzakta? • Ankete katılanların kendilerine en uzak buldukları partiye gelince, on kişiden hemen hemen dördünün (% 39.8) HDP’yi bu olumsuz konuma yerleştirdiklerini görüyoruz. AKP’yi en uzağa koyanlar % 22.8, CHP için bu oran % 14.2, MHP için % 8.1. Ötekilerin oranları çok küçük.

Araştırma sonuçlarını değerlendirirken, “en uzak hissedilen siyasî parti taraftarları”na ilişkin oranlarda beş yılda meydana gelen değişimi gözetmemiz lazım. (Benzer araştırmalar, 2015 ve 2017’de de yapılmış.) Özellikle HDP ile ilgili oranlar dikkat çekici, zira bunlar, sonuçların gerikalanıyla ters, olumlu bir gelişmeyi gösteriyor. 2015’te ankete katılanların % 54.5’i, 2017’de % 52.7’si, yani ikisinde de yarıdan fazlası HDP’lileri kendine en uzak kişiler olarak görüyorken, 2020 anketinde bu oran % 39.8’e inmiş. Eğer bu farkı yaratan, araştırmanın yapısıyla vs. ilgili bir etken değilse, durum ilginç. 

AKP, CHP ve MHP’nin “en uzak”lık oranlarında da değişmeler var. AKP ile MHP’ye husumet biraz azalmış, CHP’ye husumet artmış görünüyor. AKP’yi en uzak görenler 2015’ten 2020’ye % 27.7’den % 22.8’e gerilemiş; CHP’ye “uzak olsun” diyenler % 8.5’ten % 14.2’ye çıkmış. MHP’nin oranındaki değişim (% 9.6’dan % 8.1’e) pek sözü edilmeye değer değil.

Kimler kimi en uzak görüyor kısmında da beklenmedik bir hal yok, AKP’liler CHP ile HDP’yi, MHP’liler esas HDP’yi ama biraz da CHP’yi, İYİP’liler neredeyse HDP kadar AKP’yi de, HDP’liler AKP ve MHP’yi, CHP’liler esas AKP’yi, ama azımsanmayacak oranda da HDP’yi kendilerine en uzak görüyorlar. “Kim size en uzak?” diye sorulduğunda HDP’liler’in zihninde MHP ve AKP’den CHP’ye sıra gelmiyor, görüldüğü kadarıyla. Ayrıca, Kürt seçmen nezdinde MHP’ye konana (% 46) neredeyse denk (% 44) bir mesafenin AKP ‘ye konması, Türkiye siyasî haritasındaki ciddî değişikliğe işaret ettiği için, elbette araştırmanın bu kısmının en dikkat çekici verisi.

 

“Sosyal mesafe” • Araştırmanın çarpıcı, dolayısıyla en çok haberleştirilen soru gruplarından biri “sosyal mesafe”ye ilişkin. “Kendinizi en uzak hissettiğiniz partinin taraftarlarıyla…” diye başlamış, çocuğunuzun evlenmesini ister miydiniz, iş yapar mıydınız, çocuklarınızın onların çocuklarıyla oynamasını ister miydiniz, komşu olmak ister miydiniz, diye sormuşlar. Cevaplar, mâlûm klişeyle “tasada sevinçte ortak” vesaire bir toplum olma ihtimalimizin giderek yok olduğunu gösteriyor. Tabiî, bu aslında “normal” saydığımız zamanlarda da ne kadar böyleydi, ne kadarı daha fazla görünür olmasından, ne kadarı sahiden şu son on yılın ürünü, bunu tam kestiremediğimizi hesaba katmalıyız, şu sonuçlar hakkında düşünürken.

Ancak ne olursa olsun, bir toplumda dört kişiden üçü, “Kendimi en uzak hissettiğim parti taraftarlarıyla çocuğumun evlenmesini istemem,” diyorsa, bu, o toplum için alarm çanlarının çalması anlamına gelir. Üstelik devamı da var: On kişiden altısı, zaten o sevmedikleriyle komşu olmayacağını söylüyor. Ve her on kişiden yaklaşık yedisi, onlarla iş yapmayı ve çocuklarının onların çocuklarıyla oynamasını da istemiyor. Yani birbirimize dokunmadan yaşayalım, mümkünse karşılaşmayalım, çocuklarımız da temas etmesin, diyorlar İyi ihtimalle!..

 

– DEVAM EDECEK –